Kadriye ŞAHİN

YANKI

YOZGAT LİSESİ (1978/1981) BİZİM SINIFIN HALLERİ (Bölüm:7)



Yeni okulda, gözümüzde büyüttüğümüz pek çok sorunu, birlik ve kardeşlik içinde kısa sürede aşmış olsak da; okul idaresinin aşamadığı, sınıf içi psikolojik sorunlara bir türlü çözüm bulamıyordu.

Siyasetin sıkıntısından kurtulmuş olmamıza rağmen, siyasi darbede hırpalanan, siyasi davalara hizmet amaçlı kullanılan bir kaç öğrenci, meşgul oldukları siyasi olaylardan boşalan meşguliyeti, hırçınlıkla mı doldurmaya çalışıyorlardı? Bilemiyorum... Elbette bunların yanında farklı sebeplerde vardı. Belki bu yüzden; bir türlü derslere ve sınıf ortamıyla bağdaşamıyor, kendi içsel sorunlarını farklı şekillerde yansıtıp, dersleri kaynatarak, derse giren hocalara ders anlattırmamak için, ellerinden gelen her türlü olumsuz tavrı takınıyorlardı. Bu öğrencilerden bazıları, son sene sınıf listemize eklenen, arkadaşlarımızdı. Bazılarının yaşı, yeni atanan hocalarımızdan daha büyüktü. İlk zamanlar, bize karşı da hoyrat davranmalarına rağmen, zaman içinde; temiz yürekli, iyi niyetli, korumacı olduklarını anlamış, aile sıcaklığından mahrum, çocukluklarını yaşamadan hayatın çilesiyle cebelleşen gençlerin, siyasetten aldıkları yaralar ile bu hale getirildiklerini fark edip, onları o şekilde kabullenerek, çoğumuz bu arkadaşlara kısa sürede uyum sağlamış, yaptıkları şaklabanlıklara gülerek destek verir hale gelmiştik.

Kabullendiğimiz bu hal ve tavırlar sayesinde sınıfa hoca dayanmıyor; iki ders, derse giren hocalarımız, üçüncü derse giremiyordu. Çünkü, sınıfa gülümseyerek gelen öğretmen, daha kendini tanıtmadan çıldırmış olarak çekip gidiyordu. Bir zaman sonra; 6 Edb/ D sınıfı olarak kayıtlarda geçen bu sınıf, "6 Edebiyat / Deliler Sınıfı" olarak anılmaya başlanmıştı. Yeni atanmış öğretmenlerin dışında kimse derslerimize girmek istemiyordu.

Yeni okula taşındığımız ilk günlerde. Güneye bakan bahçe tarafında, bir sınıfa yerleştirildiğimiz halde, okul bahçesindeki hareketlilikten etkilendiğimiz, sınıf içi derslere kendimizi veremediğimizi düşünerek, ilk zamanlarda ki sınıf hocamız Davut ANTEPLİOĞLU Beyefendi, aynı zamanda edebiyat hocamız, sınıfımızı değiştirip, tam ters yönde, kuzey tarafta bir sınıfa bizi taşıyarak, derslere yoğunlaşacağımızı düşünmüştü.

Bu sınıf, şehir yönüne bakan, duvardan duvara pencereli. Aydınlık... Bir o kadarda soğuk bir sınıf... Pencere altında, duvar boyunca uzanan kalorifer peteklerini kopya çekme güvencesi olarak görenler, cam kenarı sıralarına... Orta sıraya; dersle daha alâkalı ve kendine güvenenler... Kapı girişi; yani, duvar kenarında kalan taraftaki sıralara, dersten başka şey düşünmeyen, sesiz sedasız arkadaşlarımız oturmuştu. Her sıra diziliminin ön kısımlarında, sayıca on kadar olan kız arkadaşlarımız, ikişer kişi oturuyordu.

Bu sınıfa taşımaya karar veren idare, kısa sürede yer değiştirmenin sorunu çözmediğini, hatta daha da sorunlu hale geldiğimizi anlayarak, derslerimizi okula yeni atanan hocalara devredip, bizim sınıftan kurtulmanın şükrünü eda ediyorlardı. Elbette ki, daha dirayetli, disiplinli, sınıfa hakim hocalarımız vardı. Biyoloji hocamız, Mümtaz KAYAOĞLU Beyefendi. Aynı zamanda okul müdür yardımcısı ve tarih öğretmenimiz Fahri TAŞ Beyefendi, ismini hatırlayamadığım son dönemde derslerimize gelen hocalarımız...

