26 Ağustos 1071 de, Büyük Selçuklu Hükümdarı Alparslan, Bizans İmparatoru IV. Romen Diyojen’i Malazgirt meydan muharebesinde mağlup edince Anadolu’nun kapıları Türklere açıldı. Orta Asya’daki 7230 dolayındaki Türkmen oymakları, aşiretleri ve cemaatleri bir kısrak başına benzeyen Anadolu’ya sel gibi aktılar. İşte Yozgat’ın eski ve köklü ailelerinden birisi olan Ceritzade’lerde bu oymaklardan birisidir.
Osmanlı devleti Ceritler’i 1692 yılında Suriye de Rakka bölgesindeki köyleri yağma ve harap eden Tay ve Urban Araplarına karşı kullanmak üzere bu bölgeye yerleştirmiştir. Ancak çöl iklimine dayanamayan oymak halkı önce Çukurova’ya gelirler. Bir kısmı orada kalır bir kısmı da Kırıkkale, Keskin, Yozgat civarına, göçerler. Ama o zamanki Osmanlı devleti buna müsaade etmez,1712 yılında onları tekrar Rakka’ya sürer. Buna rağmen her şeyi göze alıp tekrar Anadolu’ya dönerler. Ceritler’in iki defa Rakka’ya sürülmeleri ve kaçıp Anadolu’ya gelmeleri bir roman olacak kadar çok uzun bir hikâyedir. Bu göç sırasında yöredeki beyliklerle çok savaşlar yapılmış, çok acı olaylar yaşanmış, bununla ilgili çok ağıtlar, türküler yakılmıştır.
Ceridler'in XVII. yüzyıl başlarında Cerid - Sil - Süpür adını taşıdığı ve çok güçlü bir oymak haline geldiği anlaşılıyor. Bu aileden iki önemli şahsiyet halk hafızasında kederle yer etmiştir. Bunlardan birisi Yozgat’ta Belediye reisliği de yapan(1910-1920 arası) Ceritzade Hüsnü efendidir. Geçmiş Belediye Reisleri arasında en renkli simalardan birisidir. “Efil efil ederde Dayılının ekini, Ceritzade Hüsnü Efendi Büyük caminin vekili” diye onun için söylenmiş bir mani de vardır. Bir türlü yıldızının barışmadığı zamanın Yozgat Mutasarrıfını, Yozgat’tan başka bir yere tayin ettirmek için kimsenin aklına gelmeyecek komik bir oyunu çok bilinir.
Hikâyesi de şöyle anlatılır: Yozgat'tan Ankara'ya, yeterli mesafeler içinde iyi koşan atlar hazırlatır. Akşam olup da hava kararmaya başlayıp el ayak çekilirken atına biner son hızla Ankara’ya doğru yola çıkar. Bu arada para ile tuttuğu ayak takımından üç-beş kişiye de gecenin ilerlemiş bir saatinde mutasarrıfın evini taşlatır. Yol boyunca kendini bekleyen atlarla hiç mola vermeden yoluna devam eder. Ankara’ya ulaşır. Vali bey makamına geldiğinde de elindeki dilekçeyi kendisine takdim edip Yozgat Mutasarrıfından şikâyetlerini sıralar. Bu sırada Yozgat Mutasarrıfının taşlama şikâyeti ile ilgili telgrafı da vali beyin önüne gelir. Ankara Valisi, bir Hüsnü Efendi’ye, bir verdiği dilekçeye, bir de Yozgat’tan gelen telgrafa bakar, şaşar kalır. O zamanın imkânlarında, bir adamın, bir gecede Yozgat'tan Ankara'ya gelmesi mümkün değil. Hüsnü Efendi de şikâyetini pekiştirircesine “Görüyorsunuz efendim, bu da, diğer söyledikleri de iftira” der. Vali ne yapsın en kolay çözüm olarak mutasarrıfı görevden alır. Hüsnü Efendi de muradına erer. Muradına erer ama Çapanoğlu olayları sırasında Çerkez Ethem Yozgat’ı bastığında daha yeni evli olduğundan şehri terk edip etmemekte kararsız kalır.
