YANKI
YOZGAT LİSESİ (1978/1981) SINIF BAŞKANI VE SIRA DAYAĞI (BÖLÜM. 8)
Bu bölümde, birazda sınıf içindeki hal ve durumları oluşturan, zaman zaman çok güldüren, zaman zaman ağlatan, bazen de kendi alacağı cezalardan zekice sıyrılan... Bu halince, hocalarımız tarafından da çok sevilen arkadaşımızdan bahsetmek istiyorum.
Sınıf başkanımız Cengiz Gençol;
Sarışın, sınıfın uzun boyluları arasında. Görünüşü sakin, sessiz, yaşına göre olgun görünüşlü, başı önünde, temiz giyimli, düzgün fizikli, içi-dışı bir, esprili bir kardeşimiz.
Sınıfımızda, daha güçlü ve baş edilmesi zor olan kişiler bulunduğu için, kendisi de aynı kişilerle daha yakın arkadaş olduğundan; sözü geçer, sınıfı idare eder maksadıyla başkan seçildi.
Daha öncesinden belirttiğim gibi, ilk yarı dönem derslerimize gelen hocalar iki gün dayanamıyor, sınıfı bırakıyor, derslerimiz çoğu zaman boş geçiyordu. Bu, boş geçen ders saatlerinde, sınıf başkanımız kürsüye oturup, sınıfın sükunetini sağlaması gerektiği yerde; sınıfın sakinliğini bozup, gürültü yapmalarına ön ayak olurdu. Kim ki sessiz oturuyor, şamataya katılmıyorsa, büyük bir ciddiyetle isimleri liste yapar yada tahtaya yazar; sınıfın patırtısını, gürültüsünü susturmaya gelen, nöbetçi öğretmenin veya, gelen giden olmayınca, kendisi götürüp idarenin eline tutuştururdu. Listeye göre azar işiten ve hırpalanan; sessiz, sakin arkadaşlar olurdu.
Ciddi görünümlü ve efendi bir yapıya sahip olduğu için; ne idareye, ne de nöbetçi öğretmene olayın tersi anlatılamazdı. Başkanımız, amacına ulaşınca. "Listedeki arkadaşlar, azar işitti, itirazlara kulak asılmadı." Diye, hoca dışarı çıkınca başını öne eğer, bıyık altından sesiz sessiz gülümserdi.
Sayesinde sürekli ceza aldığımız bu arkadaşımızı, komik hallerinden, zekice yaptığı esprileri ve iyi niyetinden dolayı; bu tür davranışından gocunmaz, ciddiyetinin altına sakladığı yaramaz, muzır çocukluğunu hepimiz bilir, çok sever, hiç espri yapmasa da, ciddi duruşu bile yüzümüzü gülümsetirdi.
Sakin, sessiz arkadaşlara ceza verdirmekten başka, bir görevi de Milli Güvenlik derslerimizi dolduran albay, sınıfa gelirken "dikkat" komutu vermekti.
Haftada, bir saat aldığımız bu derse, teşrif eden albay; yaşlı, renkli gözlü, uzun boylu, sert bakışlı, emrivaki konuşmaya alışmış, daha doğrusu bizim sınıfın "6 Edebiyat Deliler" unvanından dolayı, sert tavrını asla esnetmeyen, her birimize asker muamelesi yapan, ülke yönetiminin kendi ellerinde olasının gururunu taşıyıp, beden dilinden, bakışlarından kibir yansıyan, sert görünümlü ve ciddi bir insandı.
O gün, Milli güvenlik dersine hazırlanmış, kitap ve defterlerimizi titiz şekilde sıralara açmış;
Sınıf başkanımız Cengiz, tam kapının yanında. Koridora eğilip bakarak, sayın albayın geliş anını gözetleyip, tam sınıf kapısına yaklaşınca " dikkat" komutunu verecek diye bekliyoruz.
Bir süre sonra, öğretmenler zili çalmış, beklenen komutu her zaman ki gibi gayet ciddi vermiş, hepimiz ayağa kalkmıştık. Hemen akabinde, yine başını yere eğip, hafif gülümseyerek, sınıfa eliyle oturmasını işaret edince, tekrar oturmuştuk. Bu hal bir kaç kez tekrar edince, sınıf ciddiyeti bozmuş, gürültüye, patırtıya başlamıştı. Tam bu sırada, kendisi de ciddiyetini kaybetmiş, aynı komutu gülümseyerek verse de, kimse ciddiye alıp, yerinden kalkmamıştı. Hatta kimseye sesini bile duyuramamıştı.
Hâl böyle devem ederken;
Bizim albay hocamız, sınıfa teşrif etmişti bile. Sınıfı "hazır ol" vaziyetinde göremeyince; Mavi gözlerini kısarak, rengi kızarıp, burnundan ateşler püskürürken... Sert ve gür bir ses ile " bu ne hal?" demesiyle ayağa kalkıp "hazır ol" halini alsak da. Olan olmuştu.
"Sizi adam etmesini bilirim. Siz, beni diğer hocalarınızla mı karıştırıyorsunuz?" Deyip; elindeki cilalı, ince çubuğu avucunun içinde üç dört kez boydan boya sıyırıp ısıtarak, baş sıradan başladı. Avuçlarımızın içine inip kalkan çubuğun sesi ile sınıf epey bir çınladı...
