Değerli okurlar, 2015 yılının bu son yazısında Yozgatımızın canlı tarihi, değerli eğitimci Yılmaz Göksoy ağabeyimle yaptığım sohbetlerimdenkaydettiğim veya not aldığım bazı anekdotlarısizlerle paylaşmak istedim.
ARABACI NECİP AĞA VE CERİTZEDE ŞÜKRÜ EFENDİ
Eski Yozgatın eşraflarından Ceritzade Şükrü Efendiye bir gece kamyonla büyük bir yük gelir. Yükü getiren kamyoncu emaneti eski garaja bırakıp yoluna devam eder. Garajda bulunanlar yükün başına bir şey gelebilir endişesi ile gece garajda kalmasını sakıncalı bulurlar ve bir delikanlıyı Şükrü Efendinin evine koştururlar. Şükrü Efendi de acele giyinipoğlu ile birlikte avluda duran kendi faytonu ile garaja gider. Görür ki fayton değil, ancak bir at arabasının taşıyacağı büyüklükte bir yüktür. Çaresiz gece vakti arabacı Necip ağanın evine yollanırlar. Günün yorgunluğu ile erkenden yatan Necip Ağayı uyandırırlar ve yükü eve getirmesini rica ederler. Rahmetli Necip Ağa bu günün nakliyecileri gibiydi. 3-4 adet arabası vardı, herkese saygılı, hatır gönül bilen bir insandı. Necip Ağa hemen atını ahırdan çıkarıp arabaya koşar yükü yükleyip eve indirirler. Necip Ağa daha sonraları o geceyi şöyle anlatacaktır. Gece karanlıkta zorlanarak eve vardık, arabayı avluya çektik. Şükrü Efendi bir düğmeye bastı ki vay anam avlu şamşam şakıdı. Yükü bırakıp eve dönerken elimi açtım hey Allahım bu elektriği benim eve de nasip eyle dedim.(Ceritzade Şükrü Efendi yazarın anne babasıdır).
MAHMUT ÖĞRETMEN
Yozgatın köylerinden birisinde Mahmut öğretmen tahtaya astığı resim üzerinde ilkokul talebelerine Güneş ve gezegenler hakkında bilgi vermektedir. Anlatımını sürdürürken şöyle bir cümle sarf eder; Evlatlar, bilim adamları dünyamızın güneşin etrafında döndüğünü söylerler. Sonra dudaklarını büküp başını biraz yana eğip alçak bir ses tonu ile cümlesini tamamlar; dönüyor mu essahtan? O günlerde okulda teftişte bulunan müfettiş de kapı arkasından gizlice dinlermiş. Hemen sınıfın kapısını açıp girerek müdahalede bulunur. Hocam bu nasıl söz, böyle ders anlatılır mı? Çocukların kafasını bulandırıyorsunuz. Mahmut Öğretmen, valla müfettiş bey, ben buna inanmıyorum, talebelerime ikisini de söyledim onlarda hangisine inanırlarsa diye cevap verir.
ÖĞRETMEN ADİL OLGUN VE BAYRAM ALIŞVERİŞİ
Kışa rastlayan bir bayram arifesi, Adil Hoca ile Cumhuriyet Mektebinin öğretmen odasındaki sobanın yanında oturuyorduk. Eşi Nigar Hanım bayram hazırlığı için çarşıdan alınacakların bir listesini vermiş. Söylenerek onu tetkik ediyordu. Ver bakayım liste de neler varmış diyerek kâğıdı elinden aldım. Sonra da bu soğukta kim uğraşacak, boş ver diyerek sanki onun kâğıdını atıyormuşum gibi elimdeki kâğıdı yanan sobaya attım. Sen delirdin mi, ne yaptın, o listede bir sürü alacak vardı. Şimdi ben nereden bileyim neler alınacağını diye bana kızdı. Ben de merak etme bayram arifesi her evin alacağı şeyler aşağı yukarı aynıdır, bak benim listeyi okuyum dedim ve Adil Hocanın listesini okumaya başladım. Okuduğum her kalemde babana rahmet, benim listede buda vardı diyordu. Sonra çaresiz bir ses tonu ile bunları bir kâğıda yazda bende alayım bari deyince. Hocam okuduğum liste senin listen idi,ben sana şaka yaptım demiştim.
