A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

YARBAY MUSTAFA KEMAL’İN ÇANAKKALEDEKİ BAŞARISININ SIRRI

Değerli okurlar Çanakkale zaferi anlatılırken Yarbay Mustafa Kemal’in dünya çapındaki bu başarısından övgü ile bahsedilir ama bu başarının sırrı nedir ondan hiç bahsedilmez. Atatürk’ün askeri dehası deyip geçilir. Halbuki Atatürk’ün askeri hayatında bu savaşın öncesi önemli bir yer tutar.

Osmanlı Devleti Birinci Balkan Savaşı’nı kaybedince İstanbul’da Ahmet Muhtar Paşa Hükümeti düşüp yerine 29 Ekim 1912 tarihinde Kâmil Paşa Hükümeti kurulur.  Trablusgarp ve Bingazi’de İtalyanlara karşı mücadele eden vatansever subaylar Balkan bozgununu duyunca anavatanı savunmak için İstanbul’a dönerler. Bu subaylardan Ali Fethi Bey, 21 Kasım 1912 ‘de Akdeniz Boğazı Kolordu Kurmay Başkanlığı’na ve Mustafa Kemal’de aynı Kolordu’nun şube müdürlüğüne atanırlar.

23 Ocak 1913 tarihinde ise İstanbul’da İttihat ve Terakki Partisi yanlıları Bab-ı Ali’yi basıp hükümete el koydular. Ardından da Mahmut Şevket Paşa’yı Sadrazam ve Ahmet İzzet Paşa’yı da Başkomutan vekili yaptılar. Bu hükümetin en önemli görevi Birinci Balkan Savaşı’nda Bulgar işgaline uğrayan Edirne Şehri’ni kurtarmaktı.

Bu amaçla Hükümet bir plan hazırladı. Mustafa Kemal’in de içinde olduğu bu plana göre Bolayır ve Şarköy’den eş zamanlı yapılacak bir hareketle Edirne Şehri kurtarılacaktı.

Edirne Şehri’ni Bulgar işgalinden kurtarmak amacıyla yapılan operasyonda Mustafa Kemal’in de görev alması onun Gelibolu Yarımadası’nı Tanımasını sağladı. Fırsat buldukça bölgeyi, dağı tepeyi dolaştı. Bu geziler onun askerî açıdan bölgeyi analiz etmesine yardımcı oldu.   Bu bilgilerini1915’de İtilaf Devletleri’nin Gelibolu Yarımadası’na çıkarma yaparken kullanmasında büyük rol oynadı. Mustafa Kemal’in Çanakkale başarısında işte daha önce bölgede yaptığı bu geziler ve tespitleridir.

 Şarköy harekâtının zamanında yapılamaması Mustafa Kemal ve Fethi Bey’in de içinde olduğu Kolordu’nun yenilmesine neden oldu. Bu durum Mustafa Kemal Bey ve Fethi Bey’in huzursuzluğuna neden oldu. Bunun üzerine Mustafa Kemal Bey ve Fethi Bey orduda farklı görevlere tayin edildiler. Mustafa Kemal 27 Ekim 1913 tarihinde de Binbaşı rütbesiyle Sofya’ya Askeri Ataşesi olarak atandı. Mustafa Kemal Sofya’dayken Birinci Dünya Savaşı başladı.

I.Dünya Savaşı başlayınca Yarbay Mustafa Kemal de cephede aktif görev almak istedi. Ancak her defasında kendisine “Sizin için orduda her zaman bir görev vardır. Ancak Sofya Askeri Ataşeliğinin önemi dolayısıyla orada kalmanızda fayda var” denildi. Bunun üzerine Mustafa Kemal “Vatanın müdafaasına ait fiili vazifeden daha önemli bir vazife olamaz. Arkadaşlarım cephede bulunurken ben Sofya’da Askeri Ataşelik yapamam. Eğer I. Sınıf Zabit olma özelliğine sahip değilsem bana açık söyleyin” dedi. Nihayet, 20 Ocak 1915 tarihinde Yarbay rütbesiyle 19.Tümen Komutanlığı’na Kemal atandı.

