Değerli okurlar, önceki yazımda kısaca Reenkarnasyondan bahsedip dünya literatürüne geçmiş Hindistan’da yaşanan bir olayı anlatarak Türkiye’de de bilhassa Hatay, İskenderun, Adana ve Mersin civarında yaşanıp kayıtlara geçmiş 310 vaka olduğunu yazmıştım.
Bu yazıma televizyonda seyrettiğimiz bir gösteri ile başlayacağım; sanırım daha renkli televizyonlara geçmemiştik evlerimizde siyah beyaz televizyonların olduğu dönemdi. Aktris Suna Yıldızoğlu ’nun uyutularak geçmiş yaşamlarına döndürüldüğü bir TV. Programı yayınlanmıştı. Bu programı eşimle birlikte seyrettiğimize göre demek oluyor ki 1975 yılından sonraki bir yılda yayınlanmıştı. Celse sırasında uyutulan Yıldızoğlu’nun hemen yakınında birkaç tercümanda bulundurulmuştu çünkü Suna Yıldızoğlu aslen İngiliz’di. Uyutularak doğumuna kadar indirilen Yıldızoğlu bir kız çocuğu gibi ağlamaya başladı. Yıldızoğlu ile operatör(uyutan kişi) arasında hatırladığım kadarıyla şu konuşmalar geçmişti. Operatör neden ağlıyorsun diye sorduğunda şöyle cevap vermişti; “Uçaklar bomba atıyorlar.” Siz neredesiniz? “Kardeşimle birlikte masanın altındayız.” Evde kimse yok mu? “Yok. ” Annen baban neredeler. “Annem öldü, babam evde yok. Siz hangi şehirdesiniz? “Rusya da bir şehir ismi söyledi ama onu şimdi hatırlamıyorum. Konuşmanın devamında kız çocuğun yine ağlayarak yapma baba, yapma baba demeye başladı. Operatörün sorularından babanın kızına tecavüz ettiğini anlamıştık. Daha öncesine gidildiğinde de Yıldızoğlu bir Fransız erkek olarak karşımıza çıkmıştı. Bu konuşmalarda huzurda bulunan tercümanlar yardımcı olmuştu bilhassa Rusça bilen tercüman. Bu programla ilgili İnternette ve Youtube da değişik başlıklarla çok araştırma yaptım ama bir kayır bulamadım hâlbuki video olarak yayınlanabilir ve reankarnayon olaylarının canlı bir belgesi olurdu. Bu gösteri TRT ya da hangi Tv. Kanalında yayınlandıysa mutlaka onun arşivinde vardır.
Reenkarnasyon vakaları Türkiye’de neden belirli bir bölge dâhilinde yoğunlaşmakta ve o yöredeki ana dili olarak Arapça konuşan yurttaşlar topluluğu arasında tezahür etmekte? Bu sorunun aşikâr cevabı şudur: Çünkü bu bölgede nüfuslarının yaklaşık olarak 1 milyon olduğu iddia edilen Nusayriler yaşamaktadır çünkü Nusayrilerin önemli bir özelliği de reenkarnasyona inanmalarıdır. Ve bu inancın önemli bir veçhesini de, cinayet gibi şiddet unsuru taşıyan ölümler sonucunda dünyadan ayrılanların gene doğacağı düşüncesi oluşturuyor. Neticede, çocuklar önceki hayatlarına ilişkin hatıralarını açıkladıklarında, aileleri ve çevrelerindeki kişiler, negatif bir tepki göstermiyor, hatta ısrar etmeleri halinde bu iddialarının doğruluğunu tahkik ediyorlar. Tabii büyük bir yüzdesi de önceki yaşamlarında cinayete kurban gitmiş kişiler oluyor.
Anadolu’nun diğer bölgelerinin aksine Nusayriler, çocuklarının konuşmaya başladıktan sonra anlattıkları hikâyelere kulak verirler, inanırlar, çocuğun konuşmasına izin verirler. Aralarında çok sayıda, oldukça şaşırtıcı reenkarnasyon olgularının gözlemlenmesi bu sayede olmuştur.
Reenkarnasyon konusunda en bilimsel sayılabilecek araştırmaları 88 yaşında hayatını kaybeden ABD’li psikiyatrist Ian Stevenson yürütüyordu. Stevenson, araştırmalarını geçmiş yaşamlarından izler taşıdığı öne sürülen 2-5 yaşları arasındaki çocuklar üzerinde yürüttü. Psikiyatriste göre çocuklar bu anıları 8 yaşlarına geldiğinde tamamen unutmaya başlıyor. En çok ses getiren çalışması “20 Örnek Reenkarnasyon Vakası” isimli kitabında bir araya getirilmiş. Stevenson, çalışmaları çerçevesinde geçmiş yaşamlarını hatırlayan Türk çocuklar üzerinde de incelemelerde bulunmuştur. Prof. Dr. Ian Stevenson‘un Mersin, Adana ve Hatay yörelerinde yapılan ve Reşat Bayer ve Zekeriya Kılıç‘ın yardımlarıyla gerçekleştirilen ilk incelemelerde 71 olay yer almakta. 52 olayın doğruluğu teyit edilmiştir.
