Milli mücadele sırasında cephede savaşan kadınlarımızdan altmış ikisi cephe de şehit olmuştu. Çankırılı Yusuf kızı Emine, Adanalı Ayşe, Amasyalı Adil kızı Zeynep, Erzincanlı Osman kızı Emine, Gaziantepli Güldane şehit olan hanımlarımızdan bazılarıdır. Bazıları top mermisi ile bazıları vurularak, bazıları da yaralı olarak getirildikleri hastanede şehit olmuşlardı. İnönü Muharebelerine iştirak etmiş bazı hanımlarımızda gösterdikleri yüksek muvaffakiyet sayesinde istiklal madalyasına layık görülürler. Bunlarda Ali kızı Halime, Kara Osman kızı Fatma, Besim kızı Şükriye, Musa kızı Fatma, Veli Onbaşı kızı Ayşe, Molla İbrahim kızı Fatma, Ali kızı Ayşe, Molla Hasan kızı Fatmadır. Cephelerde savaşan o kadar çok kadınımız kızımız var ki, Domaniçli Habibe kadın, Nene Hatun, Halide Edip, Erzurumlu Kara Fatma, Adile Onbaşı, Kara Ayşe ve daha nicesi... Onlar İstiklal Harbi'nin sembol kadınlarıydı.
Bu listede adı çok anılmayan, ama daha küçük bir kız çocuğu iken cephelerde at süren, çarpışan bir kızımız, Nezahet Onbaşı vardı. Annesi Hadiye Hanım daha 24 yaşındayken ince hastalığın (verem) kurbanı olur. El bebek gül bebek büyüyeceği bir dönemde öksüz kalmıştır. O günlerde İstanbul işgal altındadır, küçük kızın babası Albay Hafız Halit Bey ise cepheden cepheye koşmaktadır. Hafız Halit Bey bir müddet sonra komutasındaki 70. Alay ile Anadolu'daki Milli Mücadele saflarına katılma kararı alır. Tabii kızını da yanında götürmek zorunda kalır. Böylece kader Küçük Nezahet'i daha 9 yaşındayken cephelerle tanıştırır. Hafız Halit Bey küçük kızını kimseye emanet edemeyeceğini düşünerek adeta cephelerde büyütür. Küçük Nezahet, askerlerden at binmeyi, silah tutmayı öğrenir. Tam üç sene cephelerde bilfiil babasının katıldığı her muharebeye katılır. 70. Alay'ın simgesi olur adeta. Babasıyla Geyve Savaşı, Konya İsyanı, I. ve II. İnönü Savaşları ile Sakarya ve Gediz muharebelerinde gösterdiği kahramanlıklarla anılacaktı.
Cephede Mustafa Kemal Atatürk'ün ve İsmet İnönü'nün de dikkatini çeker. Birinci İnönü Muharebesi'nde cepheye gelen Atatürk alayın sembolü Nezahet'le tanışır. Atatürk'ün sebeb-i ziyareti aslında Alay Komutanı Hafız Halit'i denetlemektir. Atatürk komutan çadırında kulaklarında küpe, asker elbiseli olarak Nezahet Onbaşı ile karşılaşınca çok şaşırır. Yanındakilere sorar, "Kim bu?" diye. Komutanımız Albay Halit'in kızı cevabını alınca daha da şaşırır. Sonra ona sorar, "Ne arıyorsun sen burada?" O da vecize haline gelen sözünü söyler: "Ben askerlerin kalesiyim, dönmek isterlerse karşılarında beni bulurlar." Cevap Atatürk'ün çok hoşuna gider. Küçük kızı sever. Bursa Ahudağ eteklerinde, Bozüyük'te Atatürk'ün özel vagonunda ve Akşehir'de olmak üzere üç kez daha cephede karşılaşırlar.
Ben askerlerin kalesiyim sözü nereden çıkmıştır? Tarihe kaybedilen muharebe olarak geçen Gediz Cephesi'nde sadece bir alay başarılı olmuştur. O da Hafız Halit Bey'in kumandasındaki 70. Alay'dır. Türk askeri Yunan saldırıları karşısında zor anlar yaşamaktadır. O sırada cepheden kaçmayı düşünenler bile olur. Yaklaşık 600 kişilik alayı ile en zor sınavı veren Hafız Halit, umutların tükendiği noktada atıyla askerlerin önünü kesen küçük kızı Nezahet'i bulur. Minik, ama vatan sevgisiyle dolu yürek cephe gerisine kaçmaya çalışan askerlerin karşısına duvar gibi dikilir ve ağzından şu sözler dökülür: "Ben babamın yanına ölmeye gidiyorum, siz nereye gidiyorsunuz?"
