Bir madeni ateşe tabi tutarlar; taki elmas mı-kömür mü, altın mı-bakır mı anlaşılsın.
Tohumu toprağa ekerler; çürük mü yoksa sümbül vermeye liyakati var mı o zaman görülür.
Yumurtayı kuluçkaya koyarlar; bozuk mu yoksa bir civcive annelik yapma kabiliyetine sahip mi o zaman hakikat ortaya çıkar.
İşte insan dediğimiz ‘’eşref-i mahlukat’’ hayatının her safhasında çok çeşitli şekillerde imtihana tabi tutulur.
İbadetler de bu imtihanın çok farklı boyutlarıdır. Ve bunların en önemlisi de oruçla yapılan imtihandır.
İnsanların; helal mallarından, kendi istek ve arzuları ile, kendilerini belli bir zamanda mahrum etmeleri gerçekten çok değişik bir imtihan tarzıdır.
Yine, kendi kazançlarından belli bir miktarı, ihtiyaç sahiplerine zekat-sadaka namı ile vermeleri de çok zor bir imtihandır.
Ve hayatın değişik şartlarında başa gelen her türlü musibete karşı sabır da bir başka imtihan şeklidir.
Şimdi bakıyoruz. Şu bir aylık imtihanı kimler kazandı:
Hayatına belli bir istikamet vermek niyeti ile Ramazana hazırlanıp güzelce orucunu tutanlar, ama her türlü azasıyla oruç tutanlar.
Gecelerini kahve köşelerinde değil de ibadet mahallerinde, dost meclislerinde veya ailesiyle masumane bir şekilde eğlenerek geçirenler.
Deposundaki miadı dolmuş erzaktan kurtulmak niyetiyle değil de, en yeni ve güzelleriyle ve gerçek ihtiyaç sahiplerinin tespiti ile erzak paketleri hazırlayıp medyadan uzak ayni yardım yapan esnaflar.
Yine gerçek ihtiyaç sahiplerini tespit etmek suretiyle, en yakınından başlayarak; zekat-sadaka-fitre ve fidye (oruç tutamayacaklar için) lerini ihlasla, gösterişten uzak, karşısındakinden bir menfaat beklemeksizin verenler.
Ve yine medayaya ilan ve reklam vermeden gerçek ihtiyaç sahiplerini araştırıp bularak, onların da şu mübarek günde farklı bir zeminde Allah’ın nimetlerinden istifadesini sağlamak niyeti ile iftar verenler.
Bu satırları uzatmak mümkün, ama burada esas olan kişinin vicdanıdır. Yani bir insan yaptığı amelin Allah rızası için olup olmadığını bir nefsine sorsun, bir de vicdanına. Vicdanına uygun geliyorsa tamam.
Evet yukarıda özetle ifade etmeye çalıştığımız guruba girenler Bayrama yüz akı ile çıkmışlardır. Onlar imtihanı kazanmışlardır.
Bir de bana göre işin bir başka boyutu daha var. ‘’21. asırda Yozgat dediğimiz ve içinde yaşadımız şu küçük ilimizde gerçek manada Bayrama nasıl ulaşırız?’’
Benim öyle dünya düzenini yeniden tesis edecek projelerim yok! Ama insan olarak bir şehirde yaşıyorum. Buradaki bir insanın neye ihtiyacı varsa dünyanın öbür ucundakinin de aynı şeye ihtiyacı vardır.
Bu sebeple önce davranışlarımızdan başlayarak.
Nasıl mı?
Nefret yerine, muhabbeti tesis ederek.
Çatık kaş yerine, güler yüzü temin ederek.
Ve bunun da ilk basamağı selamı yayarak.
Kimseyi hor ve hakir görmeden, ırk, renk, mezhep ve sınıf farkı gözetmeden bütün insanlara insanca muamele yaparak.
Herkesin hak ve hukukuna riayet ederek, hele hele yardıma muhtaçların yardımına koşarak.
