Değerli okurlar, 2018 yılı Aralık ayında Erciyes Üniversitesi öğrencisi Sayın Hüsnü Aydoğdu ile bana gönderdiği bir elektronik posta sayesinde tanışmıştım. Daha üniversite öğrencisi iken araştırmaya hevesli bu genç kardeşimle bilgi ve belge alışverişine başladık. Ben birikimlerimi her isteyenle ve bilhassa araştırma görevlileri ile paylaşırım bundan da büyük haz duyarım. Çünkü bilgiler paylaşıldıkça geniş kitlelere ulaşır. Hüsnü Aydoğdu kardeşim bana dedem(annebabam) Ceritzade Şükrü Efendi ve babam Muammer Çapanoğlu ile ilgili belgeler göndermiş bende yayınlamıştım (Bkz. http://www.yozgatgazetesi.com/yazarlar.asp?yazar=37&yazi=3135 http://www.yozgatgazetesi.com/yazarlar.asp?yazar=37&yazi=3089).
Bu defa bana şöyle bir elektronik posta gönderiyor: Ettiği lafa bak başlıklı yazınızı okurken Kebapçıyan ismi aklımda yer etmişti. Banu Avar'ın "Hangi Avrupa?" kitabını okurken Fransa ile ilgili olan bölümde yine kendisine rastladım. Ekte fotoğraflarını yolladığım gibi kendisinin görüşleri yalnızca Yozgat ile sınırlı kalmamış anlaşılan.
Ben, 11 Şubat 2019 günü yayınladığım o yazımda, Yozgat saat Kulesini akrabalarım yapmış diye üfüren Jean Claude Kebepçıyan ve Tüyap kitap fuarında onunla yaptığı sohbeti yayınlayan yazar Oral Çalışlar dan bahsetmiştim.
Sayın Banu Avarın Kebapçıyan ile ilgili anlattıklarını aşağıda virgülüne dokunmadan sizlerle paylaşıyorum:
Paris, turistleri kadar dünyanın dört bir yanından gelen mültecileriyle de ünlü! Kimi, uzak banliyölerde polisten kaçarken, elektrik tellerinde kömür olan mülteciler.
Fransada mülteciden mülteciye fark vardır. Kimileri gözdedir, her köşede enstitüleri, anıtları, sergileri vardır Adlarına yıllar adanır!
Bu öğleden sonra Ermeni yılı nedeniyle Parisin ortasında açılan soykırım sergisine konuk olacağım. Ermeni Araştırma Merkezi başkanı Jean Claude Kebapçıyanla buluşacağım. O, 1942 de Fransada doğmuş. Ailesi Yozgatlı
Koca bir Türkiye haritası karanlık sergi salonunda ışıl ışıl parlıyor. Her bir kentimizin üzerinde, bir ekranda, soykırımı anlatan yüzler beliriyor. Kebapçıyana soruyorum: Enstitünüzün ve bu serginin amacı nedir?
Biz Fransadaki mültecilerin çocuklarıyız Geçmiş yıllarda, ailelerimiz olanın bitenin üzerinde pek durmadılar. Hayat gailesindeydiler. Dünya savaşlarla sarsılıyordu Bizim meselemiz önemli başka olayların gölgesinde kaldı Gündeme gelmedi Şimdi ifade ediliyor Diyor. Son derece kibar bir beyefendi. Sergilerine geldiğim için defalarca teşekkür ediyor. Sanırım, beni Türkiyenin Türk olmayan medyasından zannediyor.
Soykırım Yasası Barışın Ön Şartı!
Arka planda, üzerinde 1915 yazılı bir melek heykelciği var Kebapçıyana gerçekten soykırım olduğuna inanıyor mu diye soruyorum İşte cevabı:
1915-16 yılında İttihat ve Terakkinin belli bir kesimince, Ermenilere karşı böyle bir şey planlandı. Ben bunu tüm Türk milletine mal demem. Bu sadece İttihat ve Terakkinin belli bir kesimi tarafından planlanmıştı Tabi ki bu günün Türkiyesini olanlardan sorumlu tutamayız
Bu söyledikleriniz ışığında, Fransadaki son yasayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Artık, Ermeni soykırımı yapılmamıştır! demek yasak. Fransa faşist yasalar çıkarıyor!