TOY KUŞU
Dedem, yolda tesadüf ettiği bir Ermeni vatandaşımız ile birlikte Kayseriden Yozgata doğru at üstünde yol alıyorlar. Battal köyü yakınlarına geldiklerinde dedemtarlalarda toy kuşlarını görüyor. Atının terkisinde epeyce bir Amerikan bezi var. Ermeni vatandaşa şu terkimdeki Amerikanı çekip verirsen şu toylardan birini yakalarım diyor. Ermeni vatandaşımız bir anlam veremese de Amerikanı çekip veriyor. Toy kuşları çok ağır olduklarından öyle hemen havalanamazlar. Dedem atı hızla sürüyor. Yetiştiği toylardan birisinin üzerine Amerikan bezini atarak yakalıyor. Olayı şaşkınlıkla izleyen Ermeni atla, bezle kuş yakalandığını ilk defa görüyorum, yahu sen yaman bir adammışsın diyor. Dedemin yakaladığı toy tam 16 kilo geliyor. Zaten Toy kuşları da aşağı yukarı bir toklu ağırlığındadır. Toklu, yedinci ayın başından bir yaşına kadar erkek ve dişi genç koyunlara denir..
İMTİHAN
Eşi ölen bir adam tavsiye üzerine başka bir köydeki dul bir hanımı görmeye gider. Hanım, sizin köyde evlenecek bir kadın yok muydu diye sorunca adamcağız benim büyük gelin gibi bir hanım arıyorum diyerek şu hikâyesini anlatır. Bir sabah erken saatte üç gelinimi imtihan etmek istedim. Büyük gelinin kapısını çalıp kızım sabah namazı vakti geçti mi diye sordum. Gelinhanım hemen kalkıp, bakayım efendibaba diyerek develiğe gidip geldi. Yok, efendibaba daha geçmemiş develere baktım tek taraflı geviş getiriyorlardı. Namaz vakti gelseydi çift taraflı geviş getirirlerdi diye cevap verdi. Sonra ortanca gelinin kapısını çalıp aynı soruyu ona da sordum. İkinci gelinde hemen pencerenin perdesini açıp baktı sonra dönüp yok efendibaba daha vakit gelmemiş, davarlar gece otlatmasından daha dönmemişler arkaca (uzakta bir yer)yatmamışlar diye cevap verir. İki büyük gelinin davranışlarından çok memnun olunca küçük gelinin kapısını çalıp ona daaynı soruyu sordum. Uykulu gözlerle yataktan doğrulan gelin yok efendibaba daha işemem gelmemiş namaza daha çok var diye cevap vermişti diye anlatır. .
İKİ ELTİ
İki elti, çerçiden aldıkları al kumaştan eşlerine birer yelek dikerler. Birisi bir yelek nasıl dikilebilirse o şekilde diker. Diğer elti biraz daha özen gösterir ince bir el dikişiyle güzel bir yelek diker. Şehirdeki pazara alışverişe gidecek olan beylerine diktikleri yeni yelekleri giydirir yolcu ederler. Beyler yola koyulurlar ama bu yanda ince dikişle diken elti merak içindedir. Diktiği yelek, görenlerce fark edilip beğenilecek midir? İki elti, şehirden gelen yolun kenarına oturup beklerler. Biraz sonra o yönden bir atlı gelir. Atlıyı durdurup sorar Efendi yolda biri ince dikişli biri kaba dikişli al yelekli iki adam gördün mü? Adamcağız Al yelekli iki adam gördüm görmesine de dikişine mi baktım bacım diye cevap verince, boynunu büken ince dikiş eltiyi, kalın dikiş ile yelek diken elti teselli eder. Yan gelip yatanda bir çamura batanda bir. Yoldan gelen atlı atını çevirip de dikişine mi bakacak a bacım.