Atın üstündeki küçük kız, askerlerin yüzüne tokat gibi bir gerçeği, 'vatan sevgisini ve şahadeti' haykırınca hepsi geri döner. Çoğu cephede şehit düşer. ancak Gediz muharebesi kaybedilse de Yunan askerinin Anadolu'nun içlerine kolay sızması geciktirilir. Asker kıyafetleri içindeki bu küçük kız Garp Cephesi Kumandanı İsmet Paşa'nın da gözünden kaçmaz. At üstünde onu gördüğünde, "Kim bu küçük asker, niye bu kadar küçükleri askere alıyorsunuz?" diye yanındakileri fırçalar. Sonra sarı sarı küpelerini fark eder minik kızın. "Aç bakayım şapkanı?" der, saçlarını okşar, iltifat eder: "Kimsin sen? Parola ne?" "Onbaşı Nezahet." İnönü gülümser: "İyi o zaman ben seni kurmay yapıyorum." Sonra Alay Komutanı Hafız Halit'in kızını cephelerde büyütmek zorunda kaldığını öğrenir. Nezahet Onbaşı, Paşanın kurmay iltifatını karşılıksız bırakmaz, karargâh binasının bahçesindeki asma (üzüm) yapraklarından yaptığı sarmayı İsmet Paşa'ya ve babasına ikram eder.
Nezahet Hanım, Milli Mücadele'ye katılışının ilk safhalarına ait anılarını Tarih ve Coğrafya Dünyası Mecmuası'na şöyle anlatmış: "Gelinkondu Köyü'nde kurduğumuz karargâh benim için yeni bir hayata başlangıç teşkil etti. Artık talim devresini bitirmiş, acemilikten kurtulmuş, muallem (talimli) bir asker olmuştum. Cephelerde sükûnet olduğu için çadırda babamın hizmetine bakıyordum. Babamın elbiselerini temizliyor, söküklerini dikiyordum. Bir akşamüstüydü. Çadırın önünde oturmuş, babamın ceketindeki sökükleri dikiyordum. Birden silah çatırtıları duyuldu. Bütün bölükler silah başı yaptılar, ileriye keşif kuvvetleri gönderildi. Babam da hazırlıklarını bitirerek yanıma geldi:
Haydi, dedi; benimle gel.
Nereye gidiyoruz?
Askerlikte sual sorulmaz. Verilen emirler yapılır.
İyi ama ben asker miyim?
Şu dakikadan itibaren askersin.
Hiçbir cevap hayatımda bu derece beni sevindirmemişti. Demek ki babam beni artık asker olarak kabul ediyordu. İçimde sevinç bulutları dalgalana dalgalana hazırlıklarımı bitirdim, bölüklerin toplandıkları yere doğru koştum. Silah sesleri hâlâ duyuluyordu. Bölükler emir aldıktan sonra yürüyüş koluna geçtik. Birkaç saat sonra, keşif bölüğü döndü. Yanlarında çopurlu poturlu ve silahlı bir sürü insan vardı. Bunlar çetelermiş. Reisleri de Gâvur Ali diye anılan biri. Biraz evvel silah atanların bunlar olduğu anlaşılmıştı. Meğer bu adamlar bir köy civarından geçerlerken hep böyle yaparlarmış. Gâvur Ali'yi babamın yanına getirdiler. Babam sordu:
Kimsiniz siz? Bu silah sesleri nedir?
Ben Gâvur Ali; biz de sizdeniz. Baskın yapmak için cephanemiz kalmadı. Bize cephane verin.
Ya duyduğumuz silah sesleri neydi?
Köy kenarından geçiyordum, bizimkiler aşka geldi.
Ben, keyif için mermi yakanlara cephane vermem. Bir tek kurşunun bile bugün için kıymeti vardır. Çeteciler babamın bu sözlerinden memnun olmadılar, homurdana homurdana uzaklaştılar. Sonradan öğrendiğime göre bu çetelerin çoğu Milli Mücadelemize hizmet etmişler. Fakat bir kısmı da köyleri basıp talan etmişler.
