"Bayram demek takvimdeki yazı mı?
Bayram hasret; bayram ağrı, sızı mı?
Açıp yüreğimi, yumup gözümü
Özüne girdiğim bayramlar hani..
Ben dün gece kapıları beyaz boyalı, üç oda bir salon bir evdeydim. Çocukluğumdaki gibi. Su yeşiliydi duvarlar ve limon kolonyası kokuyordu ahşap oymalı koltuklu salon. Söylemiş miydim beyazdı kapılar ve salona açılıyordu. Gül şurubu da yapmışlar. Taze fasulye pişiyordu mutfakta ve üstelik çoban salatası da vardı.
Talat Paşa Caddesi, Numara 6.
Ölülerimizi toprağa, iyi ve güzel olan pek çok şeyi buraya gömdük.
İnsanın cenneti çocukluğudur diyordu bir yazıda. Büyüyüp memleketten fersah fersah uzaklara yolumuz düşünce bu fikre îmân ettik. Bize o cenneti anımsatan her şeye sonsuz zaafımız var şimdi.
Biz, pullu ceketiyle kıyıda çocukluğuna el sallayan ümitli İsmail Abiden başkası değiliz. İnsanın her kaybı çocukluğunu öldürüyor. Bir kaybın yoksa bunu anlaman imkânsız. Baban mesela. Ölüyor ve giderken senin çocukluğunu da götürüyor yanında. Bir bayram sabahı kapısını çalıp sofrasına oturabildiğin, elini öpebildiğin bir baban/annen varsa bunu anlaman imkânsız. Bayramını gurbette geçirmiyorsan, çocuğunun elinden tutup kendi çocukluğunun geçtiği eve götürebiliyor ve şurası söyleşip güldüğümüz yer diyen Zeki Müren şarkısındaki gibi hatıraları yerinde ağırlıyorsan beni anlaman mümkün değil.
Talat Paşa Caddesi, Numara 6.
Kapısı hiç kapanmayan tek katlı evimiz. Dedeme yetişemesek de amcam ve babamın gönlümüzü bayram yerine çevirdiği cennetimiz.
İyi bayramları henüz bilmediğimiz zamanlar. Bilirsiniz o yıllar bayramlar mübârekti. Annemin sandıktan çeyizlik örtülerini çıkarıp serdiği, sılaya koşmanın tatile gitmek gibi ciğer sızlatan bir alternatifinin olmadığı, nasıl derler siyah beyaz film gibi biraz..
Sonra işte, hiçbir şey eskisi gibi olmadı.
Önce Tuhafiyeci Tahir Amca öldü. Ya da Bakkal İsmet Amca İstanbula mı taşınmıştı hatırlamıyorum. Yahut biz mi gittik mahalleden? Bir şey oldu, biz eksildik. Birbirimizin yarasını saramadan yeni yaralar açıldı evlat kalplerimizde.
Babaannemin ilk bayramıydı.
Sonra babamın ilk bayramında buldum kendimi.
Bu gelen amcamın ilk bayramı..
Sonra işte. Hiçbir şey eskisi gibi olmadı.
Kapımızı sonuna kadar açtığımız ve ayakkabılardan balkon zemininin görünmediği, annelerimiz nasıl yetiştirirdi bilmiyorum ama birbiri ardına kurulup kaldırılan o devasa sofralar, ocaktan inmeyen çaydanlıklar, kadife koltuk, kulplu yeşil şekerlik. Bence onlar da üzgündür şimdi. Bundan otuz yıl sonra şu an misafirini oturttuğu koltuğu bir gazete köşesinde yâd edecek insan sayısı çok da fazla olmaz sanırım. Eşyanın ruhuna inanmıyor artık dünyalılar. Dünyanın artık daha mühim sorunları var. Var da ben yine de o yeşil şekerliği ve rahmetli Bahri Zorlu amcanın her bayram kız bütün güzel çikolataları sen mi yedin demesini ve bir bayram bütün güzel çikolataları sadece ona sakladığımı unutamıyorum. Kalp meseleleri dünya meselelerine ağır basıyor. Bunda suçum yok. Suç biraz da dünya işleri ile kalp işlerini birbirine karıştırtmayan hayat şartlarında.
