Değerli okurlar! Okuyacağınız bu yazımı 2014 yılı Temmuzunda idrak ettiğimiz Ramazan Bayramında yayınlamışım. Bir vesile ile göz attığım yazımı beğendim, umarım sizde beğenirsiniz.
Bir yazımda benden on iki yaş büyük dayım rahmetli Yaşar Cerit’in Yozgat’ta sekiz gün süren düğününü anlatmaya çalışmıştım. 1960 yılı Ağustos ayında gerçekleşen düğünde o zamanın ince saz dediğimiz çalgıcılarından bazılarını da isimlerini yazarak yâd etmiştim. Kemancı Mezeliğin İsmail ağa, Defçi Sabri ve annesi Dilki’nin Emine, Ermeni Cümbüşçü Nubar, Udcu Rıza, Kemancı Hıdır, Defçi kör Emet ve oğlu Feyyaz.
Gündüz Kırıksoku’lu abdallar davul zurna çalarlar, hatırlı bir misafir gelirken köçek denilen 13-15 yaş civarında entari giymiş erkek çocukları da parmaklarında ziller ile oynayarak onları karşılardı.
Şehir o kadar sessizdi ki bir sabah uzaktan davul sesi duyduğunuzda bilirdiniz ki şehrin öbür ucunda düğün var. Hele düğün sahibi iki davulcu iki de zurna çalan tutmuşsa vuruşları daha bir ahenkle gelirdi kulağımıza. Onun için demişler “davulun sesi uzaktan hoş gelir” diye. Geceleri de ince saz ekibi çalardı.
Yozgat’ın beylerine bahçede kuş sütü eksik bir masa hazırlanır, beyler koyu bir sohbetle demlenirken hanımlar içerde bazen halay bazen çiftetellilerle kendilerini eğlendirirlerdi. Güzel oynayan genç kızların yakınları “hadi kalkın hele iki fırlanın da gönlümüz açılsın” diye oyuna zorlanırlar, onlarda biraz naz yapınca anaları “hadi öbcelenme kalk gari” diye ikaz ederlerdi. Önce nazlanan kızlar sonra oturmak bilmezler bu arada oğluna kız bakan hanımlar da onları çaktırmadan süzerlerdi.
Yozgat’a yaptığımız ziyaretlerde gördüm ki bu değerli ince saz ustalarının bazılarının isimleri bile hatırlanmıyor. Hâlbuki o zamanlar çalgıcı diye bahsettiğimiz bu kişilerin her biri birer sanatçı idiler. Hatta çaldıkları enstrümanların belki de “virtüözü”idiler biz bilincinde değildik.
Anadolu insanı düğününü hasattan sonra yani eline para geçtikten sonra yaptığından düğün yapılacak süre de güz ayları ile sınırlı oluyordu. Bu aylara birde Ramazan ve Kurban bayramları tesadüf ediyorsa iki bayram arası düğün yapılmaz inancıyla düğün işleri tam bir çıkmaza giriyordu. Düğün tarihi kararlaştırılmış ise geriye iki ince saz takımı ayarlamak kalıyordu. Takımlardan birisi kız evinde diğeri oğlan evinde çalacak. İşte asıl problem burada çıkıyordu. Düğünün tarihi, iki ince saz takımının müsait oluğu tarihlere bağlı idi. Eğer kıştan tedbirli olmayıp biraz ihmalkâr davranmışsanız düğününüzün bir ay ileri atılması işten bile değildi. Annemle babamın evlenmesi babamın yedek subaylığı nedeni ile 1943 Yozgat’ının diz boyu karla kaplı Ekim ayına kalmış. İnce saz problemi olmamış ama annem, misafirlerimiz faytonla bile zor gelmişlerdi diye anlatırdı. Bu kısa girişten sonra bulduğum kadarıyla işte buyurun Yozgat’ın ince saz çalgıcıları(sanatçıları);
ZODİK HANIM :Asıl adı Fatma’dır. Def çalar, hareketli ve esprili olduğundan zodik takma adını almış. 1940 yılında vefat etmiş. Bu gün Sürmelinin en bilinen tavrı “Zodik ağzı” onun adıyla anılmaktadır. Başka bir söyleniş tarzı da “Pezik”ağzıdır.
KEMANCI FEYYAZ : Çok güzel keman çalarmış.
DEFÇİ HASAN AĞA : 1970’lerde vefat etti.
SAMURGAŞ’IN İSAK : Çok güzel keman çalarmış. 1930’ lu yıllarda vefat etmiş.
ERMENİ NİKOS : Çok güzel keman çalarmış. 1930’lu yıllarda vefat etmiş.
UDCU SAMİ : Çok güzel çalar ve söylermiş. 1925 yılında vefat etmiş.
BAĞLAMACI IRIZA : Çok güzel çalar ve söylermiş 1939 yılında vefat etmiş.
