Devlete 44 yıl hizmet eden Yozgat Nüfus Müdürü merhum Nusret Alper Beyefendi anlatıyor;
Soyadı Kanunu çıkınca, il merkezinde ve merkeze bağlı köylerde halkı nüfus kütüklerine yazmaya başladık. Bizzat köylere gidiyor bazen kapalı bir yerde bazen açık havada köylüyü sırayla yazıyorduk. Karşımıza gelen köylüye soruyorduk.
- Kendine bir soyadı seçtin mi?
- Yok,efenda (efendiağa)
- Adın ne?
- Mehmet.
Bakıyorduk boyu uzun. Bunun soyadı selvi olsun diyor öyle yazıyorduk. Ya da Çınar oluyordu.
- Hemşerim bundan sonra senin adın soyadın Mehmet Selvi deftere böyle yazdık diyorduk.
- Emrin olur efenda deyip elimize sarılıp gidiyor.
Sıradakine soruyorduk.
- Adın ne?
- Ahmet. Adam biraz esmer tenliyse yaz kara
- Hemşerim, senin adın soyadın Ahmet Kara
- Emrin olur efendaAllah razı olsun.
- Adın ne?
- Ali
- Olmaz, Alevi ismi, Yaz Ömer. O gün hava bulutluysa, yaz soyadı Bulut.
- Hemşerin, senin adın Ömer soyadın Bulut.
- Adın ne?
- Haydar. Olmaz Alevi ismi. Yaz Ebubekir. O sırada şimşek çakıyor, yaz şimşek.
- Hemşerim senin adın Ebubekir, soyadın Şimşek.
- Emrin olur.
Merhum Nusret Alperin latife olsun diye anlattığı soyadı yazma işinde kısmen de olsa gerçeklik payı vardı. ÇünküOsmanlı İmparatorluğu'nda, Batıdaki gibi soyadı kullanılmıyordu, yani Türklerin soylarından gelen bir adları yoktu. Sosyal ilişkilerde yalnız isimlerin kullanılması, devlet işlerinde ve sosyal hayatta karışıklıklara yol açıyor, isimlere eklenen lakaplarsa problemi çözmekten uzak kalıyordu.
Bunları gidermek için bazı yollar bulunmuştu. Örneğin, askerlerin adlarının yanına doğdukları yerin adı ekleniyordu. Mustafa Kemal, Selanik gibi. Ama bunlar, soyadının yerini kesinlikle tutamazdı. Toplum hayatındaki bu kargaşa, 21 Haziran 1934 yılında kabul edilen "Soyadı Kanunu" ile sona erdi.
Soyadı Kanunu'nun kabulü, toplumsal alanda yapılan devrimlerinden birisidir.
Kanuna göre söylerken ve yazarken ön ad önde, soy ad sonda kullanılmalıdır. Edebe aykırı ve gülünç soyadlarının, aşiret, yabancı ırk ve millet isimlerinin, rütbe ve memuriyet bildiren isimlerin soyadı olarak alınmasına izin verilmez. Soyadı seçme görevi koca ya verilmiştir.
Bu yasayı takiben 26 Kasımda çıkarılan 2590 sayılı kanunla"ağa", "hacı", "hafız", "hoca", "efendi", "bey", "beyefendi", "hanım", "hanımefendi", "paşa", "hazret" gibi unvan ve lakapların kullanılması yasaklandı.
Nitekim bizim Osmanlı Ayanlığından gelen Çapanoğlu unvanımızın soyadı olarak alınmasına kraldan fazla kralcı idareciler tarafından zorluk çıkarılmışsa da aile büyüklerinin sert tepkileri ile karşılaşıncaoğlu yazılmamak şartı ile önce Çapan soyadı olarak kaydedilmişti.
Bu sıkıntıyla karşılaşanlardan biriside o yıllarda Fransada mimarlık tahsili yapan Çapanoğlu Mehmet Muhsin Bey imiş. Konsolosluk çalışanları, 1934 de çıkarılan soyadı kanunu ile Çapanoğlu soyadını alan Muhsin Beye soyadını değiştirmesi için baskı yapmaya kalkışırlarsa da Muhsin beyin sert tepkisi ile karşılaşır bir daha bahsini etmezler. (bkz. Yozgat gazetesindeki köşem Çapanoğlu Mehmet Muhsin Bey ve Hindistandan gelen mektup).Daha sonra, 1947 yılında Cennetmekân dedem Muhlis Bey mahkeme kararıyla nüfus kütüğünde tashih yaptırarak oğlu nu da ekletmişti (yukarda).