MEZARDAN GELEN SES
Yozgatın Bulgurlu köyünün eski ismi Kabut idi. Kabut isminin kabirden (kubur)geldiği söylenir ve bununla ilgili şu hikâye anlatılır. Köy eski kervan yolu üzerindeymiş. Bir kervan geçişi sırasında kervanda bulunanlar mezarlık tarafından bebek ağlaması sesi duyarlar. Sesin geldiği yöne doğru giderek bir mezarın başına gelirler. Hemen mezarı kazarlar, hamile iken ölen bir kadının mezarda doğum yaptığını hayretler içinde görürler. Başka yerlerde de hamileyken vefat eden kadınların bazılarının mezarda doğurduğu olaylara rastlanmıştır.
AMMA NE KONAK
Yozgat Hükümet konağı yapılmazdan önce devlet daireleri değişik sokaklarda kiralanmış ahşap evlerde hizmet verirdi. Hükümet konağı yapılınca bütün daireleri içine aldı. O zamanın Yozgatında betonarme olarak inşa edilmiş dördüncü bina idi ve mimarı bir Alman vatandaşıydı. İlk betonarme bina saat kulesinin yanındaki Çamlık oteli idi. Otel olarak inşa edilen bina uzun yıllar Hükümet konağı olarak kullanıldı. İkinci betonarme bina Cumhuriyetin 10. Yılında yapılan Cumhuriyet mektebidir. Üçüncü bina Özel idare tarafından yaptırılan Memleket Hastanesidir. Köyden bir akrabamız bir işi için Yozgata Hükümet Konağına gelmiş, köye dönüncede iftiharla söyle söylemişti. Hökümata verdiğimiz vergi helal olsun, bi konak yaptırmış amma ne konak. Cumhuriyetin ilk yıllarında da vergiler ağır olmasına rağmen vatandaş uysalca öderdi. 1946 kıtlığında da köylü büyük bir tevekkül ile vergisini ödemiş Cumhuriyet hükümetlerine inancını göstermiştir.
Yazılarıma yorum gönderme zahmetinde ve lütfunda bulunan tüm okurlarıma teşekkür eder, yeni yılın ülkemiz ve komşularımız için barış içinde ve huzurlu, sizler içinde mutlu, sağlıklı, hayırlı, uğurlu, bereketli bir yıl olmasını dilerim.
02.01.2016
ARABACI NECİP AĞA VE CERİTZEDE ŞÜKRÜ EFENDİ
Eski Yozgatın eşraflarından Ceritzade Şükrü Efendiye bir gece kamyonla büyük bir yük gelir. Yükü getiren kamyoncu emaneti eski garaja bırakıp yoluna devam eder. Garajda bulunanlar yükün başına bir şey gelebilir endişesi ile gece garajda kalmasını sakıncalı bulurlar ve bir delikanlıyı Şükrü Efendinin evine koştururlar. Şükrü Efendi de acele giyinipoğlu ile birlikte avluda duran kendi faytonu ile garaja gider. Görür ki fayton değil, ancak bir at arabasının taşıyacağı büyüklükte bir yüktür. Çaresiz gece vakti arabacı Necip ağanın evine yollanırlar. Günün yorgunluğu ile erkenden yatan Necip Ağayı uyandırırlar ve yükü eve getirmesini rica ederler. Rahmetli Necip Ağa bu günün nakliyecileri gibiydi. 3-4 adet arabası vardı, herkese saygılı, hatır gönül bilen bir insandı. Necip Ağa hemen atını ahırdan çıkarıp arabaya koşar yükü yükleyip eve indirirler. Necip Ağa daha sonraları o geceyi şöyle anlatacaktır. Gece karanlıkta zorlanarak eve vardık, arabayı avluya çektik. Şükrü Efendi bir düğmeye bastı ki vay anam avlu şamşam şakıdı. Yükü bırakıp eve dönerken elimi açtım hey Allahım bu elektriği benim eve de nasip eyle dedim.(Ceritzade Şükrü Efendi yazarın anne babasıdır).
MAHMUT ÖĞRETMEN
Yozgatın köylerinden birisinde Mahmut öğretmen tahtaya astığı resim üzerinde ilkokul talebelerine Güneş ve gezegenler hakkında bilgi vermektedir. Anlatımını sürdürürken şöyle bir cümle sarf eder; Evlatlar, bilim adamları dünyamızın güneşin etrafında döndüğünü söylerler. Sonra dudaklarını büküp başını biraz yana eğip alçak bir ses tonu ile cümlesini tamamlar; dönüyor mu essahtan? O günlerde okulda teftişte bulunan müfettiş de kapı arkasından gizlice dinlermiş. Hemen sınıfın kapısını açıp girerek müdahalede bulunur. Hocam bu nasıl söz, böyle ders anlatılır mı? Çocukların kafasını bulandırıyorsunuz. Mahmut Öğretmen, valla müfettiş bey, ben buna inanmıyorum, talebelerime ikisini de söyledim onlarda hangisine inanırlarsa diye cevap verir.