İstiklal Harbi sona erer, Nezahet Onbaşı babasıyla birlikte İstanbul'da yaşamaya devam eder. Fransız İhtilali'nin simge ismi 16 yaşındaki Jan Dark (Jeanna D'Arc) ile özdeşleştirilir. 13 yaşındayken adının ilk duyulduğu o meşhur tartışmalı TBMM oturumu yapılır. Küçük Nezahet, Cumhuriyet'in ilânından hemen sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin en hararetli tartışmalarından birine konu olur. Tarih 30 Ocak 1921'dir. Bursa Mebusu Operatör Emin Bey, ( bkz. Yozgat gazetesindeki köşem, Çapanoğulları hadisesi Bir İsyan mıdır- Müftü Mehmet Efendi) muhtelif harp cephelerinde bilfiil müsademata iştirak eden (çatışmalara katılan) 12 yaşlarındaki Nezahet Hanımın İstiklal madalyasıyla taltif edilmesine dair takririni sunar; Muhtelif harp cephelerinde bilhassa son Gediz ve İnönü meydan muharebelerinde bilfiil müsademata iştirak ve her an efrat ve hatta zabitanı teşci eden (cesaretlendiren) yetmişinci alay Kumandanı Hafız Halid Beyin kerimesi on iki yaşlarında Nezahet Hanıma ilk İstiklal madalyasının itasını teklif ve teklif varakasının Heyeti Umumiye'nin tasdikine arz edilmesini rica ederim. (30 Kanunusani 1337.) Bolu Mebusu Tunalı Hilmi Bey araya girer, İstiklal Madalyasının da ötesinde küçük Nezahet'in asker yapılmasını, mirimiran (tuğgeneral) rütbesiyle ödüllendirilip, paşa hanım olmasını teklif eder. Tartışmalar sürer, ordu kumandanlığına sorulması bile gündeme gelir. Meclis'teki bu tartışmalar aslında küçük Nezahet'in ömrü boyunca peşini bırakmayacak iç burkan bir hikâyenin temelini oluşturacaktır. Hem Kurtuluş Savaşı gazisi babası Albay Hafız Halit Uzel Bey hem kendisi defalarca başvurmasına rağmen İstiklal Madalyası'nı bir türlü alamaz. Nezahet Onbaşı bir çeyizlik hediye ile de taltif olunursa da, çeyiz de tıpkı İstiklal Madalyası kararı gibi zabıtlara geçmesine rağmen gerçeğe dönüşmez.
Tam 65 yıl sonra bir gazetecinin köşe yazısında konuyu gündeme getirmesiyle dönemin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Necmettin Karaduman, o sırada 78 yaşında olan Nezahet onbaşıya 6 Temmuz 1986 da Dolmabahçe Sarayında birkaç kişinin katıldığı sessiz sedasız bir törenle, bir takdir beratı ve şükran plaketi verir. Nezahet Onbaşı plaketi ve beratı gözyaşlari içinde kabul eder. İstiklal Madalyası yine kayıp evraka takılmıştır. Aileye o törenden bir kare fotoğraf bile kalmaz. Aradan 6 yıl geçer ve İstiklal madalyasını göremeden 84 yaşında 24 Eylül 1993 günü Gülhane Askeri Tıp Akademisinde hayata gözlerini yumar. Ve eşinin yanına Anadolu yakasındaki Karacaahmet Mezarlığı'na defnedilir.
Nezahet Onbaşı'nın alamadığı İstiklal Madalyası TBMM'nin 69 numaralı Kanunu mucibince Cumhuriyet'in ilk yıllarında 6 bin 920 kişiye verilmiş. Madalya alanlar arasında 70. Alay Komutanı Hafız Halit Bey ve Nezahet Onbaşı'nın eşi Rıfat Baysel de varmış. Hasta yatağında zihni, milli mücadele günlerine giden Onbaşı Nezahet Hanım, kızına Bak gördün mü alay geldi. Karşıda askerler. Babam beni almaya geldi diyormuş. Son sözleri ise Koca memlekette bir İstiklal Madalyasını bana çok gördüler olmuş.
Yazarın notu; Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin İstiklal Madalyası ile ödüllendirmeye karar verdiği ama bir türlü beceremediği ilk çocuk asker Onbaşı Nezahet Hanımefendi; Madalya alamasanız da vatan size minnettardır. Lütfen bizi bağışlayınız. Nur içinde yatın, mekânınız cennet olsun.