Ne yazık ki, bizi anlayan, bizim alıştığımız, eski yıllardan derslerimizi dolduran hocalarımız siyasi darbenin darbesini alıp, kimileri sürgün gitmiş, kimileri hapse düşmüş; okul meydanı, yeni atanan tecrübesiz, bizi tanımayan, tanımadığımız öğretmenlere kalmıştı. Kısa süre sonra, darbe mağdurları içine tarih öğretmenimiz Fahri TAŞ Beyefendi de eklenerek, disiplin içinde dinlediğimiz üç dersten birini de kaybetmiştik. Tarih derslerimizi dolduran yeni hocamız, Murat BEYAZ beyefendi, bize hiç bir şey vermemekte kararlı görünüyor, bu dersimizde şamatayla geçiyordu. Çünkü, Fahri TAŞ hocamızı, siyasi düşüncesi nedeniyle, kurduğu kapsamlı cümlelerden dolayı, hapse gönderen de, sınıfın en sakin öğrencilerinden biri olduğunu, o zamanlar biz bilmiyorduk. Fakat, okul yönetimi kimin yaptığından haberdardı.

İlk öğretmenlik yılları sayılan Almanca hocamız Hasan CANER Beyefendi, bizim sınıfı bırakanlar arasında kaçıncı sınıf hocamızdı hatırlamıyorum. Hem rehberlik derslerinde, sınıf hocamız olarak; hemde, Almanca derslerimizde "yabancı dil" hocası olarak derslerimizi doldurmadan önce;
.
Soyadını hatırlamadığım. Çok güzel, uzun boylu, çekici, güzel giyimli, "Füsun" isminde bir Almanca hocası derslerimize geliyordu.
.
Almanya da yetişmiş, Almanca dilini iyi bilen bir iki öğrenci sayesin de, hocamızın gramere uygun ders anlatmadığını, cümleleri yanlış telaffuz ettiğini anlamışlar, "Yanlış söylüyorsunuz" itirazlarına karışan alaylı gülümsemeler sayesinde hocanın, kendine olan güveni sarsıldığından sınıf hakimiyeti kaybolmuş... İlk yazılıda, bazı erkek öğrenciler; soruları cevaplamak yerine "Ich liebe dich" Almancada "seni seviyorum" anlamına gelen kelimeyi yazarak, hoca hanıma son noktayı koydurmuşlar... Hoca Hanım, idareye şikayet edip, sınıfımızdan ayrılmıştı. Yerine, yukarıda bahsettiğim yeni öğretmenlerden olan, Hasan CANER gelmişti. Bir süre, sınıf öğretmenliğini ve Almanca derslerini doldurduktan sonra; bu hocada, rehberlik derslerinde sınıfa hakim olamamış, Almanca dersini bırakma şansı olmadığından sınıf öğretmenliğini bırakmıştı.

Her üç günde bir hoca değiştiren, edebiyat ve sınıf hocası dayanmayan sınıfımız; siyasi soruşturması tamamlanarak, okulumuza yeniden atanan, öğretmenlikte daha tecrübeli, öğrenci psikolojisine göre davranan, hiç sinirlenmeyen, gayet sakin, her şeyi anlayışla karşılayan Cemil KILIÇARSLAN Beyefendiye teslim edilmişti. Daha doğrusu, bu sınıfı kimse istemiyor diye, kendisi istekli olarak almış.

Son sınıfın ilk yarı dönemi tamamlanmadan, ülkemizde siyasete karşı yapılan darbenin yaraları sarılıp, yerinden oynatılan öğretmen kadroları yerleşmeye tam başlamıştı ki, hapse gönderilen tarih hocamız Fahri TAŞ Beyefendi için, tüm okul adliye koridorlarında ifade sırası beklemeye başlamıştı. Bir ay süren bu hengameden sonra, Fahri TAŞ Beyefendi hocamız, yorgun, bitkin, hırpalanmış olarak okulumuza geri dönmüş bulunuyordu.

Bu arada, artık bizim sınıfımızı her türlü taşkınlığına rağmen bırakmamaya kararlı olan bir hocamız vardı.

