A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

REANKARNASYON OLAYILARI -2

 

Değerli okurlar,  aşağıda okuyacağınız öldürme olayı Hürriyet gazetesinde yayınlandığında ben 12 yaşındaydım. Bu olay neden hafızamda yer etmişti bilmiyorum ama bir yıl sonra Reankarne olayı yaşanınca artık silinmeyecek şekilde kaldı.

Abit Süzülmüş olayı:  Reşat Bayer‘in Hintli Dr. Banerjee ve ABD’den gelen parapsikolog Prof. Dr. Ian Stevenson‘la birlikte Adana’da incelediği yeniden bedenlenme olaylarından bir örnektir.

Adana’nın Bahçe semtinde, Abit Süzülmüş adında varlıklı bir adam, iki eşiyle birlikte yaşarmış. 1957 yılında tarlasında çalışan iki işçi tarafından, ahırda başına baltayla vurularak öldürülmüş.  İsmi “Şehide” olan ilk eşi de, aynı kişilerce katledilmiş. Suçlular yakalanmış ve bunlardan Ramazan adlı işçi idam edilmiş. (Benim hatırladığım kadarıyla işçiler gece geç saatte at sancılandı diyerek adamı kaldırıp ahıra götürmüşler ve orada öldürmüşlerdi.)

Abit’in ölümünden yaklaşık bir yıl sonra, olay yerinden birkaç kilometre uzaklıktaki Mıdık’ta Mehmet Altınkılıç isminde birisinin bir oğlu dünyaya geliyor. Çocuk doğduğunda, başında kapanmış bir yara izi varmış. Küçük İsmail yürümeye başladıktan sonra da, omuzunda bir havlu taşımayı adet edinmiş. Daha sonraki soruşturmalarda, aynı alışkanlığın Abit Süzülmüş’te de olduğu ortaya çıkıyor. İsmail dört yaşına geldiğinde, sürekli olarak Abit’in ailesinden söz etmeye başlamış. Bu, çevrede dikkat çekince,  bilim adamlarının kulağına kadar gitmiş.

Bilim adamları çocuğu olay yerine götürmüşler. Beş yaşındaki İsmail, ilk kez geldiği yerde, doğruca ahıra giderek olayı anlatmış. Eski eşi Hatice‘yi görünce, ona sarılarak ağlamış, çocuklarını sevmiş, ticaret yaptığı kişilere borçlarını hatırlatmış.

Araştırmayı yürüten bilim kurulunun İsmail ile ilgili raporunda, aynı olayla yakından ilişkisi olan Cevriye Bayrı da yer alıyor.

İsmail ile aynı yaşta olan Cevriye’nin babası, kızının doğumundan önce fazla bir yakınlığı olmadığı karşılaştıklarında sadece selamlaştığı Abit Süzülmüş’ü rüyasında görüyor.  Abit Süzülmüş, kendisine bir emaneti olduğunu ve ona iyi bakmasını öğütlüyor. Adam önem vermediği için gördüğü rüyayı zamanla unutmuş.

Minik Cevriye de, başında bazı yara izleriyle dünyaya gelmiş. Çocuk uykusunda sürekli kâbus görüp, “Ramazan geliyor!” diye feryatlarla uyanıyormuş. Küçük kız bir süre sonra, kendisinin “Şehide” olduğunu ve çocuklarını özlediğini söyler olmuş. Bilim adamlarıyla tanıştırılan Cevriye de, İsmail gibi, Abit Süzülmüş ’ün evine götürülmüş. Kız onlara ölümünü anlatmış, çocuklarını görünce sevincinden ağlamış. Şehide’nin daha önce hiç görmediği akrabalarıyla karşılaşınca eski anılarını anlatmış.

