Yozgat'ta doğup, Yozgat kültüründe yetişip, okullarında okuyan, kendini geliştiren, kısacası Yozgat ta var olan değerler; ülke kültürüne İLK hizmetleri getirip; vatana, millete geleceği aydınlatmak amacıyla ışık taşıyanlar... Gerek kültürel alanda, gerek sanat alanında ve devlet makamlarında üst seviyelerinde hizmetlerde bulunan, bu hizmetlere ömrünü harcayanları, başkaları sahiplenip; kime, nereye ait olduğu belirtilmeyen, kendi memleketlerinde isimleri dahi tanınmayan, Yozgat'ın değerlerinin, başkalarının kucağına neden atıldığını? Neden, kendi memleketlerinin adıyla tanınmadıklarını? Bunca aydın, düşünür, sanatçı, iş adamı yetiştiren bir memleketin, neden geri kaldığını? Bu şehrin, bir asır kültürel ve medeni olarak neden kısırlaştırıldığını? Hep sorgulamışımdır.
Elbetteki değerlerine sahip çıkamayan toplumların değerlerine sahip çıkanlar olacaktır. Sahip çıkanlarda, medeni ve kültürel alanda kalkınacaktır. Hz Mevlana, değere değer vermeyenler için; "MÜCEVHERLERDEN ANCAK SARRAFLAR ANLAR. BAŞKASI ONUN DEĞERİNİ BİLMEZ. NE FARK EDER Kİ, KÖR İNSAN İÇİN ELMAS DA BİR, CAM DA. SANA BAKAN KÖR İSE, KENDİNİ CAMDAN SAYMA." demiştir. Görünen o ki, Bu memleket elmaslarının değerini bilip vitrinlerinde sergileyip, elmastan yayılan ışığı göremediği, gösteremediğinden, yayılan ışıktan faydalanmasını bilemediğinden... Ya da, bunların üzeri kapatılıp karanlığa mahkum edildiğinden, ne yazık ki, bu değerler başka yerlere taşınarak, taşınmak zorunda kalarak, başkalarınca sahiplenilmiştir. Velhasılı, kendini camdan saymayanlar, değerini bilen yerlere, kendini atmıştır. Üç beş vefalı aydın ise, ümidini kaybetmeden halen bu şehir için çırpınmaktadır.
Sayın Osman Hakan Kiracı beyefendinin yazılarını takip ederken, Yozgat'ın kültürel değerlerine sahip çıkıp, sahiplenmek adına hazırlanan; "Yozgat Basın Müzesi Projesi"n den haberdar olduğum anda; pek çok şeyi değiştirip, bu memleketin bağrında yetişen, milletin sesi, kulağı, eli-ayağı, beyni ve yüreği olan hayırlı evlatlarını tekrar kendine iade edeceğini, vefa borcunu ödeyeceğini, tekrar bağrına basmak için köprüler kuracağının ümidini taşırken... Bu tür müze açılışlarının, memleketimize neler kazandıracağını hep hayal ederek, Yozgat'a ait Yozgat'ın elmaslarının kendi müzesinde yer alıp, bu memlekette sarrafların da olduğunu herkes bilecek, değerler yerine iade edilecek diye yıllardır, getirisi ve memlekete faydaları göz önüne alınarak;
Yapılacak açılışta, ülkenin en ünlü isimlerinin, aydın ve düşünürlerin isimleri yer alacağı için, kendi değerlerinin açılışına iştirak edeceklerini, kendi alanlarında bu açılıştan bahsederek unutulmuş olan bu gariban şehrin adının bu vesile ile anılarak, varlığından haberdar edilmesine, terk edilmiş şehrin bu sayede adının anılacağı, tanıtılacağı, değerine değer katılacağı, farkı fark edileceği, evlatlarına ismen de olsa bağrında yer verileceği, kendi değerlerine kavuşturulacağı düşüncesiyle bu projenin gerçekleşeceği günü ve açılış anını bin bir ümitler ile beklerken;
Bu zamana kadar yapılması gerekenlerin yapılamayışında bile, hiç bir şey için geç kalınmış sayılmaz diyerek, o ümidi hep içimize taşırken;
Geçmişte ve bu gün; bürokrasinin, siyasetin bencilliğine takılıp, memleket çıkarlarının gözardı edileceğini. Geçmişten geleceğe taşınacak olan bir tutam ışığın söndürüleceğini maalesef düşünemedik. Daha doğrusu bencilliğin bu derece devleşerek, ışıkları kara gölge gibi söndüreceğini göremedik.
