Esra GAYRETLİ

MEMLEKET HİKÂYELERİ

Yeni Yıl, Eski Adet

Küçük ve tozlu bir Anadolu şehrinde, kenti hareketlendirecek her şeyi severek büyüdük. Bu bir Ramazan davulu da oldu, yazın sokaklara kurulan düğün orkestraları da… Almancıların arabalarını sevdik; şehri kalabalıklaştırıyordu. Bando takımlarını sevdik; sokakları renklendiriyordu. Yılbaşını sevdik mesela, niye bilmem çarşıya bir hareket geliyordu.
Hadi eğri oturup doğru konuşalım, ben bütün yılbaşlarını sevdim çocukluğumun. Ama annem hiç hindi doldurmadı, babam çam ağacı almadı, bacadan Noel Baba girmedi ve yılbaşı geliyor diye birbirimize hediye de almadık. Noel ve yılbaşı ayrımını ezelden yapabilen bir nesildik sanırım. Sevinmek için bahane arayana sebep çoktur. Çocukluk da öyle bir dönemidir insan hayatının, sevinmeye yer ararsın. Ben mesela yılbaşında en çok, ertesi gün okula gitmeyecek olmamızı seviyordum. Ayşe Egesoy daha çok şiir okuyacaktı mesela ve ben geç yatabilecek, o tane tane konuşurken sobanın dibinde uyuşarak onu dinleyebilecektim. Emel Sayın daha çok şarkı söyleyecekti. Bu da demekti ki ellerini daha çok seyredebilecektim. Çünkü kamera Emel Sayın’ın ellerine yakın plan giriyordu ve onun elleri çevremdeki hiçbir kadının ellerine benzemiyordu. Biraz daha büyüyünce tombala oynamanın keyfini keşfettim. Üzerine adımızın yazılı olduğu kartlarla çok uzun yıllar oynadık. Mısır, kestane, portakal ve mandalinayla şölene çevirdiğimiz gecemiz, çoğunlukla arabaşı ile taçlanıyordu ve aslında bütün bunların yılbaşı ile hiç ilgisi yoktu.
Birbirimize bir tıkla ulaşabildiğimiz ve her anımıza vakıf olabildiğimiz teknoloji çağına inat, günler öncesinden para biriktirir ve yılbaşından on gün önce Yerköy’ün bütün kırtasiyelerini tek tek gezerdim. Yılbaşı kartı ve mektup, bizim kuşaktan sonra tarihin tozlu sayfalarına gömülen yürek sızısı bir gelenek… O geleneğin en ateşli yaşatıcılarından biri olarak hiçbir önemli günü atlamaz ve tabii ki yılbaşında da kartlarımı özenle seçerdim. En güzel kartpostallar Açıkgöz Kırtasiye’de olurdu hep. Bizim sokaklarımız çoğu zaman eğlenceli görünmediği ve Ankara’nın diplomatik kokusu Yerköy’ün üzerine sindiği için mi bilmiyorum, mutlu insanların beyaz karlar üzerinde eğlendiği süslü yılbaşı kartları seçerdim çoğunlukla. Pulları özenle yalar, onları tek tek bütün kuzenlerime postalardım. Bu arada fark ettim de biz kendi işini kendi yapan çocuklarmışız, ne güzel çocuklarmışız. Aslında çocuklar hep güzelmiş ama büyükler yeterince çirkin ve kötü değilmişler belki o zaman. O zaman kaç çocuk vuruluyordu sınırlarımızın ötesinde bilmiyorum. O zaman kaç şehit veriyorduk, onu da bilmiyorum. Sonra işte şarkıdaki gibi, biz büyüdük ve kirlendi dünya…
Yılbaşına dair sevdiğim hiçbir şeyin batı dünyasının kutsal yılbaşısı ile ilgisi yok. Ben kalabalık ve mutlu çocukluğumu ve belki de biraz fazla televizyon izlemeyi sevmişim belli ki. Babamın bizimle tombala oynamasını, babam hiç bilmese de çaktırmadan onunla aynı renkte kart seçmeyi sevmişim. Aslında ben Emel Sayın’ı da babam seviyor diye sevmiştim mesela ama bunu kendime bile çok sonra itiraf ettim. Babam yılbaşında doğmuş benim.. Aslında ben, yılbaşını da en çok bu yüzden sevdim.
Canı isteyince bizimle tombala oynayan babam, görevini ifa ettikten sonra Kur’an okurdu. Şimdi şimdi anlıyorum, yılın son günü geçmiş yılda yaşadığımız bütün kayıpların ruhunu şad etmek demekti bu, babam bunu yapıyordu ve ben bunu çok sonra anlıyordum. Muhafazakar bir adamdı babam. Ama bize yılbaşı geldiği için seviniyoruz diye kızdığını hiç hatırlamıyorum. Müslüman olarak uyuduğumuz o gecelerden hiç başka bir dine inanarak uyanmadık çok şükür. Bir sobanın etrafında akrabalarla toplanıp kestane kebap yapıyoruz ve tombala oynuyoruz diye hiçbirimiz büyüdüğümüzde marjinal insanlar olmadık.
Elimizdeki batı üretimi telefonlar ve ağzımızda batı markalı sigaralar ile yeni yılınız kutlu olsun diyenleri batıcılıkla suçlamak şakaların en güzeli gibi. Keşke elindeki tabletten, bin beş yüz kanallı televizyondan ve akıllı telefondan; evlerden ırak şarkılar dinleyen çocuklarımızın yozlaşma dozu bizim yılbaşı tebrik kartı seviyemizde kalmış olsaydı.
Bu sene bizim için pek çok anlamda farklı ve uzun geçti. Türkiye, başı dumanlı bir dağ gibi, efkârı bir türlü eksik olmadı. On beş Temmuz’da tarihinin ikinci İstiklâl Mücadelesi’ni verdi Türkiye. Bunlardan bir şey olmaz diye burun kıvrılan gençler göğsünü tanklara, mermilere siper etti. O gün anladık ki, Çanakkale’yi geçilmez kılan ruh hâlâ dipdiri ve bugün de ülkeyi geçilmez kılıyor. Bu benim için 2016’nın şükür sebebidir.
Çok uzun yıllardır Yerköy’de yılbaşı geçirmiyorum. Gitsem mesela eskisi gibi olur mu her şey? Sanmam. Bir Emel Sayın yok, iki soba… Sonra, Ayşe Egesoy da şiir okumuyor artık.
Bir de babam onu son öptüğüm yerde durmuyor…
OKUR YORUMLARI
Mustafa Topaloğlu
02.01.2017 14:12:03

Yeni yılınız kutlu olsun Esra Hanımefendi.Ben de çocukluğuma döndüm sizi okurken. Çocukluğumun yılbaşılarına.O günler canlandı gözümün önünde.O günler ki gitti gelmez bir daha...
Selam ve saygıyla.

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