Her şey fıtri mecrasında cereyan ettiği zaman güzeldir. Yerli yerindedir. Bir çirkinlik eseri görülmez. Hikmete, hilkate ve hakikate muvafıktır.
Yani, eşyanın zahiri çirkin bir tarafı gözükse bile, yaratılışında ve neticesinde mutlaka bir güzellik vardır.
İnsan yaratılıştaki bu güzelliği, diğer unsurlarla uygunluğunu, intizamını, insicamını göremediği için bu itibari güzellik kavramını hep kendi menfaati istikametinde değerlendirmiştir. Ona göre menfaati varsa, işine yarıyorsa iyidir, güzeldir. Yok, kullanamayacağı bir şey ise onu ne yapıp edip; eğip-büküp, uzatıp-kısaltıp kendine faydalı bir hale getirmek için her türlü gayretin içine girer. Neticede yaptığı şey, günün birinde hem kendine, hem topluma ve hem de çevreye zarar verir. Eliyle akıbetini hazırlamış olur.
İşte insanlığın son zamanlarda yaşadığı ibretamiz, trajikomik olaylar gerek makro ve gerekse mikro düzeyde karşımızda duruyor.
İleride küresel ısınmanın sebep olduğu iklim değişikliği ve buzulların erimesi bütün insanlığı tehdit ediyor. Atmosferi kirleten insanlık şimdi oturup kara kara düşünüyor.
Ben, dikkatlerinizi yakinen alakadar olduğumuz ve bizzat etkilendiğimiz meselelere çekmek istiyorum.
Yüce Yaratıcı kainatı yaratırken insanı da nereye koyacağını çok iyi bildiği için her şeyi yerli yerinde, dengeli, uyumlu bir şekilde düzenlemiştir.
Gerçekten varlıklar arasında o kadar muhteşem bir intizam ve denge var ki, sanki bir kubbeyi meydana getiren tuğlalar gibi, bir köprüyü ayakta tutan kemerlerdeki kilit taşı gibi..
Birini diğerinin menfaatine ortadan kaldırmaya çalıştığınızda kubbeyi ve köprüleri yıkıyorsunuz.
Birini, diğer unsurlar aleyhinde güçlendirip, geliştirip (hormonla) suni bir takım müdahalelerle fıtratını değiştirmeye kalktığınızda ortaya hilkat garibesi bir takım şeyler çıkıyor. En azından şeklini benzetseniz de onun tadı tuzu kaçıyor.
Son zamanlarda yediğiniz karpuzların bir kısmının karpuzdan çok kabağa benzediğini fark etmişsinizdir.
Bu, çılgınca tüketen ve israf eden bir toplumu doyurmak için korkarım diğer meyve ve sebzelere de aşırı müdahaleler olacağının işaretidir.
Artık bunlarla beslenen insanlık bu dünyaya sığmayacak ve uygun bir yer bulabilirse uzaya göç başlayacaktır.
Sözüm ona, ahırında dana besleyen bir dostum, bir müddet sonra onu satmak için dışarı çıkarmak istediğinde ahırın kapısını ve duvarını yıkmak zorunda kalmıştı da, bu olay bana çok şeyler düşündürmüştü.
Bir diğer suçumuz ve çevrenin eliyle verilen cezamız ise, son zamanlarda artış gösteren ve henüz maalesef tedavisi de aşısı da bulunamayan “Kene vakası”dır. Hiçbir şey tesadüfen olmaz. Bir bilim adamı: “kainatta tesadüfe tesadüf edilmez” der. Onun için beşerin bulaşık eli yaşadığı çevreyi ne kadar kirletirse o ufunetli hava kendisini gün gelir boğar.
Bu hayvancıklar durup dururken ne diye son zamanlarda insanlara musallat olmaya başladılar. Bunlar kendi iradeleriyle mi hareket ediyorlar; festivalleri, şenlikleri, eğlenceleri iptal ettiren, tatil yörelerine korku salan bu minnacık yaratıkların acaba insanlarla derdi ne ola ki?