İngiltere ve Fransa, Almanya karşısında zor durumda kalan müttefikleri Rusya’ya yardım etmek için Çanakkale ve İstanbul Boğazları üzerinden hareketle İstanbul’u alıp Osmanlı Devleti’ni savaş dışı bırakmak, Yunanistan ve Bulgaristan gibi devletleri kendi yanlarında savaşa sokmak için Çanakkale Cephesi’ni açma kararı verdiler. Osmanlı Harbiye Nezareti Çanakkale’yi savunmak için hazırlıklara başladı ve 19.Tümen kuruldu. Atatürk ile meşhur olan 19’uncu Tümen, Esat Paşa’nın kumandasındaki 3. Kolordu’nun kuruluşu içindeydi. Esat Paşa, vatanperver ve bilgili bir askerdi. Harp Okulu’nda ve Harp Akademisi’nde birçok ıslahat yapmıştı. Çanakkale Savaşları’nda Atatürk’e de kumandanlık etmiştir.

İtilaf Devletleri Çanakkale’yi önce denizden donanma ile geçmeye karar verdiler. Planlarına göre bu çok kolay olacaktı, Çünkü Osmanlı devleti o kadar güçsüzdü. Bu amaçla 18 Mart 1915 tarihinde İtilaf Devletleri donanması Çanakkale Boğazı’nı geçmek için büyük bir taarruz başlattı. Ancak bu taarruz Türk Tarihine “18 Mart Zaferi “olarak geçerken İtilaf devletleri için de dünya tarihine büyük bir bozgun olarak kaydedilecekti.

5.Ordu Komutanı Liman Paşa ilk anda esas çıkarma yerini tespit edemedi. Düşmanın Gelibolu Yarımadası’na çıkarma yapabileceği üç yer tespit etmişti. Bunlar; Kuzeyde Saros Körfezi, yarımadanın güney ucu Seddülbahir ve Anadolu yakasında Kumkale idi. 25 Nisan 1915 tarihinde İtilaf Devletleri Gelibolu Yarımadası’nın altı yerine birden çıkarma yaptılar.

Ama, İtilaf Devletleri’nin esas çıkarma yeri Kabatepe’nin kuzeyi yani Anzakların çıktığı yer olan Arıburnu Bölgesi oldu. Bu çıkarma yeri Mustafa Kemal’in tahmin ettiği yerdi.

Bigali Bölgesi’nde yedek kuvvet olarak bekletilen Yarbay Mustafa Kemal’in komutasındaki 19.Tümen, ordu komutanının emri olmadıkça asla kullanılmayacaktı. Ancak bölgenin önemini sezen Yarbay Mustafa Kemal hiç vakit kaybetmeden 57.Alay ile 1.Süvari bölüğü ve 1.Dağ Bataryasından oluşan müfrezesinin önüne geçerek Conkbayırı’na hareket etti. Sarıbayıra ulaştığı zaman kıyıdan iç bölgeye doğru çekilen erlerle karşılaştı.

Albay Mustafa Kemal o anı şöyle anlatıyordu;

“…Düşmanın karaya çıkmış piyadesinin henüz oradan uzak olduğunu anladım. Efrat (erat) o müşkül araziyi bilâ tevakkuf kat’etmek (hiç durmadan geçmek) yüzünden yorulmuş ve yürüyüş umku (derinliği) pek ziyade derinleşmişti. Alay ve batarya kumandanına efradı tamamen toplayıp küçük bir istirahat vermelerini söyledim. Denizden mestur (örtülü) olarak on dakika kadar tevakkuf edecekler, sonra beni takip edeceklerdi. Ben de orada bir Aptalgeçidi vardır, o Aptalgeçidi’nden Conkbayırı’na gidecektim. Yanımda yaverim, emir zabitim ve sertabip ile oralarda tekrar bulduğumuz fırka cebel topçu tabur kumandanı olduğu halde evvelâ atlı olarak yürümeye teşebbüs ettik, fakat arazi müsait değildi. Hayvanları bıraktık, yaya olarak Conkbayırı’na vardık.