Bu yazımda da yine kayıtlara geçmiş başka olayları anlatacağım.
Ma olayı: Bence reenkarnasyon olaylarından en önemlileri öncekinden farklı bir cinsiyette bedenlenme olaylarıdır. Ma olayında olduğu gibi, önceki bedeninde erkek olup da sonra kız olarak yeniden bedenlenenler ile önce kız olup sonra erkek olarak bedenlenenler bu gün eşcinsel ya da Transseksüel ya da cinsel sapkınlık olarak anlamlandırdığımız cinsel olaylara farklı bir gözle bakmamızı sağlayacaktır.
U Aye Maung ve karısı Daw Aye Tin, “Burma’nın” Nathul kasabasında yaşarlarken II. Dünya Savaşında Japonlar adayı işgal ederler. Müttefik ( ABD. ve ona destek olan ülkeler) uçakları yakınlarda demiryolu istasyonu olduğunda kasabayı neredeyse günde iki kere bombalamakta ve makineli tüfekleri ile taramaktadır. Bu yüzden kasaba sakinleri gündüzleri ormana kaçar gece kasabaya dönerler. Bu saldırılar 1945 ilkbaharına kadar sürer. U Aye, Maung demiryolu istasyonda hamal olarak çalışmaktadır. Üç kızları ile fakir bir aile hayatı sürdürmektedirler. Japon işgali sırasında Bayan Daw, Japon ordusundan bir aşçı ile tanışır birbirlerine milli yemeklerini öğretirler. Aşçı genelde altında şort, üzeri çıplak gezmektedir. Sonra irtibatları kesilir.
Bayan Daw, dördüncü çocuğuna hamile kaldıktan sonra sürekli bir rüya görmeye başlar. Rüyada altında şort üzeri çıplak birisi onlara bir misafir geleceğini söylemektedir. Daw onun Japon ordusundaki aşçı olduğunu düşünür. Aynı rüya beş on günlük aralarda üç kez tekrarlanır.
26 Aralık 1953 de Daw bir kız doğurur, adını Ma Tin Aung Myo koyarlar. Kasığında parmak büyüklüğünde bir doğum lekesi vardır. İsmi Ma diye kısaltılan kız dört yaşındayken yukarıda uçan bir uçaktan rahatsız olur, ağlamaya başlar, babası ne oldu diye sorar, sadece “eve gitmek istiyorum, eve gitmek istiyorum” cevabını verir. Ondan sonra her uçak geçişte Ma rahatsız olur, sebebini uçağın kendisini vurmasından korkması olarak açıklar. Ancak 1945 den sonra oralarda uçak saldırısı görülmemiştir.
Ma çoğu kez keyifsiz görülür, bazen de hırçınlaşmaktadır. Neyin var diye sorulduğunda “bir Japon’un hasretini çekiyorum” diye cevap verir. Daha sonra Kendini Nathul’da bir uçağın makineli tüfek ateşiyle hayatını kaybeden bir Japon askeri olarak hatırladığın anlatır ve gittikçe anlatılarını detaylandırır. Kendisinin önceki hayatında kuzey Japonya’lı, evli ve beş çocuklu, Nathul’da aşçı olarak yaşamış erkek bir Japon askeri olduğunu söylemeye başlar (yukarda bahsi geçen aşçı).
Ma nasıl öldüğünü de anlatır. Yaşadıkları şimdiki evden 75 m. uzakta bir odun kümesi yanında yemek yapıyormuş. Üzerinde kısa paçalı büyük kemerli pantolon varmış. Her zamanki gibi gömleğini çıkarmış. Bir uçak sesi duymuş. Uçağın iki kuyruğu varmış, pilotu kendisini görünce onu öldürmek niyetiyle saldırıya geçmiş. Odun kümesinin arkasına kaçmak istemiş fakat bir kurşun kasığına isabet etmiş ve hemen oracıkta ölmüş.
Bu olayı inceleyen Dr. Ian Stevenson’un bazı reenkarnasyon vakalarında ölüm sırasında meydana gelen yaranın doğum lekesi olarak yeniden bedenlenmede kendini gösterdiği şeklindeki bulgusu bu olayda da görülmüştür. Ma’nın iki kuyruklu olarak gördüğü uçak gerçekten de Amerikan ordusu tarafından Pasifik savaşında kullanılan Lockheed P38 Lightning modeline uymaktadır. Arada Ma’nın arada oradakiler tarafından anlaşılmayan bir dil konuştuğu olmaktadır. Muhtemelen bu dil Japoncadır ve bazı reenkarnasyon vakalarında görülen ksenoglosi (xsenoglossy – insanların hiç öğrenmediği bir dili konuşma yetisi) bu olayda da görülmüştür. Ma sık sık Japonya’ya gitmek istediğini, çocuklarını özlediğini, büyüyünce oraya taşınacağını ifade eder. Hâlbuki bu Burma’da görülmüş şey değildir, Burma halkı, işgal sırasında gördükleri zulümlerden dolayı Japonları sevmemektedir.