Evet bunların derdi şu: “Biz, evet biz yaşadığımız çevrenin sadece bize tahsis edildiğini düşündük. Ve o çevreyi o kadar hor kullandık ki bizden başka canlı yaşayamaz hale getirdik.”
Dahası, onlarla beslenen ve kainattaki denge ve düzene yardımcı olan hayvanları zevk için öldürdük. Adına ister avcılık deyin, ister vahşet, ister şiddet ne derseniz deyin.. Burada ben diyorum ki; insanlığın, eğer bu vahşet ve şiddet duygularını sınırlayamazsanız en yakınlarına ve hatta akrep gibi gün gelir kendine zarar vermesi kaçınılmaz hale gelir.
Yine dönelim kenelere! Bunlar kendiliğinden mi harekete geçtiler? Asla.. 78 trilyonluk hücre yığınını üst üste yığıp çeşitli dokular ve organlara ayıran hikmetli bir el (Kudret) tarafından dizayn edilen ve adına insan denilen akıllı bir varlığa bunlar bir şeyler söylüyor.
Kainatı bir kitap gibi telakki edersek; bahar ve yaz sayfasındaki “O küçük mahlukatın her birini birer harf” gibi görmemiz lazımdır. Her bir harf katibini ne kadar gösterirse ve kendi mahiyetini anlatırsa bizde “o harflere” bakıp şunları okuyabiliriz: “Ey insanlar! Bizim de sizin de dizginlerimiz elinde olan yüce bir Kudret var. Şımarmayın, kendinize gelin, sizden başka bu çevrede yaşayan varlıklar var onlara da saygılı olun. Kainattaki dengeleri nefsinizin hevesatı uğruna daima kendi lehinize çevirmeyin.. yoksa dizginlerimizi tutan bir güç biraz gevşetirse, sizin için iyi olmaz…”
Bilmem doğru okuyabildik mi?
Tarih : 17.07.2008
Yani, eşyanın zahiri çirkin bir tarafı gözükse bile, yaratılışında ve neticesinde mutlaka bir güzellik vardır.
İnsan yaratılıştaki bu güzelliği, diğer unsurlarla uygunluğunu, intizamını, insicamını göremediği için bu itibari güzellik kavramını hep kendi menfaati istikametinde değerlendirmiştir. Ona göre menfaati varsa, işine yarıyorsa iyidir, güzeldir. Yok, kullanamayacağı bir şey ise onu ne yapıp edip; eğip-büküp, uzatıp-kısaltıp kendine faydalı bir hale getirmek için her türlü gayretin içine girer. Neticede yaptığı şey, günün birinde hem kendine, hem topluma ve hem de çevreye zarar verir. Eliyle akıbetini hazırlamış olur.
İşte insanlığın son zamanlarda yaşadığı ibretamiz, trajikomik olaylar gerek makro ve gerekse mikro düzeyde karşımızda duruyor.
İleride küresel ısınmanın sebep olduğu iklim değişikliği ve buzulların erimesi bütün insanlığı tehdit ediyor. Atmosferi kirleten insanlık şimdi oturup kara kara düşünüyor.
Ben, dikkatlerinizi yakinen alakadar olduğumuz ve bizzat etkilendiğimiz meselelere çekmek istiyorum.
Yüce Yaratıcı kainatı yaratırken insanı da nereye koyacağını çok iyi bildiği için her şeyi yerli yerinde, dengeli, uyumlu bir şekilde düzenlemiştir.
Gerçekten varlıklar arasında o kadar muhteşem bir intizam ve denge var ki, sanki bir kubbeyi meydana getiren tuğlalar gibi, bir köprüyü ayakta tutan kemerlerdeki kilit taşı gibi..
Birini diğerinin menfaatine ortadan kaldırmaya çalıştığınızda kubbeyi ve köprüleri yıkıyorsunuz.
