Seni hep on dokuz yaşındaki halinle hatırlamam ne güzeldi…Bütün taze renkler , bütün büyülü sesler sana aitti sanki…Renklere ,seslere can veren sendin.Seni hayal ettikçe sana kavuşma ümidim her daim yeşeriyordu.
Yozgat’ın pürtelaş baharında , her ağlamaklı güzünde,renklerinde,seslerinde seni görmem , seninle yaşamam, seni beklemem…
Çamlıkta , akşam üstü kısa bir çisenti sonrası dost meclisinde bile seninleydim.Biliyordum mavi bir kuş gibi bir çam kozalağının arkasına saklanıp bana baktığını , yine sana okuduğum şiirleri dinlediğini biliyordum.Hüzünlü Bozok türkülerinde sen vardın…
Her gün , her ay , her yıl seni bekliyordum ümitle.’’Nasılsın, mutlu musun ‘’ demeni.
Beklemediğim bir gün yokluğunu öğrendim.Artık derdimi kime anlatacaktım? Sen varken kalbim Hayyam’ın kızıl şarabıyla dolu bir kaseydi.Şarap beni sarhoş eden sevdamdı.Şimdi kase kırıldı ,şarap döküldü.Ben o şarabı kaç yıl biriktirmiştim gözyaşımla mayalayıp.Artık olmayan bir şarap ve darmadağın bir kase var…
Evcil hayvanlar, evlerinden uzak düşünce, yıldızlara baka baka yolu bulur evlerine ulaşırmış.Evin bir yıldızdadır mutlaka .Ben şimdi hangi yıldızda oturduğunu nasıl bileceğim? Hangi yıldıza soracağım ‘aradığım burada mı ?’’diye.
Sonsuzluk yurdunda karşılaşma ihtimalim var mı ? Ayak izlerinden kanat seslerinden bulabilir miyim?Ah! Bilebilsem…
Bu rüyanın devamı olmalı bir yerlerde.Dünyada mı , sonsuzluk yurdunda mı ? Hem bu dünyada aynı rüyayı yeniden görmek için vakit çok geç değil mi ? Geride rüya görebileceğim kaç gecem kaldı?
Yokluğun,kalbimi çorak bir tarlaya çevirecek biliyorum.Sevgisiz kalmak, en çok beni bu korkutuyor.İnsanın ancak sevgiyle var olacağına inanmam ne kötü…
Kullanmayarak körelttiğim aklım sen ne işe yarasın? ‘Bana bir akıl ver’ diyeceğim ama seninde kendine faydan yok .
Biliyor musun yokluğundan şiiri unuttum.Yazmak şöyle dursun , eşref saatlerinde bile okumuyorum.Bütün şiirler sanaydı , bütün şiirler sendin.Yokluğunu hissettikçe içim boşalıyor.Kimliğim ,kişiliğim alt üst oluyor.Kimim,nerdeyim, nasılım …
Sevda zehri şairi zehirlendiğinde onu şiir diye kusuyormuş demek ki .
Her şeye yeniden başlamak ihtimali yok biliyorum.Sanki lacivert gök altından yıldızlara baka baka uyuyakalmışım.Uyandığımda kervan gitmiş.Yapayalnız kalmışım.Yalnız,çaresiz,şaşkın…Hangi yöne gideceğim…Yol nerede…
Beklemek diyorum en iyisi …Beklemek Çamlıktaki yaşlı ve sevdalı bir ahlat ağacı gibi kıpırdamadan.Bir kasırga gelse , kökten söküp götürünceye kadar beklesem.Nereye , hangi yıldıza…
İnsan rüyasında şuur altına attıklarını görürmüş .Rüyalarım seninle dolu.Lakin tam her şeyi sana anlatacakken uyanıyorum.Sana anlatacak o kadar çok şey var ki gönül bohçamda…Yine de mutlu oluyorum uyandığımda…Nasıl bir şey bu … Sana kavuşmak için ne yapmalıyım ? Bana bir şey söyle ,sana ulaşacak yol göster.’’Unut de bari…Unutabilsem… ‘’