Ne zaman köyüme gitsem, yıkılmış, terk edilmiş, viraneye dönmüş evlerin hüznü ile, kaderiyle baş başa bırakılmış, dalında sararmış yaprak gibi, her an toprağa düşecek, yaşlanmış, bir zamanlar tuttuğunu koparan elleri nasırlı analar ve babaların sefil hüznü kaplar içimi.
Geçmişte hali vakti yerinde olan ağam, beyim diye çağrılan aile reislerinin evleri ya kilitlidir ya harabedir.
Bir köy var uzakta gitmesek de gelmesek de o köy bizim köyümüzdür anlayışı ile yola çıkarak, sık sık köyüme yolculuk yaparım. Amacım 150 yıllık kerpiçle yapılı baba ocağını, bu can bu bedende var oldukça ayakta tutmak, doğaya borç kabul ederek diktiğim, alın teriyle büyüttüğüm 100 çam fidanını kurutmamak, geçmişimin yaşadığı yerlerin sıcaklığı, çocukluk hatıralarımın barındıran yerlere duyulan, hasrete yolculuklardır bu gidişler.
Bir zamanlar dedelerin babaların kullandığı karabasanları, düvenleri, yabaları, anadutları, kağnı tekerlerini, komşuların ahırlarında, samanlıklarında çürümeye yüz tutmuş tarım araçları ve gereçlerini gün yüzüne çıkarıp zımparalayıp, vernikleyip evimin ve bahçemin çeşitli yerlerine asıyor, geçmişten izler taşıyan çiftçilik malzemelerini muhafaza etmek, zorluklarla bağ kurup çeşitli çilelere, üretimin böyle meşakkatli evrelerinden geçip, günümüze ulaştığını bilmeyenlere anlatmak içindir de bu gidişler.
Boşalmış köyler, ıssızlaşmış, çoraklaşmış tarlalar gençleri köylerde tutmamış, geleceklerini kentlerin kalabalığında aramaya itmiş, şehrin varoşlarında bilinmeyen geleceğe yelken açarken, bir zamanlar üreten insanlar da tüketen olmuş. Böylelikle bağlar bahçeler ekilmez, toprak işlenmeyip, burcu burcu kokan ekmek kokuları, mis gibi üzümleri, domatesleri, salatalık kokuları da terk edilen Ana Babalar gibi unutuldular.
Bilinçsiz kullanılan gübreleme, ilaçlamalar toprağın kısırlaşmasına sebep olmuş, o bereketli topraklar insanların gönlü gibi çoraklaşmış, kendi kendine yeten ülke olmaktan çıkıp tarım ürünleri ithal eden ülkeler arasına girmiş, Baba ocakları gidilmeyen gelinmeyen yerler olmuş ocaklarının sönmesi de böyle başlamıştır.
Sonuç olarak hayatın bitmez tükenmez maddi koşturmasından birkaç günde olsa mola verip geçmişinin yaşadığı köylere, kasabalara, ilçelere girmiş olsak, terk ettiğimiz yuvalarımızın hallerine bir baksak, orada yaşayanları ziyaret etsek, iletişim kopukluğundan bitmiş akrabalarımızı görmüş olsak, bayramlaşsak, ya derin bir hüzünle yada ferahlamış bir gönülle doyduğumuz yerlere döner, hayatın gördüklerimizden ibaret olmadığını anlardık.
04.07.2016
Geçmişte hali vakti yerinde olan ağam, beyim diye çağrılan aile reislerinin evleri ya kilitlidir ya harabedir.
Bir köy var uzakta gitmesek de gelmesek de o köy bizim köyümüzdür anlayışı ile yola çıkarak, sık sık köyüme yolculuk yaparım. Amacım 150 yıllık kerpiçle yapılı baba ocağını, bu can bu bedende var oldukça ayakta tutmak, doğaya borç kabul ederek diktiğim, alın teriyle büyüttüğüm 100 çam fidanını kurutmamak, geçmişimin yaşadığı yerlerin sıcaklığı, çocukluk hatıralarımın barındıran yerlere duyulan, hasrete yolculuklardır bu gidişler.
Bir zamanlar dedelerin babaların kullandığı karabasanları, düvenleri, yabaları, anadutları, kağnı tekerlerini, komşuların ahırlarında, samanlıklarında çürümeye yüz tutmuş tarım araçları ve gereçlerini gün yüzüne çıkarıp zımparalayıp, vernikleyip evimin ve bahçemin çeşitli yerlerine asıyor, geçmişten izler taşıyan çiftçilik malzemelerini muhafaza etmek, zorluklarla bağ kurup çeşitli çilelere, üretimin böyle meşakkatli evrelerinden geçip, günümüze ulaştığını bilmeyenlere anlatmak içindir de bu gidişler.
Boşalmış köyler, ıssızlaşmış, çoraklaşmış tarlalar gençleri köylerde tutmamış, geleceklerini kentlerin kalabalığında aramaya itmiş, şehrin varoşlarında bilinmeyen geleceğe yelken açarken, bir zamanlar üreten insanlar da tüketen olmuş. Böylelikle bağlar bahçeler ekilmez, toprak işlenmeyip, burcu burcu kokan ekmek kokuları, mis gibi üzümleri, domatesleri, salatalık kokuları da terk edilen Ana Babalar gibi unutuldular.
Bilinçsiz kullanılan gübreleme, ilaçlamalar toprağın kısırlaşmasına sebep olmuş, o bereketli topraklar insanların gönlü gibi çoraklaşmış, kendi kendine yeten ülke olmaktan çıkıp tarım ürünleri ithal eden ülkeler arasına girmiş, Baba ocakları gidilmeyen gelinmeyen yerler olmuş ocaklarının sönmesi de böyle başlamıştır.
Sonuç olarak hayatın bitmez tükenmez maddi koşturmasından birkaç günde olsa mola verip geçmişinin yaşadığı köylere, kasabalara, ilçelere girmiş olsak, terk ettiğimiz yuvalarımızın hallerine bir baksak, orada yaşayanları ziyaret etsek, iletişim kopukluğundan bitmiş akrabalarımızı görmüş olsak, bayramlaşsak, ya derin bir hüzünle yada ferahlamış bir gönülle doyduğumuz yerlere döner, hayatın gördüklerimizden ibaret olmadığını anlardık.
04.07.2016
04.07.2016
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