ÖĞRETMEN ADİL OLGUN VE BAYRAM ALIŞVERİŞİ
Kışa rastlayan bir bayram arifesi, Adil Hoca ile Cumhuriyet Mektebinin öğretmen odasındaki sobanın yanında oturuyorduk. Eşi Nigar Hanım bayram hazırlığı için çarşıdan alınacakların bir listesini vermiş. Söylenerek onu tetkik ediyordu. Ver bakayım liste de neler varmış diyerek kâğıdı elinden aldım. Sonra da bu soğukta kim uğraşacak, boş ver diyerek sanki onun kâğıdını atıyormuşum gibi elimdeki kâğıdı yanan sobaya attım. Sen delirdin mi, ne yaptın, o listede bir sürü alacak vardı. Şimdi ben nereden bileyim neler alınacağını diye bana kızdı. Ben de merak etme bayram arifesi her evin alacağı şeyler aşağı yukarı aynıdır, bak benim listeyi okuyum dedim ve Adil Hocanın listesini okumaya başladım. Okuduğum her kalemde babana rahmet, benim listede buda vardı diyordu. Sonra çaresiz bir ses tonu ile bunları bir kâğıda yazda bende alayım bari deyince. Hocam okuduğum liste senin listen idi,ben sana şaka yaptım demiştim.
TOY KUŞU
Dedem, yolda tesadüf ettiği bir Ermeni vatandaşımız ile birlikte Kayseriden Yozgata doğru at üstünde yol alıyorlar. Battal köyü yakınlarına geldiklerinde dedemtarlalarda toy kuşlarını görüyor. Atının terkisinde epeyce bir Amerikan bezi var. Ermeni vatandaşa şu terkimdeki Amerikanı çekip verirsen şu toylardan birini yakalarım diyor. Ermeni vatandaşımız bir anlam veremese de Amerikanı çekip veriyor. Toy kuşları çok ağır olduklarından öyle hemen havalanamazlar. Dedem atı hızla sürüyor. Yetiştiği toylardan birisinin üzerine Amerikan bezini atarak yakalıyor. Olayı şaşkınlıkla izleyen Ermeni atla, bezle kuş yakalandığını ilk defa görüyorum, yahu sen yaman bir adammışsın diyor. Dedemin yakaladığı toy tam 16 kilo geliyor. Zaten Toy kuşları da aşağı yukarı bir toklu ağırlığındadır. Toklu, yedinci ayın başından bir yaşına kadar erkek ve dişi genç koyunlara denir..
İMTİHAN
Eşi ölen bir adam tavsiye üzerine başka bir köydeki dul bir hanımı görmeye gider. Hanım, sizin köyde evlenecek bir kadın yok muydu diye sorunca adamcağız benim büyük gelin gibi bir hanım arıyorum diyerek şu hikâyesini anlatır. Bir sabah erken saatte üç gelinimi imtihan etmek istedim. Büyük gelinin kapısını çalıp kızım sabah namazı vakti geçti mi diye sordum. Gelinhanım hemen kalkıp, bakayım efendibaba diyerek develiğe gidip geldi. Yok, efendibaba daha geçmemiş develere baktım tek taraflı geviş getiriyorlardı. Namaz vakti gelseydi çift taraflı geviş getirirlerdi diye cevap verdi. Sonra ortanca gelinin kapısını çalıp aynı soruyu ona da sordum. İkinci gelinde hemen pencerenin perdesini açıp baktı sonra dönüp yok efendibaba daha vakit gelmemiş, davarlar gece otlatmasından daha dönmemişler arkaca (uzakta bir yer)yatmamışlar diye cevap verir. İki büyük gelinin davranışlarından çok memnun olunca küçük gelinin kapısını çalıp ona daaynı soruyu sordum. Uykulu gözlerle yataktan doğrulan gelin yok efendibaba daha işemem gelmemiş namaza daha çok var diye cevap vermişti diye anlatır. .