Hatıraların üzerine yeni binaların ve yeni hayatların inşa edildiği fakat yine de ciğerleri sıla havası ile doldurmak uğruna koşup her bayram toprağına ayak bastığımızdır memleket. Nesini sevdiğimize kimsenin akıl sır erdiremediği fakat bir söğüt ağacının dalında çocukluğumuzun asılı kaldığı bir garip Yerköydür. İçinde bekleyenlerimiz vardır ve öpecek soğuk mermer taşlarımız.
Gözünde çocukluğumuzu gördüğümüz, elini öpünce otuz beşten beşe evrildiğimiz baba yâdigârı büyüklerimiz.. Giden gelmese de, zaman geri dönmese de sırf hatıraları bizzat yerinde incelemek için biz yine ve daima bayramlarımızı memleketin vefâ kokan topraklarında idrak edeceğiz. Reklamdaki yaşlı çifte üzülüp tatil yolundan dönen var mı bilmiyorum ama geçmiş güzel hatıralarını düşünen herkesin direksiyonu memlekete kıracağına eminim. Bir kalbiniz vardı, onu hatırlayınız diyen şair yanılmış olamaz.
Söz bitmeden bitti mektup. Zarf kapandı.
Talat Paşa Caddesi, Numara 6.
05.07.2016
Bayram hasret; bayram ağrı, sızı mı?
Açıp yüreğimi, yumup gözümü
Özüne girdiğim bayramlar hani..
Ben dün gece kapıları beyaz boyalı, üç oda bir salon bir evdeydim. Çocukluğumdaki gibi. Su yeşiliydi duvarlar ve limon kolonyası kokuyordu ahşap oymalı koltuklu salon. Söylemiş miydim beyazdı kapılar ve salona açılıyordu. Gül şurubu da yapmışlar. Taze fasulye pişiyordu mutfakta ve üstelik çoban salatası da vardı.
Talat Paşa Caddesi, Numara 6.
Ölülerimizi toprağa, iyi ve güzel olan pek çok şeyi buraya gömdük.
İnsanın cenneti çocukluğudur diyordu bir yazıda. Büyüyüp memleketten fersah fersah uzaklara yolumuz düşünce bu fikre îmân ettik. Bize o cenneti anımsatan her şeye sonsuz zaafımız var şimdi.
Biz, pullu ceketiyle kıyıda çocukluğuna el sallayan ümitli İsmail Abiden başkası değiliz. İnsanın her kaybı çocukluğunu öldürüyor. Bir kaybın yoksa bunu anlaman imkânsız. Baban mesela. Ölüyor ve giderken senin çocukluğunu da götürüyor yanında. Bir bayram sabahı kapısını çalıp sofrasına oturabildiğin, elini öpebildiğin bir baban/annen varsa bunu anlaman imkânsız. Bayramını gurbette geçirmiyorsan, çocuğunun elinden tutup kendi çocukluğunun geçtiği eve götürebiliyor ve şurası söyleşip güldüğümüz yer diyen Zeki Müren şarkısındaki gibi hatıraları yerinde ağırlıyorsan beni anlaman mümkün değil.
Talat Paşa Caddesi, Numara 6.
Kapısı hiç kapanmayan tek katlı evimiz. Dedeme yetişemesek de amcam ve babamın gönlümüzü bayram yerine çevirdiği cennetimiz.
İyi bayramları henüz bilmediğimiz zamanlar. Bilirsiniz o yıllar bayramlar mübârekti. Annemin sandıktan çeyizlik örtülerini çıkarıp serdiği, sılaya koşmanın tatile gitmek gibi ciğer sızlatan bir alternatifinin olmadığı, nasıl derler siyah beyaz film gibi biraz..
Sonra işte, hiçbir şey eskisi gibi olmadı.
Önce Tuhafiyeci Tahir Amca öldü. Ya da Bakkal İsmet Amca İstanbula mı taşınmıştı hatırlamıyorum. Yahut biz mi gittik mahalleden? Bir şey oldu, biz eksildik. Birbirimizin yarasını saramadan yeni yaralar açıldı evlat kalplerimizde.