İFTARİYE HANIM : Güzel def çalan,güzel sesli,uzun boylu bir hanım imiş
MEZELİK HANIM : İftariye hanımın kızı, def çalan ve güzel sürmeli okuyan bir hanım imiş. 1930’lu yıllarda vefat etmiş
MEZELİĞİN İSMAİL AĞA : Çok güzel Keman çalardı. Yozgat düğünlerin vazgeçilmez ince sazcısıydı.Yıllardır peşine düşüp aradığım Ceritzade Hüsnü Efendi ağıtı da İsmail ağanın ses kaydında ortaya çıktı. Bu ağıtı 1978 yılında Sayın Ahmet Demirel Beyefendi bizzat Kemancı Mezeliğin İsmail Ağanın sesinden band’a kaydetmiş ve Habib Coşkunsoy kardeşime vermiş. Bu kayıt yapılmasa idi bir ağıt’ı daha, çalıp söyleyenlerle birlikte kaybetmiş olacaktık.Habip Coşkunsoy kardeşim sonraki günlerde ses kayıtlarını bir CD. ye kaydederek bana göndermek zahmetinde ve lütfunda da bulundu. Allahın rahmeti üzerine olsun İsmail Ağa, binlerce teşekkür Sayın Ahmet Demirel ve binlerce teşekkür yoğun çalışması sırasında günlerce bıkmadan arşivini tarayan değerli Habib Coşkunsoy kardeşim.
EFÜLLÜYE HANIM : Def çalan güzel sesli bir hanım imiş. Asıl ismi Ülviye imiş. Efevari tavırları yüzünden halk Efe Ülviye ismini takmış. Sıra söğüt de ikamet edermiş.
Rivayet odur ki,Yozgat’ın hanımlarından birisi, hizmetçisine “git de Efe Ülviye hanımdan şunu iste “ diyerek gönderir. Cahil kız da “Efüllüye teyze, hanımım şunu istiyor” diye lakabıyla hitap edince çok kızar,”hele köpoğlu köpeğe hele, bunu sana kim öğretti biliyom” der.
KÖR EMET HANIM : Def çalan ve söyleyen bir hanım. Kemancı Feyyaz’ın annesidir. 1940’lı yıllarda vefat etmiş.
DİLKİ’NİN KIZI EMİNE HANIM: Çok güzel def çalardı. Tef’çi Sabri ağanın annesidir.
DEFÇİ SABRİ AĞA :Dilki’nin Emine hanımın oğludur. Çok güzel def çalardı. Başparmağını ıslatarak def’in derisine sürer, titreterek çok güzel sesler çıkarırdı. Onunla ilgili bir anekdotu şöyle anlatırlardı; Çarşıdan geçerken Şapkacı Mustafa Efendi seslenir. “Sabri seninle gidip benim karıya entarilik alalım, sen beğen” der. Sabri ağa sinirlenir “nemünasebet, karına alacağın entarilikten bana ne” diye cevap verir. Sabri ağa, “ bana ne deme oğlum karı o entariyi giyip senin karşında kıvıracak” der.
KEMANCI KAMBUR HIDIR : Sakin bir insanmış, gecenin son şarkısını bitirirken kemanına biiit….tiiii dedirtirmiş.
KEMANCI NAZAR : Çok güzel keman çalarmış. 1940 yılında vefat etmiş.
DEMİRCİ KARAOĞLAN: Kemancı Nazar’ın kardeşi. Çok güzel ud çalarmış.
MEHMET UZKOL: Asılenstrümanı Keman olmakla beraber, ud, cümbüş, kabak kamene,ve bağlamayı da güzel çalarmış.
O günleri yaşayanlar zamanımızın Yozgat’ına bir türlü alışamıyor. O güzel insanlar sazlarıyla, tavırlarıyla, kibarlıklarıyla çekip gidince meydan teknolojiyi dahi kullanmayı bilmeyen genç kuşaklara kalmış. Yozgat’ı öylece bırakarak bir lokma ekmek için gurbete çıkıp da bir daha gelemeyenlere ben kısaca anlatayım.
Yozgat’ta, şimdi her yanı her biri bir çirkinlik abidesi apartmanlar sarmış. Bahçe içindeki evler kalmayınca da düğün evinin anlaştığı kişi, apartmanın önüne yani anayol, cadde, sokak fark etmiyor, birkaç plastik sandalye ile iki devasa hoparlör koyuyor. Ne kadar seviyesiz müzik cd. si var ise yüksek ses yoğunluğu ile sabahtan akşama ortalığı yıkıyor. Komşu binalarda hastamı var, çocuk mu uyuyor, cenazemi çıkmış umurunda değil. Bir görgüsüzlük almış başını gidiyor. Bu şehrin valisi, Emniyet müdürü, Belediye zabıtası yok mudur, bunu da okuyucunun yorumuna bırakıyorum.