20 Mart Cumartesi günü PTT kargo ile adıma Yozgat’tan ağırca bir paket geldi. Muhterem Dr. Ali Şakir Ergin ağabeyim lütfedip göndermiş. Merakla hemen açtım. Kapağında “Yozgatlı Mehmet Sa’id Fenni Dîvânı” yazan kalın bir kitap ve beraberinde kapağında “Yozgatlı Mehmet Said Fenni Divânı tıpkı basımı” yazan ikinci bir kitap daha.
Koltukta otururken okuma kolaylığı olsun diye özel yapım rahle benzeri bir kitap okuma sehpam var. Hemen onu önüme çekip incelemeye başladım. Her ikisi de sarı şamua kâğıda (ki genelde Kuran-ı kerim basımında kullanılan kaliteli bir kağıttır) basılmış. Kitap 16X24 ebadında, kalın kapaklı ve giriş bölümü XLVIII (48) sayfa hariç 400 sayfalık kalın bir kitap. Hazırlayan Dr. Ali Şakir Ergin yazıyor.
Tıpkı basım da aynı ölçülerde, o’da kalın kapaklı ve 183 sayfa. Onun kapağında da hazırlayan Ali Şakir Ergin yazıyor. Divân’ın aslı eski Türkçe dediğimiz Arap harfleri ile yazıldığı için tıpkı basım da orijinlinin aynısı. Divândaki şiirler, gazeller, tahmisler, taştirler inci gibi yazılmış. Yazarın üstün hattatlığı insanı büyülüyor. Hele Bakara Suresinin “küfre saplananlar ile ilgili 2.ve 3. sayfalarının hat yazısı çerçevelenip asılacak kadar fevkalade.
İlk baskısı 1996 da yapılan kitabın bu ikinci baskısı. Yozgat Belediyesi tarafından kültür hizmeti olarak bastırılmış. Dolayısıyla Dr. Ali Şakir Ergin Hocam ikinci kez üzerinde uzun bir çalışma yaptıktan sonra baskıya verilmiş.
1996 ilk baskısının önsözünde Dr. Ali Şakir Hocam şöyle yazmış; “Hizmetinize sunduğum elinizdeki Dîvân’ın sahibi M. Sa’id Fenni, Osmanlı kültürüyle yetişmiş bir Dîvân Şairidir. Yozgat’ta yetişen şairlerin de birincisidir. Soylu ve yerli bir aileden olması sebebiyle ilgilenenlerin onu veya eserlerini, bazen de şiirlerinden bir kısım beyit ve mısraları kolaylıkla hatırlamaları mümkündür.”
İkinci baskı için yazdığı önsözde daha tafsilatlı bilgiler veriyor. Şu cümleleri sizinle paylaşmak istedim. “Ali Haydar Bey (Mehmet Sa’id Fenni’nin damadı Ali Haydar Ocakçıoğlu) Dîvânı bana verdikten sonra “Ali Şakir Bey kardeşim, Kayın Pederim Dîvânını bastırmaya muvaffak olamadığına üzülürdü ve Dîvânım herhalde hiç basılmayacak derdi. Şimdiye kadar ben de gayret ettim, imkân bulamadım, kitap olarak çıkarmaya muvaffak olamadım. Aynı endişeyi ben de taşıdığım için getirip size verdim.” Dediğinde, “İnşallah bu sefer muvaffak oluruz” cevabını vermiştim. Cenâb-ı Mevlâya şükürler olsun ki o günkü halisane temennimiz gerçek oldu. 01.07.2020
Mehmet Sa’id Fennî (1850 – 1918) başlığı ile başlayan on bir sayfalık ilk tanıtımda Ali Şakir Ergin Hocam “FENNİ” şairin mahlasıdır. Rivayete göre bu mahlas kendisine Ankara Valisi Sırrı Paşa tarafından verilmiştir diyor. Şair Fennî, İlk memuriyetine Kasım 1875 tarihinde 100 kuruş maaşla Yozgat Tahrirat Kalem Mukayyitliğine başladığını bizzat kendisi ifade ediyor. Daha sonra değişik şehirlerde değişik memuriyetlerde bulunmuş. Ankara Valisi Abidin Paşa’ya gönderdiği bir şiirle Paşa’nın dikkatini çekmiş, Paşa tarafından iltifata mazhar olarak terfi ettirilip Ankara’ya getirilmiş. Bu sırada Ankara Valiliği Vergi Başkatipliği ve Tahrirat kalemi Katipliği yapmış. Daha sonra Maarif Nazırı Memduh Paşa’nın da iltifatına mazhar olarak Valilik İdare Meclisi Başkatipliğine getirilmiş.
İyi bir hakkâk(oyma) ve hattat olduğunda herkesin müttefik olduğu M. Sa’id Fenni’nin kazıdığı mühürlerden kendine ait (simetrik olarak Muhammed Sa’id diye hakk ettiği) mührü elimizdedir. Bununla beraber ince bir zevk sahibi olan şairimiz, kazıdığı her mühürden kâğıt üzerine bir numune basarak saklamayı da ihmal etmemiş. Bu şekilde mühür basılmış küçük kağıtlarını yan yana yapıştırılarak koleksiyon yapıldığı anlaşılan iki varak üzerine resmî daire, muhtar, âzâ, imam ve özel kişiler için kazılan ve her birisi sanat eseri olan takriben 170 kadar basılı mühür örneği elimizde mevcuttur.
Çeşitli sebeplerle gurbete çıkan şair gittiği her yerde değişik kabiliyetleri sayesinde üdeba (yazarlar, edipler) meclislerine girmiş, meşhur kimselere mühürler kazımış şiirler, kasideler, nazireler yazmış ve önemli bulduğu olaylar için de tarih düşülen manzumeler, beyitler söylemiştir. Devrin Padişahına, bir kısım Vezir, Vali ve Paşalara kasideler yazmıştır.