Yozgatta benim ailem soyadı almak için talepte bulunurken Atatürkün yakın çevresinde bulunan örneğin Dr. Adnan Adıvar ve eşi Halide Edip Adıvar karşı çıkmışlar Soyadı almak adı sanı belli olmayanlara uygun düşer. Biz zaten çevremizde bilinen tanınan insanlarız, bizimadımız, şöhretimiz malumdur soyadına ihtiyacımız yok. demişlerdi.
Nihal Atsız da lakaplar varken illa Avrupalılara benzeyeceğiz diye soyadı almaya ne gerek var diyor ve şöyle devam ediyordu; Soyadı kanunu çıktığında Anadolu Türkmenlerinin zaten soyadı vardı ve bu soyadları çoğu defa oğlu ile bitiyordu. Çapanoğlu Ahmet, Kadıoğlu Mehmet, Mızrakoğlu filan gibi Ben yazılarıma eskiden beri Atsız imzasını attığım için soyadı olarak bunu seçtim. Son günü müracaat etmiştim. Memur;
- Atsızı soyadı olarak alamazsınız, diye kestirip attı,
- Neden?
- Tarihi isimdir.
Bilgin bir memura çatmıştık. Ne yapmalıydım? Ondan daha bilgili olduğumu ispat etmeliydim. Ettim de.
- Tarihi olan d ile yazılan Adsızdır. Benimki t ile yazılıyor!
- Benim bu bilgiçliğim karşısında memur habt oldu (etkilendi) ve
- Ha!.. O zaman olur, diye cevap verdi.
Argos Gazetesi genel yayın yönetmeni RoberKoptaşda özetle şöyle anlatıyor; Baba tarafından ailem 1915ten sonra Sivasta kalabilen Ermenilerdendi. Babaannem de dedem de Ermenice bilmezlerdi. Anadilleri Orta Anadolu Türkçesiydi. Gittim değil gettim, usandım değil osandım, anlamıyorsun değil, ağnamıyon derlerdi. Bütün aileler gibi, Sivasta ailemin de bir ismi vardı. Şirvanyan diye anılıyorlardı. Bundan yüz yıl önce kilise ve nüfus kayıtlarına bu adla geçmişlerdi. Soyadı kanunu kabul edildikten sonra dedem nüfus dairesine gittiğinde, memurlar onun aile adını taşımasına izin vermediler. Şirvanyan gibi isimlerin memnu, yani yasak olduğunu söylediler. Aileme Koptaş soyadı uygun görüldü. Amasyalı, Yozgatlı, Malatyalı pek çok Ermeni de tıpkı dedemler gibi, nüfus müdürlüğüne gittiklerinde Memnudur diyen memurlarla karşılaşmışlardı.
Merhum Nusret Alper Beyefendiden naklettiğim latife sohbetten esinlenerek yaptığım araştırmada yukarda alıntılar yaptığım Sayın Emine Gürsoy Naskalinin Cumhuriyet Tarihi Soyadı Hikâyeleri kitabına ulaştım. 600 civarında soyadı hikâyesini anlattığı kitabında şöyle gruplandırmış: Dış görünümden esinlenenler. Hal tavır ve mizaçtan kaynaklananlar. Meslek ve meslek bağlantlı olanlar. İlgi alanına değinen soyadları. Varlık alametlerine göre soyadları. Olaylara bağlı soyadları. Savaş ve askerlik anılarına bağlı soyadları. Tarihe dayanan, köklere uzanan soyadları. Lakapların devamı olan soyadları. Yer isimlerinden soyadları. Kız tarafının soyadları. Göçmen hasreti soyadları. Nüfus memurunun seçtiği soyadları. Atatürk veya saygı duyulan bir büyüğün verdiği soyadları vb. 25 değişik konuda soyadı hikâyeleri var bu kitapta. Ellerine emeğine sağlık.
