A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

SABRIN SONU VE LİZBON DEPREMİ

Türkçemizde güzel bir deyim var. Ağzı olan konuşuyor derler. İngilizcesi talking with mouth. Abuk subuk konuşup can sıkanlar karşısında çaresiz kalınca da “ağzı torba değil ki büzesin” diyoruz. Öyle şeyler okuyup, duyuyoruz ki hakikaten bazen sabrın sınırına geliyoruz.

Ege denizinde Bodrum Akyar’lara 3 mil mesafedeki Kos adası merkez olarak 6,6 büyüklüğünde bir büyük deprem daha oldu ve artçıları da bizim topraklarımızda devam ediyor. 1978-79 yıllarında Akyarlarda elektrik yok iken denizin ortasındaki Kos (İstanköy) adası ışıl ışıldı. Ada da elektriğin kesildiğine hiç rastlamadık. Yani biz Bodruma 18 km mesafedeki Akyarlara elektrik götüremezken….
Ege de olan depremlerin bazılarını biz İstanbul’da bile hissettik. “Ölümden korkmamak aptallıktır, ölümü beklemek ahmaklıktır” derler. 16 saniye sallanınca insan korkuyor tabi.

Depremlerin bir doğa olayı olduğunu daha ilkokula gitmeyen bebeler bile biliyor “bis şallandık” diyorlar. İlkokula gitmeyen bebeler biliyor ama 50 yaşın üzerindeki hacı hocalar hâlâ öğrenemediler. Ya da öğrendiler ama işlerine gelmiyor. Yine başladılar deprem hakkındaki derin bilgilerini açıklamaya. "Efendim deprem, İslam yolundan ayrılanların ve Allah'a karşı gelenlerin yoldan çıkmışlıkları yüzünden Allah'ın öfkesi olarak meydana geliyormuş. Depremin meydana geldiği bölgelerde yaşayanların ahlaksız yaşam tarzından oluyormuş. İzmir halkı, Bodrum halkı açık saçık giyiniyormuş ta ondan oluyormuş.”

Bunları okuyunca aklıma büyük Lizbon depremi geldi. Lizbon, Portekiz’in başkenti ve en büyük şehri. Avrupa’nın en renkli başkentlerinden birisi. Roma ve İstanbul gibi yedi tepe üzerine kurulmuş. 1 Kasım 1755 günü saat 9.40'tan sonra yarım saat içinde 8,5 ile 9.0 arasında arka arkaya 3-4 deprem oluyor. Depremi tsunamiler ve yangınlar izliyor. Sadece Lizbon'da değil çevre şehirlerde de 10.000 ile 100.000 arasında insan yaşamını yitiriyor. Avrupa'nın en büyük dördüncü şehri olan Lizbon'un neredeyse tüm yerleşim alanları kullanılmaz hale geliyor.

Tarihteki en büyük depremlerden birisidir. O yıllarda Emeviler Portekiz’i işgal etmişler. Yani Müslüman nüfus var, Protestan nüfus var, Katolik nüfus var. Dünyadaki hemen hemen çoğu dinin barındığı bir başkent Lizbon.

Portekiz Kralı depremlerden sonra bütün devlet ve din adamlarını yanına alıp halkın karşısına çıkıp özetle şöyle der. “Tanrı kötü ruhları aramızdan aldı, kötü insanları cezalandırdı.”

Kral, böyle söyleyince hiç beklemediği bir tepkiyle karşılaşır. Hayatta kalan halk, üzerlerine saldırır, yakaladıkları din adamlarını linç ederler. Kral saldırıdan zor kurtulur ve diğer kurtulanlarla kendini güçlükle saraya atar. Kral şaşkındır, maiyetindekileri toplar. “Biz ne yaptık? İyilikten başka bir şey söylemedik, bu halk bize niye saldırdı Bana bunun nedenini getirin”’ diyerek adamlarını halkın arasına salar. Kralın görevlendirdiği insanlar, “Kralımıza neden saldırdınız, neden linç etmeye kalktınız?” diye sorarlar. Halkın verdiği cevaplar çok ilginçtir. Derler ki “Bize dediniz ki, tanrı kötü insanları cezalandırıyor. Benim kızım daha bir günlük, iki günlük, beş günlük... Bunların ne günahı vardı? Müslümanlar camilerinde namaz kılarken öldüler. Onların ne günahı vardı. Kilisede ibadet edenler vardı, hepsi öldü. Kala kala kralın görmediği Lizbon Genelevi ayaktaydı. Yani o Lizbon'un genelevinde çalışanlar Allah'ın iyi kulları oluyor da bütün bu saydıklarımız Allah'ın kötü ve yoldan çıkan kulları mı oluyor?”

17 Ağustos 1999 Gölcük depremini fırsat bilen yobaz kafaların, Gölcük Donanma komutanlığı orduevinin yerle bir oluşunun ordu evindeki devir teslim töreninden sonra verilen yemekte içkiyi su gibi akıtan" "kâfirlerin yüzünden ve "yörenin bunlardan temizlenişinin Allah’ın hikmeti olduğunu yaymaları da yukarda kralın söylediklerinden 244 yıl sonra aynı kafada olmaları ne kadar hayret verici değil mi?

Kralın emri ile yapılan araştırmalarda ilk defa insan aklı sorgulayarak orda bu gerçeği görür ve deprem bilimi ortaya çıkar. Bu araştırmalar, o dönemde yaygın olan depremlerin tanrı tarafından gönderilen cezalar olduğu yönündeki batıl inanışa bir son hazırlamıştır. Bu fikirler düşünce tarihini kökten değiştirdi. Eğer depremler tanrı tarafından gönderilen cezalar değilseler, onları araştırmak, incelemek ve hatta anlamak mümkün olabilirdi. Bu nedenle Lizbon depreminin araştırılması girişimi yer bilimlerinin doğuşu olarak kabul edilebilir.

22.07.2017

OKUR YORUMLARI
Rauf Aktolga
23.07.2017 13:35:00

Hiç bir şey yapmadan "beklediğimiz" İstanbul Depremi "sağ kalanlarımıza" bu kez neyin ne olduğunu öğretecektir. Sağ kalanlarımız depreme dayanıklı inşaat nasıl yapılır öğrenecektir. Politikacıların "yalanları" işe yaramayacaktır.
Anasını, babasını, çocuğunu kaybedenler kendilerine gereken cevabı vereceklerdir. Türkiye de mevcut itfaiye merdivenleri belli bir kattan sonrasına yetişememektedir. Buna rağmen Belediyeler yüksek katlı inşaatlara "izin" vermeye devam etmektedirler! Türkçesi "yanın" veya "ölün" demekteler buna rağmen "oy" almaya devam etmektedirler. Depremde "asansöre" binemezsiniz "sallantıda" arada sıkışır kalır. Merdivenleri de kullanamazsınız. Ülkemizdeki binaların en zayıf, güvenilmez yerlerinden biridir. ALLAH'la Aldatanlar için herşey mübahtır. İnsan hayatı onlar için ARAÇ'tır. Türkçesi, BİZLERİN onlardan "akıllı" olup, yaptıkları bu "ölüm" binalarından kat satın almamaktır. Ne yazık ki, "gözden" akıllıyız. Kafa "boş" yani...

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