Esra GAYRETLİ

MEMLEKET HİKÂYELERİ

DÖRT MEVSİM BİR YERKÖY

Bu yıl ilk kez memleket dışında idrak etmek zorunda kaldığımız bir Ramazan Bayramı geçti ömrümüzden. Tercih değil, mecburiyet oluşu kalbimize bir parça ağır gelmiş olabilir. Dünya genelindeki toplam ağırlığının 1 gram olduğu iddia edilen bir virüsün bizi memleketimizden, sevdiklerimizden, birbirimizden ayrı düşüreceğini bundan yedi sekiz ay evvel söyleseler, bunun ancak bir bilim kurgu senaryosu olduğunu düşünürdük, ama maalesef değil.

Eskisi gibi olur mu her şey, ne zaman olur.. Bilmiyorum.. Bildiğim şey; ezberlediğim bütün normalleri unutup yepyeni normallere ayak uydurmaya çalıştığımdır. Yaşadığımız sürecin kaygılı ve hüzünlü izlerini uzunca yıllar taşıyacağımızı bilerek, gerçekle barışma, onu kabullenme gayretindeyiz.

Bu arada mevsimler, güzel günler geçip gidiyor peşi sıra.

Önümüzde yine her yıl baba ocağında geçirmeye alışkın olduğumuz bir Kurban Bayramı var. Sevdiklerimizle aramızdaki sosyal mesafenin bir buçuk metre mi yoksa yüz seksen kilometre mi olması gerektiğine yetkililer karar verecek. Bekliyoruz.  

Sıla-i rahim seferi için sebebe hacet yoktur ama ihtiyaç halinde de sebebimiz çoktur. Kurban biter, üzümler olur…

Esasen bu mesele şöyledir.

Kayısılar olunca mutlaka gelinmelidir. Vişne zaten dalda kalmasındır. Gül şurubu sevenler için; güller mayısta açar, vakti tez geçer. O sebeple ilkbaharın son demlerinde memleketi bir selamlamanız icap eder. Üzümler bizsiz/sizsiz olmaz. Bağbozumu dediğimiz, vakitlerin en güzelidir. O bereketten herkes nasibini almalıdır. Dolayısıyla hazanda da yolunuz sılaya düşmelidir.

Uzun kış gecelerinde, bir sobanın etrafında bol muhabbet vaat eden hakikatli dostların hatırına da kış aylarında mutlaka Yerköy’e gelinmelidir.

Zaten bayramlarda memleketten başka her yer, insana çifte kavrulmuş gurbettir.

Başladığımız yere dönersek; memlekete gelmek için her mevsim sebebimiz var.

Elimizde dört mevsim, bir Yerköy var. Dilerim, hep var olsun.

Gidebiliyorken gitmek, görebiliyorken görmek gerek.

Memleket, yaşadığınız şehirlerde iş arkadaşlarınız, komşularınız için “X Hanım, X Bey” olmaktan öte kimlikler vaat ediyor size. Kimin kızı, oğlu ya da torunu olduğunuz, köyünüzün adı, çocukluk hatıralarınız gurbette kimseyi ilgilendirmiyor. Memleket, size sizi geri veriyor. Okuduğunuz okulların önünden geçmek için uzattığınız yollar, dünyanın en kısa dünyanın en uzun yolu oluyor mesela. Sonra o yollar dile gelip konuşuyor sizinle. Bundan daha gerçek bir hikâyeyi, en güzel kitaplarda bile bulamayacağınızı çok sonra anlıyorsunuz. Hatta o hikâyeleri yeniden dinlemek için o yollardan bir daha, bir daha geçiyorsunuz. Kendi hikâyenizin büyüsüne kapılmak dünyanın en anlamlı vuslatlarından biri… Orada anlatılan sizsiniz; bu, sizin hikâyeniz. Kendinizle kavuşuyor ve şifa buluyorsunuz.

Memleket, büyükşehirler gibi şımarık değil. Doğurduğu evladına bakmayı kutlu bir vazife addeden anne gibi.. İnsanı kendi evinde ağırlıyor, yüzünü güldürüyor, gönlünü hoş ediyor. Şehirde ise, siz şehri ağırlamak durumundasınız.

Burada hayat sakin akıyor. Hatta memlekette vakit, demini almış çaya benziyor. Tadını alarak, kokusunu içine çekerek yaşıyorsunuz hayatı. “Ne kaçırdım, nereye geciktim, neyi çaldırdım, yolu kaybettim, durakta inmeyi unuttum, trafikte bunaldım” demeden; telaşsız, yalın, teklifsiz ve içten.

Aynı olaya kimin nasıl tepki vereceğini bildiğiniz yer memlekettir ve orada hissettiğiniz en güçlü duygu, emniyettir. Dünyanın en gelişmiş güvenlik sistemleriyle donatılan şehirlerinde bulamayacağınız bir histir bu. Çünkü dünyanın en korunaklı yeridir. Annenizin dizinin dibi, babanızın evi gibidir.