Kütüphaneler ve müzeler birer kültürel mirastır. Müze demek, tüm kültürel birikimin sanatsal, bilimsel, düşünsel, fikirsel değerlerin görselleşip; göze, gönle, akla, fikre sunularak, geleceğe tutulan ışığın bir araya toplanmasıdır. Geçmiş ile geleceğin kaynaştırılması, geçmiş kültürün geleceğe aktarılması demektir. Geçmişi olmayanın geleceği olamaz. En gelişmiş şehirler müzeleriyle anılmaktadır. Müze, kültür demektir. Kültürü olmayan toplumların medeniyeti olmaz.. Yozgat'ın geçmişinin üzeri, ego ve bencillik ile nedenleriyle kapatılarak, geleceği yok edilmektedir.
Ne yazık ki, kendi bağrında yetişen değerlere, zenginliklere, öz evlatlarına, özel evlatlarına sahiplenmesi, geleceğe ışık tutması, örnek teşkil etmesi engellenip, yüreği kanatılarak, gaflet ölümüne terk edilmektedir.
Uyku gafletinde ölmemek, öldürmemek, var olanı yok etmemek için; değerlere, değer verenlere, var etmek için uğraş verenlere, geçmişten geleceğe ışık getirenlere... Artık, aç gözünü.! Elmaslarına sahip çık..! Uyan gaflet uykusundan ey Memleketlim.!
15.06.2018
Elbetteki değerlerine sahip çıkamayan toplumların değerlerine sahip çıkanlar olacaktır. Sahip çıkanlarda, medeni ve kültürel alanda kalkınacaktır. Hz Mevlana, değere değer vermeyenler için; "MÜCEVHERLERDEN ANCAK SARRAFLAR ANLAR. BAŞKASI ONUN DEĞERİNİ BİLMEZ. NE FARK EDER Kİ, KÖR İNSAN İÇİN ELMAS DA BİR, CAM DA. SANA BAKAN KÖR İSE, KENDİNİ CAMDAN SAYMA." demiştir. Görünen o ki, Bu memleket elmaslarının değerini bilip vitrinlerinde sergileyip, elmastan yayılan ışığı göremediği, gösteremediğinden, yayılan ışıktan faydalanmasını bilemediğinden... Ya da, bunların üzeri kapatılıp karanlığa mahkum edildiğinden, ne yazık ki, bu değerler başka yerlere taşınarak, taşınmak zorunda kalarak, başkalarınca sahiplenilmiştir. Velhasılı, kendini camdan saymayanlar, değerini bilen yerlere, kendini atmıştır. Üç beş vefalı aydın ise, ümidini kaybetmeden halen bu şehir için çırpınmaktadır.
Sayın Osman Hakan Kiracı beyefendinin yazılarını takip ederken, Yozgat'ın kültürel değerlerine sahip çıkıp, sahiplenmek adına hazırlanan; "Yozgat Basın Müzesi Projesi"n den haberdar olduğum anda; pek çok şeyi değiştirip, bu memleketin bağrında yetişen, milletin sesi, kulağı, eli-ayağı, beyni ve yüreği olan hayırlı evlatlarını tekrar kendine iade edeceğini, vefa borcunu ödeyeceğini, tekrar bağrına basmak için köprüler kuracağının ümidini taşırken... Bu tür müze açılışlarının, memleketimize neler kazandıracağını hep hayal ederek, Yozgat'a ait Yozgat'ın elmaslarının kendi müzesinde yer alıp, bu memlekette sarrafların da olduğunu herkes bilecek, değerler yerine iade edilecek diye yıllardır, getirisi ve memlekete faydaları göz önüne alınarak;
Yapılacak açılışta, ülkenin en ünlü isimlerinin, aydın ve düşünürlerin isimleri yer alacağı için, kendi değerlerinin açılışına iştirak edeceklerini, kendi alanlarında bu açılıştan bahsederek unutulmuş olan bu gariban şehrin adının bu vesile ile anılarak, varlığından haberdar edilmesine, terk edilmiş şehrin bu sayede adının anılacağı, tanıtılacağı, değerine değer katılacağı, farkı fark edileceği, evlatlarına ismen de olsa bağrında yer verileceği, kendi değerlerine kavuşturulacağı düşüncesiyle bu projenin gerçekleşeceği günü ve açılış anını bin bir ümitler ile beklerken;
Bu zamana kadar yapılması gerekenlerin yapılamayışında bile, hiç bir şey için geç kalınmış sayılmaz diyerek, o ümidi hep içimize taşırken;
Geçmişte ve bu gün; bürokrasinin, siyasetin bencilliğine takılıp, memleket çıkarlarının gözardı edileceğini. Geçmişten geleceğe taşınacak olan bir tutam ışığın söndürüleceğini maalesef düşünemedik. Daha doğrusu bencilliğin bu derece devleşerek, ışıkları kara gölge gibi söndüreceğini göremedik.
