Ali DEMİRDAĞ

TAHLİL

yozgatgazetesi@yahoo.com

CUMHURİYET VE BEDİÜZZAMAN

Cumhuriyet: Milletin hâkimiyetine ve hukukun üstünlüğüne dayalı, hürriyetçi, âdil bir siyasî yapı olarak devletin bir idarî şeklidir.

Ülkemizde, 29 Ekim 1923’te ilan edilen Cumhurî rejimin, daha önce de Meşrutiyet döneminde esaslarını belirten Bediüzzaman, özellikle Şarktaki Aşiretlere bunu anlatırken “Meşrutiyeti meşrûiyet unvanıyla kabul ve telakki ediniz diyor ve bunun esaslarının şeriata muhalif olmadığını, kanun hâkimiyetinin ve meşveretin İslamın esasları olduğunu” belirtiyordu.

O’na göre, Asr-ı Saadet ve Hulefâ-i Raşidîn (dört halîfe) devrini örnek göstererek; adalet, meşveret (meclis usulü) ve kanun hâkimiyeti şeklindeki unsurla belirlediği bir model, aslında ideal bir Cumhuriyetten başka bir şey değildi.

Bediüzzaman’a Cumhuriyet hakkındaki görüşleri,1935 yılında sevk edildiği Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesinde sorulduğunda O şöyle cevap verir: Yaşlı Mahkeme Reisinden başka daha siz dünyaya gelmeden benim dindar bir cumhuriyetçi olduğumu elinizdeki tarihçe-i hayatım ispat eder. Hülasası şudur ki; o zaman şimdiki gibi, hâli bir türbe kubbesinde inzivada idim. Bana çorba geliyordu, ben de tanelerini karıncalara veriyordum, ekmeğimi onun suyu ile yerdim, benden sordular, ben dedim: Bu karınca ve arı milletleri cumhuriyetçidirler. Cumhuriyetperverliklerine hürmeten tanelerini karıncalara veriyorum. Sonra dediler: Sen selef-i salihine muhalefet ediyorsun? Cevaben diyordum: Hulefâ-i Raşidîn hem halîfe ve hem de Reis-i Cumhur idiler. Sıddık-ı Ekber (ra) Aşere-i Mübeşşere’ye ve Sahabe-i Kiram’a elbette Reis-i Cumhur idi. Fakat manasız isim ve resim değil, belki, hakikat-ı adaleti ve hürriyet-i şer’iyeyi taşıyan manayı dindar Cumhuriyetin reisleri idiler.

Eskişehir Mahkemesinde verdiği ifadeyle bu kanaatini izhar ettikten sonra şöyle devam eder: “Ey Müdde-i Umumî ve Mahkeme azaları! Bende olmayan bir fikirle haksız olarak beni itham ediyorsunuz,” der.

Yine “Hutbe-i Şamiye” isimli eserinde Cumhuriyeti tarif ederken: “Cumhuriyet ki; adalet, meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvetten ibarettir,”

Bediüzzaman’ın karşı çıktığı husus; lâik cumhuriyet adı altında din ve vicdan hürriyetine karşı durup onları sınırlamak ve hatta yasaklama yoluna gitmektir. O, bu konuda şöyle der: Eğer lâik cumhuriyeti soruyorsanız, ben biliyorum ki, lâik manası tarafsız kalmak, yani hürriyet-i vicdan düsturuyla dinsizlere ve sefahatçilere ilişilmediği gibi, dindarlara ve takvacılara da ilişilmez bir hükümet telakki ederim.

Bu ve buna benzer daha pek çok ifadelerinden anlaşılıyor ki; Bediüzzaman, cumhurun arzu ve istekleri istikametinde, adaletin, hukukun ve din-vicdan hürriyetinin garanti altında olduğu bir Cumhurî rejimi daima savuna gelmiş, hem istibdatla ve hem de aşırı hürriyetten doğan sefahatle mücadele etmiştir.

12.11.2016
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