Yozgat, Türkiye’nin göbeğinde, başkentin yanı başında, Anadolu’nun tam ortasında kadim bir şehir. Böyle bir konuma sahip olmak, pek çok şehir için büyük bir avantajdır. Zira pek çok kaynağa yakın olmak, onlara değer katarak kullanmayı kolaylaştıran, üretici ve girişimci düşünceyi kamçılayan, girişimcilere daha rahat projeler geliştirme imkânı sağlayan bir özellik olarak kabul edilir. Çoğu şehir bu durumu avantaja çevirmeyi bilirken, ne yazık ki Yozgat, bu durumu da dezavantaja çevirmeyi tercih etmiş. Şehrin bu konumu, tarih boyunca güvenli olma yönünü ortaya çıkarırken, bazı alanlarda yeterince gelişememiş olmasının da sebebi olmuş gibi.
Yozgat’ta yaşayan insanların pek çoğunun sık sık yaşadığı aradığını bulamamak, bulabilmek için çevresindeki daha gelişmiş illerde aramak sorunu eğitimde de kendini gösteriyor maalesef. Eğitimle ilgili söylenecek çok şey olmasına rağmen, şimdilik konuyu sadece bir yöne çevirmeyi tercih ediyorum.
Eğitim denince ilk akla gelen, her ne kadar okullarda verilen dersler olsa da, eğitimden anlaşılması gereken asla bununla sınırlı olamaz; çünkü eğitimin yaşı olmadığı, olmaması gerektiği gibi, mekânı da olmaz. En değerli bilgiyi nerede ve kimden edineceğimizi asla bilemeyiz. Eğitim seviyesinden bahsedilirken kastedilen, çoğu zaman sadece okur-yazarlık oranı değil, gerçek anlamda aydınlanma, bilgiyi arama eğilimidir. Yani “okumak”.
Her fırsatta insanları, öğrencileri daha fazla okumaya, kendini geliştirmeye, onlar için başarı örneği olabilecek insanlarla bir araya getirerek hedef oluşturmaya teşvik etmemiz gerektiğini söylesek de, her nedense bu konuda henüz tatmin edici adımlar atılamıyor. Gençleri ve hatta yetişkinleri sosyal medyanın ışıltılı ve köreltici yönünden uzak tutmak istesek de, onlara daha aydınlık daha parlak alanlar oluşturmak konusunda yetersiz kalınıyor. Örneğin yıllardır yaşadığım bu şehirde, henüz gözlere ve gönüllere hitap eden bir kitap fuarına gitme fırsatı bulamadım. Tabii ki burada mevzu, sadece kitap almaktan ibaret değil. Daha önemlisi, yazar ve şairlerle tanışma, onların ulaşılabilir olması, fikirlerinden ve bakış açılarından faydalanma, ilham alma, onlarla sohbet etme fırsatı bulma, buraya ulaşmak için yaşadıkları hayat mücadelelerinin farkına varma ve benzer mücadelelere girmek için hazır ve istekli olmak gibi faydaları diye düşünüyorum. Ayrıca okurların birbirleriyle tanışması, belki de daha önce hiç kitap okumamış birinin ilk kitabını alması ve ona yeni bir dünyanın pencerelerinin açılması, sağlayacağı katkılardan. Ve elbette katılımcılara sunulan özel imkânlardan faydalanmak da cabası.
Kitap fuarları, sadece kitap alınacak yerler değil, bir şehre yeni bir soluk getiren bir etkinlik olarak düşünülmeli. Şehrin entelektüel yanının ortaya çıkarılması, sosyal ve kültürel yaşamın şehirde varlığının vurgulanması, pek çok alanda imkânlar sunan, kendini geliştirme azmi içerisinde, devinimsel bir yapının varlığını hem kentliler hem de diğer şehirlerde yaşayan insanlar nezdinde ifade eden bir etkinlik olarak düşünülmeli. İnsanların aklındaki “küçük şehir” perdesini aralamanın da bir yolu denebilir. Ne de olsa çoğu kişinin zihninde böyle şeyler “küçük şehirlerde” olmaz. Ama biz büyüyen bir şehiriz, öyle değil mi?
Büyüyen, gelişen Yozgat’ta yeni ve güzel şeyler görme isteğimiz, umut ve gayret yoksunu insanlar tarafından bertaraf edilmez umarım. Ne zaman yeni bir şey yapma fikriyle ortaya çıkılsa “Kim gelecek, kim yapacak kim katılacak?” gibi endişelerle bir kenara itilen hayallerimiz, bu defa karşılık bulur diye umut ediyorum.