Yine kibarca gülümsüyor:
Ben Fransada Ermeni soykırımı inkâr yasasını, toplum içinde sosyal barışı ve huzuru sağlayacak bir yaşa olarak görüyorum, diyor. Soykırımın adının konulmaması bir hakaret, bir aşağılanmak olarak algılanmalı asıl
O anda aklımdan Irakta, Filistinde, Afganistanda, Lübnanda ve birtakım başka yerlerde, sorgusuz sualsiz ölen, işkence gören yüz binler geçiyor Acaba Musulda, Tela Ferde, Gazzede kimler, neyi, nasıl algılıyor? Ya Azerbaycanlılar? Hakaret ve aşağılanma konusunda onlar ne düşünüyorlar. Onların soykırım anıtları hiç ziyaret ediliyor mu?!
Cevapları biliyorum: Nahcivan Âli Meclis Başkanı Vasıf Talibov söylemişti Üniversite bahçesine diktiği soykırım anıtı hiç ziyaret edilmemişti
Talibov, Türk soykırımı bir defa olmamıştır. 1905 ve 1920de; 1940larda ve 90 lar da defalarca olmuştur! Diyor.
Türkiyeden Korkuyoruz!
Soykırım sergisinde filmler gösteriliyor Ekranda binlerce kişinin ölümünden sorumlu emperyalist devletlerin saygın temsilcileri, Ermeni soykırım anıtlarını ziyaret ediyorlar.
Bir başka koridora giriyorum. Türkiye haritası altında, Eski Ermenistan Haritası yazıyor. Ekranlardan, Türkiyeden Fransaya gelmiş mültecilerin soykırım anıları izleyiciye sunuluyor(!)
Kebapçıyan, Tarihin araştırılması neden engelleniyor, Ermeni arşivlerini neden kimse ziyaret etmiyor? sorumu, Korkudan! diye yanıtlıyor.
Yüzünde mazlum bir ifade:
Bizim için korku önemli bir faktör! Ermeniler şu anda Türkiyeye gitmeye korkuyor. Orda tacize uğrayacaklarını, en azından hakarete uğrayacaklarını Türkler tarafından kötü karşılanacaklarını düşünüyorlar
Birkaç dakika sonra kendi sözleri ile çelişiyor...
Türkiyeye gelip gidiyor musunuz? Diyorum.
Tabii ki Büyük bir zevkle, diye cevap veriyor.
Değerli okurlar burada ben araya gireyim: Bundan en az on yıl kadar önce basında, Türkiyeye kaçak yollardan giren ve çok düşük ücretle çalışan en az yetmiş bin Bay ve Bayan Ermeni olduğu yazılmıştı. Demek Kebapçıyanın uydurduğu gibi bir korku yokmuş.
Sayın Avarın kitabını okumaya devam edelim.
Kuzeni Kebapçıyan bir belgeselci Bana annesi ve teyzeleri için yaptığı filmi anlatıyor:
Bu film beş kız kardeşin hikâyesidir. Tehcir zamanını anlatıyor.
Ben ona aklımdan geçenleri soruyorum.
Sizce süper devletler, neden sizi bu kadar destekliyor? Bakın şimdi de Süryani ve Pontus soykırımları, Türkiyenin önüne sürülüyor Batı her gün, Türklerin yeni bir olmayan soykırımını ortaya çıkarıyor Bu bir komediye dönüştü!
Ben sinemacıyım! Tarihçi değilim, bilemem diyor.
Kendisine Marsilyada anlatılan hikâyeleri derlediğini söylüyor filminde.
Sergi salonu kalabalık, Genç Fransız öğrenciler dikkatimi çekiyor. Bunlardan biri Thomas. İletişim öğrencisi.
Bu sergi benim için çok ilginç, çünkü Pariste yaşayan Ermenilerle ilgili bir belgesel yapıyorum, diyor.
Türkler ve iddialar hakkındaki görüşlerini soruyorum
Fransanın duruşunu kesinlikle Ermenistan yanlısı olarak görüyorum diye cevaplıyor. Bunun politik bir seçim olduğunu düşünüyorum. Fransa kendi tarihinde yaptığı soykırımları ya da katliamları tanımak istemiyor. Başka ülkelerin tarihleri üzerinde dikilmeye çalışıyor
İşte 20 yaşındaki Thomas, kameramıza bunları söylüyor.