Şimdi lütfen bu cümleye dikkat!..Ma belirgin erkeksi özellikler taşır. Oğlan giysileri ve gömlekleri giyinir, kız elbiseleri giymeyi reddeder, saçını erkek gibi kısa kestirir. Okulun kız gibi giyinmesini istemesi baskısı yüzünden okulu terk eder. İlk adet gördüğünde nefret içindedir. Bu “erkeğe yakışmıyor” der.
1972 yılında Ma 19 yaşındayken, Dr. Ian Stevenson’a erkeklerle birlikte olma isteği taşımadığını, bir karısı olsun istediğini, zaten bir kız arkadaşı olduğunu anlatır. 1981 de 28 yaşındayken, beraber yaşadığı bir kız arkadaşı vardı. Evlenirse bir kadınla evleneceğinden, orduya katılıp erkeklerle yaşayıp savaşmaktan bahsediyordu.
Değerli okuyucu, Avrupa da, Amerika da okullarda cinsellik dersi vardır. Burada öğrenciler her iki cins hakkında yeterli cinsel bilgiler verilerek hayata hazırlanırlar. Bizde de ağabeylerden, ablalardan yalan yanlış abartılı olarak ya da sapık ırz düşmanlarından öğrenirler ne yazık. ( Posta gazetesinde Dr. Haydar Dümen’e gelen sorular toplumun nasıl bir cinsel cehalet içinde olduğunun aynasıdır.)
Milletvekili Ali Şelhum Devrim olayı:
Hatay ilinde rastlanmış olan bir reenkarnasyon vakası, ilgili mahkeme tutanakları ile zamanın Adana gazetelerinde yer almıştır. Bu olay eski Hatay mebusu olan Ali Şelhum Devrim ile ilgilidir.
Ali Şelhum Devrim 7–8 yaşlarındayken, bir önceki hayatını tüm ayrıntılarıyla hatırlamış, o hayatında 10- 12 yaşlarına kadar yaşadığı mahalleyi tarif etmiş, o zamanki annesiyle babasına oraya götürmeleri için evdekilere yalvarmaya başlamıştı. Neticede, Devrim’in tariflerinden gitmek istediği yerin Reyhanîye semtinde olabileceğine hükmeden ebeveyni, bir gün çocuğu alıp arabayla Reyhaniye’ye gitmişlerdi. Devrim ilk kez gördüğü bir yerde arabayı durdurmuş ve inerek bir sokağa dalmıştı. Kendisini heyecanla izleyen anne ve babasına “ben buraları tanıyorum” demişti. “şu sokağın ilerisinde sağ köşede bir çeşme olacak, evvelce buraya daima gelir merkebimi sulardım. Evimiz daha ilerideki sokaktaydı. Sokağımız bir meydanlığa açılırdı.” Söz konusu evin kapısını rengini biçimini iç düzenini, kısacası daha önceden görülmeden tarif edilmesi imkânsız olan tüm ayrıntıları bir bir anlatmış, anlattıklarının hepsi de doğru çıkmıştı. Eve ulaştıklarında Devrim, sanki alışkın olduğu bir yere gelmiş gibi, tereddütsüzce kapıyı çalmış, kapıya çıkan bayanın boynuna sarılarak “anneciğim” diye bir çığlık atmıştı. Tabi ne Devrim’i ne de ebeveynini tanıyan bayan şaşkınlıktan donup kalmıştı. Devrim heyecan içinde “anneciğim beni tanımadın mı? Ben ölen oğlun Mehmet’im. Ben gene dünyaya geldim” demiş ve sadece Mehmet’in bilebileceği birçok ayrıntıyı ardı ardına sıralamıştı. 15 yıl önce gerçekten de Mehmet adındaki oğullarını kaybetmiş olan bayanla eşi, bütün bu açıklamalar ve Devrim’in gösterdiği gerçek bir sevinç gösterisi karşısında kendi çocuklarının onda tekrar bedenlendiğini kavrayarak, Devrim’i bağırlarına basmışlardı. Ancak olay bundan sonra çatallaşmıştı. Yeniden bulduğu önceki anne ve babasından ayrılmak istemeyen Devrim, direterek eski evinde kalmıştı. Bunun üzerine şimdiki ebeveyni mahkemeye başvurmuş ve tabi mahkeme Devrim’i onlara vermişti. Ne var ki, küçük Devrim eski ebeveyninden bir türlü kopamıyordu. En sonunda iki aile ortak oğullarıyla ilgili olarak bir karara varmışlardı: Devrim münavebeli olarak, her iki evde de yaşayacaktı. İşte Ali Şelhum Devrim, bu şartlar içinde büyümüş ve milletvekili olmuştur. Olayın mahkeme tutanaklarına geçmiş olması elde sağlam bir kanıt oluşturmaktadır.
Konu okuyucularımın ilgisini çektiğinden gelecek yazımızda devam edeceğiz.
19.04.2020
OKUR YORUMLARI
Gamze
25.07.2024 23:31:12
Devami varmi bu tur yazilarinizin?
Inanilmaz guzel olmus. 😍
Gamze
25.07.2024 23:31:12Devami varmi bu tur yazilarinizin? Inanilmaz guzel olmus. 😍