Tebdili mekanda ferahlık vardır”der eskiler. Zaman zaman mekan değiştirmenin insanı ferahlatacağını anlatmak için. Ben de bu düşünceyle tebdili mekan eyledim. Yani YOZGAT’tan ayrıldım. Evimi ve işimi İzmir’e taşıdım.
YOZGAT’ın geçmişinde insanların toplu göçe zorlandığı zamanlar da olmuştu. YOZGAT’lılar kendi sohbetlerinde o günleri çoğu zaman pişmanlıkla anarlar.Çünki göçen insanlarla birlikte YOZGAT’ın bir çok değerinin de birlikte göç ettiğini yeni yeni fark ediyorlar.Bu güzel insanlar göçerken güzel olan şeyleri de beraberinde götürmüşlerdi.
Abbas SAYAR’ın anlatımıyla 1950 li yıllarda piyano sersleri gelirdi eski pazarın bahçeli evlerinden. Düğünlerinde ut, keman, cümbüş çalınırdı. YOZGAT’lı gençlerde şimdi ise piyano sesi artık bir hayal. Ut,keman, cümbüş çalan insan kalmadı. Kalanlar da utanır oldular çaldıkları aletlerden.
Benim YOZGAT’tan göçmem bireysel bir karar. Ama bu kararı almam sadece kendi isteğimle olmadı tabi. Birileri tarafından bilinçli olarak zorlandım.Son yedi yıl yaşadıklarım benim bu kararı almamda rol oynadı.Kendilerini dindar sayıp öteki gördükleri insanların ekmeği ile oynamaktan korkmayan sahte dindarların çoğalması, bunların siyasette etkin hale gelmeleri,benim gibi farklı düşünen insanları tedirgin etmeye başladı.Önce tedirgin etmekle başlayan bu süreç,daha sonra eyleme dönüştü. Benim gibi kamuda iş yapanlara müdahale etmek, iş yapamaz hale getirmek kolay olduğu için hemen harekete geçtiler. Örneklemek istiyorum. Orman müdürlüğünde yapılan bir ihaleye katıldım. Kimsenin yapmak istemediği bir işi yasal bir ihale sonucu aldım. Bu iş için beş (5) yıllık sözleşme yaptım. İş için gerekli ekipmanları hazırladım işe başladım. Ben işe başladıktan sonra iş kıymete bindi. Halbuki iş iki (2) defa ihaleye çıktı hiç iştirak eden olmadı.Ben işe başladıktan sonra işin talipleri çoğaldı. Bu talip olanlardan siyasetçilere baskı oluşturmaya başladılar. Tabii ki siyasetçiler de bu işin iptali için o günkü bürokratlara baskı yaptılar. O günkü orman müdürü beni çağırdı baskılardan dolayı zor durumda olduğunu, anlaşarak sözleşmeyi karşılıklı fesh etmeyi önerdi.Kabul etmedim. Müdür vekaleten görev yaptığı için siyasetçilere her yönden bağlıydı. Bu sözleşmeyi fesh etmek için yapabilecekleri her şeyi yaptılar.Haftanın iki (2) günü SSK, üç (3) günü maliyeciler denetime gelmeye başladı.Tabii ki işini düzgün yapan insan denetimden korkmaz. Burdan bir sonuç alamadılar. Bir de baktım dost olarak bildiğim bir gazeteci devreye girdi. Köşe yazılarında ve gazetesinde o iş ile ilgili olumsuz haberler yapmaya başladı. Nedenini ve niçinini hala bilmiyorum ve bütün yazdıkları haksızdı. O da haksız olduğunu biliyordur fakat vicdanı rahatmıdır merak ediyorum. Süreç daha uzun. Anlatmayacağım.Siyasetçilere mahkum olan müdür her şeyi göze alarak sözleşmeyi tek taraflı fesh etti.Olay şu anda hala mahkemede.Algılamakta zorlandığım şu , o günkü il başkanı ile geçmişe dayanan dostluğum vardı,işin iptali için uğraşan millet vekili, millet vekili olmadan önce şirketimin avukatıydı.Olaya hiç ilgisi olmadan müdahale eden gazeteci ise dost bildiğim bir insandı.Bu saydığım kişilerle hiçbir husumetim olmamıştı. NİÇİN BİLMİYORUM.
Buna benzer çok olaykar yaşadım.Yaşadıkça da YOZGAT’tan ayrılma kararına yaklaştım.
Birgün sabah kalktım havlu kapımın iç tarafına “Koministlere ölüm, kahrolsun Kadim”yazısını gördüm. Polisi çağırdım kısa sürede yakalandı yazan delikanlı.Mahkemedeki ifadesi beni YOZGAT’tan ayrılmama ikna etti. “Kadim DO⁄AN’ın evinin önünden geçiyordum, kominist olduğunu duymuştum milli duygularım şahlandı bu yazıyı yazdım.”dedi. 17 yaşında bir çocuk, tanımam etmem. Ama varlığım onun milli duygularını şaha kaldırıyor. Oysaki milli duyguların şaha kalkması için o kadar çok neden var ki. Tabiiki onun yazdıkları önemli değil,kimin yazdırdığı önemli.Velhasıl YOZGAT’tan ayrılmam gerektiğine inandım ve ayrıldım. Kalanlara selam olsun. Ben o delikanlıyı sicili bozulmasın diye mahkemede af ettim.Sanırım o çocukta bana istemeden iyilik yaptı.
Sağlıcakla kalın.