Kütüphaneler ve müzeler birer kültürel mirastır. Müze demek, tüm kültürel birikimin sanatsal, bilimsel, düşünsel, fikirsel değerlerin görselleşip; göze, gönle, akla, fikre sunularak, geleceğe tutulan ışığın bir araya toplanmasıdır. Geçmiş ile geleceğin kaynaştırılması, geçmiş kültürün geleceğe aktarılması demektir. Geçmişi olmayanın geleceği olamaz. En gelişmiş şehirler müzeleriyle anılmaktadır. Müze, kültür demektir. Kültürü olmayan toplumların medeniyeti olmaz.. Yozgat'ın geçmişinin üzeri, ego ve bencillik ile nedenleriyle kapatılarak, geleceği yok edilmektedir.
Ne yazık ki, kendi bağrında yetişen değerlere, zenginliklere, öz evlatlarına, özel evlatlarına sahiplenmesi, geleceğe ışık tutması, örnek teşkil etmesi engellenip, yüreği kanatılarak, gaflet ölümüne terk edilmektedir.
Uyku gafletinde ölmemek, öldürmemek, var olanı yok etmemek için; değerlere, değer verenlere, var etmek için uğraş verenlere, geçmişten geleceğe ışık getirenlere... Artık, aç gözünü.! Elmaslarına sahip çık..! Uyan gaflet uykusundan ey Memleketlim.!
15.06.2018
13.06.2018
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ
Adınız ve Soyadınız
17.06.2018 01:13:00Sayın Çapanoğlu Beyefendi; sayfama teşrif ederek, zahmet edip yazmış olduğunuz değerli yorumunuz için teşekkür ederim.
Denizlide araştırma yapmak için kamp kuran bir grup üniversite öğrencisi, kamp yakınına tüneyen bir Denizli Horozunun sabahın erken saatlerinde yüksek sesle ötmesinden bir hayli rahatsız olmuşlar.
Sabahın köründe ortaya çıkan horoz, önce dikleniyor, sonra dakikalarca ötüyormuş Tabi ki bu sebepten dolayı ekipte ne uyku ne de huzur kalmamış. Sonunda gençlerin sabırları tükenmiş
Horozu susturmak için başlamışlar kovalamaya. Horoz önde.. Gençler horozun peşinde
Derken mahalle arasına dalmışlar Bu kovalamacayı gören, fakat bir anlam veremeyen yaşlı dede, seslenmiş:
Hey, evlatlar!.. Bu zavallı horozu niye böyle ürkütüyorsunuz? demiş.
Gençler:
Dede, bu horoz sabahın köründe ötmeye başlıyor, tüm kampı ayağa kaldırıyor. O yüzden bunun başını keseceğiz! demişler.
Dede:
Yazıktır evladım yapmayın!.. Bırakın, ben onun sesini keserim, bir daha da sizi rahatsız etmez. demiş.
Gençler bunun uzerine kovalamayi bırakmışlar.
Ertesi gün sabah, hafif gak guk sesleri dışında horozdan kayda değer hiç bir ses çıkmadığını görünce de, şaşırıp dedeye sormuşlar:
Yahu dede, ne yaptın da bu horozun sesini kestin?.. İhtiyar gülmüş ve:
-Ayağının altına yağ sürdüm. Horoz kabararak ötmeye yeltendiğinde, ayaklarının altı yağlandığından gerisinden güç alamıyor ki kuvvet alıp ötebilsin Bu yüzden böyle gak guk etmeye başladı. demiş.
Yaslanacağın arkan sağlamsa, istediğin kadar kabarır, diklenir, sözünü dinletirsin. Arkan bir kaymaya başlamayı görsün, ancak o zaman gak-guk etmeye başlarsın Demiş.
Ülkenin durumuna gelince;
Efendimiz S.A.V şöyle söylemiştir. "Siz nasılsanız o şekilde yönetilirsiniz". Bizim insanımız halinden memnun ki her seferinde kazanan kazanıyor. Kazananın arkasına çok fazla dayanıldığı zaman diklenme elbette olacak. Keşke bunun bilincinde olup; birlik beraberlik, anlayış içinde... Ayrımcılık, kayırımcılık yapmadan, bölüp parçalamadan... Vatan, millet, bayrak adına her kesim desteklenmiş güçlendirilmiş olsa. (solcusu , sağcısı) Zamanında baş örtüsüne bu kadar karşı çıkılmasaydı, başını örtenin hakları gözetlense idi, el kadar bez parçası bu kadar pirim yapmazdı. Yanlışlar, yanlışları doğurdu. Şimdi insanlar, inancını, geleneğini, göreneğini yaşayacak yaşatacak olsa, şu partili, bu partili yaftasıyla yaftalanıyor. sanki, inancın-imanın sahibi partiler...