Türkiyeden Toprak Talebi Sırada!
Sergiden çıkarken Kebapçıyana diyelim Türkiye soykırımı kabul etti! Arkasından ne gelecek? diye soruyorum
Birçok adım atılabilir! diyor. Sanatsal ve kültürel alanda çok şey yapılabilir. Ermenilere ait antik eserlerin restorasyonundan tutun da eski kiliseler ve anıtlar üzerinde çalışılabilir
Gülümsüyorum. Soğuk, yağmurlu bir Paris sonbaharında, arabamıza kadar bize eşlik ediyor . Sanırım her şeyin bir oyun olduğunu o da biliyor.
2006 başında, Erivanda, Milliyetçi Taşnaksutyun Partisi sözcüsü Giro Manoyanın açıklamalarını hatırlıyorum.
Gelecekte Türkiyeden toprak talep edebiliriz! diyordu
Erivanda yapılan bir toplantıda, masaya yatırılan konu, Türkiye Cumhuriyeti topraklarıydı! Manoyan Türkiyeden toprak talebi şu anda gündemde bulunmuyor, ancak bu ileride de bulunulmayacağı anlamına gelmiyor demişti.
Devamında şöyle diyordu.
Hiçbir Ermeni hükümeti, Türkiyeden asla toprak talep etmeyeceğini söyleyemez.
Hiçbir Ermeni hükümeti bunu yapamaz! diyordu. Çünkü Ermeni halk, böyle bir hükümetin iktidarda kalmasına asla izin vermez! diye de ekliyordu
Ben de araya girip şunu ekleyeyim:
Venezuela'nın Ankara Büyükelçisi Dr. Jose Bracho şöyle söylüyor. "18 Temmuz 2005 günü; Şimdiki Diktatör ve Despot Devlet başkanı ve o dönemin Milli Meclis Başkanı Nicolas Maduro Moros, İnsanlık tarihinin ilk plânlı ve organize genositi (Ermeni soykırımı) nitelemesini, akıl tutulması ile malûl sözde parlâmento tarafından kabul edilen, bütünüyle yalan, iftira, alçakça bir tuzak ve kumpas'dan ibaret maniple iddiaları kabul edip, onaylamıştı. Şimdi Maduro ile ülkesi Venezuela, bu kasıt ve taammüt cürmünün (ağır insanlık suçunun) bedelini ödüyor!.. "Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste diyor.
Değerli okurlar, emekli olmadan önce ki son 16 yılımda Türkiyenin konusunda önde gelen firmalarının satınalma müdürüydüm. İşim icabı iş günlerimin öğleden sonraları, hatta bazen cumartesi günlerim bile Karaköy, Eminönü, Tahtakale semtlerinde geçti. Gençlik yıllarımda da bu semtlerde dolaşmayı severdim çünkü bilhassa el aletlerine karşı aşırı bir sevgim ve merakım vardı. Şimdi Ataköydeki evimin bir odası atölyemdir. Dolayısıyla işimi iş olarak değil sanki hobi gibi yaptım.
Türkiyenin can damarı olan bu semtlerde zamanla çok yakın dostlarım oldu. Bu dostlarım içinde ayrı tuttuğum çok değer verdiğim Ermeni, Rum, Yahudi azınlık dostlarımda var. İstanbuldaki Ermeni Cemaati de benim bildiğim kadar ile aşağı yukarı 35 yıldır Yozgatlı hemşerilerimizin elinde.
Bilhassa Mısır Çarşısının gösterişli kuyumcu mağazasının sahibi Sayın Nazaret Özsahakyan çok sosyal çok aktif bir insan. Çok güzel konserler, toplantılar ve Yozgat ve çevresine, kendi köyleri Burunkışlaya ve tarihi Sarıkaya kaplıcalarına sık sık turlar düzenliyor. Tarihi Mısır Çarşısının da yönetiminde. Yolum düştüğünde uğrayıp hal hatır soruyor sohbet ediyoruz.