Geçen zaman içinde Yozgat tamamen muhasara edilir. Kaçmakta geç kalan Hüsnü Efendi saklanmak zorunda kalır. Üvey yengesi Leyla Cerit,(ölüm,1981)
“konakta gizli bir geçit vardı oraya saklanmıştı” diye anlatır. Konağını kuşatan Ethem’in hempaları konağı basarlar. Hem para kasasının yerini hem de Hüsnü Efendiyi ararlar ama bir türlü bulamazlar. Bunun üzerine Ethem’in kumandanlarından Parti Pehlivan, konağı yakın diye emir verince, konağın elden gideceğini anlayan Hüsnü Efendinin Çerkez analığı Gül hanım, Parti Pehlivanın kulağına eğilip Çerkezce gizlendiği yeri bildirir. Sonuç; Hüsnü Efendi saklandığı yerde yakalanır, para kasası yağmalanır, konak ise yakılır. Hüsnü Efendi diğer idam edilenler gibi Çapanoğullarına akraba olduğu gerekçesi ile davası daha sonra görüşülmek üzere( ki çoğunlukla böyle yapılmıştır) Çerkez Ethem tarafından idama mahkûm edilir.
Diğer Ceritzademiz, Ceritlerin en meşhuru Silsübüroğlu Fettah Beyin torunlarından, şair Halil bey'in oğlu Keskinli Rıza Bey’dir. Önce 1919 yılında Osmanlı Meclisi Mebusanı’na seçilir. Sonra, Milli Mücadele sırasında 500 adamı ile Birinci İnönü savaşına katılır. Çok büyük yararlıklar göstererek Mustafa Kemal’in teveccühüne mazhar olur. Daha sonrada Ankara da Büyük Millet Meclisi Vekili olur.
Çapanoğlu Edip, Celal, Salih ve Halit Beylerin Mustafa Kemal’e ve Ankara hükümetine karşı soğuk duruşları sırasında Mustafa Kemal’in ricası ile akrabası olduğu Çapanoğullarını ikna için Yozgat’a gelmiş ve bu konuda epeyce bir emek sarf etmiştir. Bu ikna çabaları sonucunda kısmen yumuşama sağlanmış, Çapanoğlu beyleri, Ankara’ya külliyetli miktarda canlı kümes havyaları gönderilmesi için kafesler hazırlatmış ve Mustafa Kemale takdim edilmek üzere de bizzat Celal bey tarafından kendi birikiminden bir kese altın Keskinli Rıza Beye teslim edilmiştir. Bu olayın şahidi olan Celal Beyin kızı Lütfiye Yanar Hanımefendi, “Babam bu parayı büyük bir istekle verdiydi” diye ısrarla anlatırdı.(ölüm.1989 İstanbul) Maalesef Keskinli Rıza Bey de, kendisini çekemeyenlerin fitne fesadına uğramıştır. Saf, düşündüğü gibi konuşan, yaptıklarını siyasi rant’a dönüştürmesini bilmeyen ve siyasetten anlamayan bu temiz yürekli,vatansever insan da, onu çekemeyen rakiplerinin fitne ve fesadı ile Ceritzade Hüsnü Efendi’nin akıbetine uğramış, 11 Ocak 1926 da Ankara İstiklal Mahkemesinin kararı ile idam edilmiştir. Hâlbuki İstiklal madalyası ile taltif edilmişti. Ancak 13 Mayıs 1924’te tutuklanıp 11 Ocak 1926’da idam edildiği için 23 Mart 1925 tarihli törene katılamamıştı.
Cezaevinde beraber kaldıkları ünlü yazar Şevket Süreyya Aydemir onu şöyle tarif ederdi. “Aslında bir köylü idi. İri, heybetli, kara bıyıklı ve iyi huylu bir insandı. Mustafa Kemal’in emri ile Ankara Valisi Muhittin paşayı padişah yanlısı olduğu için yakalayıp dağa kaldırdığını, dolayısıyla Mustafa Kemal’e Ankara’nın yolunu açtığını ve onu Çankaya’ya kendisinin oturttuğunu söylerdi”.