Soyadı Kanunu'nun çıkmasından 5 ay sonra 24 Kasım 1934 tarihinde TBMM tarafından oy birliği ile kabul edilen 2587 sayılı kanunla cumhurbaşkanı Mustafa Kemal'e "Atatürk" soyadı verildi.17 Aralık 1934te çıkarılan yasa ile bu soyadının diğer kişiler tarafından kullanılması yasaklandı.
ATATÜRK soyadı yalnız şahsına mahsustur, hiç kimse tarafından öz ve soyadı olarak alınamaz kullanılamaz ve kimse tarafından hiç bir suretle bir kimseye verilemez.
Kız kardeşi MakbuleHanım dahi Atatürk değil, "Atadan" soyadını almıştır.
Evet, Soyadı Kanunu'nun kabulü, toplumsal alanda yapılan önemli bir devrimdi ama bazı isimler var ki başındaki takı ile daha bir anlam kazanmıyor mu? Zembilli Ali Efendi, Giriftzen Asım Bey,Hafız Burhan, Cezzar Ahmet Paşa, Öküz Mehmet Paşa, Tamburi Cemil, Neyzen Tevfik, Adalı Halil, Kel Aliço, Koca Yusuf, Tatar Ramazan, Keşanlı Ali, Kuyucaklı Yusuf, Hergeleci İbrahim, İpsiz Recep, Topal Osman, Çakırcalı Mehmet Efe, Atçalı Kel Memet, Arhavili İsmail. Resneli Niyazi, İngiliz Kemal, Bulgar Sadık, Hoca Nasrettin, Sülün Osman ve hele Kel Mahmut İlk aklıma gelenler.
Çalışma hayatımın 1970 li yıllarında bir mesai arkadaşımın ismi Kıyma felek Kör koca idi. Aynı firmanın ayrı şehirlerinde idik. İsminin anlamını bir türlü kendisine soramadım. Ailenin daha önce doğan bebekleri yaşamadılar da onun için mi bu ismi verdiler acaba. İçimde bir ukde olarak kaldı hep. Olurda bu yazımı tesadüfen okursa selamlarımı ve sağılık dileklerimi iletiyorum
Not: Resimdeki imza merhum Nusret Alperin imzasıdır.
21.01.2017
Soyadı Kanunu çıkınca, il merkezinde ve merkeze bağlı köylerde halkı nüfus kütüklerine yazmaya başladık. Bizzat köylere gidiyor bazen kapalı bir yerde bazen açık havada köylüyü sırayla yazıyorduk. Karşımıza gelen köylüye soruyorduk.
- Kendine bir soyadı seçtin mi?
- Yok,efenda (efendiağa)
- Adın ne?
- Mehmet.
Bakıyorduk boyu uzun. Bunun soyadı selvi olsun diyor öyle yazıyorduk. Ya da Çınar oluyordu.
- Hemşerim bundan sonra senin adın soyadın Mehmet Selvi deftere böyle yazdık diyorduk.
- Emrin olur efenda deyip elimize sarılıp gidiyor.
Sıradakine soruyorduk.
- Adın ne?
- Ahmet. Adam biraz esmer tenliyse yaz kara
- Hemşerim, senin adın soyadın Ahmet Kara
- Emrin olur efendaAllah razı olsun.
- Adın ne?
- Ali
- Olmaz, Alevi ismi, Yaz Ömer. O gün hava bulutluysa, yaz soyadı Bulut.
- Hemşerin, senin adın Ömer soyadın Bulut.
- Adın ne?
- Haydar. Olmaz Alevi ismi. Yaz Ebubekir. O sırada şimşek çakıyor, yaz şimşek.
- Hemşerim senin adın Ebubekir, soyadın Şimşek.
- Emrin olur.
Merhum Nusret Alperin latife olsun diye anlattığı soyadı yazma işinde kısmen de olsa gerçeklik payı vardı. ÇünküOsmanlı İmparatorluğu'nda, Batıdaki gibi soyadı kullanılmıyordu, yani Türklerin soylarından gelen bir adları yoktu. Sosyal ilişkilerde yalnız isimlerin kullanılması, devlet işlerinde ve sosyal hayatta karışıklıklara yol açıyor, isimlere eklenen lakaplarsa problemi çözmekten uzak kalıyordu.