Bir keresinde, başka bir deney yapıyorlar. Şehide’nin kız kardeşiyle görüştürüyorlar. Kadın, önceden öğretildiği gibi çocuğa Cevriye’ye şöyle diyor: “Mademki sen benim kız kardeşimsin, neden evvelki hayatında ben hastalandığım zaman hastanede beni yoklamaya gelmedin?” Cevriye bu sitem üzerine üzülerek şu cevabı vermiş: “Nasıl gelmedim, Fehime? Üstelik o gün bir de araba bulup iki çocuğumla birlikte gelmedim mi?” Kızın söyledikleri karşısında, Şehide’nin kız kardeşi heyecanlanıyor ve olayın doğru olduğunu  söylüyor.

RUHUN İKİ PARÇAYA BÖLÜNDÜĞÜ SANILAN “Demet Kızılkan – Besime Yayar” ve “İpek Kart- Besime Yayar” olayı:

Olay o kadar karmaşık bir şekilde anlatılmış ki okurken insanın kafası karışıyor ve olayı çözebilmek için okuduğunuz yeri tekrar tekrar okumak zorunda kalıyorsunuz. O nedenle ben yazının başında şu açıklamayı yapmak gereği duydum. “DEMET” öldürülen Besime Yayar’ın ruhu olarak, yeniden bedenleniyor. “İPEK” ise hamileyken öldürülen Besime’nin karnındaki 8 aylık cenin olarak bedenleniyor. Cenin doğup bir benlik oluşturamadığı ve adı olmadığı için o da kendini Besime olarak anlatıyor. İlk başlardaki karışıklıkta buradan geliyor. Besime, araştırmacıların karşısında iki ayrı bedende çıkınca araştırmacılar ilk defa karşılaşılan bu olayda ruh ikiye mi bölündü acaba düşüncesi oluşuyor. Yazının birçok yerinde de cümleler tarafımdan düzeltilerek anlaşılır hale getirilmiştir.

Hatay’ın Döver köyünden Demet Kızılkan 18 yaşında. Aynı köyde Besime adında hamile bir kadın daha önce kocası tarafından damdan itilerek öldürülüyor. Kocası cezaevine konuluyor. Demet Kızılkan önceki yaşamında “Besime Yayar” adında, boğularak bir kenara atılan hâmile bir kadın olduğunu belirtiyor.

İnci-Sabri Kart çiftinin kızları olarak Hatay’da dünyaya gelen İpek de kendisinin önceki hayatında Besime olduğunu söylüyor. Bunları yeniden doğuş araştırmacıları Cevdet Rende ve Hande Karataş’a anlatıyor ve kayıtlara geçiriliyor.

“Demet’in” anlattığı ölüm olayını, farklı şekilde de olsa, ”İpek” de anlatıyor ve iş burada karışıyor.  İki kız birbirlerini hiç görmemişler, ortak tanıdıkları da yok ama ikisi de daha önce yaşamış olan aynı kadından Besime Yayar’dan söz ediyorlar. Ancak Reankarnasyon felsefesine göre ne Besime Yayar’ın ruhu daha önceki hayatında aynı zamanda iki bedende birden yaşamış olabilir ne de yeniden dünyada iki ruha bölünmüş olarak bedenlenmiş olabilir. Eğer böyle bir şeyler olmuşsa reenkarnasyon felsefesinin yeniden ele alınması gerekecektir.

Demet ile görüşen ATV Televizyonundan Rana Doğruer ve Haluk Soysal durumu Cevdet Rende ve Hande Karataş’a anlatınca Rende ve Karataş olayı çözmeye karar verip televizyoncularla birlikte İpek Kart’ın evine gidiyorlar. Fotoğraf makinelerini ve kamerayı gören baba, kızıyla görüşmeye izin veremeyeceğini söylüyor. Araya Cevdet Rende girince, baba son sözü eşine bırakıyor.

Demet’in annesi, geçmişi hakkında konuşulduğunda kızının günlerce hasta yattığı ve eski yaşamını düşünerek hep ağladığı gerekçesiyle onu yormamak şartıyla görüşmeye izin veriyor. İpek çekingen gözlerle sürekli gelenleri inceliyor. Odadakilerin yüzüne tek tek bakarak kısık, ürkek bir sesle, “Ne olur beni Döver köyüne götürmeyin. Orada kötü adam var, beni döver, çatıdan atar” diyor ve ağlamaya başlıyor.