13.10.2016 tarihinde yayınladığım bir kitap iki anı başlıklı yazımda Beyruttan getirttiği Avedis Kestekyanın 1967 yılında Fransa da yazdığı kalın 20.5x 27.5cm ebadında, 1029 sayfa. Yozgat ve çevre(Kamirk) Ermenilerinin köyleri tarih kitabı Beyrut 1988 Ermenice kitap hakkında sohbet etmiş hem Yozgatın geçmişi hem Çapanoğulları hakkında bilgi elde edinmiş ve köşemde yayınlamıştım.
Yine çok değer verdiğim gerek Philips gerek Siemens firmaları tarafından defalarca Amerikada, Fransada, Avrupada misafir edilmiş elektrik piyasasının ağabeylerinden Sayın Arto Kazancıoğlu da kadim dostlarım arasındadır.
Bir sohbetimizde şöyle söylemişti: Bu krizlerden çok etkilendik, Fransadaki kardeşim ve akrabalarım bizimde Fransaya göçmemizi öneriyorlar ama benim vatanım burası. Burda doğmuşum, burda okumuşum(İst. Ünv. İktisat Fak.), burda evlenmiş, burda kazanmışım benim vatanım burası. Yurt dışına gezmeye gittiğimde Türk Bayrağını görünce içim titriyor.
Rulmancıların ağabeyi rahmetli Nobar Kartal ile aynı yaştaydık. Doğum yeri Kartal, soyadı Kartal, tuttuğu takım Kartal(BJK), ve firma ismi de Kartaldı (Kartal Ltd. Şti.). 14 yıl her öğleden sonra onun işyerinde olurdum. Sık sık bana Hoca ben öldüğümde cenazem kalabalık olur mu diye sorardı. Ben de bilemem ama ben gelirim diye cevaplardım. Cenazesi hakikaten çok kalabalık oldu çünkü seveni çoktu. Toprağı bol olsun.
Nobarın sayesinde tanıdığım Garo ve Murat Kalay kardeşler, Karaköy piyasasının en tanınmış tane bilya (misket) satıcıları. Benim de kardeşlerim. Hafta da bir gün öğleden sonramı ya Garoların ya da Artonun işyerinde geçiririm çünkü dile kolay kırk yıllık kadim dostlarımdır onlar. Müsaade isteyip kalkarken mutlaka tembih ederler arayı açma. Ve sanki çalışma hayatım devam ediyormuş gibi duygulanırım.
Değerli okurlar, dört yanımız ihanet, dört yanımız yalan olsa da Osmanlı devletinin Tebaa-ı Sadıka ya da Millet-i Sadıka diye sıfatlandırdığı bu insanlarla, yemeden içmeden, sazdan sözden, mimariden, sanattan ve hatta ortak yuva kurmalarımıza kadar her konuda ortak kültüre sahibiz.
Fransa ve İsviçre ve hatta sözün ona Venezuella, oynadıkları bu tiyatroya devam edeceklerdir. Kepebçıyan gibi bir kısım aktörler de bu tiyatrolardaki rollerini oynayacaklardır. Çünkü sadece Fransa ve İsviçre değil, doymak bilmeyen hırslarıyla bütün sömürgeci ülkelerin gözü, dörtnala gelip uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan ve ipek bir halıya benzeyen bu topraklardadır.
Yazımızı, Çerkez Etemin 1920 Haziranında Yozgatı soyup soğana çevirdiği yakıp yıktığı günlerde Ermeni evlerinden sokaklara atılmış 20 adet piyano ile bitirelim. Evet, 1920 lerin mamur ve müreffeh Yozgatında 20 adet piyano Nereden nereye
11.03.2019
Bu defa bana şöyle bir elektronik posta gönderiyor: Ettiği lafa bak başlıklı yazınızı okurken Kebapçıyan ismi aklımda yer etmişti. Banu Avar'ın "Hangi Avrupa?" kitabını okurken Fransa ile ilgili olan bölümde yine kendisine rastladım. Ekte fotoğraflarını yolladığım gibi kendisinin görüşleri yalnızca Yozgat ile sınırlı kalmamış anlaşılan.
Ben, 11 Şubat 2019 günü yayınladığım o yazımda, Yozgat saat Kulesini akrabalarım yapmış diye üfüren Jean Claude Kebepçıyan ve Tüyap kitap fuarında onunla yaptığı sohbeti yayınlayan yazar Oral Çalışlar dan bahsetmiştim.