Diğer taraftan; diğer tarafın destekçileri, (sol kesim) insanların inancıyla alay edip, din önderlerini kötüleyip küçümsedikleri sürece, bu ülkede kaybeden, diğer tarafı güçlendiren olacaklar. Hem kaybediyorlar, hem kaybettiriyorlar. Kendi kendilerine ve topluma zarar verdiklerini fark edemiyorlar.
Gelelim Yozgat meselesine. Yozgat meselesi uzun mesele. Yozgat'ın asıl kurucuları öyle yada böyle, yanlış anlaşıldı veya anlatıldığı için kurtuluş mücadelesi döneminde büyük bir şanssızlık yaşadı, yaralandı. Toparlanamadı dağıldı. Çapanoğulları'ndan sonra, Yozgat'ta kalıp yerleşenler, beleş toprak, arsa sahibi olanlar, şehir boş kalmasın diye, şehre beleşçileri çekenler ve beleşçiler... Köylüsünü benimsemedi. Hep tepeden bakıp sömürdüler. Ne Yozgat'ı sahiplendiler, ne de sahiplenilsin istediler. Atatürk, Yozgat'a ceza verdi deyip, bir duvar ördürtmediler. Köyden şehre göç edeni canından bezdirdiler. O şehirdeki psikolojik baskı nedeniyle, göç kervanı yola koyuldu. Önce, köylüler ile oturmam diyen şehirliler göçtü. Sonra, tek başına kalkınamayan garip köylüler... Şimdi, kimse bu kervanı döndüremiyor. Bir birine sahip çıkmayan toplumlarda yöneticiler "ben bilirim" havasında da olurlar, ego şişirme çabasına da kapılırlar. Bu tür sosyal olgular içinde, ne şehirler gelişir, ne de memleket kalkınır. Bu gün, bir şeylerden şikayet ediyor isek, bunun asıl müsebbibi bizleriz, sizlersiniz. Yani aydın kesim ve cahil kesim.. Uç noktalardaki kutuplaşmalar ve itici fikir ayrılıkları, orta alanı kimin doldurduğunu fark ettirmiyor. Ülkeyi yönetenler baş örtüsüyle uğraşırken bir birini yedi. Ülkenin paralarını da Amerika yedi. O paralar tekrar bize silah olarak PKK nın, PYD nin, İşit in elinde döndü. Nitekim, 15 Temmuz olayları... İnsanlar inancımı yaşayım diye, sahtekarların kucağına düşüyor, dış mihrakların oyununa geliyor. Allah, bu ülkeye zeval vermesin. Düşmanların eline fırsat düşürmesin. Siyasiler gelip geçici. Baki olan; devlet, Millet, bayrak. Bu olguların önemini kavrayıp; bir birimize daha saygılı olup, daha anlayışlı, daha kapsamlı, düşünmeliyiz. Önemli olan, yukarıda anlattığım hikaye gibi bilinçli, bilgili; horozun özelliğini tanıyıp, başını kesmeden huzura, refaha kavuşturacak, herkese yaşam alanı tanıyacak yöneticiyi yetiştirmek, yada böylesini fark ederek seçe bilmek.
İnce giyerim ince diyerek bu milletin gözüne kimse giremez. Kaşım gözüm Atatürk'e benziyor diye, kimse Atatürk ile boy ölçüşemez. Neresi benziyor? Onuda bilmiyorum.! O, bir lider. O, bir milli lider. O, bir dünya lideri. Yedi düvele dur diyen LİDER.
Saygılar, hürmetler. Eşiniz hanımefendiye selamlar. Hayırlı, huzurlu bayramlar.
ABDULKADİR ÇAPANOĞLU
13.06.2018 23:29:00Değerli Kadriye Hanımefendi, sadece Yozgatta değil tüm ülkemizde her konudaki yozlaşmayı ve bunun neticesi görgüsüzce bencilleşmeyi pek güzel tarif etmişsiniz. Bu bencilleşme daha ileri safhalarda kibirlenmeyle etrafına zarar vermeye başlıyor. Bunun çok örneklerini yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz. Umarım, bu şehri yönetenler yazınızda yaptığınız uyarılara duyarsız kalmazlar. Tarihte bir ailenin kurduğu bu güzel şehrin geçmişine sahip çıkarlar. Saygı ve selamlar.