Yozgat’ın Gökçekışla köyünde geçen kısa çocukluk dönemimim belleğime nakşettiği birkaç şey vardır.
O dönem herkesi besleyen bereketli bahçeler, uçsuz bucaksız bağlar, köye girişi bir büyük şölene dönüşen küçükbaş ve sığır sürüleri ile onların çoban köpekleri bunlardan bazılarıdır.
Bir de; Huriye halam…
Yukarıda saydığım özellikleri, ünlü öğretmen ve şehrin hafızası olan anne tarafından akrabam merhum Yılmaz Göksoy ile gezme ve yazma şansı bulmuştum. Bir Yozgat ve Gökçekışla aşığı olan Osman Köksal ağabey otomobil tahsis edip “Haydi köyü gezin de gelin” demesi bunu yaşamam mümkün değildi. Sağ olsun var olsun…
Huriye Halam gelince…
O bir dünya güzeliydi!
Genç kızların kaderi ve yaşam tarzı tüm köylerde hemen hemen aynıdır ve bu hayat onlara kavruk yüz, nasırlı el armağan eder!
Huriye Halam ise köyün kötü bir fotoğrafına monte edilmiş rengarenk güzellikti…
Hayat onu o köyden başka yerlere savurdu erkenden.
Gökçekışla’dan gelin olarak Sorgun’a, oradan Nevşehir, Bolu derken Sakarya’ya kadar uzanan hayat yolculuğu, orada noktalandı.
Musallat olan koronavirüs belasının kurtulamadı…
Oysa sokağa çıkma daha doğrusu çıkamama hastalığı vardı. Virüs, yine de gelip bulmuştu onu …
Allah rahmet eylesin…
O, çocuk ruhumun derinliklerine işlemiş bir güzellik sembolüydü.
Sadece ailenin değil köyün de en güzeliydi.
Tiyatral yanı çok güçlüydü; bir şeyi anlatırken dinletmeyi bilirdi. Bu özelliğini babası ‘Sağır Haydar’ namlı Hasan Haydar Erkılıç’tan almış olmalıydı. Çünkü çok uzun halk hikayelerini ezbere anlatan dedem, elektriksiz köylerin karanlığına gömülmüş insanların özellikle de çocukların gecesine ışık olurdu.
Huriye halam da onun gibiydi…
Bir farkı vardı: Halam her daim güler yüzlü, güler gözlüydü. Vicdanlı bakar, adil davranırdı…
Babam rahmetli Avni Erkılıç’a özel bir sevgisi olduğunu bilirdim. Babam da yüreğinde sevgiden başka bir duyguya yer olmadığı için kardeşine yürek dolusu sevgi sundu her zaman.
Üç erkek abinin biricik kız kardeşi olan Huriye, bir huri güzelliğiyle bulunduğu ortamda sevgi, saygı, ilgi görürdü.
Kendisinden önce vefat eden eşi Sefer ile evliliğinden Mustafa, Celil, Özlem ve Mehmet doğdu.
Evlendiği düğün törenini çok iyi hatırlıyorum.
Sorgun’un gece karanlığında çekilen siyah beyaz fotoğrafa da yansıdığı gibi, halam, beyazperdeden çıkıp aramıza katılmış bir film yıldızı gibiydi. Taktığı kara gözlü ğün sebebini bilen biler!
O fotoğrafın hakimi olan Huriye Halamın özel koruması gibi duran üç çocuktan ortadaki ben; yanlarda ise amcaoğullarım Rasim ve rahmetli Ali Osman var…
Bacılarına omuz verenler ise Yusuf ve Şükrü abileri…
Eşinin işi gereği evlendikten sora uzun süre başka şehirlerde yaşadığı için sık görüşemedik ama ziyaretine gittiğim birkaç seferdeki anne sevgisini aratmayan ilgisi, onun güzelliğine cennet kokusu katıyordu.
Bir süreden beri koronavirüs yüzünden yoğun bakımdaydı. Acı haberi duyduğumda elim ayağım kesildi…
Güzel halam mekanın cennettir inşallah, rahat uyu…
Biliyorum ki;
Herkese merhamet atarak gittin
Parasız iyilik satarak gittin
Dünyaya güzellik katarak gittin
Cennetteki kadron adında saklı