Kadriye ŞAHİN

YANKI

BELLİKİ NİNE ve YOZGAT KIŞLASININ MADIMAKLARI (2. BÖLÜM)

Gür, ama nazik, saygılı bir sesle kendine gelir. Elindeki bıçağı, acele önündeki madımak dolu önlüğe saklar.

-Kolay gelsin. Hanım Teyze!

Belliki Nine, diline pelesenk olmuş o cümleyi tekrarlamamak için biraz bekler sonra konuşur.

-Sağ olasın evladım.
- Ne yapıyorsunuz? Burası yasak bölge!

Sesine yansıyan suçluluk duygusuyla cevap verir.

-Bir şey yaptığım yok evladım. Bilirim yasak bölge.
- O zaman neden geçtiniz tellerden (sınırdan) içeri?

Biraz bekler. Ne cevap verse bilemez. Zarar vermeyeceğini bir şekilde anlatmak ister.

-Asker evlatlarımızın ayağına takılmasın. Otu çöpü biçiyorum.
-Onca asker varken size mi düştü, bu vazife teyzeciğim?
-Bize düşmez emme (ama) Kıyamam askerlere.
-Anlaşılan, çok yufka yürekli siniz. Eteğinizdeki otları da alayın atları için mi topluyorsunuz? Şu kenara bırakınız. Yük olmasın size!

Akşama kocasına çekeceği ziyafet için, her şeyi göze alarak topladığı madımakları nasıl bıraksın kenara? Ne cevap vereceğini bilemeden konuşmaya başlar.

-Olmaz oğul... Atların yemediği otları seçiyorum. Onları biz pişirip yemek yaparız.
Atlar bu otu yemez... Pişirilirse yenir. Çok lezzetli, dertlere deva, hastalıklara şifadır.
- Anladım. Siz, bize tarif ediniz. Yemekhanede aşçılara pişirtip, askerlere de yedirelim.
- Olmaz. Askerler tadını alırsa, kışladan toplatırsınız otları. Bize kalmaz!

Asker, tetkik için çıktığı alayda açık noktayı tespit etmiştir.

-Siz her gün, buralara kadar gelip, madımak mı topluyorsunuz?

Belliki Nine, ilerleyen sohbette biraz rahatlamış, alıştığı şekilde, diline pelesenk olmuş o sözcükle söze başlar.

-“Belli ki, asker evladım; Nöbetçileri biri oyalayıp, Ötaa (öteki) topluyo. Yohut (bazen, veya) nöbetçiler gormeden telden geçende oluyo. Belli ki, bu mübarekler de, hep gışlanın (kışla) içinde çıhıyo (çıkıyor)...

Asker, bir müddet konuşmaz. Belliki Nine, askerin susmasıyla bıçağı bu sefer taşa vurduğunu anlar. Başını, biraz daha eğer önüne. Pişmanlıkla dilini ısırır, gözlerini yumar, yüzünü ekşitir. Bir şeyler eveleyip gevelese de çevirecek laf bulamaz.
Asker, başını kaldırıp alay binasına doğru göz gezdirir. Tekrar aksi yöne döner. Aşağıdaki nöbetçileri gözleri arar. Nöbetçiler, Belliki Nineyi kenardaki sazlık otların içinde fark etmeyip, sürekli aksi yöne, şehir tarafına baktıklarından, bizim Nine hendeklerin içinde ilerlerken, nöbetçiler çoktan gerilerde kalmıştır. Eğilip, adım-adım ot toplayarak alay önüne kadar gelmiştir. Diye düşünür.

Asker tekrar dönüp; Başı önünde ne yapacağını bilmeyen Nineyle, bu sefer sert bir sesle, Mine'nin dilinden konuşur.

-Bildim Hanım Teyze, bildim! Şimdi, siz dışarı çıkınız!. O nöbetçileri buraya getirip, kışlanın otlarını yol'durayım. Sonrada, tüm askerleri Alay önüne dizip; "Teke tüke sakallı. Oy madımak, madımak" söyletip, silahın dipçiğiyle oynatayım. Bundan sonra, talim koşusunda bu türküyü söyletip, tüm askerlerin analarını ağlatayım...İçiniz rahat etsin. Askerlerin ayaklarına takılan ot, çöp kalmayacak...

Belliki Nine; Söylediği sözün ana kuzusu, gariban askerlere ceza olarak döneceğini tahmin etmemiştir. En çok, nöbetçi sayısını artırırlar diye pişmanlık duymuştur. Karşısında ki askere ne söyleyeceğini bilemez. Yüreği ince ince pişmanlıkla sızlar. Kafası tümden karışır. Birazda yanındaki askere karşı, içinde öfke oluşur. Ne olursa olsun, cesaretini toplayıp, bir kaç söz söylemek ister.

-Sen gomutan (Komutan) mısın evladım?
-Komutanım Hanım Teyze!
-Bizden zarar gelmez askerlere. Neden izin vermezsiniz gışlamıza (kışlamıza) girmeye?

Asker gülümser. Belliki Ninenin bin bir bahaneyle, yaranmaya çalıştığının farkındadır. Belli ki, biraz da kızdırmak, eğlenmek ister.

-Hanım Teyze! Yozgat cezalı. Devlet, tel çekmiş, sınır belirlemiş. Kapıdan içeri girmesinler, "geçirmeyin sınırdan" demiş. Bu madımaklar Atatürk'ün sınırları içinde. Yasak alanın yasak madımakları bunlar.

Belliki Nine, askerin söylemek istediğini anlamış. Oldum olası, bu Memlekete atılan bu çamuru içine sindirememiş. "Cezalı" sözünü duyar duymaz yüreği öfkeyle dolar. Oturduğu yerden kalkar. Başında sıyrılan tülbenti, başının üstünde savurur. Sıvazlayarak başını sıkıca bağlar. Ellerini beline dayar.

-Öylemi asker evladım! Madem öyle söylemiş de bizim Devlet, gocaman (kocaman- büyük) asker alayını getirip Yozgat'ın tepesine neden gurmuş (kurmuş)? Bu Devlet, alayın ortasına Atatürk'ün on metre boyundaki heybetli iresmini (resmini) neden dikmiş...! Neden?
Nedenini de ben söleyeyim. İzin ver de anatayım.(anlatayım)

Asker, yaşlı kadının birden bire canlanarak, ayağa kalkıp karşısına dikilmesine şaşırmış bir halde...





01.12.2017
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