Sayın Banu Avarın Kebapçıyan ile ilgili anlattıklarını aşağıda virgülüne dokunmadan sizlerle paylaşıyorum:
Paris, turistleri kadar dünyanın dört bir yanından gelen mültecileriyle de ünlü! Kimi, uzak banliyölerde polisten kaçarken, elektrik tellerinde kömür olan mülteciler.
Fransada mülteciden mülteciye fark vardır. Kimileri gözdedir, her köşede enstitüleri, anıtları, sergileri vardır Adlarına yıllar adanır!
Bu öğleden sonra Ermeni yılı nedeniyle Parisin ortasında açılan soykırım sergisine konuk olacağım. Ermeni Araştırma Merkezi başkanı Jean Claude Kebapçıyanla buluşacağım. O, 1942 de Fransada doğmuş. Ailesi Yozgatlı
Koca bir Türkiye haritası karanlık sergi salonunda ışıl ışıl parlıyor. Her bir kentimizin üzerinde, bir ekranda, soykırımı anlatan yüzler beliriyor. Kebapçıyana soruyorum: Enstitünüzün ve bu serginin amacı nedir?
Biz Fransadaki mültecilerin çocuklarıyız Geçmiş yıllarda, ailelerimiz olanın bitenin üzerinde pek durmadılar. Hayat gailesindeydiler. Dünya savaşlarla sarsılıyordu Bizim meselemiz önemli başka olayların gölgesinde kaldı Gündeme gelmedi Şimdi ifade ediliyor Diyor. Son derece kibar bir beyefendi. Sergilerine geldiğim için defalarca teşekkür ediyor. Sanırım, beni Türkiyenin Türk olmayan medyasından zannediyor.
Soykırım Yasası Barışın Ön Şartı!
Arka planda, üzerinde 1915 yazılı bir melek heykelciği var Kebapçıyana gerçekten soykırım olduğuna inanıyor mu diye soruyorum İşte cevabı:
1915-16 yılında İttihat ve Terakkinin belli bir kesimince, Ermenilere karşı böyle bir şey planlandı. Ben bunu tüm Türk milletine mal demem. Bu sadece İttihat ve Terakkinin belli bir kesimi tarafından planlanmıştı Tabi ki bu günün Türkiyesini olanlardan sorumlu tutamayız
Bu söyledikleriniz ışığında, Fransadaki son yasayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Artık, Ermeni soykırımı yapılmamıştır! demek yasak. Fransa faşist yasalar çıkarıyor!
Yine kibarca gülümsüyor:
Ben Fransada Ermeni soykırımı inkâr yasasını, toplum içinde sosyal barışı ve huzuru sağlayacak bir yaşa olarak görüyorum, diyor. Soykırımın adının konulmaması bir hakaret, bir aşağılanmak olarak algılanmalı asıl
O anda aklımdan Irakta, Filistinde, Afganistanda, Lübnanda ve birtakım başka yerlerde, sorgusuz sualsiz ölen, işkence gören yüz binler geçiyor Acaba Musulda, Tela Ferde, Gazzede kimler, neyi, nasıl algılıyor? Ya Azerbaycanlılar? Hakaret ve aşağılanma konusunda onlar ne düşünüyorlar. Onların soykırım anıtları hiç ziyaret ediliyor mu?!
Cevapları biliyorum: Nahcivan Âli Meclis Başkanı Vasıf Talibov söylemişti Üniversite bahçesine diktiği soykırım anıtı hiç ziyaret edilmemişti
Talibov, Türk soykırımı bir defa olmamıştır. 1905 ve 1920de; 1940larda ve 90 lar da defalarca olmuştur! Diyor.
Türkiyeden Korkuyoruz!
Soykırım sergisinde filmler gösteriliyor Ekranda binlerce kişinin ölümünden sorumlu emperyalist devletlerin saygın temsilcileri, Ermeni soykırım anıtlarını ziyaret ediyorlar.
Bir başka koridora giriyorum. Türkiye haritası altında, Eski Ermenistan Haritası yazıyor. Ekranlardan, Türkiyeden Fransaya gelmiş mültecilerin soykırım anıları izleyiciye sunuluyor(!)
