A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

TÜRK’ÜN KUVVETİ, MANEVİ GÜCÜNÜN SIRRI NEDİR?

Değerli okurlar, aşağıda anlatılanlar bir hamaset yazısı değil, gerçeğin ta kendisidir.
1957 yılında ABD’de yayınlanan MC CALL isimli dergide Kore Savaşları sırasında (1950-1953) Çin’deki esir kampında yaşanan bir olay şöyle anlatılıyor;
Çinliler, Birleşmiş Milletler ordularından esir aldıkları askerlerin kendi memleketlerine ait üniforma ve rütbelerini söküyor, bunların yerine herhangi bir rütbe işareti olmayan düz ve tek tip elbise giydiriyorlarmış.
Neden böyle yapıyorlarmış? Kıyafetler rütbesiz olunca, Birleşmiş Milletler ordusunu oluşturan çeşitli ülkelerin askerlerinde rütbesiz olmanın getirdiği disiplinsizlik başlamış. Çinlilerin ilk anda bekledikleri etki böylece gerçekleşmiş. Böyle olunca da rütbe otoritesinin yerini bilek kuvveti almış ve tabi güçlü olanın sözü geçmeye başlamış. 100 kişilik bir esir grubuna 10 kişilik yemek verilmiş. Dağıtılmayıp ortaya konan bu yemeği, bileği güçlü olanlar almış. Diğerleri aç kalmış. Hasta olanlar kendi hallerine terk edilmiş. Dolayısıyla sık sık ölümler olmuş.

Bu esirler arasında bir grup hemen dikkati çekmiş. Bunlar Türk askerleri. Üniformaları yok, rütbe işaretleri yok, ama yüzbaşı yine yüzbaşı, onbaşı yine onbaşı. Birbirlerine davranışları yine rütbeli gibi. Esir kampındaydılar ama sanki barış şartlarındaki bir kışlada yaşıyormuşçasına disiplin içindeydiler. Sabahları alışılagelmiş tekmiller alınıyor, sabah sporu yapılıyordu. Hasta olanlar ayrılıyor, yine kendi içlerinden belirledikleri görevlilerle bakımları ve tedavileri yapılıyordu. Kendilerine göre bir eğitim programları vardı. Spor yapıyor, güreş tutuyor, oyun oynuyorlardı. Yemek zamanı gelince ekmek ve yemek ortaya konuyor, gözetim altında eşit olarak bölüşülüyordu. En sonunda da, diğerleri ne kadar aldıysa yüzbaşı da o kadar alıyordu.

Bu durum, Çinli subay ve yöneticilerin dikkatini çekiyor. Yüzbaşıyı, grubun başından alıp hapsediyorlar. Ama durumda bir değişiklik olmuyor. Bu sefer en kıdemli teğmen başa geçiyor. Her şey hiçbir şekilde bozulmadan aynen devam ediyor. Bu sefer, teğmeni de hapsediyorlar
Bu defa da başa en kıdemli olan bir Başçavuş geçiyor. Ne var ki, diğer Birleşmiş Milletler ordusu askerlerinin şaşkın bakışları arasında, yine tekmiller alınıyor, sporlar yapılıyor, hasta ve yaralıların bakımları yapılmaya çalışılıyor, herkesin birbirine sevgi ve saygısı hiçbir şey olmamışçasına devam ediyor.

Çinliler bu konuyu araştırma konusu yapıyorlar. Üniversitelerden gelen psikolog ve terbiyecilerden oluşan bir grubun önünde, hapisten çıkarılan yüzbaşı sorguya çekiliyor. Neydi bu olayın sırrı? Diğer ülke askerleri arasında en ufak bir birlik bulunmazken, her yerde bileği güçlü olanın sesi çıkarken, diğer ülke askerleri arasındaki hasta ve yaralılarla kimse ilgilenmezken, nasıl oluyordu da Türk askeri böyle davranıyordu?

