Esra GAYRETLİ

MEMLEKET HİKÂYELERİ

YERKÖY'ÜN YILDIZ KIZLARI

İnsanın kaderi, çabasına bağlıdır. (İsrâ/13) Bundan daha kesin bir bilgi yoktur. Dolayısıyla güzel günler kendiliğinden gelmez, emek emek inşa edilir. Bu, insan için olduğu kadar mekân için de geçerlidir.

Öylece durup beklediğinizde hayatınızda her şeyin iyileşeceğine dair söylentiler yalnızca sosyal medyada türeyen çakma ve saçma kişisel gelişim öğretilerinden ibarettir. Yedi, rakamdır; üç kere tekrar edince de tekrarlanmış rakamdır. Bir sayıyı kâğıda yazıp suya, toprağa filan bırakmanın ya da yakıp küllerini havaya savurmanın sizi yalıda yaşatacak gücü ve etkisi yoktur. Fayda odaklı bir eylem gerçekleştirdiğini düşündüğünde insan durup en az bir defa kendisine “bunun ne faydası var?” diye sormalıdır. Bu soru, eylemin kendisinden çok daha faydalıdır.

Aslında konumuz kişisel gelişim değil, toplumsal gelişim. Bir toplumun gelişmesi, ilerlemesi için de tıpkı bu uydurulmuş kişisel gelişim öğretilerinden kaçmak gerektiği gibi; yaygın fakat faydasız eylemlere mesafeli olmak lazımdır. Ya da en azından sadece o eylemlerle yetinmemek ve toplumsal fayda sağlayacak somut adımlar da atmak gerekir. Misâl memleketinizin bir türlü gelişememesinden yakınıyorsanız kurduğunuz networkü yalnızca sosyal medyada fotoğraf paylaşmak için kullanmamanız gerekir. Zira bunun kişiye şahsî fayda sağlaması mümkündür fakat toplumsal faydaya katkısı ve etkisi sıfırdır.

Bilin bakalım konumuz dönüp dolaşıp nereye gelecek? Bildiniz, Yerköy!

Yazıyı ve meseleyi uzatıp siz sevgili okurları sıkmak ve konuyu dağıtmak istemem.

Yerköy’de uzun zamandır, hatta belki de çok uzun zamandır ilk kez güzel şeyler oluyor. Yazının başına dönersek; güzel günler kendiliğinden gelmiyor, güzel işler kendiliğinden olmuyor. Yerköy’de çok uzun zamandır emektar bir öğretmen, Ahmet öğretmen ince ince işliyor memleketin çocuklarını. Oya gibi… O çocuklar, boynu bükük bir ilçeden çıkıyor ve büyükşehirlerin çok güçlü imkânlarıyla yetişen çocuklarına fark atıyor; tekvandoda Türkiye şampiyonu, Avrupa 3.’sü, Balkan 2.’si oluyorlar. İlk kez katıldığı, hayatında ilk kez yarıştığı müsabakadan Türkiye 3.’sü olarak boynunda bronz madalyayla ayrılıyor Tuana… O bronz on altına bedel… Tuana’nın bir hikâyesi var, kimse bilmiyor.  Gazeteciler geliyor memlekete, ajanslar geliyor, fotoğraflar çekiliyor; mikrofon uzatıyorlar çocuklara. Yerköy’de kolektif bir başarı var, bir çocuk değil, birçok çocuk imza atıyor o başarıya. Memlekette yıllardır kimsenin başaramadığını, bir avuç çocuk başarıyor. Yerköy’e sık sık mikrofon uzatılmaz, haberci gelmez oraya, akşam bültenlerinde adımız geçmez. Hadi itiraf edelim; Yerköy’den çok uzun zamandır kolay kolay güzel haber de çıkmaz. Hangi konularda haber olduğumuz ne yazık herkesin mâlumu… İşte, bu çocuklar; Yerköy’ün yıldızı olup gökte parlıyor. Sevinin. Sevinelim. Bakın “boynu bükük memleket” diyoruz, laf değil.  O çocuklar, yıllardır kimsenin yerden kaldıramadığı o bükük boynu yeniden doğrultuyor. Ortamlarda hava atacak yeni bir sebebimiz oluyor; tekvando fabrikası diyorlar Yerköy’e. Benim de “Toprağında buğday başakları ve şair yetişen bir memleketin iyi kalpli çocuklarından biriyim” şeklinde başlayan yazımı; “Toprağında buğday başakları, şair ve sporcu yetişen bir memleket” şeklinde güncellemem gerekiyor. Bunlar güzel güncellemeler.

Çocuklarımız çok yetenekli. Biliyorum, duyuyorum; daha pek çok yetenekli çocuğumuz var memlekette. Ama bilin bakalım ne eksik?

Rıza Kayaalp’in boynuna taktığı altın madalyalar nasıl ki her Yozgatlı’nın göğsünde şeref madalyasına dönüşüyorsa yıllardır; İrem’in, Buğlem’in, Tuana’nın boynundaki madalyalar da Yerköy’ün hanesine yazılıyor. Bu çocukların döktüğü ter, sizin, bizim şanımızı yürütüyor. Gittim, gördüm; birbirlerine gösteriyorlar bizim çocukları. “Küçücük ilçeden geldiler, helal olsun” diyorlar. Bu cümle, tribünde seyirci olarak öylece duran beni gururlandırıyor. Daha dik yürüyorum. “Bu çocuklar sizin hemşehriniz mi” diye soruyor bir yetkili. Evet, diyorum. Başım biraz daha dik. “Valla, o kadar büyükşehir arasından sıyrılıp çıkıyorlar, helal olsun” diyor. Bir gurur daha. Onlar benim çocuklarım, sizin çocuklarınız, hepimizin çocukları.  Bazen insan bir şey yapar; büyür büyür, kocaman olur ve ailesinden, akrabalarından, şehrinden taşar bedeni, ruhu, karakteri. O zaman ona deriz ki hepimizin sanatçısı, hepimizin ağabeyi, hepimizin kardeşi ya da hepimizin çocuğu… Dün yalnızca bir avuç çevresi tarafından tanınan bir sporcu olimpiyatta al bayrağı semada dalgalandırır, ertesi gün onu tüm dünya tanır. O artık, Türk milletinin evladı olur. Bizim çocuklarımız da kendilerine el uzatan, hatır soran, desteklerini çoğaltan birileri olursa inanıyorum ki olimpiyata yürüyebilir, İstiklâl Marşı’mızı tüm dünyaya dinletebilirler. Bunlar, yakın ve mümkün ihtimaller.