Zamanla şiir sanatını çok iyi geliştirmiş ve bunu üstün kabiliyetiyle birleştirerek Dîvân Edebiyatı’nın meşhur şairlerinden Fuzulî, Bâkî, Nâbî, ve Nedim’e tahmisler ve nazire gazeller yazarak onlardan geri kalmadığını, şiirdeki üstün sanat ve başarısını edebiyat âlemine ispat etmiştir diyor değerli hocam.
Kitabın münâcât (Allah’a yakarma) bölümünde bütün kalp temizliğiyle Allah’tan dilediklerini anlatıyor.
Naat (övme) bölümünü Peygamber Efendimize ayırmış. O’na değişik anlamlarda övgüler yapıyor.
Din ve devlet büyükleri ile ilgili bölümde manzumeler ve kasideler var. Peygamber Efendimizin halifelerinden Hz. Ömer ve Hz. Ali için, Abdülkadir Geylani Hazretleri ve bazı din alimleri için, Gazi Abdülhamit Han için, Abdülhamit Han ve Sadrazamı için, Dahiliye Nazırı Memduh Paşa Hazretleri için, Kayseri Mutasarrıfı Nazım Paşa, Ankara Valisi Cevat Bey için hepsi birbirinden güzel çok uzun kasideler yazmış.
Musammatlar bölümünde değişik devlet görevlileri için şiirler var.
Mersiyeler (ağıt) bölümünde Hz. Ali’nin oğullarında Hz. Hüseyin’in Kerbela da şehit edilmesinden bahsederken
“Feda etti felek şah-ı Hüseyni bir içim suya” diyor.
Yine bu bahiste şair, on yaşında vefat eden oğlu Muhammed Arif ve iki buçuk yaşında İrtihal eden (ölen) öbür oğlu Mehmet Akif için yazdığı mersiyeler çok duygusal. Şairin hissiyatı okuyanı da etkiliyor.
Tarihler bölümünde tarihe not düşmek için yazdığı değişik şiirleri okuyoruz. Bunların arasında Yozgat’ta yapılan cephanelik, bazı vefat edenler, Memduh Paşa’nın Ankara Valiliğine tayini, Şeker Pınarın tarih-i tamiri, Ankara’ya ilk şimendifer ’in getirilişi için Abdülhamit Han’a yazdığı şiir, bazı tayinler vs. var.
Bunların dışında değişik şiirler var. Örneğin tarak üzerine şöyle yazmış;
“Başa geçtim diye mağrur olup isyan etme
Zülf-i yâri sakın ey şâne perişan etme.”
Kılıç üzerine hâkk edilmiş (kazınmış) altı beyitlik bir şiir ve Kayseri’de tıraş olurken aynada gördüğü birkaç beyaz saç teli üzerine yazdığı şiir hoşuma gitti.
Ama cennetmekan pederim Muammer Çapanoğlu’nun memuriyeti nedeniyle bizim de ömrümüz gurbette geçtiği için en çok şu iki mısra hoşuma gitti.
Bilmedim hayfâ ki (heyhat) gurbet ihtiyar etmiş beni!”
Kitabın sonlarında yine değişik şiirler, gazeller, şarkılar epey yer tutuyor.
Değerli okurlar, benim büyük dayım olan Çapanoğlu Edip Bey’inde “Edip Bey Dîvânı” diye bilinen şiirleri vardır. Edip Bey’de bir gazelinde:
Sâha-i nazımda Fennî’ye Edîp peyrev olup,
Arz edem bezm-i sühandâne bu rengin eseri
diyerek Fenn’inin kendinden üstün olduğunu itiraf etmiştir.
Fennî’nin, Edip Bey'in bir gazelinin aralarına soktuğu taştirleri (bir gazeldeki beyitlerin mısraları arasına başka bir şair tarafından üç dize yazılmasıyla oluşan nazım biçimidir) ve Muhlis Bey dedemin dedesi Hacı Osman Nuri Bey'in gazeline üç satır ekleyerek yazdığı tahmis’ini (başkasının yazdığı bir gazelin her beytinin üstüne üçer mısra eklemek suretiyle yapılan bir nazım şeklidir) değişik duygular içinde içim titreyerek okudum. Büyük dedem Hacı Osman Nuri Bey'in şiir yazdığını da böylece öğrenmiş olduk.
Dîvân’ın son bölümüne 56 sayfalık muhteşem bir sözlük eklenmiş. Tam anlamını bilmeden sıkça kullandığımız bazı Arapça, Farsça sözcükler ile Şairin Dîvân da kullandığı Osmanlıca diye tabir ettiğimiz sözcükler bu sözlükte tam anlamıyla açıklanmış. Bu sözlüğün hazırlanması da Dr. Ali Şakir Ergin Hocamızın ayrıca yaptığı uzun bir çalışmanın eseridir diye düşünüyorum.
Yazımızı merhumun fotoğrafı, mühürü ve imzası ile bitirirken Allah’tan dileğim, Yozgat’ın yetiştirdiği büyük şair Mehmet Sa’id Fennî Efendi Hazretlerinin makamı cennet olsun.
Değerli Dr. Ali Şakir Ergin Hocama da, ellerinize emeklerinize, yüreğinize sağlık, hep sağlıkla kalın dileklerimi iletiyorum.
Yazarın notu: Parantez içindeki açıklamalar tarafımdan yapılmıştır. Divânı okurken ilgimi çeken dizeleri sayfa ve satır olarak (örneğin 25/9) şeklinde not aldım. Sizde böyle yaparsanız geri dönüşlerde kolaylık olacaktır.