Kaynakça: İstiklal Harbinin en küçük askeri.
TBMM Tutanakları 7. Cilt 440.
30.05.2014
Bu listede adı çok anılmayan, ama daha küçük bir kız çocuğu iken cephelerde at süren, çarpışan bir kızımız, Nezahet Onbaşı vardı. Annesi Hadiye Hanım daha 24 yaşındayken ince hastalığın (verem) kurbanı olur. El bebek gül bebek büyüyeceği bir dönemde öksüz kalmıştır. O günlerde İstanbul işgal altındadır, küçük kızın babası Albay Hafız Halit Bey ise cepheden cepheye koşmaktadır. Hafız Halit Bey bir müddet sonra komutasındaki 70. Alay ile Anadolu'daki Milli Mücadele saflarına katılma kararı alır. Tabii kızını da yanında götürmek zorunda kalır. Böylece kader Küçük Nezahet'i daha 9 yaşındayken cephelerle tanıştırır. Hafız Halit Bey küçük kızını kimseye emanet edemeyeceğini düşünerek adeta cephelerde büyütür. Küçük Nezahet, askerlerden at binmeyi, silah tutmayı öğrenir. Tam üç sene cephelerde bilfiil babasının katıldığı her muharebeye katılır. 70. Alay'ın simgesi olur adeta. Babasıyla Geyve Savaşı, Konya İsyanı, I. ve II. İnönü Savaşları ile Sakarya ve Gediz muharebelerinde gösterdiği kahramanlıklarla anılacaktı.
Cephede Mustafa Kemal Atatürk'ün ve İsmet İnönü'nün de dikkatini çeker. Birinci İnönü Muharebesi'nde cepheye gelen Atatürk alayın sembolü Nezahet'le tanışır. Atatürk'ün sebeb-i ziyareti aslında Alay Komutanı Hafız Halit'i denetlemektir. Atatürk komutan çadırında kulaklarında küpe, asker elbiseli olarak Nezahet Onbaşı ile karşılaşınca çok şaşırır. Yanındakilere sorar, "Kim bu?" diye. Komutanımız Albay Halit'in kızı cevabını alınca daha da şaşırır. Sonra ona sorar, "Ne arıyorsun sen burada?" O da vecize haline gelen sözünü söyler: "Ben askerlerin kalesiyim, dönmek isterlerse karşılarında beni bulurlar." Cevap Atatürk'ün çok hoşuna gider. Küçük kızı sever. Bursa Ahudağ eteklerinde, Bozüyük'te Atatürk'ün özel vagonunda ve Akşehir'de olmak üzere üç kez daha cephede karşılaşırlar.
Ben askerlerin kalesiyim sözü nereden çıkmıştır? Tarihe kaybedilen muharebe olarak geçen Gediz Cephesi'nde sadece bir alay başarılı olmuştur. O da Hafız Halit Bey'in kumandasındaki 70. Alay'dır. Türk askeri Yunan saldırıları karşısında zor anlar yaşamaktadır. O sırada cepheden kaçmayı düşünenler bile olur. Yaklaşık 600 kişilik alayı ile en zor sınavı veren Hafız Halit, umutların tükendiği noktada atıyla askerlerin önünü kesen küçük kızı Nezahet'i bulur. Minik, ama vatan sevgisiyle dolu yürek cephe gerisine kaçmaya çalışan askerlerin karşısına duvar gibi dikilir ve ağzından şu sözler dökülür: "Ben babamın yanına ölmeye gidiyorum, siz nereye gidiyorsunuz?"
Atın üstündeki küçük kız, askerlerin yüzüne tokat gibi bir gerçeği, 'vatan sevgisini ve şahadeti' haykırınca hepsi geri döner. Çoğu cephede şehit düşer. ancak Gediz muharebesi kaybedilse de Yunan askerinin Anadolu'nun içlerine kolay sızması geciktirilir. Asker kıyafetleri içindeki bu küçük kız Garp Cephesi Kumandanı İsmet Paşa'nın da gözünden kaçmaz. At üstünde onu gördüğünde, "Kim bu küçük asker, niye bu kadar küçükleri askere alıyorsunuz?" diye yanındakileri fırçalar. Sonra sarı sarı küpelerini fark eder minik kızın. "Aç bakayım şapkanı?" der, saçlarını okşar, iltifat eder: "Kimsin sen? Parola ne?" "Onbaşı Nezahet." İnönü gülümser: "İyi o zaman ben seni kurmay yapıyorum." Sonra Alay Komutanı Hafız Halit'in kızını cephelerde büyütmek zorunda kaldığını öğrenir. Nezahet Onbaşı, Paşanın kurmay iltifatını karşılıksız bırakmaz, karargâh binasının bahçesindeki asma (üzüm) yapraklarından yaptığı sarmayı İsmet Paşa'ya ve babasına ikram eder.
