Dünyamız öyle devirlere ve öyle toplumlara şahit oldu ki, vahşette sırtlanları aratmayan, kalplerinin karanlığı simalarına, simalarının karanlığı davranışlarına yansıyordu. Çoğu zaman bu toplumlar içlerinden kendilerine gönderilen uyarıcı peygamberlere de kulak asmıyorlar. Bunun tabi sonucu olarak da tarih sahnesinden silinip gidiyorlardı.
Rabbimiz teala helak olan bu kavimlerin yerine her zaman yeni toplumlar var etmiştir. Peygamber efendimizin dünyayı teşrifleri de karanlığın insanlık ufkunu en yoğun şekilde sardığı bir döneme denk gelmişti. Canavarlar dahi yavrularını yanlarında büyütürken, insanlar kendi öz çocuklarını bile, uydurdukları sahte bir utanç gerekçesine sığınarak diri diri toprağa gömüyorlardı. Peygamber efendimizin tanımlaması ile o günün Mekke’lileri ve civarında yaşayanlar, tarih ve topluların hafızasında cahiliye toplumu olarak adlandırılmışlardır. Bunların cehaleti okur yazar olmamalarında değil, elleri ile yaptıkları putlara tapınmaları, güçlü ve zayıflar arasında ki uygulamaları, kavmiyetçilik yapmaları ve kadınlara uyguladıkları ayrımda saklı idi. Peygamber efendimiz böyle karanlık bir ortama güneş gibi doğmuş o cahili zamanı insanlığın hafızasına “Saadet Asrı“ olarak kazınan altın bir zamana dönüştürmüştü. Bunu da kendisine pey der pey inzal olan Kur’an-ı Kerim ve sahip olduğu güzel ahlakla yapmıştı. Hz Peygamber (s.a.v)’in tüm insanlığa gönderilmiş bir peygamber olduğu gerçekliğinden hareketle günümüz dünyasının içinde bulunduğu buhran, savaş, terör, zulüm, inanç ve davranışlardaki sapkınlıklarına baktığımızda çağımız insanı, cahili Mekke toplumunu aratır hale gelmiştir. Bu günde insanlığın yegane ilacı bir harfi bile değişmeyen ve Ramazan-ı Şerif vesilesiyle inzal yılını idrak ettiğimiz Yüce Kitabımız Kur’anı Kerimdir. Nitekim bir ayet-i Kerimede yüce Mevla şöyle buyurmuştur: “Ramazan ayı ki, onda Kur’an insanlara yol gösterici olarak indirildi. Sizden bu ayı idrak eden, onda oruç tutsun.” (Bakara/185)
Bu çerçevede Kur’anın bizlere yol gösterici olabilmesi için Ramazan-ı Şerifi fırsat bilerek önce onu okumayı öğrenmeliyiz. Akabinde onun anlam dünyasına doğru yol almalıyız. Bu da ancak güvenilir tefsir kaynaklarına müracaat etmekle mümkün olacaktır. Akabinde Peygamber Efendimizin tavsiyelerine kulak vermek için hadis-i Şerif okumaları yapmalıyız ki saadet asrının davranış dünyasının ruhuna vakıf olabilelim. Böylece okuyup anladıklarımızı davranışlarımıza yansıtmak suretiyle her birimiz yürüyen Kur’anlar olma yoluna girebilmiş olalım. Bütün bunlara bir imkan olarak bir Ramazan-ı Şerife daha kavuşmuş bulunuyoruz. Kur’an-ı Kerim bizlere sanki yeniden inzal oluyor gibi bir anlayışla bu Ramazan-ı Şerifi:
- Namazlarımızda eksik varsa tamamlama. Namaz kılmıyorsak namaza başlama,
- Zekât ve öşürümüzü en güzel mallarımızdan hakkıyla ve doğru yerlere verme ,
- Oruçlarımızı eksiksiz, tutma ve tüm bedenimizle oruca iştirak etme,
- Müslüman kardeşlerimizin dertleriyle dertlenme,
- Aile yaşantımızda dinimizin emirlerini görünür kılma,
- İşimiz ve alış verişimizde hak ve adalet ölçüsünden ayrılmama,
- Elimiz, dilimiz, belimiz ve gözümüze mukayyet olma,
- Dayanışma ve paylaşmayı en güzel şekli ile yapma,
- Akrabalarımız başta olmak üzere dargın olduklarımızla barışma,
- Allah (c.c.) var ve har an bizi görüp gözetiyor bilincini muhafaza ederek davranma,
- Haram, yalan, dedikodu, gıybet, hıyanet vb. kötü ahlakları terk,
- Kul hakkına riayet ve hak etmediğimiz şeylerden uzak durma,
burada zikredemediğimiz bütün kötülüklerden uzak durup güzel ahlakla ahlaklanmak için fırsat olarak değerlendirelim.