Oysa İpek gelenlerin kim olduğunu bilmiyordu. Döver köyünü de nereden çıkarmıştı? (Döver Köyü, hamileyken öldürülen Besime’nin köyü). İpek, yaprak gibi titriyor. Hemen annesinin kucağına veriliyor. Onu incitmemek için çok dikkatli davranılması gerekiyor. Biraz sakinleşince, oyun şeklinde hayatına ait bir şeyler yazması isteniyor. İpek odadaki masanın üzerinde yazmaya başlıyor.  Dokuz yaşındaki İpek yazdıklarına zaman zaman göz gezdirirken derin derin de iç çekiyor. İşte İpek’in yazdıkları:

 “Benim Adım İpek Kart. l989 yılında Antakya’da doğdum. Şu anda İlkokul 3’üncü sınıf öğrencisiyim. Birlikte yaşadığım anne ve babamla mutlu bir hayatım var. Ama bundan önce de bir hayatım vardı. Daha önceki yaşamımda Döver köyünde yaşayan, yeni evli ve 8 aylık hamile bir kadındım. “Adım Besime’ydi” Eşimle düğünümde takılan altınlar yüzünden sürekli kavga ederdik. O benim altınlarımı bozdurup kamyon almak istiyordu, ben ise ona güvenmiyordum. Bu yüzden beni dövüyordu. Eşim Fikret ikinci kocam olduğu için onu aileme de şikâyet edemiyordum. Çünkü iki kere evlenmiş genç bir kadının hep kocalarından şikâyetçi olması kabullenilmezdi. Hep sustum.

Bir gün eşim benden yine altınlarımı istedi. Karşı çıkınca vurmaya başladı. Evimizin çatısında duruyorduk. Hep vuruyordu, dengemi kaybettim ya da o itti. Burasını tam hatırlamıyorum ama aşağıya düştüm ve öldüm.

Şimdi adım İpek. O zaman Besime idim. Öldüm ama geri döndüm. Diyeceksiniz bu nasıl oluyor? Ben de bilmiyorum… Tıpkı bir rüya gibi. Bilmiyorum.. bilmiyorum.”

Küçük kızı alıp, yıllar önce ölen Besime’nin köyüne götürmek istiyorlar.  Hem diğer kız Demet hemde Besime’nin annesiyle karşılaştırmak için.  İpek’in annesi bu teklifi kabul etmiyor ve şöyle diyor: “Olmaz. Çünkü kızımız konuşmaya başlayıp bu olayları anlattığında merak edip onu o köye götürmek istedik. Daha köyün yoluna girer girmez kızım fenalaştı. Korktuk, köyün girişinden döndük. Zaten daha sizi görür görmez öldüğü köye geri götüreceksiniz diye çok korktu, ağladı… Çocuğumu daha fazla hırpalayamam..”. Bunun üzerine Besime’nin yaşlı annesini oraya getirilmesinde anlaşıyorlar.

Besime Yayar’ın yaşlı annesi Fatma teyzenin Demet’ten haberi var. Bu yüzden ikinci bir Besime’nin ortaya çıktığı söylenince, “Yapmayın ne olur. Kızımın acısı hâlâ yüreğimde kor gibi duruyor. Demet’i (Besime’nin ruhu) bağrıma bastım, ölen evladım biliyorum, ama bir başka kız olmaz artık” diyorsa da Demetle birlikte İpek’in yanına gitmeye ikna ediliyor.

