DEVRİM NEDİR, DEVRİMCİ KİMDİR?

            Dostlarım, içinde bulunduğumuz haftanın önemi nedeniyle, herkesin bildiği “devrim” ve “devrimci” kavramlarını bir de kendimce açıklamaya çalışacağım.

Başvurduğum kaynaklar arasında ortak tanım kısaca “Niteliksel değişme” olarak ifade edilirken beraberinde “Niceliksel Değişme” yi de getirmesi, iki kavramın olmazsa olmazı olarak değerlendirilmektedir. Yani, bir sistemin yapısında ve işleyişinde önceki durumuna kıyasla ortaya çıkan köklü bir nitelik (mahiyet) ve nicelik (boyutsal) değişikliğe devrim denmektedir. Diğer bir tanımda ise “Mevcut toplumsal düzeni köklü, hızlıve geniş kapsamlı olarak niteliksel değiştirme ve iyiye doğru yeniden biçimlendirme eylemi” olarak ifade edilmektedir. Bu tanımda hız boyutu da ilave edildiği kavram daha netlik kazanmaktadır.  

Devrim, Arapça’daki inkılâp, Fransızca Révolution, İngilizce’de Revolution, kelimeleriyle aynı anlamdadır.

Révolution, kelimesinin mastarına baktığımızda “volution” yani dönüş,burulma fiilinden türediğini görmekteyiz ki, iyi veya kötü olsun, belirli bir düzen içinde çalışan sistemin yön değiştirmesi, devrimi ifade etmektedir.

Sosyologlara göre devrimde (inkılâpta) fiili zorlama yoktur. Öte yandan belirli bir düzen içinde çalışan sistemin zor kullanılmak suretiyle değiştirilmesi, ihtilal veya isyanı, işe militer güçler girdiğinde ise cuntayı tarif etmektedir. 15 Temmuz 2016 askeri müdahaleye ise  “kalkışma” denmek suretiyle kavrama yeni bir ad daha verilmiştir. İhtilal, isyan, cunta, kalkışma tanımları arasında da ortak nokta zorlama olup, içine “kan” da karışmaktadır.

Yukarıdaki açıklamalardan sonra devrimi şöyle tanımlayabiliriz:

Toplumun çoğunluğu tarafından onaylanır, kurumsal reformları benimsenir,süratle yaygınlaşır, geleceğe yönelik sürdürülebilir olursa, insanoğlunun refahına, iyiliğine katkıda bulunursa, sadece kendi çevresinde de değil, insanlığın büyük kesimi tarafından da takdir edilir ve destek alırsa, bir lideri(leri) varsa, ona devrim denir.  

Tarihinin derinliklerinden bugüne kadar geçen sürede devrim tanımını veya sıfatını taşıyan eylemleri, sadece sosyal düzende değil, sanayide, eğitimde, tarımda, tıpta, askeriyede, güzel sanatların her kesiminde, yani her sektörde görmekteyiz. Ama bu tanımları veya sıfatları taşıyan her eylem bir devrim niteliğinde midir, değil midir? Bu konuların değerlendirilmesini uzmanlarına bırakıp, devrimi sadece sosyolojik yönü itibariyle ele almak istiyorum.

Bu bağlamda “Devrimci kimdir?” sorusuna da, “yukarıda tanımını yaptığımız eylemleri gerçekleştiren kişi(ler)” şeklinde yanıtlamamız, yanlış olmayacaktır.

Devrimcinin sıra dışı özellikleri olduğu gerçeğini dikkate alarak devrimcilere ait bazı ayrıntıları dile getirmekte de yarar var diyorum.

Devrimcileri analiz ettiğimizde;

  • çok iyi eğitimli, bilgili, tecrübeli, önsezili, tarihini ve coğrafyasını iyi bilen,
  • iyi bir pedagog,  sosyolog, halkını, dünya milletlerini ve diplomasiyi çok iyi bilen,  
  • sadece kendi bilgi ve tecrübesi değil, ekip çalışmasını çok iyi yapan ve ekibinde yer alan kişilerin yeteneklerini de nerede ve ne zaman kullanacağını çok iyi tayin edebilen,
  • tartışmaya, diyaloga açık, ancak gerektiğinde dikte etmekten çekinmeyen,
  • hedeflerini isabetli tayin eden ve hedefe varmak için aldığı kararı korkusuzca uygularken, hırsının esiri olmayan,
  • reaksiyonlarını dışa vurmayan,
  • çevresi ve toplumla empati kurabilen, karşılığında ise onlardan saygı, sevgi ve güveni kolayca alabilen, ve nihayet,
  • içinde bulunulan imkanları yerinde ve zamanı etkin bir biçimde kullanmakta maharet sahibi,

olduklarını görmekteyiz.