Annemin evinde 17-18 yaşlarımdan kalma bir pijamam var. Bilhassa kalmasını istedim. Eve her dönüşümde aynı kanepenin altında durduğunu bilmek bana huzur veriyordu. İnsanın memlekete dair yaşadığı da tam olarak buna benziyor. Kaç yıl geçmiş olursa olsun, nereye gidersem gideyim her dönüşümde ilk olarak eskiden oturduğumuz evlere, okuduğum okullara bakıyorum, yerinde duruyor mu diye. Şimdilik duruyorlar. Eksilen her şeyle bir parçamı kaybediyor gibiyim. Bendeki bu hâl, köklerine muhabbetle bağlı babamın emanetine layık olma çabası galiba biraz da. Beni doğuran bu şehre sadakatim, ilkin Allah rızası ve sonra babamın ahde vefasından... Onun ruhunu incitmekten Allah’a sığınırım. Bana bıraktıkları, hazinemdir. Öğrettiği her şey kalbimin içinde, başımın üstündedir.

Bu bendeki ‘memleketi sevmek’ değil, sevmek istemek derdidir. Bir tercihtir, çabadır. Daha çok sevmek için emek vermektir. Çoğalacaksam bu sevgiyle, zenginleşeceksem bu muhabbetle olsun diyedir. Bir çift selama güveneceksem, burası o selamın yeşereceği en güvenli limandır. Gözü gözüme değenlerin hatırı dağ yıkar.

“Nesini seviyorsun” sorusuna milyon kez muhatap olup her seferinde hiç düşünmeden “Tozunu bile..” dediğim vakidir. Zaten memleket güzel olduğu için sevilmez, sevildiği için güzeldir. Anavatanımdır, baba yurdumdur. Dönüş bileti cebimizdedir.

Beni doğurandır ve dünyanın neresinde olursam olayım; ölünce, koynuna sırlanmak istediğimdir.

Bu hem duam hem de söz uçarsa yazısı da, sızısı da kalsın; vasiyetimdir.

Elde dört mevsim bir Yerköy’dür ama dilde saymakla bitmiyor, çünkü hatıralar peşimde. Gri kül tablası ağzına kadar dolu, babaannem pencerede ezanı bekliyor, annem mutfakta, babam balkonda yemeğe misafir çağırıyor, Yerköy FM’de istek saati ve sıradaki şarkı sevip de kavuşamayanlara geliyor:

Adını Sen Koy. “Çünkü” diyor; “ben koyamadım”

Ve son söz:

Lütfen değişme. Göğe kafa tuttuğunu zanneden hadsiz binaların seni güzelleştirmediğini bil. Sen dalları yere eğik söğüt ağacımızsın bizim. “Gide gide bir söğüde dayandım” türküsünde, sırtımızı yasladığımız sensin. Düğünün, halayın, davulun zurnan, bayramın, cenazen, baharın yazın, âdetin tören, kara trenin, sarı istasyonun, koynunda nice öykün, bereketli toprağın, bin bir renkli çiçeğin, gönüllere şifan, herkese açık sofralarınla memleketimizsin.

Sen kalender yurdusun. Gözümüzün ferisin. Dört mevsimde bir Yerköy’sün.

Allah seni korusun.

Sevgiyle..

Esra.

OKUR YORUMLARI
Ahmet ALTINDAŞ
17.09.2020 08:19:11

Güzel olmuş eline sağlık. Devam inşaallah. Selam ve dua ile

Yusuf Açıkgöz
11.07.2020 23:03:55

Beni dünyanın neresinden olursa olsun, gözü kapalı Yerlöy'e gece atsınlar, bura Yerköy derim. Bir Yerköy sevdalısı daha. Sevgiler, saygılar. Canım kardeşim. Yerköy'ü tekrar yaşattın. Allah razı olsun.

Sancak YILMAZ
11.07.2020 07:14:13

Eline kalemine beynine sağlık yegenim yazılarını severek onur duyarak okuyorum.

Mustafa Dinçsoy
11.07.2020 07:12:37

“Nesini seviyorsun” sorusuna milyon kez muhatap olup her seferinde hiç düşünmeden “Tozunu bile..” dediğim vakidir. Zaten memleket güzel olduğu için sevilmez, sevildiği için güzeldir. Anavatanımdır, baba yurdumdur. Dönüş bileti cebimizdedir. Diye çok güzel ifade etmişiniz Esra hanım. Armağan Gayretli abi vardı babamla ahbaplığı olan. Vefat etmişti diye hatırlıyorum. Onun kızımısınız?

Muammer
11.07.2020 04:46:22

Muhteşem... Kaleminize kudret🤲🏻

Muazzez
10.07.2020 21:54:32

Esra hanım bir yerköylü olrak sizinle gurur duyuyorum.Yerköyü ve gurbet duygularını ne güzel anlatmışsınız.elinize sağlık

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