Bunları gidermek için bazı yollar bulunmuştu. Örneğin, askerlerin adlarının yanına doğdukları yerin adı ekleniyordu. Mustafa Kemal, Selanik gibi. Ama bunlar, soyadının yerini kesinlikle tutamazdı. Toplum hayatındaki bu kargaşa, 21 Haziran 1934 yılında kabul edilen "Soyadı Kanunu" ile sona erdi.
Soyadı Kanunu'nun kabulü, toplumsal alanda yapılan devrimlerinden birisidir.
Kanuna göre söylerken ve yazarken ön ad önde, soy ad sonda kullanılmalıdır. Edebe aykırı ve gülünç soyadlarının, aşiret, yabancı ırk ve millet isimlerinin, rütbe ve memuriyet bildiren isimlerin soyadı olarak alınmasına izin verilmez. Soyadı seçme görevi koca ya verilmiştir.
Bu yasayı takiben 26 Kasımda çıkarılan 2590 sayılı kanunla"ağa", "hacı", "hafız", "hoca", "efendi", "bey", "beyefendi", "hanım", "hanımefendi", "paşa", "hazret" gibi unvan ve lakapların kullanılması yasaklandı.
Nitekim bizim Osmanlı Ayanlığından gelen Çapanoğlu unvanımızın soyadı olarak alınmasına kraldan fazla kralcı idareciler tarafından zorluk çıkarılmışsa da aile büyüklerinin sert tepkileri ile karşılaşıncaoğlu yazılmamak şartı ile önce Çapan soyadı olarak kaydedilmişti.
Bu sıkıntıyla karşılaşanlardan biriside o yıllarda Fransada mimarlık tahsili yapan Çapanoğlu Mehmet Muhsin Bey imiş. Konsolosluk çalışanları, 1934 de çıkarılan soyadı kanunu ile Çapanoğlu soyadını alan Muhsin Beye soyadını değiştirmesi için baskı yapmaya kalkışırlarsa da Muhsin beyin sert tepkisi ile karşılaşır bir daha bahsini etmezler. (bkz. Yozgat gazetesindeki köşem Çapanoğlu Mehmet Muhsin Bey ve Hindistandan gelen mektup).Daha sonra, 1947 yılında Cennetmekân dedem Muhlis Bey mahkeme kararıyla nüfus kütüğünde tashih yaptırarak oğlu nu da ekletmişti (yukarda).
Yozgatta benim ailem soyadı almak için talepte bulunurken Atatürkün yakın çevresinde bulunan örneğin Dr. Adnan Adıvar ve eşi Halide Edip Adıvar karşı çıkmışlar Soyadı almak adı sanı belli olmayanlara uygun düşer. Biz zaten çevremizde bilinen tanınan insanlarız, bizimadımız, şöhretimiz malumdur soyadına ihtiyacımız yok. demişlerdi.
Nihal Atsız da lakaplar varken illa Avrupalılara benzeyeceğiz diye soyadı almaya ne gerek var diyor ve şöyle devam ediyordu; Soyadı kanunu çıktığında Anadolu Türkmenlerinin zaten soyadı vardı ve bu soyadları çoğu defa oğlu ile bitiyordu. Çapanoğlu Ahmet, Kadıoğlu Mehmet, Mızrakoğlu filan gibi Ben yazılarıma eskiden beri Atsız imzasını attığım için soyadı olarak bunu seçtim. Son günü müracaat etmiştim. Memur;
- Atsızı soyadı olarak alamazsınız, diye kestirip attı,
- Neden?
- Tarihi isimdir.
Bilgin bir memura çatmıştık. Ne yapmalıydım? Ondan daha bilgili olduğumu ispat etmeliydim. Ettim de.
- Tarihi olan d ile yazılan Adsızdır. Benimki t ile yazılıyor!
- Benim bu bilgiçliğim karşısında memur habt oldu (etkilendi) ve
- Ha!.. O zaman olur, diye cevap verdi.