Önümüzde Antalya’da gerçekleşecek bir şampiyona var; Uluslararası Türkiye Açık Tekvando Turnuvası. Dünyanın pek çok ülkesinden binlerce sporcu gelecek. Bu yarışlara dört sporcu göndermek Yerköy gibi bir ilçe için muazzam başarı. Buğlem, İrem, Tuana ve Yasemin Ecrin orada olacaklar. Belki bu çocukların ihtiyaçları, talepleri, beklentileri vardır. Arada gidip sormak, elinden geleni yapmak, elini taşın altına koymak boyunlara borçtur.

Bir sporcu, şehrinden, memleketinden çıkıp başka şehirlere, ülkelere gittiğinde oraya götürdüğü yalnızca kendi bedeni değildir. Bir sporcu, uluslararası müsabakalarda kendisinden daha fazlasıdır; tek başına memlekettir, ülkedir. Gittiği yerlerde, memleketinin ismini gururla zikrederler. Binlerce kilometre uzaklarda birileri memleketinizi tanır, bilir. Bu çocuklar, bayrağın ta kendisidir. Yerköy’ün yıldızları derken kast ettiğimiz al bayrağın yıldızıdır. Bu sebeple millî sporcuları desteklemek, yollarını açmak, onlara omuz vermek millî bir sorumluluktur.

Spor, asla yalnızca spor değildir. Spor bazen Yusuf Dikeç’in duruşuyla koca bir olimpiyata mühür vurmaktır. Spor, Leipzig’de sevinçle yükselen bir bozkurt selâmıdır. Spor; tanımaktır, tanışmaktır, tanıtmaktır. Bazen spor, Büyük Taarruz planını kamufle etmek için düzenlenen bir futbol maçıdır; sonu istiklâle uzanan bir yoldur.

Bağımlılığın her türüyle ölümüne çarpıştığımız bu çağda; spor, en güçlü aracımız, tutunacak dalımızdır.

Spor asla yalnızca spor değildir.

Savaşların, oyunların, tezgâhların, ateş çemberlerinin, Türkiye düşsün diye aç bir çakal sürüsü gibi bekleyenlerin ortasında başı dik ve alnı açık öylece duran, hangi cepheye koşsa bilemeyen, bazen tökezleyen ama asla düşmeyen başı dumanlı güzel ülkemizin yüzünü güldürecek, bahtını yeşertecek hikâyeleri çoğaltmak zorundayız. Herkes, kendi kudretince şehrindeki güzelliklerin, iyiliklerin peşinden gitmeli. Küçücük bir ümidin filizlendiğini görsek ve onu orada öylece bıraksak bu bize iki cihanda sorulur.

Memleket gülerse gül açılır, yaz olur.

Epey üzüldük… Çok dertliyiz… Depremler, yangınlar, şahitlik ettiğimiz soykırımlar, savaşlar… Bu yüzden güzel şeyleri abartmakta, mayalayarak kabartmakta beis görmüyorum. Biraz fazla sevinmekten kimse ölmez, sevinelim. Tamam, önemli ziyaretler yapıp sosyal medya hesaplarımızda paylaşmaya devam edelim, networkümüz genişlesin, birbirimize methiyeler dizelim, arabamızı, tırımızı, yatımızı katımızı paylaşıp hanemize hayırlı olsun da diyelim ama hani birliğimiz de daim olacaktı? Yazının başına dönecek olursak; bu çabalarımızın toplumsal bir fayda taşıyor olduğuna inanıyorsak bir haber vereyim; taşımıyor. Yedi yedi yedi diyerek yalı alacağını zanneden bireylerle fotoğraf paylaşarak memlekete hizmet ettiğini düşünenlerin çabasındaki beyhudelik yarışır. Perde arkasında hem hizmet edip hem sosyal mecralarda tanıtım yapanlara elbette minnettarız. Ama diğer türlüsü şahsi bir içerik üretiminden fazlası değil, kabul edelim.

Düğünde, cenazede, bayramda; iyi günde ve kötü günde omuz omuza durmayı görev bilmiş, birbirine her daim kardeş olmuş bir memleketi, kolektif bir ruha davet etmek bana ağır geliyor. Genetik kodlarımızda zaten var olan birlik hâli, ne zaman ve nasıl böyle dağıldı bilmiyorum. Merhum şairin; “Senden ümit kesmem, kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır” dediği gibi ben de ümit kesmiyorum memleketimden. Bizi doğuran, doyuran, büyüten ve hayatın kucağına salan güzel Yerköy’de gönüllerin yine bir ve beraberce atacağına bütün kalbimle inanıyorum. Memleketimizin adını bayrak gibi taşıyıp yükselten, bozkırın ortasında çiçek açtıran aslan yürekli, demir bilekli kızlarımıza Antalya’da gerçekleşecek şampiyonada başarılar diliyor; her birinin gözlerinden öpüyorum.

OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