Yüzbaşı, bu soruyu gülümseyerek cevaplıyor "- Bu davranışların kökü, Türk askerinin kışlada aldığı askeri terbiyeden evvel, evinde aldığı geleneksel Türk aile terbiyesine dayanır. Bütün ülkelerde askerlik hayatı ile sivil hayat arasında büyük farklar vardır. Onlarda disiplin hayatı üniforma giydikten sonra başlar. Hâlbuki biz onu evvelâ anamızdan öğreniriz. Aile içinde uygularız. Evde herkesin yeri ve sırası bellidir. Sıra değişmez, görev devreder. Köylerimizdeki kahvelerde, camilerimizde bile davranışlarımızın özel bir sırası, düzeni vardır. Hastalarımıza dağ başlarındaki köylerimizde doktor bulamayız. Kendi imkânlarımızla biz bakarız. Köylerimizde gece görülen tek ışık, hasta beklenen evlerimizdedir. Bizde en ümitsiz hasta bile kendi haline terk edilmez. Başkasının hakkını yemek, yanımızdaki aç iken kendi karnımızı doyurmak dini ve milli ahlâkımıza uymaz. Türk’ün en önemli özelliği; manevi değerlere sahip olması, savaşçı özelliği ve disiplinidir. “

Yukardaki olayı yayınlayan MC CALL dergisi, kendi halkına soruyor "Anadolu bozkırının ortasında doğan, bin bir mahrumiyet içerisinde yetişen Türk çocukları bizim her türlü imkânları vererek yetiştirdiğimiz çocuklarımızla aynı şartlar altında, aynı sınavı geçirdiler. Onlar (Türkler) muvaffak oldular. Tam gittiler, tam olarak geri dönmesini becerdiler. Bizimkiler birbirlerine ellerini uzatmadılar. Yalnız kendileri için, bireycilik ve bencillikle yaşamanın örneklerini verdiler. Nedir bu bizim cemiyetimizin zayıflığının ve çürüklüğünün sebebi? Nedir bir türlü çözülemeyen Türkün kuvveti, manevi gücünün sırrı?”

Ben de 24.11.2015 tarihli Yozgat gazetesinde yayınladığım KUNURİ BOĞAZI yazımda Kore savaşı ile ilgili şu acı olayı anlatmıştım;

Bulunduğu mevki, üstün düşman kuvvetleri tarafından sarılan Üsteğmen Gönenç saat, 23.30'da telsizle topçu taburuna şu mesajı geçti: "Dört tarafımız kuşatıldı. Çok şehit verdik. Telsizcimiz de şehit oldu. Koordinatları veriyorum. Bataryalar ateş etsin."

Telsiz mesajını alan Topçu irtibat subayı Yüzbaşı Refik Soykut şaşırdı. Üsteğmen Gönenç’in verdiği koordinatlar kendisinin bulunduğu yerdi. Telaşla bunu kendisine hatırlattı. Üsteğmen Mehmet Gönenç'in yanıtı ilginçti: "Evet öyle, biz düşmana esir olmak istemiyoruz. Bizi onlara teslim etmeyin. Size vasiyetimiz şudur: Bizleri kendi ateşimizle şehit ediniz. Tekrar koordinatları veriyorum. Bütün bataryalar buraya ateş etsin..."

Bu konuşmalar topçu taburunda da dinlenmekteydi. Tabur Komutanı başta olmak üzere herkes şaşkındı. Ne yapacaklardı? Kısa zamanda karar verildi. Vasiyet yerine getirilecekti. Topçu Taburu ateşlerini verilen koordinatlara, topladı. Üsteğmen Mehmet Gönenç ile yanında savaşan son 5 asker şehit olmuştu. Bu cesur Türk subayının anısı, şimdi memleketi Bandırma'da, kendi adını taşıyan bir lisede yaşatılmaktadır.

O geceki muharebede Türk tugayının kaybı ağırdı. Bir gecede 5 subay, 3 astsubay, 58 er şehit, 35 yaralı ve 105 kayıp olmak üzere toplam 206 personel zayi olmuştu… 23 Nisan öğle saatlerinde bir Amerikan keşif uçağının verdiği rapora göre 9'uncu Bölükten sağ kalan 60 kişilik bir grup, mevzilerinde ümitsizce hâlâ dövüşmekteydi.

27.01.2018






OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