İzninizle bugün bu köşeyi kendime ayırayım dedim! Diyeceklerim var…
Bir gazete bürosunun kapısından içeri adımımı attığımda 1974 yılının 15 Eylül günüydü. Köyden kente göçmüş ve fakat şehirli olamamış bir ruh/beden, giyim/kuşam donanımıyla utangaç, korkak, aciz haldeydim. Babam Avni ile annem Gülbeyaz’a çok şey borçluyum.
Bir de “okuyacaksın” diyen merhum yazı işleri müdürümüz Mehmet Hamamcıoğlu ve elimden tutup müdürünü tanıdığı Yıldırım Beyazıt Lisesi’nin gece bölümüne kaydımı yaptıran Halim Utlu ağabeye. Hayatta borç bitmez! Sonradan her biri kendi alanında büyük başarılara imza atan Ali Tekin Çağlav, Yılmaz Ateş, İrfan Ünver Nasrattınoğlu, Erdal Tüt, Abdullah Öztoprak, Sedat Yazıcıoğlu, Bekir Kara ve diğer ağabeylerin büyük desteği ile ve fakat canhıraş çalışmam sayesinde hem liseyi bitirip Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi’nin Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü kazandım.
Harfleri, kelimeleri, cümleleri, kitapları ve insanları tanımam bu sayede oldu. Çalışıyordum, evliydim, çocuk sahibiydim, askerliğimi yapmamıştım. Bu şartlar içinde okula devam edemiyordum. Hocalarımın idare etmesi ve ‘pirdaşım’ ile diğer arkadaşların yardımı son sınıfa kadar gelmemi sağladı. Onlar mezun olup gidince ben de okulu bırakmak zorunda kaldım. Zaten gazetecilik yapıyordum ve işimde de başarılıydım. Askerliği aradan çıkarıp mesleğimde yol almaya gayret ettim.
Eskinin Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü, bugünün Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı dosyaları incelese en çok işyeri değiştiren gazeteciler arasında ilk üçe gireceğimden eminim. Hatta birinciyimdir!
Yerel ve yaygın çok gazetede çalıştım. Mesleğimin her alanında görev yapmak gibi bir büyük şansım oldu. Bu tecrübe öyle bir özgüven verdi ki işyeri değiştirdiğimde, işe başladığım gazetede yıllardır çalışıyormuş gibi rahattım!
Ayrıntıya girersen kitap olur. Bugün bu gazetenin sahibiyim.
“Arkadaş iyi de bunu niye dördüncü sayıda yazıyorsun” diyenler haklıdır! Ancak ben onlardan haklıyım! Çünkü bazı güzel dostlarla bir gazete projesinde güzel güzel yol alıyorduk ve imtiyaz sahibi olduğum gazeteyi öncelemek gibi bir bencilliğe saplanamazdım. Ancak yoldaşlarla yolumuz ayrılınca canlarla hemhâl kaçınılmaz oldu.
Bir gazete çıkarmak en büyük hayalimdi ama bazı zengin dostlarımı bu yola sokmaya çalıştım, olmadı. İş başa düştü ve bana bu yolu açan diğer yoldaşların önce peşine sonra da önüne düştüm. Gözüm açık gitmeyecek! Gazeteciydim, gazete sahibiyim…
“Hedefin ne” derseniz, elbette para kazanmak ama tüm samimiyetimle söylüyorum sektöre, mesleğe katkı sunmak, meslektaşlarıma faydalı olmak.
Çünkü…
GAZETE SAHİBİ OLDUM
Bin dokuz yüz yetmiş dört on beş eylülü idi
Meslek o günden beri resmen ömrümü yedi
Yirmi kasım iki bin yirmi günü dur dedi
Dursun Erkılıç artık bir gazete sahibi
Bu sürecin içinde nice dostla yol aldık
Kimisiyle çok sürdü kimiyle yolda kaldık
Kimi gitti yürekte kimiyle ömür çaldık
Bir de baktım dostlarım can gazete sahibi
Dört sayıyı çıkardık gerisi de gelecek
Her haftanın bir günü elde, nette olacak
Yorgun gözüm, bedenim böyle derman bulacak
Hayalimdi bendeniz bir gazete sahibi
Meslek hayatım boyu çok gazete dolaştım
Üstüme gelinse de hep kendimle dalaştım
Mutluyum en sonunda buralara ulaştım
Yoldaşlarım sağ olsun biz gazete sahibi
Hak yemedim hak yiyen nicesiyle çalıştım
Vallah billah yok diyen patronlara alıştım
İyi, kötü ve çirkin karakterle buluştum
En büyük kazancım bu: Ben gazete sahibi
Hırkalı’yım kimi gün kırk isimle yazardım
Yazdığımı devrisi gün yeniden bozardım
Hesabım ben ileydi kendi kendim kızardım
O da geçti durmadı Dursun gaste sahibi