Ama bütün bunları yapmak için önce kalbimizi sevgi ile doldurmamız lazım..
Bence bu toplumun en çok ihtiyaç duyduğu ve eksikliğini çok çarpıcı bir şekilde bazılarında müşahede ettiğimiz duygu sevgidir. Bunu bu toplumun bütün fertlerinin kalbine tesis ettiğimiz zaman.
Bugünün insanı evinde beslediği hayvana veya saksısında yetiştirdiği çiçeğine gösterdiği ihtimamı insana göstermiyor. Bu davranış, ne kadar tuhaf ve çarpıcı gelmiyor mu size!
Bu toplumun çocukları evinin önündeki arabaları çizip parklardaki oyuncak ve eğlence aletlerini tahrip ediyorlarsa bu sevgi eksikliği değil de nedir sizce?
Evet, güler yüzlü bir toplumda insanca yaşamaya başladığımız zaman..
Arabalara uygun park yeri bula bildiğimiz ve sürücülerin bir birlerine nazik davrandığında..
Çevremiz yeşillenip, çöplüklerin park ve bahçe haline geldiğinde..
Suların kesilmeden (şelaler de dahil) aktığında. Elektriklerin (bakım bahanesi de olsa) kesilmediğinde..
Cadde ve sokakların (dilenciler de dahil) temizlendiğinde..
Yapılan yardımların kişiyi rencide etmeden, hele tavuklara yem atar gibi toplu dağıtımların engellenerek yapıldığında..
İftar çadırlarının kalıcı aş evleri tarzına dönüştürülerek, ihtiyaç sahiplerinin evlerine gizli servisler yapıldığında..
Genç kızların grup grup sokaklarda iftar yapacağı adresleri aramadan kurtulduklarında..
Her mahalleye parkla beraber bir okuma salonu kurulduğunda...
Evet, o zaman topluca bu Bayramı hak etmiş olacağız.
Hepinizin özlediği Bayramınızı kutluyorum!
Tarih : 22.10.2006
Tohumu toprağa ekerler; çürük mü yoksa sümbül vermeye liyakati var mı o zaman görülür.
Yumurtayı kuluçkaya koyarlar; bozuk mu yoksa bir civcive annelik yapma kabiliyetine sahip mi o zaman hakikat ortaya çıkar.
İşte insan dediğimiz ‘’eşref-i mahlukat’’ hayatının her safhasında çok çeşitli şekillerde imtihana tabi tutulur.
İbadetler de bu imtihanın çok farklı boyutlarıdır. Ve bunların en önemlisi de oruçla yapılan imtihandır.
İnsanların; helal mallarından, kendi istek ve arzuları ile, kendilerini belli bir zamanda mahrum etmeleri gerçekten çok değişik bir imtihan tarzıdır.
Yine, kendi kazançlarından belli bir miktarı, ihtiyaç sahiplerine zekat-sadaka namı ile vermeleri de çok zor bir imtihandır.
Ve hayatın değişik şartlarında başa gelen her türlü musibete karşı sabır da bir başka imtihan şeklidir.
Şimdi bakıyoruz. Şu bir aylık imtihanı kimler kazandı:
Hayatına belli bir istikamet vermek niyeti ile Ramazana hazırlanıp güzelce orucunu tutanlar, ama her türlü azasıyla oruç tutanlar.
Gecelerini kahve köşelerinde değil de ibadet mahallerinde, dost meclislerinde veya ailesiyle masumane bir şekilde eğlenerek geçirenler.
Deposundaki miadı dolmuş erzaktan kurtulmak niyetiyle değil de, en yeni ve güzelleriyle ve gerçek ihtiyaç sahiplerinin tespiti ile erzak paketleri hazırlayıp medyadan uzak ayni yardım yapan esnaflar.