Argos Gazetesi genel yayın yönetmeni RoberKoptaşda özetle şöyle anlatıyor; Baba tarafından ailem 1915ten sonra Sivasta kalabilen Ermenilerdendi. Babaannem de dedem de Ermenice bilmezlerdi. Anadilleri Orta Anadolu Türkçesiydi. Gittim değil gettim, usandım değil osandım, anlamıyorsun değil, ağnamıyon derlerdi. Bütün aileler gibi, Sivasta ailemin de bir ismi vardı. Şirvanyan diye anılıyorlardı. Bundan yüz yıl önce kilise ve nüfus kayıtlarına bu adla geçmişlerdi. Soyadı kanunu kabul edildikten sonra dedem nüfus dairesine gittiğinde, memurlar onun aile adını taşımasına izin vermediler. Şirvanyan gibi isimlerin memnu, yani yasak olduğunu söylediler. Aileme Koptaş soyadı uygun görüldü. Amasyalı, Yozgatlı, Malatyalı pek çok Ermeni de tıpkı dedemler gibi, nüfus müdürlüğüne gittiklerinde Memnudur diyen memurlarla karşılaşmışlardı.
Merhum Nusret Alper Beyefendiden naklettiğim latife sohbetten esinlenerek yaptığım araştırmada yukarda alıntılar yaptığım Sayın Emine Gürsoy Naskalinin Cumhuriyet Tarihi Soyadı Hikâyeleri kitabına ulaştım. 600 civarında soyadı hikâyesini anlattığı kitabında şöyle gruplandırmış: Dış görünümden esinlenenler. Hal tavır ve mizaçtan kaynaklananlar. Meslek ve meslek bağlantlı olanlar. İlgi alanına değinen soyadları. Varlık alametlerine göre soyadları. Olaylara bağlı soyadları. Savaş ve askerlik anılarına bağlı soyadları. Tarihe dayanan, köklere uzanan soyadları. Lakapların devamı olan soyadları. Yer isimlerinden soyadları. Kız tarafının soyadları. Göçmen hasreti soyadları. Nüfus memurunun seçtiği soyadları. Atatürk veya saygı duyulan bir büyüğün verdiği soyadları vb. 25 değişik konuda soyadı hikâyeleri var bu kitapta. Ellerine emeğine sağlık.
Soyadı Kanunu'nun çıkmasından 5 ay sonra 24 Kasım 1934 tarihinde TBMM tarafından oy birliği ile kabul edilen 2587 sayılı kanunla cumhurbaşkanı Mustafa Kemal'e "Atatürk" soyadı verildi.17 Aralık 1934te çıkarılan yasa ile bu soyadının diğer kişiler tarafından kullanılması yasaklandı.
ATATÜRK soyadı yalnız şahsına mahsustur, hiç kimse tarafından öz ve soyadı olarak alınamaz kullanılamaz ve kimse tarafından hiç bir suretle bir kimseye verilemez.
Kız kardeşi MakbuleHanım dahi Atatürk değil, "Atadan" soyadını almıştır.
Evet, Soyadı Kanunu'nun kabulü, toplumsal alanda yapılan önemli bir devrimdi ama bazı isimler var ki başındaki takı ile daha bir anlam kazanmıyor mu? Zembilli Ali Efendi, Giriftzen Asım Bey,Hafız Burhan, Cezzar Ahmet Paşa, Öküz Mehmet Paşa, Tamburi Cemil, Neyzen Tevfik, Adalı Halil, Kel Aliço, Koca Yusuf, Tatar Ramazan, Keşanlı Ali, Kuyucaklı Yusuf, Hergeleci İbrahim, İpsiz Recep, Topal Osman, Çakırcalı Mehmet Efe, Atçalı Kel Memet, Arhavili İsmail. Resneli Niyazi, İngiliz Kemal, Bulgar Sadık, Hoca Nasrettin, Sülün Osman ve hele Kel Mahmut İlk aklıma gelenler.
Çalışma hayatımın 1970 li yıllarında bir mesai arkadaşımın ismi Kıyma felek Kör koca idi. Aynı firmanın ayrı şehirlerinde idik. İsminin anlamını bir türlü kendisine soramadım. Ailenin daha önce doğan bebekleri yaşamadılar da onun için mi bu ismi verdiler acaba. İçimde bir ukde olarak kaldı hep. Olurda bu yazımı tesadüfen okursa selamlarımı ve sağılık dileklerimi iletiyorum
Not: Resimdeki imza merhum Nusret Alperin imzasıdır.
21.01.2017
21.01.2017
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