Kebapçıyan, Tarihin araştırılması neden engelleniyor, Ermeni arşivlerini neden kimse ziyaret etmiyor? sorumu, Korkudan! diye yanıtlıyor.
Yüzünde mazlum bir ifade:
Bizim için korku önemli bir faktör! Ermeniler şu anda Türkiyeye gitmeye korkuyor. Orda tacize uğrayacaklarını, en azından hakarete uğrayacaklarını Türkler tarafından kötü karşılanacaklarını düşünüyorlar
Birkaç dakika sonra kendi sözleri ile çelişiyor...
Türkiyeye gelip gidiyor musunuz? Diyorum.
Tabii ki Büyük bir zevkle, diye cevap veriyor.
Değerli okurlar burada ben araya gireyim: Bundan en az on yıl kadar önce basında, Türkiyeye kaçak yollardan giren ve çok düşük ücretle çalışan en az yetmiş bin Bay ve Bayan Ermeni olduğu yazılmıştı. Demek Kebapçıyanın uydurduğu gibi bir korku yokmuş.
Sayın Avarın kitabını okumaya devam edelim.
Kuzeni Kebapçıyan bir belgeselci Bana annesi ve teyzeleri için yaptığı filmi anlatıyor:
Bu film beş kız kardeşin hikâyesidir. Tehcir zamanını anlatıyor.
Ben ona aklımdan geçenleri soruyorum.
Sizce süper devletler, neden sizi bu kadar destekliyor? Bakın şimdi de Süryani ve Pontus soykırımları, Türkiyenin önüne sürülüyor Batı her gün, Türklerin yeni bir olmayan soykırımını ortaya çıkarıyor Bu bir komediye dönüştü!
Ben sinemacıyım! Tarihçi değilim, bilemem diyor.
Kendisine Marsilyada anlatılan hikâyeleri derlediğini söylüyor filminde.
Sergi salonu kalabalık, Genç Fransız öğrenciler dikkatimi çekiyor. Bunlardan biri Thomas. İletişim öğrencisi.
Bu sergi benim için çok ilginç, çünkü Pariste yaşayan Ermenilerle ilgili bir belgesel yapıyorum, diyor.
Türkler ve iddialar hakkındaki görüşlerini soruyorum
Fransanın duruşunu kesinlikle Ermenistan yanlısı olarak görüyorum diye cevaplıyor. Bunun politik bir seçim olduğunu düşünüyorum. Fransa kendi tarihinde yaptığı soykırımları ya da katliamları tanımak istemiyor. Başka ülkelerin tarihleri üzerinde dikilmeye çalışıyor
İşte 20 yaşındaki Thomas, kameramıza bunları söylüyor.
Türkiyeden Toprak Talebi Sırada!
Sergiden çıkarken Kebapçıyana diyelim Türkiye soykırımı kabul etti! Arkasından ne gelecek? diye soruyorum
Birçok adım atılabilir! diyor. Sanatsal ve kültürel alanda çok şey yapılabilir. Ermenilere ait antik eserlerin restorasyonundan tutun da eski kiliseler ve anıtlar üzerinde çalışılabilir
Gülümsüyorum. Soğuk, yağmurlu bir Paris sonbaharında, arabamıza kadar bize eşlik ediyor . Sanırım her şeyin bir oyun olduğunu o da biliyor.
2006 başında, Erivanda, Milliyetçi Taşnaksutyun Partisi sözcüsü Giro Manoyanın açıklamalarını hatırlıyorum.
Gelecekte Türkiyeden toprak talep edebiliriz! diyordu
Erivanda yapılan bir toplantıda, masaya yatırılan konu, Türkiye Cumhuriyeti topraklarıydı! Manoyan Türkiyeden toprak talebi şu anda gündemde bulunmuyor, ancak bu ileride de bulunulmayacağı anlamına gelmiyor demişti.
Devamında şöyle diyordu.
Hiçbir Ermeni hükümeti, Türkiyeden asla toprak talep etmeyeceğini söyleyemez.