6 Ed/D sınıfında, gençliğin verdiği enerji, birlik ve sevgi bağlarına dayalı, saygıda kusur etmeden, gır-gır, şamata ile dersleri kaynatan öğrencilerin yanında, her alanda başarılı öğrencilerde elbette ki vardı. Yeni öğretmenlerin sınıf ile baş edememesinin bir nedeni de zeki ve çalışkan öğrencilerin, öğretmenin hazırlıksız ders anlatımını af etmemeleriydi.

6 Ed/D sınıfındaki değişiklikler, hocaların sınıf öğrencilerini tanımaya çalışması, bazen ters düşüyor olsalar da, çoğu zaman kendilerini gır-gıra, şamataya farkında olmadan kaptırıp, kendi istekleri doğrultusunda yön veremedikleri öğrencilere kendileri uyum sağlayarak dersler işleniyordu.

Bu arada;
Koptuğumuz derslerimiz ve okul disiplinini tekrar onarmak için, tüm hocalarımız elinden geleni yapıyor. O zamanlar, okul müdürü Şükrü TONOZ Beyefendi, okul müdür yardımcısı Necati ŞAHİN Beyefendi, tekrar görevine dönen müdür yardımcısı Fahri TAŞ Beyefendi ve sınıf hocamız Cemil KILIÇARSALAN Beyefendi ile, eski edebiyat hocamız, Davut ANTEPLİOĞLU Beyefendi, okul faaliyetleri hazırlayıp; öğrencileri, eski okul havasına çekmeye çalışıyorlardı. Bilgi yarışmaları, münazaralar, sınıf gazete köşeleri, okul gazeteleri ve "veda gecesi hazırlığı" ile tiyatro gurubumuz, spor takımları, maç hazırlıkları, tiyatro gösterileri... Yılların körelmiş eğitim-öğretim dönemini tekrar düzenleyerek; alt sınıflara, okul havasında bir okul oluşturma çabasına başlanılmıştı. En azından bu tür faaliyetler ile enerjimizi tüketecek, tekrar okul ortamını oluşturacak, eğitim öğretim alanına tekrar taşınmış olacaktı.


Kadriye ŞAHİN

DEVAM EDECEK


HATIRALARDAN ALINTILAR

Lise 2. sınıfta Matematik dersinde , Leyla isimli bir bayan öğretmen vardı, Matematik dersinden yazılı olduk. Yazılı sonucu, ben sınıfta en yüksek notu bekliyorum. Bir kaç gün sonra, yazılı notları okunmaya başlayıp, sıra bana gelince; Abdulkadir KARAKOÇ, "üç" deyince, sınıf koro şeklinde. "O nasıl olur?" diye itiraz etti.
Ben de;
"hocam bir yanlışlık olmasın? Abdurrahman Güçlü ile karıştırmış olmayasınız?" Diye, tekrar kontrol etmesi için ikaz etmiştim. Kendisi de;
"Yok öyle bir şey. Olamaz.!" Demişti.

Söz konusu Abdurrahman arkadaşımız da, benim notumda bir karışıklık olduğunu kendisi de tahmin edip; hocamız Leyla Hanımı uyardı. "Arkadaşımız, sınıfta bir kaç arkadaştan biridir. Matematikten hiç "üç" aldığı görülmemiştir" dedi.

Benim itirazıma aldırmayan Leyla Hanım; Abdurrahman GÜÇLÜ'nün sözünü dinleyip, diğer yazılıda telafi edeceğini söyledi.

Leyla Hanım, ilk atanan öğretmenlerden biriydi. Tahtaya yazdığı matematik problemlerini yanlış çözdüğünü Mustafa KÖKSAL ve bir kaç arkadaş sürekli düzeltirdi. Artık; hem soruyu, hem cevabı defterine çözüp gelerek, defterden bakıp ders anlatmaya başlayınca; "öğretmen kopya çekiyor" diye, sınıf sürekli gülüp, alaya almaya başlamıştı. Bu nedenle Leyla Hanım, dersimizi bırakmış, başka yere tayin isteyip gitmişti.

İkinci yazılıyı yapacak fırsatı olmadığından, benim notumu telafi edememiş; yerine de öğretmen verilmediğinden, o dönem en iyi bildiğim matematik dersinden ikmale kalmıştım.

Abdulkadir KARAKOÇ/ İl Afat ve Acil Durum Şb. Müdürü
YOZGAT

(Nisan 2018)
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