ABD, Vietnam Savaşı’nı televizyonda akşam haberlerinde kaybetmişti. İsrail, Gazze’deki savaşı sıcak YouTube görüntülerinde kaybetti.
1968-1974 arasında başlıca haber ağları (ABC, NBC, CBS) tarafından gösterilen kanlı görüntüler, kurgulanmış da olsalar, bir noktadan sonra Amerikalıları “Yeter artık!” noktasına getirmişti!
O sıralarda orada doktora öğrencisiydim. Toplumsal muhalefetin adım adım büyüyüp savaşa hayır deyişini adım adım izledim…
İsrail’in, artık ne yaparsa yapsın, bombalarıyla Gazze’de parçaladığı bebek görüntülerini bastırabilmesi mümkün değildir. Artık askeri üstünlük bir şeyi değiştirmez. Buradan ancak geriye gidilir.
Atatürk “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır, o satıh da vatanın bütünüdür” demişti. Çağımızda o satıh, televizyon ve bilgisayar ekranlarıdır. Orada kaybederseniz her yerde kaybedeceksiniz demektir.
İsrail orada kaybetti!
Bunun Hamas’ın yaptıklarını hoş görmekle, onun terörist bir örgüt olup olmamasıyla ilgisi kopmuştur. Hamas öyle olsa bile, sen uygar bir devletsen bunları yapmazsın, yapamazsın.
“Ben çok güçlüyüm, bana dokunanı çok fena yaparım!” kibiri içinde, ibreti alem için, ders olsun diye, emzikli sabileri bombalarla parçalayamazsın!
Yaparsan, insanlığın vicdanında kaybedersin!
Netanyahu’nun İsrail’i orada kaybetmiştir.
HAKİKAT FETİŞİSTİ GAZETECİLER
Bu savaşın bebeklerden sonra en ağır kurbanı gazeteciler oldu. Gazetecileri Koruma Komitesi’ne (CPJ) göre bugüne kadar 70 gazeteci öldürülmüş. Yaralılar ve kayıplar da var.
Niçin ölmüş bu insanlar: Orada yaşananları yerinde görmek ve bize anlatmak için. Bunu görev bildikleri için.
Mary Colvin’in meslektaşları oldukları için!
Mary Colvin, şahsen tanımaktan onur duyduğum meslektaşlarımın başında gelir. Sunday Times gazetesine haber yaptığım yıllarda İstanbul’a gelmişti. Amerikalı, varlıklı, güzel bir kadındı, ama tam bir hakikat fetişistiydi. Özellikle savaşlar konusunda:
“Gidip kendi gözlerimle görmeli ve doğrusunu anlatmalıyım” derdi.
Görmek için gittiği bir savaşta bir gözünü kaybetti. Ama gazeteciliği bırakmadı. O durumda gittiği bir başka savaşta, Suriye’de, bulunduğu yeri bombalayıp öldürdüler!
Yaşasaydı şimdi mutlaka Gazze’de olurdu ve büyük olasılıkla bombalanıp öldürülen gazeteciler arasındaki yerini alırdı!
GERÇEK GAZETECİ KİME DERLER?
“Hakikat fetişisti” dedim. Bu türden insanların sayısı fazla değildir. Ve bu, gerçek gazetecilerin sayısı fazla değildir anlamına gelir.
Haber araştıran, yazan, yayınlayan, yorumlayan herkes gazeteci değildir. Çoğu, hakikati her ne pahasına olursa olsun bulup anlatma ideali uğruna çalışmaz; onu başkalarının istediği biçimde değiştirme hatta bozma işinde çalışır!
Eğer Colvin gibi gerçek gazeteciler “iletişim” sektöründeyseler, ötekiler “anti-iletişim” sektöründedir.
Ve ne yazık ki, sayıları gerçek gazetecilerden kat kat fazladır.
Kendilerince bir gerçeklik anlayışı olan halkla ilişkilercilerden ya da reklamcılardan söz etmiyorum. Gazeteci geçinenlerden söz ediyorum.
Tüm haber çalışanları gazeteci değildir. Çoğu medya “çalışanları”dır. Amirlerinden emir alan memurdurlar, dalkavuk ya da algı-mühendisidirler.
Gazeteci geçinirler, fakat hakikati bulmak uğruna değil, gazetecilikten geçinmek için oradadırlar.
“Hakikat fetişisti” bu türden gerçek gazetecilerin en yakın yoldaşı filozoflardır. Bunu ilk farkeden Michel Foucault olmuş, Nietzsche’nin ilk “radikal gazeteci” olduğunu söylemişti.
Günümüzün parlayan ismi filozof Byung Chul Han da onlarla aynı fikirde. “Ben de radikal gazeteciyim!” demekte…
Yoldaşları, Mary Colvin de hayatta kalabilse, Gazze’den onlara sıcak bir selam gönderirdi, eminim!