Feryal ABAY

SÖYLEYECEKLERİM VAR

‘Çalışan Kadın’ Sorunsalı: Hemcins Terörü

Günümüz dünyasında herkes, daha rahat bir yaşam sürmeyi, daha yüksek yaşam standartlarına sahip olmayı istiyor. Bunun için de en makul yol, bir eve giren gelir miktarının artmasından geçiyor şüphesiz. Dolayısıyla erkekler kadar kadınlar da çalışıyor artık. Gelişmiş ülkelerde ve büyük şehirlerde bu oran hayli yüksekken, yerelden baktığımızda halâ “çalışan kadın” ayrımının yapıldığını görmekteyiz.                    

Her anne, kızının üniversiteyi kazanıp bir meslek sahibi olmasını istiyor neredeyse. “Kızım okumasa da olur.” diyenlerin sayısı, mevcut ekonomik koşullar düşünüldüğünde yok denecek kadar az. Ne var ki kızının çalışmasına ‘hayır’ demeyen, aksine çalışmasını can-ı gönülden isteyen kimileri, çalışan diğer kadınlara karşı gayet ön yargılı olabiliyorlar.

Çalışan kadınların aile bütçesine katkı sağlamak, çoluğuna çocuğuna daha iyi imkânlar sunabilmek için yaşadığı zorluklar, ayrıca ele alınmayı hak eden bir konu; ama bu yazımda başka bir bakış açısıyla konuyu ele almaya ve bu konuda farkındalık oluşturmaya çalışacağım: Hemcins terörü.

Toplumun bir kadından beklentileri hayli fazla. İyi bir anne, iyi bir aşçı olmak, çocuklarına bakmak, ev işlerini eksiksiz yerine getirmek, el işlerinde becerikli olmak bunlardan sadece birkaçı.  Peki, toplumda bu alanlardaki “teftişi” yapmaktan “sorumlu” kim? Gariptir ama yine kadınlar: Komşular, akrabalar, arkadaşlar, kayınvalideler ve hatta yolda yürürken karşılaşabileceğiniz herhangi bir kadın.                  

Eğer anneyseniz, bir çocuğunuz varsa, bu “müfettişler” önce anneliğinizden irdelemeye başlarlar sizi. “Evinde oturup çocuğuna bakmıyor da, üç kuruş için parmak kadar sabiyi ele bırakıp gidiyor.“ derler. Halbuki çalışabilmek için çocuğunu birine emanet etmek zorunda kalan kişi, sizin özellikle seçtiğiniz bir “kadın doktor”, “kadın öğretmen” ya da “kadın kasiyer” olabilir. Size gıyabınızda bu acımasız sözleri sarf edenler, sırf kadın olduğunuz için belli hizmetleri sizden almayı tercih ediyorlardır aslında.                  

Ya da çalışıyorsunuz diye arkanızdan “Bu ne anlar yemek yapmaktan? Sarma yapmayı, börek yapmayı, mantı yapmayı ne bilsin!” derler meselâ.Halbuki çalışan kadınların çoğu bu yemeklerin âlâsını yapabilen insanlar. Onlar da ev hanımları gibi kışlık menemenler, konserveler, turşular yapıyorlar, kavanoz kavanoz. Tarhanalar, soslar, kurular hazırlıyorlar. Bir de tüm bunları, işlerinden arda kalan zamanlarda yapıyorlar. Onlar da misafir ağırlıyorlar.                 

Çocuklarına bakmak konusunda benzer eleştirilere maruz kaldıklarını hatırlatalım. Çalışmayan hemcinsleri kadar iyi çocuk bakamayacakları ima edilir zaman zaman. “Hasta olunca onu yedirme, onu giydirme, şu ilâcı ver, şunu verme.” derken, bir yandan da “Ne anlarsın sen çocuk bakmaktan!” ifadesini görebilmek mümkün, yüzlerinde. Çalışan bir annenin çocuğunu bahçede görüp eline bir şeyler tutuştururken “Senin annen bunlardan yapmıyordur; gel vereyim de sen de ye.” derler meselâ. Sabahtan akşama kadar öksüre öksüre oynayan kendi çocuklarına bakmaz, çalışan kadınların çocuklarına ise “Bu çocuklar da böyle sahipsiz büyüyor.” derler                   

Ev hanımları, çalışan kadınların evlerinin kendilerininkinden daha az temiz olduğunu düşünür meselâ. Onlar temizlik yapmayı bilmez, bilse de vakit bulamaz diye düşünürler. Oysa bütün evlerde aynı ihtiyaçlar düzenli olarak ortaya çıkar. Evin temizlenmesi, çamaşırların yıkanıp ütülenmesi, bulaşıkların yıkanması vs. gereklidir elbette. Bunları da yine o çalışan kadınlar yapar. Bunda şaşılacak bir şey yok. Şaşılacak şey, uzun mesai saatleri, nöbetleri, yorgunlukları vs. sebebiyle bunları yapmaya fırsat bulamayan kadınların bu işler için yardım almalarının da sorun edilmesi. Eşleri yardım etse, eşleri yardım etmeyenlerin hışmına uğrarlar. Para karşılığı bir yardımcı bulsalar, “Parası var tabi, kendi temizleyecek değil ya!” denmesi sorun. Sanki bu işleri yapacak vakti ya da takati olmadığı için başkasına yaptıran kadınların temizliği beceremediği, temizlik yapmaya tenezzül etmediği ya da dahası “keyfine düşkün” olmakla suçlanması sorun. Çeşitli mazeretleri yüzünden bu işi başkasına yaptıran çalışan kadınların, bu işleri kendi yapmak zorunda kalan ev hanımlarına bununla “hava atmaya” çalıştıklarını düşünmek sorun.          

Bunun dışında sosyal çevrelerde, aile-akraba ortamlarında ya da komşular arasında yapılan pek çok toplantıya katılma konusunda da çalışan kadınlar göz ardı ediliyorlar, maalesef. Her şey, mesai saatlerinde yapılmak üzere planlanıyor. Bir araya gelerek imece usulü yapılan işler, ev oturmaları, ‘hayırlı olsun’ ya da taziye ziyaretleri, hep çalışan kadınların mesai saatlerine denk geliyor. Bu saatleri tercih etmek için ev hanımlarının haklı mazeretleri olabilir, bunu anlamak mümkün; ama çalışma saatlerine denk geldiği için bu etkinliklere katılamayan kadınlara “Zaten bu hep böyle yapıyor, hiç bizimle gelmiyor.” ya da “Bizi beğenmiyor / küçümsüyor, o yüzden gelmiyor.” şeklinde yapılan suçlamalar, akıl alır gibi değil.                    

Tabi ki, bahsettiğim durumlarla ilgili hiç de öyle düşünmediğini söyleyenler de olacaktır. Bazılarının böyle düşünmüyor olması belirli bir kitlenin bu düşünce kalıplarına sahip olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Burada değindiğim tüm bu örneklerden de anlaşılacağı gibi, çalışan kadınların, birbirini anlaması ve destek olması gereken hemcinslerinden çeşitli psikolojik şiddet, dışlanma ve hatta sosyal baskı gördüğünü ifade etmek isterim. Zorlu şartlar altında ev içi ve meslekî sorumluluklarını yerine getirmeye çalışan kadınlarımızın maruz kaldıkları “hemcins terörü”ne de bu vesileyle dikkat çekmek isterim. İlginize...

OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