Hiçbir Ermeni hükümeti bunu yapamaz! diyordu. Çünkü Ermeni halk, böyle bir hükümetin iktidarda kalmasına asla izin vermez! diye de ekliyordu
Ben de araya girip şunu ekleyeyim:
Venezuela'nın Ankara Büyükelçisi Dr. Jose Bracho şöyle söylüyor. "18 Temmuz 2005 günü; Şimdiki Diktatör ve Despot Devlet başkanı ve o dönemin Milli Meclis Başkanı Nicolas Maduro Moros, İnsanlık tarihinin ilk plânlı ve organize genositi (Ermeni soykırımı) nitelemesini, akıl tutulması ile malûl sözde parlâmento tarafından kabul edilen, bütünüyle yalan, iftira, alçakça bir tuzak ve kumpas'dan ibaret maniple iddiaları kabul edip, onaylamıştı. Şimdi Maduro ile ülkesi Venezuela, bu kasıt ve taammüt cürmünün (ağır insanlık suçunun) bedelini ödüyor!.. "Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste diyor.
Değerli okurlar, emekli olmadan önce ki son 16 yılımda Türkiyenin konusunda önde gelen firmalarının satınalma müdürüydüm. İşim icabı iş günlerimin öğleden sonraları, hatta bazen cumartesi günlerim bile Karaköy, Eminönü, Tahtakale semtlerinde geçti. Gençlik yıllarımda da bu semtlerde dolaşmayı severdim çünkü bilhassa el aletlerine karşı aşırı bir sevgim ve merakım vardı. Şimdi Ataköydeki evimin bir odası atölyemdir. Dolayısıyla işimi iş olarak değil sanki hobi gibi yaptım.
Türkiyenin can damarı olan bu semtlerde zamanla çok yakın dostlarım oldu. Bu dostlarım içinde ayrı tuttuğum çok değer verdiğim Ermeni, Rum, Yahudi azınlık dostlarımda var. İstanbuldaki Ermeni Cemaati de benim bildiğim kadar ile aşağı yukarı 35 yıldır Yozgatlı hemşerilerimizin elinde.
Bilhassa Mısır Çarşısının gösterişli kuyumcu mağazasının sahibi Sayın Nazaret Özsahakyan çok sosyal çok aktif bir insan. Çok güzel konserler, toplantılar ve Yozgat ve çevresine, kendi köyleri Burunkışlaya ve tarihi Sarıkaya kaplıcalarına sık sık turlar düzenliyor. Tarihi Mısır Çarşısının da yönetiminde. Yolum düştüğünde uğrayıp hal hatır soruyor sohbet ediyoruz.
13.10.2016 tarihinde yayınladığım bir kitap iki anı başlıklı yazımda Beyruttan getirttiği Avedis Kestekyanın 1967 yılında Fransa da yazdığı kalın 20.5x 27.5cm ebadında, 1029 sayfa. Yozgat ve çevre(Kamirk) Ermenilerinin köyleri tarih kitabı Beyrut 1988 Ermenice kitap hakkında sohbet etmiş hem Yozgatın geçmişi hem Çapanoğulları hakkında bilgi elde edinmiş ve köşemde yayınlamıştım.
Yine çok değer verdiğim gerek Philips gerek Siemens firmaları tarafından defalarca Amerikada, Fransada, Avrupada misafir edilmiş elektrik piyasasının ağabeylerinden Sayın Arto Kazancıoğlu da kadim dostlarım arasındadır.
Bir sohbetimizde şöyle söylemişti: Bu krizlerden çok etkilendik, Fransadaki kardeşim ve akrabalarım bizimde Fransaya göçmemizi öneriyorlar ama benim vatanım burası. Burda doğmuşum, burda okumuşum(İst. Ünv. İktisat Fak.), burda evlenmiş, burda kazanmışım benim vatanım burası. Yurt dışına gezmeye gittiğimde Türk Bayrağını görünce içim titriyor.
Rulmancıların ağabeyi rahmetli Nobar Kartal ile aynı yaştaydık. Doğum yeri Kartal, soyadı Kartal, tuttuğu takım Kartal(BJK), ve firma ismi de Kartaldı (Kartal Ltd. Şti.). 14 yıl her öğleden sonra onun işyerinde olurdum. Sık sık bana Hoca ben öldüğümde cenazem kalabalık olur mu diye sorardı. Ben de bilemem ama ben gelirim diye cevaplardım. Cenazesi hakikaten çok kalabalık oldu çünkü seveni çoktu. Toprağı bol olsun.
