Dünyayı nasıl görmek istiyorsan öyle yaşa

Gazete manşetlerindeki yolsuzluk, vurgun haberlerini gördükçe zaman zaman hangi yazıyı hangi yolsuzluğu okumam gerektiğine karar vermekte zorlanıyorum. Sanki bu ülke de yolsuzluklar hiç bitmeyecekmiş gibi karamsarlaşır; namusluların da bu potada eridiğini görerek üzülürüm.

Bir tarafta sonuna kadar hırsızlık, rüşvet; diğer tarafta sonuna kadar namuslu kalma; her iki tarafın da amacı ve hedefi olmuş. Bu coğrafya da zehir, zıkkım, haram yiyenler mi, alnının terini silip, helal para kazanıp çocuklarına helal lokma yedirenler mi daha mutlu?

Esas sorulması gerekenler bunlar olmalı. Parasızlığına rağmen, sefilliğine rağmen, itibarsızlığına rağmen, helal soğan - ekmek, baklava börek kadar lezzet katar insan lokmasına. Haramın acısını tadanlar helalin lezzetini bilmezler, dolayısıyla yaşamazlar, yaşadığını sanırlar.

Gandi der ki: “ Dünyayı nasıl görmek istiyorsan öyle yaşa.”

Tolstoy’ a göre : “ Namuslu çalışmak hayatın en önemli şartıdır. İnsanlık mutluluğa ancak bununla ulaşır. ”

Evet bir tarafta çalanlar çırpanlar, tıka basa zıkkımlananlar diğer tarafta namuslu kalıp onuruyla, şerefiyle başı dik kalanlar. Bir tarafta çocuklarına hesabını verdiği temiz ak servet, diğer tarafta hesabını veremediği yalan ve riyayla sahip olunan kirli servet. İnsan olmanın insan kalmanın yüceliği her geçen gün biraz daha törpülenip küçülerek savrulan yapraklar misali; bir o yana bir bu yana savrulup duruyor. Değerlerimizden, övündüğümüz özelliklerimizden hızla uzaklaşıp bireysel çıkarlarımıza ağırlık verip çalışmadan, emek vermeden, alın teri dökmeden köşeyi birkaç defa dönmek hedefleniyor. Yarınlarımızı şekillendirecek gençlere bakıyorum; umutsuz, hedefsiz bezgin bir şekilde. Küpe takıyor, sakız çiğniyor, göbek gösterisi yapıyor, büyüğüne: babası, annesi yaşında olan insanlara otobüste dolmuşta yer verme gereğini duymuyor. Özünden kopuk paranın nakışıyla işlenmiş hedefe yöneliyor. Böyle bir ülkenin çoğunlukta olan bireyleriyle geleceğin aydınlık ışığı körelmez mi?



Tarih : 06.11.2008