İKİ ELTİ
İki elti, çerçiden aldıkları al kumaştan eşlerine birer yelek dikerler. Birisi bir yelek nasıl dikilebilirse o şekilde diker. Diğer elti biraz daha özen gösterir ince bir el dikişiyle güzel bir yelek diker. Şehirdeki pazara alışverişe gidecek olan beylerine diktikleri yeni yelekleri giydirir yolcu ederler. Beyler yola koyulurlar ama bu yanda ince dikişle diken elti merak içindedir. Diktiği yelek, görenlerce fark edilip beğenilecek midir? İki elti, şehirden gelen yolun kenarına oturup beklerler. Biraz sonra o yönden bir atlı gelir. Atlıyı durdurup sorar Efendi yolda biri ince dikişli biri kaba dikişli al yelekli iki adam gördün mü? Adamcağız Al yelekli iki adam gördüm görmesine de dikişine mi baktım bacım diye cevap verince, boynunu büken ince dikiş eltiyi, kalın dikiş ile yelek diken elti teselli eder. Yan gelip yatanda bir çamura batanda bir. Yoldan gelen atlı atını çevirip de dikişine mi bakacak a bacım.
MEZARDAN GELEN SES
Yozgatın Bulgurlu köyünün eski ismi Kabut idi. Kabut isminin kabirden (kubur)geldiği söylenir ve bununla ilgili şu hikâye anlatılır. Köy eski kervan yolu üzerindeymiş. Bir kervan geçişi sırasında kervanda bulunanlar mezarlık tarafından bebek ağlaması sesi duyarlar. Sesin geldiği yöne doğru giderek bir mezarın başına gelirler. Hemen mezarı kazarlar, hamile iken ölen bir kadının mezarda doğum yaptığını hayretler içinde görürler. Başka yerlerde de hamileyken vefat eden kadınların bazılarının mezarda doğurduğu olaylara rastlanmıştır.
AMMA NE KONAK
Yozgat Hükümet konağı yapılmazdan önce devlet daireleri değişik sokaklarda kiralanmış ahşap evlerde hizmet verirdi. Hükümet konağı yapılınca bütün daireleri içine aldı. O zamanın Yozgatında betonarme olarak inşa edilmiş dördüncü bina idi ve mimarı bir Alman vatandaşıydı. İlk betonarme bina saat kulesinin yanındaki Çamlık oteli idi. Otel olarak inşa edilen bina uzun yıllar Hükümet konağı olarak kullanıldı. İkinci betonarme bina Cumhuriyetin 10. Yılında yapılan Cumhuriyet mektebidir. Üçüncü bina Özel idare tarafından yaptırılan Memleket Hastanesidir. Köyden bir akrabamız bir işi için Yozgata Hükümet Konağına gelmiş, köye dönüncede iftiharla söyle söylemişti. Hökümata verdiğimiz vergi helal olsun, bi konak yaptırmış amma ne konak. Cumhuriyetin ilk yıllarında da vergiler ağır olmasına rağmen vatandaş uysalca öderdi. 1946 kıtlığında da köylü büyük bir tevekkül ile vergisini ödemiş Cumhuriyet hükümetlerine inancını göstermiştir.
Yazılarıma yorum gönderme zahmetinde ve lütfunda bulunan tüm okurlarıma teşekkür eder, yeni yılın ülkemiz ve komşularımız için barış içinde ve huzurlu, sizler içinde mutlu, sağlıklı, hayırlı, uğurlu, bereketli bir yıl olmasını dilerim.
02.01.2016
02.01.2016
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ
Yılmaz BİRYILDIRIR
02.01.2016 19:53:00Makalenizdeki her bir hikaye,geçmişte dahi insanlarımızın, yaşam kalitelerini çok güzel açıklamıştır.Sevgileri,saygıları,öğretmenin çelişkisi,şaka ve espirilerini keyifle okudum.Herkesin okumasını tavsiye ederim.Bu kısa hikayelerden çok keyif alacakları kanaatindeyim.Sayın Hocam çok teşekkür eder yeni eserlerinizi bekleriz.