Mekânları cennet olsun.
15.11.2011
OKUR YORUMLARI
Celalettin Çapanoğlu
21.11.2011 15:10:00
Değerli Kuzenim,
Kalemine ve emeğine sağlık, tarihte açıklanmamış olayları dile getirmen beni son derece memnun etti.
Ben bunlardan bir kısmını internette açılacak "capanoglular" ve "capanzadeler" aile sahifemize alarak ve orada kütüphanede muhafaza etmek isterim.
Yazılarının devamı beni mutlu eder.
Celalettin Çapanoğlu
kemal
21.11.2011 11:10:00
sayın yazar,yozgat geçmişiyle kopuk bir melmeket..çünkü,yozgatın tarihini kimse doğru dürüst yazmamamışkı ..niye yazımmamışlar derseniz yozgat sahip bir il.ama sizin gibi yozgat tarihine ışık tutmak isteyen hemşehrilerimiz var ve sizlerin sayesinde yogatın eskiye dair yaşanmış olaylarını öğreniyor,aileleri de tanıyoruz.devamını bekliyoruz.teşekkürler.
lütfi
18.11.2011 21:40:00
Üniversitelerde onlarca yozgatlı tarihci doçent ve profesörleri var ama ne acıdırki bu hemşehrilerimiz bugüne kadar yozgat tarihini yazamamışlardır.fakat sizin gibi yozgat meraklısı ve sevdalısı insanlar bildiklerini yazarak yozgatlı tarihcilerin yapamadaığını yaparak yozgata karşı vazifelerini deruhte ediyorlar.allah sizlerden razı olsun.bu yazılarınız ileride yazılacak yozgat tarihine kaynak olacaktır.sağoluin,varolun..
H.Coşkunsoy
18.11.2011 12:42:00
Abdulkadir Hocam köşenize hoşgeldiniz...
Osman Karaca
16.11.2011 23:34:00
Yozgat denilince akıllara ilk gelen Çapanoğulları ailesi gelmektedir.Çapanoğulları Yozgat, Yozgat demek çapanoğulları demektir. Her nekadar Yozgatta parmakla gösterilecek sayıda Çapanoğlu yaşasa da Yozgatlı her fert kendini Çapanoğlu olarak görmektedir. Kıymetli Abdülkadir hocam ne iyi ettinizde yazmaya başladınız. bizler ne söylesek ne yazsak hepsi rivayetten ibaret. Çapanoğlu demek Yozgatımızın him taşı demektir. sizin gibi değerli ağabeyimizden öğreneceğimiz çok şeyler vardır. Allah razı olsun, Tarihe ışık tuttunuz. Yozgat Gazetesine de teşekkür ederiz sizin gibi bir değerimizin bilgilerini bizlerle paylaşma fırsatı verdiği için.
Saygılarımla
Deniz
16.11.2011 23:12:00
Abdulkadir Bey, sizi Yozgat gazetesindeki yorumlarınızdan tanıyorum. Yozgat'ın yakın tarihi ve kişileri ile ilgili kısa, fakat aydınlatıcı bilgilerinizden ötürü teşekkür ederim. Kayıtları tutulmayan anılar ve anekdotlar geçen zaman içinde yazılı ve sözlü kaynak haline getirilmez ise unutulup yok olmaya mahkumdur. Bu konudaki çabanızdan dolayı sizi kutlar, yazılarınızın devamını dilerim.
selma
16.11.2011 09:20:00
beyefendi ,ne iyi ettiniz de yazmaya başladınız.sayenizde çapanoğullarına ve mazideki yozgata dair bilmediğimiz hususlarda aydınlanıyoruz.teşekkürler
serap
19.11.2011 22:13:00
yozgat tarihine ve çapanoğulları ile ilgili bildiğiniz ne varsa lütfen köşenizde yazarsanız bizleri aydınlmatmış olursunuz.yazılarınızı ibretle okumaya devam edeceğim.