Nezahet Hanım, Milli Mücadele'ye katılışının ilk safhalarına ait anılarını Tarih ve Coğrafya Dünyası Mecmuası'na şöyle anlatmış: "Gelinkondu Köyü'nde kurduğumuz karargâh benim için yeni bir hayata başlangıç teşkil etti. Artık talim devresini bitirmiş, acemilikten kurtulmuş, muallem (talimli) bir asker olmuştum. Cephelerde sükûnet olduğu için çadırda babamın hizmetine bakıyordum. Babamın elbiselerini temizliyor, söküklerini dikiyordum. Bir akşamüstüydü. Çadırın önünde oturmuş, babamın ceketindeki sökükleri dikiyordum. Birden silah çatırtıları duyuldu. Bütün bölükler silah başı yaptılar, ileriye keşif kuvvetleri gönderildi. Babam da hazırlıklarını bitirerek yanıma geldi:
Haydi, dedi; benimle gel.
Nereye gidiyoruz?
Askerlikte sual sorulmaz. Verilen emirler yapılır.
İyi ama ben asker miyim?
Şu dakikadan itibaren askersin.
Hiçbir cevap hayatımda bu derece beni sevindirmemişti. Demek ki babam beni artık asker olarak kabul ediyordu. İçimde sevinç bulutları dalgalana dalgalana hazırlıklarımı bitirdim, bölüklerin toplandıkları yere doğru koştum. Silah sesleri hâlâ duyuluyordu. Bölükler emir aldıktan sonra yürüyüş koluna geçtik. Birkaç saat sonra, keşif bölüğü döndü. Yanlarında çopurlu poturlu ve silahlı bir sürü insan vardı. Bunlar çetelermiş. Reisleri de Gâvur Ali diye anılan biri. Biraz evvel silah atanların bunlar olduğu anlaşılmıştı. Meğer bu adamlar bir köy civarından geçerlerken hep böyle yaparlarmış. Gâvur Ali'yi babamın yanına getirdiler. Babam sordu:
Kimsiniz siz? Bu silah sesleri nedir?
Ben Gâvur Ali; biz de sizdeniz. Baskın yapmak için cephanemiz kalmadı. Bize cephane verin.
Ya duyduğumuz silah sesleri neydi?
Köy kenarından geçiyordum, bizimkiler aşka geldi.
Ben, keyif için mermi yakanlara cephane vermem. Bir tek kurşunun bile bugün için kıymeti vardır. Çeteciler babamın bu sözlerinden memnun olmadılar, homurdana homurdana uzaklaştılar. Sonradan öğrendiğime göre bu çetelerin çoğu Milli Mücadelemize hizmet etmişler. Fakat bir kısmı da köyleri basıp talan etmişler.