Birini, diğer unsurlar aleyhinde güçlendirip, geliştirip (hormonla) suni bir takım müdahalelerle fıtratını değiştirmeye kalktığınızda ortaya hilkat garibesi bir takım şeyler çıkıyor. En azından şeklini benzetseniz de onun tadı tuzu kaçıyor.
Son zamanlarda yediğiniz karpuzların bir kısmının karpuzdan çok kabağa benzediğini fark etmişsinizdir.
Bu, çılgınca tüketen ve israf eden bir toplumu doyurmak için korkarım diğer meyve ve sebzelere de aşırı müdahaleler olacağının işaretidir.
Artık bunlarla beslenen insanlık bu dünyaya sığmayacak ve uygun bir yer bulabilirse uzaya göç başlayacaktır.
Sözüm ona, ahırında dana besleyen bir dostum, bir müddet sonra onu satmak için dışarı çıkarmak istediğinde ahırın kapısını ve duvarını yıkmak zorunda kalmıştı da, bu olay bana çok şeyler düşündürmüştü.
Bir diğer suçumuz ve çevrenin eliyle verilen cezamız ise, son zamanlarda artış gösteren ve henüz maalesef tedavisi de aşısı da bulunamayan “Kene vakası”dır. Hiçbir şey tesadüfen olmaz. Bir bilim adamı: “kainatta tesadüfe tesadüf edilmez” der. Onun için beşerin bulaşık eli yaşadığı çevreyi ne kadar kirletirse o ufunetli hava kendisini gün gelir boğar.
Bu hayvancıklar durup dururken ne diye son zamanlarda insanlara musallat olmaya başladılar. Bunlar kendi iradeleriyle mi hareket ediyorlar; festivalleri, şenlikleri, eğlenceleri iptal ettiren, tatil yörelerine korku salan bu minnacık yaratıkların acaba insanlarla derdi ne ola ki?
Evet bunların derdi şu: “Biz, evet biz yaşadığımız çevrenin sadece bize tahsis edildiğini düşündük. Ve o çevreyi o kadar hor kullandık ki bizden başka canlı yaşayamaz hale getirdik.”
Dahası, onlarla beslenen ve kainattaki denge ve düzene yardımcı olan hayvanları zevk için öldürdük. Adına ister avcılık deyin, ister vahşet, ister şiddet ne derseniz deyin.. Burada ben diyorum ki; insanlığın, eğer bu vahşet ve şiddet duygularını sınırlayamazsanız en yakınlarına ve hatta akrep gibi gün gelir kendine zarar vermesi kaçınılmaz hale gelir.
Yine dönelim kenelere! Bunlar kendiliğinden mi harekete geçtiler? Asla.. 78 trilyonluk hücre yığınını üst üste yığıp çeşitli dokular ve organlara ayıran hikmetli bir el (Kudret) tarafından dizayn edilen ve adına insan denilen akıllı bir varlığa bunlar bir şeyler söylüyor.
Kainatı bir kitap gibi telakki edersek; bahar ve yaz sayfasındaki “O küçük mahlukatın her birini birer harf” gibi görmemiz lazımdır. Her bir harf katibini ne kadar gösterirse ve kendi mahiyetini anlatırsa bizde “o harflere” bakıp şunları okuyabiliriz: “Ey insanlar! Bizim de sizin de dizginlerimiz elinde olan yüce bir Kudret var. Şımarmayın, kendinize gelin, sizden başka bu çevrede yaşayan varlıklar var onlara da saygılı olun. Kainattaki dengeleri nefsinizin hevesatı uğruna daima kendi lehinize çevirmeyin.. yoksa dizginlerimizi tutan bir güç biraz gevşetirse, sizin için iyi olmaz…”
Bilmem doğru okuyabildik mi?
Tarih : 17.07.2008
17.07.2008
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ
Ali Altekin
08.08.2008 11:31:00iyi günler Ali hocam sizi tebrik ediyorum gerçekten de ilmi faydalı yazılarınız var. bu yazınızde çok güzel yine. özellikle kendi yaşamınızdan veya çevredeki yaşamlardan verdiğiniz örneklendirmeleri çok beğenerek okuyorum.