Celalettin Çapanoğlu
21.11.2011 15:10:00Değerli Kuzenim,
Kalemine ve emeğine sağlık, tarihte açıklanmamış olayları dile getirmen beni son derece memnun etti.
Ben bunlardan bir kısmını internette açılacak "capanoglular" ve "capanzadeler" aile sahifemize alarak ve orada kütüphanede muhafaza etmek isterim.
Yazılarının devamı beni mutlu eder.
Celalettin Çapanoğlu
kemal
21.11.2011 11:10:00sayın yazar,yozgat geçmişiyle kopuk bir melmeket..çünkü,yozgatın tarihini kimse doğru dürüst yazmamamışkı ..niye yazımmamışlar derseniz yozgat sahip bir il.ama sizin gibi yozgat tarihine ışık tutmak isteyen hemşehrilerimiz var ve sizlerin sayesinde yogatın eskiye dair yaşanmış olaylarını öğreniyor,aileleri de tanıyoruz.devamını bekliyoruz.teşekkürler.
lütfi
18.11.2011 21:40:00Üniversitelerde onlarca yozgatlı tarihci doçent ve profesörleri var ama ne acıdırki bu hemşehrilerimiz bugüne kadar yozgat tarihini yazamamışlardır.fakat sizin gibi yozgat meraklısı ve sevdalısı insanlar bildiklerini yazarak yozgatlı tarihcilerin yapamadaığını yaparak yozgata karşı vazifelerini deruhte ediyorlar.allah sizlerden razı olsun.bu yazılarınız ileride yazılacak yozgat tarihine kaynak olacaktır.sağoluin,varolun..
H.Coşkunsoy
18.11.2011 12:42:00Abdulkadir Hocam köşenize hoşgeldiniz...
Osman Karaca
16.11.2011 23:34:00Yozgat denilince akıllara ilk gelen Çapanoğulları ailesi gelmektedir.Çapanoğulları Yozgat, Yozgat demek çapanoğulları demektir. Her nekadar Yozgatta parmakla gösterilecek sayıda Çapanoğlu yaşasa da Yozgatlı her fert kendini Çapanoğlu olarak görmektedir. Kıymetli Abdülkadir hocam ne iyi ettinizde yazmaya başladınız. bizler ne söylesek ne yazsak hepsi rivayetten ibaret. Çapanoğlu demek Yozgatımızın him taşı demektir. sizin gibi değerli ağabeyimizden öğreneceğimiz çok şeyler vardır. Allah razı olsun, Tarihe ışık tuttunuz. Yozgat Gazetesine de teşekkür ederiz sizin gibi bir değerimizin bilgilerini bizlerle paylaşma fırsatı verdiği için.
Saygılarımla
Deniz
16.11.2011 23:12:00Abdulkadir Bey, sizi Yozgat gazetesindeki yorumlarınızdan tanıyorum. Yozgat'ın yakın tarihi ve kişileri ile ilgili kısa, fakat aydınlatıcı bilgilerinizden ötürü teşekkür ederim. Kayıtları tutulmayan anılar ve anekdotlar geçen zaman içinde yazılı ve sözlü kaynak haline getirilmez ise unutulup yok olmaya mahkumdur. Bu konudaki çabanızdan dolayı sizi kutlar, yazılarınızın devamını dilerim.
selma
16.11.2011 09:20:00beyefendi ,ne iyi ettiniz de yazmaya başladınız.sayenizde çapanoğullarına ve mazideki yozgata dair bilmediğimiz hususlarda aydınlanıyoruz.teşekkürler
serap
19.11.2011 22:13:00yozgat tarihine ve çapanoğulları ile ilgili bildiğiniz ne varsa lütfen köşenizde yazarsanız bizleri aydınlmatmış olursunuz.yazılarınızı ibretle okumaya devam edeceğim.