Ayrıca tüm bu özelliklerin yanına, temiz ve şerefli bir maziye sahip olma vasfını ilave etmemeyi de unutmayalım.

Modern demokrasi kavramının evrensel boyutta kabul görmesini sağlaması açısından sosyal devrimlerin başlangıcı olarak 1789 tarihli Fransız Devrimi’ni kabul edilmektedir. Ancak Fransız Devrimi’nden önce 1640-1660 yılları arasındaki iç savaşların sürdüğü, kral kellelerinin alındığı bir dönemden sonra Büyük Britanya İmparatorluğu’nun kurulmasını sağlayan devrim ile Amerika’da 1775-1865 yılları arasında koloniciliğe karşı özgürlük savaşları verilerek sonunda bağımsız Amerika Birleşik Devletlerinin kurulmasını sağlayan eylemler de devrim olarak tanımlanmaktadır.      

Bu örneklerin yanında önemli devrim olarak adlandırılan,

  • 1917 şubatında yapılan Rus Bolşevik Devrimi,
  • 1955 Çin Mao Zedong Devrimi,
  • 1 Ocak 1959 Fidel Castro Küba Devrimi,
  • 1946-55 ve 1973-74 arasında, kapitalizm ile sosyalizm arasında üçüncü bir yol olduğu iddia edilen Juan Peron’un Arjantin'de gerçekleştirdiği “Peronizm” Hareketi,
  •  Bolivya’da 1967-68 yıllarındaki Che Guevera Hareketi,  

de bulunmaktadır.

Mustafa Kemal’in,

  1. Kuva’yi Milliye’ye ruhu,

      2-  Amasya Tamimi’nin başında yer alan "Milletin istiklâlini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır."

      3-  Sakarya Meydan Savaşı’nda haykırdığı “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır, o satıh ki tüm vatandır.”

ifadelerindeki ışığı gören, aynı zamanda “Nutuk” kitabını elinden düşürmediği söylenen, popüler ismiyle Che’nin, Mustafa Kemal’in çizdikleri ile adeta paralellik arz eden stratejisi de aynen şöyledir:

1. Halk güçleri düzenli orduya karşı zaferi kazanabilir.

2. Devrim yapmak için her zaman tüm şartların bir araya getirilmesi gerekmeyebilir.

3. Latin Amerika’da savaşın temel alanı kırsal kesim olmalıdır.

Komünizmin insanlık için yeni bir umut olarak ortaya sürüldüğü o dönemlerde Che bir mücadele simgesi olarak görüldü.

            Che Guevara, 9 Ekim 1967’de Vallegrande yakınlarındaki La Higuera’da Bolivya Ordusu’nun elindeyken, CIA ve ABD Özel Harekât Birlikleri tarafından öldürülmüştü. Dünya üzerinde sosyalist devrimci hareketlerin sembolü haline gelen ve bu yükselişinden rahatsızlık duyan Fidel Castro’nun, Che’nin ölümünde parmağı olduğu, da birçok belgeselse açıkça yayımlanmış bulunmaktadır.

Her nedense, devrim hareketine omuz omuza başlayıp, daha sonra siyasi gerekçelerle yoldaşlığın düşmanlığa dönüşmesi ve kan dökülmesi, tarihte hep izlenmiş olaylardır…  

            Sayılan bu devrimlerin yanında, 1868 yılında Japonya’da gerçekleştirilmiş devrim mahiyetindeki Restorasyon hareketlerine de değinmek istiyorum.