İstiklal Harbi sona erer, Nezahet Onbaşı babasıyla birlikte İstanbul'da yaşamaya devam eder. Fransız İhtilali'nin simge ismi 16 yaşındaki Jan Dark (Jeanna D'Arc) ile özdeşleştirilir. 13 yaşındayken adının ilk duyulduğu o meşhur tartışmalı TBMM oturumu yapılır. Küçük Nezahet, Cumhuriyet'in ilânından hemen sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin en hararetli tartışmalarından birine konu olur. Tarih 30 Ocak 1921'dir. Bursa Mebusu Operatör Emin Bey, ( bkz. Yozgat gazetesindeki köşem, Çapanoğulları hadisesi Bir İsyan mıdır- Müftü Mehmet Efendi) muhtelif harp cephelerinde bilfiil müsademata iştirak eden (çatışmalara katılan) 12 yaşlarındaki Nezahet Hanımın İstiklal madalyasıyla taltif edilmesine dair takririni sunar; Muhtelif harp cephelerinde bilhassa son Gediz ve İnönü meydan muharebelerinde bilfiil müsademata iştirak ve her an efrat ve hatta zabitanı teşci eden (cesaretlendiren) yetmişinci alay Kumandanı Hafız Halid Beyin kerimesi on iki yaşlarında Nezahet Hanıma ilk İstiklal madalyasının itasını teklif ve teklif varakasının Heyeti Umumiye'nin tasdikine arz edilmesini rica ederim. (30 Kanunusani 1337.) Bolu Mebusu Tunalı Hilmi Bey araya girer, İstiklal Madalyasının da ötesinde küçük Nezahet'in asker yapılmasını, mirimiran (tuğgeneral) rütbesiyle ödüllendirilip, paşa hanım olmasını teklif eder. Tartışmalar sürer, ordu kumandanlığına sorulması bile gündeme gelir. Meclis'teki bu tartışmalar aslında küçük Nezahet'in ömrü boyunca peşini bırakmayacak iç burkan bir hikâyenin temelini oluşturacaktır. Hem Kurtuluş Savaşı gazisi babası Albay Hafız Halit Uzel Bey hem kendisi defalarca başvurmasına rağmen İstiklal Madalyası'nı bir türlü alamaz. Nezahet Onbaşı bir çeyizlik hediye ile de taltif olunursa da, çeyiz de tıpkı İstiklal Madalyası kararı gibi zabıtlara geçmesine rağmen gerçeğe dönüşmez.
Tam 65 yıl sonra bir gazetecinin köşe yazısında konuyu gündeme getirmesiyle dönemin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Necmettin Karaduman, o sırada 78 yaşında olan Nezahet onbaşıya 6 Temmuz 1986 da Dolmabahçe Sarayında birkaç kişinin katıldığı sessiz sedasız bir törenle, bir takdir beratı ve şükran plaketi verir. Nezahet Onbaşı plaketi ve beratı gözyaşlari içinde kabul eder. İstiklal Madalyası yine kayıp evraka takılmıştır. Aileye o törenden bir kare fotoğraf bile kalmaz. Aradan 6 yıl geçer ve İstiklal madalyasını göremeden 84 yaşında 24 Eylül 1993 günü Gülhane Askeri Tıp Akademisinde hayata gözlerini yumar. Ve eşinin yanına Anadolu yakasındaki Karacaahmet Mezarlığı'na defnedilir.
Nezahet Onbaşı'nın alamadığı İstiklal Madalyası TBMM'nin 69 numaralı Kanunu mucibince Cumhuriyet'in ilk yıllarında 6 bin 920 kişiye verilmiş. Madalya alanlar arasında 70. Alay Komutanı Hafız Halit Bey ve Nezahet Onbaşı'nın eşi Rıfat Baysel de varmış. Hasta yatağında zihni, milli mücadele günlerine giden Onbaşı Nezahet Hanım, kızına Bak gördün mü alay geldi. Karşıda askerler. Babam beni almaya geldi diyormuş. Son sözleri ise Koca memlekette bir İstiklal Madalyasını bana çok gördüler olmuş.
Yazarın notu; Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin İstiklal Madalyası ile ödüllendirmeye karar verdiği ama bir türlü beceremediği ilk çocuk asker Onbaşı Nezahet Hanımefendi; Madalya alamasanız da vatan size minnettardır. Lütfen bizi bağışlayınız. Nur içinde yatın, mekânınız cennet olsun.
Kaynakça: İstiklal Harbinin en küçük askeri.
TBMM Tutanakları 7. Cilt 440.
30.05.2014
30.05.2014
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ
Mehlika Filiz Ulusoy
01.06.2014 18:40:00Abdülkadir Bey,
Kahraman Nezahat Hanım'ın o yaşta kırgın olarak ölmesine üzüldüm. Ancak anneannem "Tanrı kalbi kırık, kabri düz kullarını sever" derdi. Nezahat Hanım'a verilmeyen madalyayı özellikle biz kadınlar, onun adına gönlümüzde taşıyoruz. Şimdi milyonlarca madalyası var onun. Ruhu şad olsun!
Saygılarımla
Adınız ve Soyadınız
30.05.2014 23:04:00Sağolunuz A. Kadir ÇAPANOĞLU, çoğunlukla da değerini bilmediğimiz nice kahramanlarımız var. Nezahet Hanımda ne yazıkki hakettiği değeri veremediklerimizdenmiş. Çok güzel anlatmışsınız, kaleminize sağlık.
Rauf Aktolga
30.05.2014 20:44:00Sebep olanları lanetliyorum. Bu ülke İrlandalı dolu.