İpek’i heyecanlandırıp, korkutmamak için önce araştırmacı gurup ve Döver köyü muhtarı küçük kızı bahçeye çıkartıyorlar, o arkadaşları ile oynarken diğerleri hep beraber misafir gibi geliyorlar. Tam bu sırada İpek, öldürülen Besime’nin annesi Fatma Teyze’yi görüyor. Yaşlı kadın bahçenin ortasında kımıldamadan gözlerini küçük kıza dikmiş dururken 9 yaşındaki İpek ise ağır adımlarla geri geri kaçmaya başlıyor. Sendeliyor, ellerini açıp etrafındakilerden yardım istiyor sanki. Yüzü gerilmiş, çığlıklar atıyor. Delirmiş gibi. Bahçenin içinde oradan oraya koşuyor. Kızı tutmaya çalışanlar, zapt edemiyorlar. Birilerine sarılmak istiyor, çevresindeki kadınlardan birinin eteğine yapışıp bırakıyor, bir diğerine sarılıyor. Oradan oraya koşup garip sesler çıkartıyor.

İpeği şimdiki annesi kucağına alıyor. Ona su içiriyor. Anne üzüntüyle “Size söylemiştim. O köyden (Döver Köyü) birilerini görmek onu rahatsız etti” diyor. Herkes küçüğü öpüp, kokluyor,  rahatlaması için ellerinden ne geliyorsa yapıyor.

Demet( Besime’nin ruhu), İpeği kucağına alıyor ve “İpek, düşün tatlım, bakalım hatırlayacak mısın? Hani sen ölmüştün ve bir kadın çok ağlıyordu. Kimdi o?” diye soruyor. Çocuk ağır ağır başını kaldırıyor ve parmağı ile Besime’nin annesi Fatma Teyze’yi işaret ederek “Oydu” diyor. Ardından da ağlamaklı, boğuk bir sesle, “Anne; neden mezarıma gelmedin?” diye soruyor. Buz gibi bir hava esiyor. Yaşlı kadın ağlamaya başlıyor. “Geldim kızım geldim evladım, ağladım, hâlâ her gün ağlıyorum güzel bebeğim, talihsiz, bebesi karnında ölen kızım benim.”

İpek kurulmuş robot gibi hızlı hızlı anlatıyor. Demet’in, kocası ile tartıştıklarında avluda olduklarını, önce boğazını sıkıp bayılttığını anlatmasından farklı olarak, İpek çatıda olduklarını, kocasının onu aşağıya ittiğini, ölümünün o şekilde olduğunu söylüyor. İki kızın anlattıklarının arasındaki fark şu;  Demet’in anlattıkları bayılma olayı ile bitmesi, İpek’in ise sonuna kadar devam etmesi.(Ben İpeğin bu anlattıklarından şu düşünceye vardım. Kocası avluda belki de korkutmak içim Besime’nin boğazını sıkıyor. Boğulunca da düşerek öldü imajı vermek için dama ya da çatıya çıkarıp oradan aşağı atıyor.)

Araştırmayı yapanlar, Fatma Teyze’ye şu soruyu soruyorlar;  “Teyze, sen kızının mezarlığına gittiğinde, anne karnında doğmadan ölen 8 aylık bebek için de dua ettin mi?”  Fatma teyze, “Yok be kızım yok. Benim ağlamalarım hep talihsiz kızıma oldu. Bebek hiç birimizin aklına gelmedi” cevabını verince olay çözümleniyor. Besime Yayar “Demet olarak”, Besime’nin karnındaki 8 aylık cenin ise “İpek olarak” yeniden bedenlenmişler. Cenin doğup bir benlik oluşturamadığı ve adı olmadığı için kendini Besime olarak anlatıyor. Besime’nin bayılmasından sonrasını Demet (yani o zamanki Besime) hatırlamazken İpek’in (yani o zamanki cenin) ise bayılmadığı için hatırlaması da aradaki anlatım farkını açıklıyor. Belki de böyle bir reenkarnasyon olayı ilk ve tek örnek.

Bitti.

OKUR YORUMLARI
Rifat Karmış
15.11.2024 16:45:12

Müthiş bir olay ve yazı.Tüylerim diken diken ve gözlerimden yaş geliyor..

Mert süzülmüş
01.09.2023 01:15:08

İlginc biraz

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