Şimdi burada tesadüf ettiğimiz sahne en enteresan bir sahnedir. Ve vakanın en mühim ânı bence budur.

Bu esnada Conkbayırı’nın cenubundaki (güneyindeki) 261 rakımlı tepeden sahilin tarassut ve teminine memuren (gözetleme ve korunması göreviyle) orada bulunan bir müfreze efradının Conkbayırı’na doğru koşmakta, kaçmakta olduğunu gördüm. Bizzat bu efradın önüne çıkarak:

– Niçin kaçıyorsunuz? dedim.

– Efendim düşman! dediler.

– Nerede?

– İşte! diye 261 rakımlı tepeyi gösterdiler.

Filhakika düşmanın bir avcı hattı 261 rakımlı tepeye yaklaşmış ve kemal-i serbesti ile (tamamen serbest olarak) ileriye doğru yürüyordu. Şimdi vaziyeti düşünün: Ben kuvvetlerimi bırakmışım, efrat on dakika istirahat etsin diye… Düşman da bu tepeye gelmiş… Demek ki, düşman bana benim askerlerimden daha yakın! Ve düşman, benim bulunduğum yere gelse kuvvetlerim pek fena vaziyette duçar olacaktı (düşecekti). O zaman artık bunu bilmiyorum, bir muhakeme-i mantıkiye (mantıki durum tartışması) midir, yoksa şevki tabiî (içgüdü) ile midir, bilmiyorum; kaçan efrada:

– Düşmandan kaçılmaz, dedim.

– Cephanemiz kalmadı, dediler.

– Cephaneniz yoksa, süngünüz var, dedim.

Ve bağırarak bunlara süngü taktırdım, yere yatırdım. Aynı zamanda Conkbayırı’na doğru ilerlemekte olan piyade alayı ile cebel bataryasının yetişebilen efradının marş marşla benim bulunduğum yere gelmeleri için yanımdaki emir zabitini geriye saldırdım. Bu efrat süngü takıp yere yatınca düşman efradı da yere yattı. Kazandığımız an bu andır

Mustafa Kemal aynı zamanda gerideki birliklerin oraya gelmeleri için de yanındaki zabitlere emir verdi. Sonra da hızla ileri gelmesini emrettiği 57.Alay ile düşmanın kuzey kanadından kuşatıcı bir şekilde taarruza geçti. Bu taarruz sırasında Mustafa Kemal askerlere şu emri verdi; “Size ben taarruzu emretmiyorum. Ölmeyi emrediyorum! Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde, yerimize başka kuvvetler ve komutanlar kaim

olabilir.  57.Alayın başlattığı bu taarruz karşısında şaşkına dönen 15.000 kişilik

düşman kumsala döküldü. Bu sırada düşman donanmasından yapılan şiddetli

bombardıman nedeniyle Türk birlikleri de önemli kayıplar verdi.

Yukarıdaki başarısından dolayı 1 Haziran 1915 tarihinde Mustafa Kemal Yarbaylık rütbesinden Albaylık rütbesine terfi etti

Sonuçta Liman Paşa’nın stratejik önemini daha önceden kavrayamadığı Conkbayır ve Sarıbayır Bölgeleri düşman eline geçmekten kurtuldu. Eğer burası İngiliz-Anzak birliklerinin eline geçseydi Türk savunma sistemi çökecek ve daha savaşın başında savaşın sonu belli olacaktı.

 Mustafa Kemal’in sınıf arkadaşı Hayri Paşa (Tırnovacık), Gazeteci Naci Sadullah’a onu şöyle anlatıyordu : “Gazi Hazretleri sınıfın en zeki talebesiydi. Hâllerinden, yaşlarından umulmayan bir olgunluk vardı. Çok kuvvetli bir ikna kabiliyetine sahipti. Herhangi kavgaya tek defa olsun karıştığını hatırlamıyorum. Harbiye’den çıkan büyük şefin gerek Harbiye ve gerekse Erkân-ı Harbiye namzetti sınıflarında geçirdikleri tahsil hayatı, öyle birkaç cümle veya satırla ifade edilebilecek bir mevzu değildir. Onun altı senelik hayatı ciltler dolduracak başlı başına bir tarihtir. Mekteplerde, intikal kabiliyetinin ve zekalarının kıtlığını, zorlamalarla telafiye çalışan bedbaht talebeler vardır. Bu zorlamalardan müstağni olan Gazi Hazretleri’nin kitaplar üzerinde mütemadiyen kafa patlatan ezberciler gibi de çalıştığını hatırlamıyorum. Bilhassa merak ettikleri derslerle fazla meşgul olurlardı. Riyaziye (matematik) ve edebiyata karşı fazla düşkünlüğü vardı.”