Babaannemin ilk bayramıydı.
Sonra babamın ilk bayramında buldum kendimi.
Bu gelen amcamın ilk bayramı..
Sonra işte. Hiçbir şey eskisi gibi olmadı.
Kapımızı sonuna kadar açtığımız ve ayakkabılardan balkon zemininin görünmediği, annelerimiz nasıl yetiştirirdi bilmiyorum ama birbiri ardına kurulup kaldırılan o devasa sofralar, ocaktan inmeyen çaydanlıklar, kadife koltuk, kulplu yeşil şekerlik. Bence onlar da üzgündür şimdi. Bundan otuz yıl sonra şu an misafirini oturttuğu koltuğu bir gazete köşesinde yâd edecek insan sayısı çok da fazla olmaz sanırım. Eşyanın ruhuna inanmıyor artık dünyalılar. Dünyanın artık daha mühim sorunları var. Var da ben yine de o yeşil şekerliği ve rahmetli Bahri Zorlu amcanın her bayram kız bütün güzel çikolataları sen mi yedin demesini ve bir bayram bütün güzel çikolataları sadece ona sakladığımı unutamıyorum. Kalp meseleleri dünya meselelerine ağır basıyor. Bunda suçum yok. Suç biraz da dünya işleri ile kalp işlerini birbirine karıştırtmayan hayat şartlarında.
Hatıraların üzerine yeni binaların ve yeni hayatların inşa edildiği fakat yine de ciğerleri sıla havası ile doldurmak uğruna koşup her bayram toprağına ayak bastığımızdır memleket. Nesini sevdiğimize kimsenin akıl sır erdiremediği fakat bir söğüt ağacının dalında çocukluğumuzun asılı kaldığı bir garip Yerköydür. İçinde bekleyenlerimiz vardır ve öpecek soğuk mermer taşlarımız.
Gözünde çocukluğumuzu gördüğümüz, elini öpünce otuz beşten beşe evrildiğimiz baba yâdigârı büyüklerimiz.. Giden gelmese de, zaman geri dönmese de sırf hatıraları bizzat yerinde incelemek için biz yine ve daima bayramlarımızı memleketin vefâ kokan topraklarında idrak edeceğiz. Reklamdaki yaşlı çifte üzülüp tatil yolundan dönen var mı bilmiyorum ama geçmiş güzel hatıralarını düşünen herkesin direksiyonu memlekete kıracağına eminim. Bir kalbiniz vardı, onu hatırlayınız diyen şair yanılmış olamaz.
Söz bitmeden bitti mektup. Zarf kapandı.
Talat Paşa Caddesi, Numara 6.
05.07.2016
04.07.2016
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ
uğur
29.07.2016 03:15:00memleket midir acaba mazide bize özlem yaşatan yoksa bize yaşarken hissettirilenler midir özlenen bence hissettirilen içten gelen samimi yalansız riyasız ve en önemlisi üçgünlük dünyada menfaat gözetmeyen bozkıın iyi insanlarıdır özlenen ... işte onlar dediğimiz gibi birer birer gittiler bizse onların binde biri olamadık
asddsa@mynet.com
13.07.2016 14:19:00Ailenizi tanırım. Yazıda bahsi geçenlerden de tanıdıklarım var. Allah onlara da vefaat eden büyüklerinize de rahmet etsin inşallah. Anılarınıza yakın bir çocukluk geçirdiğim için gözlerim dolarak okuduğum bir yazı oldu.
Adınız ve Soyadınız
04.07.2016 18:48:00Çok ğüzeldi bu gün İlk Mustafa (Gayretli) a bi ağlattı ikinci esra gayertliGayretli. İsmet amca İstanbula taşındı oda rahmetli oldu. Yazınızı okurken bir anda yıllar öncesine gittim başarılar dilerim yolunuz açık olsunolsun.
Serkan Settar Yılmaz
04.07.2016 18:26:00İçi buram buram samimiyet, Sevgi ve Sıla özlemi kokan muhteşem bir yazı olmuş...