Meiji Restorasyonları’nın sahibi ve Japonya’nın dışa açıldığı, batılı yaşama adapte olduğu dönemin imparatorunun asıl adı Mutsuhito’dur. 1852-1912 arasında yaşamıştır. Küçük yaşta tahta geçen İmparator Meiji’nin kısa sürede başarıya ulaşan başlıca önemli girişimleri şunlardır:

  • Batı takvimine geçiş,
  • Giyinme şekli batı tipine göre düzenlenmesi,
  • Avrupa’dakine benzer bir bankacılık sisteminin getirilmesi,
  • Dış ticaretin köklenmesi amacıyla belli sayıda kişinin ihtisas için İngiltere’ye i gönderilmesi,
  • Çağdaş bir düzenli ordu kurulması, subayların eğitim için batılı ordu ve donanma akademilerine gönderilmesi,
  • 1868–1898 arasındaki otuz yıllık devrede 2190 fabrika yapılması,
  • 1870 de ilk demiryolu yapılmasından on yıl sonra 1890 da demiryollarının uzunluğu 7200 kilometreye ulaşması,
  • 1871 de ilk gazetenin yayımlanması,
  • 1871 de "Daymiyo" denen derebeylik sistemine son verilerek, ülkenin idari bakımdan çağdaş bir şekilde organize edilmesi,
  • 1872’de çıkarılan bir kanunla kadın ve erkek her Japon için ilköğretim zorunlu olması,
  • 1873 de mecburi askerlik sistemi kabul edilmesi,
  • Yeni Anayasanın, Almanya’nın Devlet yapısı ve Fransa Anayasasına göre uyarlanarak 1889 yılında da ilan edilmesi,
  • Millet Meclisi, Siyasal partiler ve Danışman Kurullarının oluşturulması,
  • Kast düzeninin kaldırılarak, toprak reformu ve vergi sisteminin iyileştirilmesi,
  • Batılı kıyafetlerinin kullanılmasının devlet memurları, askerler ve saray mensupları için zorunlu hale getirilmesi,
  • Güçlü ordu, zengin ekonomi, medeniyet ve aydınlanma sloganlarının reform programının temsili ifadeleri haline gelmesi.

            Bu arada kanji, hiragana, katagana alfabesinden batı alfabesine geçilmesini öneren zamanın eğitim bakanı, geleneksel kültürlerinde taviz vermeyen Japon milliyetçileri tarafından yatağında kafası kesilmek suretiyle katledilmesi de Restorasyonun ayrı bir boyutudur.

            Meiji Reformlarının bir anlamda Büyük Atatürk'ün yaptığı devrimlerle benzerlik arz etmesi bakımından, konuya biraz uzunca yer vermek istedim.

            Ne var ki, yukarıda özetlenen ve adına “Devrim” denilen tüm tarihi olayların ortak yanı, hepsinin “kan” dökülmesine buluşmalarıdır.  

İyi hoş da, “Devrimlerin sonunda memnuniyet veya hüsran var mıdır, yok mudur; bunun rasyoları nedir?” diye bir soruyu akla getirebiliriz. Görüyoruz ki, devrimlerin sonuçlarından, kimileri memnun kalırken, kimileri de hüsrana uğramaktadır.

Bu sorunun cevabı ise şöyle verilebilir:

Devrim sonunda yapılan kurumsal reformlar bireyin ve toplumun sosyal statüsü ile ekonomik yapısına olumlu katkıda bulunuyorsa memnuniyet, bulunmuyorsa hüsran olmakta, bunun sonucunda da toplum içinde devrimin taraftarları ve karşıtları meydana gelmektedir.

Şayet devrimler adil bir referandumla değerlendirilirse, çıkan sonuç da gerçek “memnuniyet - hüsran rasyosunu” vermektedir.

Özetleyecek olursak; devrimlerde

  • Nitelik ve nicelik değişikliği,
  • Yeni kurumsal yapılanmalar,
  • Zaman kavramı, yani devrimin yerleşme hızı,
  • Yönteminde zorlamadan ve kan dökmeden,
  • Sosyal ve ekonomik açıdan sürdürülebilen refah ortaya çıkmışsa devrim, bunu gerçekleştiren de devrimci kabul edilmektedir.

Tarihte devrim denilen olayların hangisinin devrim, kimin devrimci veya ihtilal ve ihtilalcı olduğunu hususundaki görüşüme katılırsanız, bu kriterlere tam ve kusursuz uyularak yapılan devrimleri dünyada Ulu Önder Atatürk’ten başkasının başaramadığı hususunda da hemfikir oluruz. Atamız’ın, emperyalizmin kıskacından kurtulmaya çalışan ülkelere örnek ve özen teşkil eden ve en önemlisi, kan kokusu bile taşımayan, devrimlerini buraya sığdırmanın güçlüğünü takdirlerinize sunuyor, Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramınızı kutluyorum.  

Kaynakça: H.Bülent Payaslıoğlu, Cemal Kovalı, Baturalp Arıkal 2014 yılı ortak çalışmasından yararlanılmıştır.

OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