Bilinen en eski yazılı destan olan Gılgamış Destanında; M.Ö. 28. Yüzyılda yaşayan Sümer Kralı Gılgamış’ın ölümsüzlük peşindeki macerası anlatılır. Anlatıya göre; Gılgamış, en yakın dostu Endiku’yu yitirdiğinde ölüm gerçeğiyle yüzleşir. Bir gün kendisinin de yok olacağı korkusuyla ölümsüzlük arayışına girer. Ölümsüzlüğün sırrını öğrenmek için oldukça uzun ve ölümcül tehlikelerle dolu bir yolculuğa çıkar. Nuh Tufanına benzer bir tufandan sağ çıkan ve ölümsüzlüğe erişen Utnapiştim’e ulaşabilirse ondan ölümsüz olmanın sırrını öğrenebileceğini düşünür.
Bu inançla krallığını sürdürdüğü Uruk kentinden ayrılıp uzun ve çetrefilli bir yolculuğa çıkar. Yüksek dağları aşar, karanlık dehlizlere dalar, ölüm denizini geçer ve nihayet nehirlerin denize döküldüğü yerde Utnapiştim’in yaşadığı Mutlular Adasına varır.
Utnapiştim o gizli bilgiye sahiptir; Gılgamış’a ölüm denizinin dibinde bir kereliğine biten bir ot olduğunu, o otu denizin dibinden çıkarıp yiyen kişinin sonsuz hayata ve ebedi gençliğe ulaşacağını söyler. Gılgamış, bu bilgiyi alınca sevinçten uyuyamaz. Ertesi sabah, tek isteği olan ölümsüzlüğe erişebilmek için ölüm denizine dalar ve dibindeki o nadide otu bulup çıkarır. Ne var ki daha sevincini yaşayamadan, ansızın ortaya çıkan bir yılan, denizin kenarına koyduğu otu yutar ve derisini oraya bırakıp kaçar.
Gılgamış, onca emek ve zahmetle elde ettiği tek şansını kaybetmiş, ölümsüzlük otunu ve ebedi gençliği (mitolojide bilimi ve bilgeliği temsil ettiğine inanılan) yılana kaptırmıştır. Yapabileceği bir şey kalmayınca çaresizce Uruk’a döner ve krallığına devam eder.
Uruk kenti; Gılgamış döneminde en ihtişamlı görüntüsüne kavuşan, surları, su kanalları, tapınakları, gözetleme kuleleri, görkemli anıtsal binaları ile mimari bir şaheserdir. Gılgamış, terkettiği kentinin, aslında nasıl da muhteşem ve kalıcı bir başarının eseri olduğunu ve bu eserin kendinden sonra da yaşayacağını düşünür. Ölümlülerin arzuladığı, ölümsüzlüğe en yakın şeydir bu. Ve Utnapiştim’in büyük tufanı anlatırken söylediği bir sözü hatırlar; “İnsan ölür, ama insanlık yaşar.
Sonuçta anlamıştır ki; bedenen ölümsüzlüğe ulaşma çabası, aslında boş bir çabadır. İnsan yalnızca kendinden sonra yaşamaya devam edecek insanlığa bir eser, bir bilgi, büyük bir isim bırakarak, dünyaya değer katarak ölümsüzlüğe ulaşabilir. Önemli, değerli ve ölümsüz olan, yalnızca bilgi ve bilgeliktir. Destan bu ana fikirle sona erer.
Binlerce yıl önce Gılgamış Destanında anlatılan; “insanın ancak dünyaya kattığı değerle ölümsüzlüğe ulaşacağı” gerçeği, binlerce yıl sonra bugünün de gerçeğidir aslında.
Polonyalı bir Pedagog olan Janusz Korczak’ın “Kişinin dünyayı bulduğu gibi bırakmasından daha kabul edilemez bir şey yoktur.” diyerek vurguladığı, Mevlana’nın; “Kâmil odur ki; koya dünyada bir eser, Eseri olmayanın yerinde yeller eser” sözüyle kastettiği de aynı gerçekliktir.
Bu gerçeklik açısından bakınca görülüyor ki; ismi çağlar öncesinden bugüne gelen Gılgamış amacına ulaşmış, ölümsüzlüğe erişmenin yolunu keşfetmiştir.
Sadece o destan kahramanı değil; gerçek dünyanın kahramanları olan İbn-i Sina, Farabi, Aristotales, Eflatun, Mimar Sinan, Van Gogh, Victor Hugo, Goethe, Newton, Piri Reis ve daha niceleri de ölümsüzlüğün sırrını keşfetmiş, Hazreti Ali’nin “Öldükten sonra yaşamak isterseniz, ölmez bir eser bırakınız.” sözünü doğrularcasına, çağlar sonrasına aktardıkları bilgileri ve eserleriyle, dünyamıza kattıkları evrensel değerlerle ölümsüzlüğe ermişlerdir.
Böylesi bir ölümsüzlük muhakkak ki çoğu kişinin ortak arzusudur. Ama herkesin Van Gogh gibi resimler yapmasını, Goethe gibi şiirler yazmasını, Piri Reis gibi keşifler yapmasını ya da Mimar Sinan kadar muhteşem yapılar inşa etmesini beklemek hem gerçekçi hem de gerekli değildir. Gerçek olan şudur ki; herkesin tutkuyla sarılıp yapabileceği, bu dünyaya katabileceği bir şeyler vardır. Diktiğiniz ağaç, ektiğiniz tarla, yetiştirdiğiniz öğrenci, büyüttüğünüz çocuk, verdiğiniz burs, öğrettiğiniz sanat, yazdığınız bir kitap dahi sizden sonraki nesillerle beraber yaşamanızı sağlayacak eserlerdir. Önemli olan; dünyayı bulduğumuz gibi bırakmamak, ona küçük de olsa bir iyilik, bir güzellik, kalıcı bir eser bırakıp öyle gitmektir.
Irfan aydin
23.08.2024 09:59:09Urlar uruklar sizi Tebrik ederim diger yazilarinizi okuyacagima soz veriyorum
Organise à
23.08.2024 09:51:16Sizi Tevfik ederim