Mustafa Kemal Harp Okulu 1'inci sınıfında, 635 mevcutlu piyade sınıfında bütün derslerden 484 not almış ve 9'uncu olarak ikinci sınıfa geçmiştir. 2'nci sınıfta 420 arkadaşı arasında toplam 522 not alarak ve 11'inci olarak üçüncü sınıfa geçmiştir. 3'üncü sınıfta ise 459 arkadaşı arasında üç yıllık notlarının toplamı üzerinden Harp Okulunu 8'inci olarak bitirmiştir.

Harp Akademisine bir yıl sonra başlayan Asım Gündüz, orada Mustafa Kemal ile birlikte aynı sınıfları okumuştur. Anılarında Harbiyeli Mustafa Kemal’i şöyle anlatmaktadır:

“Gerek Harbiyede gerek Harp Akademisinde bir şey dikkatimi çekmişti. Doğu illerinden ve Anadolu'dan gelen arkadaşlar, İstanbullular gibi, yalnız dersleriyle meşguldüler. Sadece Manastır İdadisinden gelen arkadaşlarımız daha çok uyanık, daha çok Batı'ya dönüktüler. Onlar derslerinin dışında memleketin meselelerini de tartışıyorlar, bu konularda fikirler ileri sürüyorlardı. Mustafa Kemal de bunlardandı.”

Namık Kemal’in bütün şiirlerini bir defterde toplamıştı. Bu şiirleri kısa zamanda bütün arkadaşlar defterlerimize yazmış ve ezberlemiştik. Mustafa Kemal “Milletleri uyandıracak olan fikir adamları, devlet adamlarıdır.” diyordu. Yabancı lisana karşı büyük bir hevesi vardı. Bu maksatla, Beyoğlu’nda bir Fransız madamına pansiyoner olmuştu. Bu Fransız kadın, Fransız Sefareti kuryeleriyle, İttihatçıların Paris'te yayınladıkları gazeteleri getirtiyor ve Mustafa Kemal'e veriyordu. Fransız kadın aynı zamanda Mustafa Kemal'e Fransızca dersi veriyordu. Bizler, vatan, millet ve Türklük fikirlerini ilk defa, Harp Akademisi sıralarında ondan duymuştuk. Bizim sınıfta en iyi Fransızca bilen Ali Fuat (Cebesoy)’tı. Çünkü, Ali Fuat Fransız okulundan Harbiyeye gelmişti. Onu takiben de Mustafa Kemal iyi Fransızca bilirdi. Mustafa Kemal, Harbiyede iken her tatilde Selanik'te bir Fransız okulunun tatil kurslarına devam ederek lisanını ilerlettiğini söylerdi.”

Bütün bu anlatılanlardan anlaşılmaktadır ki, Harp Okulu eğitimi ve öğrenimi dönemi, Mustafa Kemal’in hem vatan, millet, Türklük fikirlerinin olgunlaşmasında hem de Batı'ya dönük çağdaşlaşma düşüncelerinin gelişmesinde önemli bir dönem olmuştur. Ayrıca bu fikirlerini arkadaşlarına da anlatması, okula bu fikirleri yaymak için bir gazete çıkarma girişiminde bulunması, onun daha o dönemde liderlik özelliklerinin gelişmeye başladığını da göstermektedir. O, yine bu dönemde özellikle ilk sınıfta İstanbul’un sosyal hayatı içinde kendisini bulmuş görünmektedir.

 

OKUR YORUMLARI
Ali Dinç
24.03.2025 19:41:18

Çok güzel yüreğine diline sağlık

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