Nobarın sayesinde tanıdığım Garo ve Murat Kalay kardeşler, Karaköy piyasasının en tanınmış tane bilya (misket) satıcıları. Benim de kardeşlerim. Hafta da bir gün öğleden sonramı ya Garoların ya da Artonun işyerinde geçiririm çünkü dile kolay kırk yıllık kadim dostlarımdır onlar. Müsaade isteyip kalkarken mutlaka tembih ederler arayı açma. Ve sanki çalışma hayatım devam ediyormuş gibi duygulanırım.
Değerli okurlar, dört yanımız ihanet, dört yanımız yalan olsa da Osmanlı devletinin Tebaa-ı Sadıka ya da Millet-i Sadıka diye sıfatlandırdığı bu insanlarla, yemeden içmeden, sazdan sözden, mimariden, sanattan ve hatta ortak yuva kurmalarımıza kadar her konuda ortak kültüre sahibiz.
Fransa ve İsviçre ve hatta sözün ona Venezuella, oynadıkları bu tiyatroya devam edeceklerdir. Kepebçıyan gibi bir kısım aktörler de bu tiyatrolardaki rollerini oynayacaklardır. Çünkü sadece Fransa ve İsviçre değil, doymak bilmeyen hırslarıyla bütün sömürgeci ülkelerin gözü, dörtnala gelip uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan ve ipek bir halıya benzeyen bu topraklardadır.
Yazımızı, Çerkez Etemin 1920 Haziranında Yozgatı soyup soğana çevirdiği yakıp yıktığı günlerde Ermeni evlerinden sokaklara atılmış 20 adet piyano ile bitirelim. Evet, 1920 lerin mamur ve müreffeh Yozgatında 20 adet piyano Nereden nereye
11.03.2019
11.03.2019
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ
Adınız ve Soyadınız
16.03.2019 09:32:00ÇOK SEVGİLİ ABDÜLKADİR ABİ.YAZINIZDAKİ İNSAN SEVGİSİNİ 1915'İ RANT YAPANLAR DEFALARCA OKUSUN.BUNUN YORUMU TARİHÇİLERE AİT.HER ZAMAN KARŞI OLDUĞUMU SÖYLERİM.YURT DIŞINDA ORTALIĞI BOŞ BULUP SAFSATA İLE DOLDURMAK KOLAYDIR.SİZİN GİBİ DERİN ARAŞTIRMALAR YAPARAK TEZLERİNİ
ORTAYA ATSINLAR.BİZLERE VE BİLHASSA BENİM İÇİN YAZDIĞINIZ ÖVGÜLERE AYRICA TEŞEKKÜR EDERİM.İNSANLARIN (BENCE ) BİLMESİ
GEREKEN ŞUDUR.SİZLE ANAMIZ BABAMIZ AYRI OLMASINA RAĞMEN CAN DOSTUMSUNU VE AĞABEYİMSİNİZ.
Hüsnü Aydoğdu
11.03.2019 17:00:00Sayın Çapanoğlu,
Malesef ülkemiz üzerine birçok düşünce üreten kişi/kurum var. Fakat ilginçtir, varsayalım ki bu kişi veya kurum AB vatandaşı veya merkezi orada. Kendi birliklerini birleştirmek isterken bizim ülkemizde ayrılık peşindeler. Kıbrıs'ta Rum yanlı olan bir tek devlet derken Kafkasya'da parçalanma peşindeler. Bu liste dünyanın birçok yerine uyarlanabilir.
Uluslar arasındaki iletişimde tarih, kültür, coğrafya vb. etkenler temel olması gerekirken birileri bunun yerine daha başka çıkarların peşinde koşuyor.
Halbuki sizin de söz ettiğiniz gibi Türkiye'de etnik kökeni farklı olmasına karşın, öz kardeş gibi anlaşan insanlar var. Yurt dışında kalmış, farklı etnik kimliğe sahip insanlarda bile geçmişin bağını hissedebiliyoruz. Aramızdaki bu ortak tarih, kültür ve amaç birliği bizi bir arada tutacaktır ama buna sıkıca sarılmak ve benimsemek şartıyla.
GÜNER TÜRKOĞLU GÖKAY
11.03.2019 13:12:00Yüreğine sağlik,sevgili Abdulkadir.