Yine gerçek ihtiyaç sahiplerini tespit etmek suretiyle, en yakınından başlayarak; zekat-sadaka-fitre ve fidye (oruç tutamayacaklar için) lerini ihlasla, gösterişten uzak, karşısındakinden bir menfaat beklemeksizin verenler.
Ve yine medayaya ilan ve reklam vermeden gerçek ihtiyaç sahiplerini araştırıp bularak, onların da şu mübarek günde farklı bir zeminde Allah’ın nimetlerinden istifadesini sağlamak niyeti ile iftar verenler.
Bu satırları uzatmak mümkün, ama burada esas olan kişinin vicdanıdır. Yani bir insan yaptığı amelin Allah rızası için olup olmadığını bir nefsine sorsun, bir de vicdanına. Vicdanına uygun geliyorsa tamam.
Evet yukarıda özetle ifade etmeye çalıştığımız guruba girenler Bayrama yüz akı ile çıkmışlardır. Onlar imtihanı kazanmışlardır.
Bir de bana göre işin bir başka boyutu daha var. ‘’21. asırda Yozgat dediğimiz ve içinde yaşadımız şu küçük ilimizde gerçek manada Bayrama nasıl ulaşırız?’’
Benim öyle dünya düzenini yeniden tesis edecek projelerim yok! Ama insan olarak bir şehirde yaşıyorum. Buradaki bir insanın neye ihtiyacı varsa dünyanın öbür ucundakinin de aynı şeye ihtiyacı vardır.
Bu sebeple önce davranışlarımızdan başlayarak.
Nasıl mı?
Nefret yerine, muhabbeti tesis ederek.
Çatık kaş yerine, güler yüzü temin ederek.
Ve bunun da ilk basamağı selamı yayarak.
Kimseyi hor ve hakir görmeden, ırk, renk, mezhep ve sınıf farkı gözetmeden bütün insanlara insanca muamele yaparak.
Herkesin hak ve hukukuna riayet ederek, hele hele yardıma muhtaçların yardımına koşarak.
Ama bütün bunları yapmak için önce kalbimizi sevgi ile doldurmamız lazım..
Bence bu toplumun en çok ihtiyaç duyduğu ve eksikliğini çok çarpıcı bir şekilde bazılarında müşahede ettiğimiz duygu sevgidir. Bunu bu toplumun bütün fertlerinin kalbine tesis ettiğimiz zaman.
Bugünün insanı evinde beslediği hayvana veya saksısında yetiştirdiği çiçeğine gösterdiği ihtimamı insana göstermiyor. Bu davranış, ne kadar tuhaf ve çarpıcı gelmiyor mu size!
Bu toplumun çocukları evinin önündeki arabaları çizip parklardaki oyuncak ve eğlence aletlerini tahrip ediyorlarsa bu sevgi eksikliği değil de nedir sizce?
Evet, güler yüzlü bir toplumda insanca yaşamaya başladığımız zaman..
Arabalara uygun park yeri bula bildiğimiz ve sürücülerin bir birlerine nazik davrandığında..
Çevremiz yeşillenip, çöplüklerin park ve bahçe haline geldiğinde..
Suların kesilmeden (şelaler de dahil) aktığında. Elektriklerin (bakım bahanesi de olsa) kesilmediğinde..
Cadde ve sokakların (dilenciler de dahil) temizlendiğinde..
Yapılan yardımların kişiyi rencide etmeden, hele tavuklara yem atar gibi toplu dağıtımların engellenerek yapıldığında..
İftar çadırlarının kalıcı aş evleri tarzına dönüştürülerek, ihtiyaç sahiplerinin evlerine gizli servisler yapıldığında..
Genç kızların grup grup sokaklarda iftar yapacağı adresleri aramadan kurtulduklarında..
Her mahalleye parkla beraber bir okuma salonu kurulduğunda...
Evet, o zaman topluca bu Bayramı hak etmiş olacağız.
Hepinizin özlediği Bayramınızı kutluyorum!
Tarih : 22.10.2006
22.10.2006
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