Tüm sınıf, sıra dayağından geçtikten sonra. Halâ kapı yanında "hazır ol" vaziyetinde bekleyen sınıf başkanımıza tokat atarak, asker dayağı ile dövdükten sonra; "yerine geçmesini, bir daha komut verirken gülmemesi gerektiğini" emretti.
Yerine geçen sınıf başkanı Cengiz;
Sırasına oturmadan, hazır ol duruşuyla, gayet ciddi ve sert bir ses tonuyla, gür bir şekilde, hazır ol duruşunda bekleyen sınıfa "rahat" komutunu albayın, yerine söyleyip, sıraya oturdu.
Albay şaşırmış, çıldıracak gibi olmuştu. Artık dayak atacak mecali kalmamıştı. Kolunda getirdiği kitapları ve dayak çubuğunu alarak, sınıftan ok gibi fırlayıp çıktı.
Cengiz; albayı sınıftan göndermiş olmanın rahatlığı içinde. Tekrar öğretmen kürsüsüne geçerek; Albayı taklit eden ses tonu, gayet ciddi yüz ifadesiyle, ellerini ovalamakla meşgul olan sınıfa seslenerek;
"Şimdi, daha da rahat olun.! Albayı da başımızdan gönderdik.! Gelecek hafta sıra, binbaşıda..!
Kadriye ŞAHİN
DEVAM EDECEK
CENGİZ GENÇOL'UN KENDİ ANLATIMINDAN
1980/81 öğretim yılında 6 Ed/D sınıfının sınıf başkanıyım. Sınıf defterini almak için idareye gittim. Müdür yardımcısı Necati ŞAHİN, sınıf defterlerinin okul müdürü Şükrü TONOZ'un odasında olduğunu söyledi. İdare odasından çıkıp, Müdür odasına yöneldim. Kapıyı vurdum. İçeri girdim.
Müdür, şükrü TONOZ masa başında... Odanın ortasında, masaya yakın yerde, tarih hocamız Murat BEYAZ Beyefendi ve bir kaç hocayla birlikte, bir şeyler konuşuyorlar.
Ben içeri girince, Murat BEYAZ hocamız gayriihtiyari dönerek baktı. Beni görünce tekrar müdür Bey'e döndü.
"Müdür bey, 6/Ed/D sınıfında Cengiz GENÇOL diye bir öğrenci var. Öyle yaramaz ki. Hiç ders anlatamıyoruz. Tüm öğretmenler, bu öğrenciden şikayetçi. O sınıfı kumrudan da, bu öğrenci.. Diğer çocuklar, gayet efendi, çalışkan çocuklar... Kendisiyle bir görüşseniz.! Konuşur musunuz, dövüşür müsünüz? Kararı size bırakıyorum" dedi.
Tam o sırada; Şükrü TONOZ, benim beklediğimi görünce, "ne istiyorsun? gibisinden başını salladı.
"Hocam, idareden sınıf defterlerinin sizin odanızda olduğunu söylediler. Sınıfımızın defterini almaya geldim" dedim.
"Hangi sınıf?" Deyince. 6 Ed/D sınıfı diye belirttim. Defterlerin arasından sınıf defterimizi arayıp buldu. Ben, o sırada; ceketimi iliklemiş, elimi birleştirmiş, başımı öne eğmiş, masum masum beklerken. Bir taraftan da elinden nasıl kurtulurum diye düşünüyordum. Herkes bilir ki, Şükrü TONOZ'un sopasını yiyen asla iflah olmaz. Şikayet edilen öğrenciyi kesinlikle dövmeden bırakmazdı.
Biraz önce Murat BEYAZ hocamızın şikayet ettiği sınıfın defterini istediğimi anlamıştı. Sert bir şekilde defteri uzattı. "Senin adın ne?" dedi.
"Hocam, benim adım Mehmet Ali" dedim. Murat BEYAZ hoca, eğilip yüzüme baktı. Gözlerini kırpıştırarak, sessizce "Allah Allah" dedi. Başka bir şey söylemesine fırsat vermeden. O arada defteri alıp, odadan acelece sıvıştım..
Sınıfa geldim. "Haberiniz olsun, arkadaşlar. Cengiz, bu gün okula gelmedi... Şükrü TONOZ; biraz sonra gelip sorarsa, öyle söyleyin" dedim. "Sen buradasın ya". Neden öyle söyleyelim?" Diye, şaşırdılar...
"Yok yok... Varım ama yokum... Ben bu gün, burada yokum.!" Dedim.
Biraz sonra Murat Beyaz, tarih dersi için sınıfımıza geldi.
"Mehmet Ali, yoklamayı aldın mı?" Diye sordu.
"Aldım hocam." Deyince.
"Cengiz GENÇOL'u yok yazaydın." Diyerek, yoklama fişine adımı ekledi.
Sonra, sınıfa dönüp; " Şükrü TONOZ'a gidip, Cengiz, Cengiz olduğunu söyleyene kadar, her tarih dersinde yok yazılacak dedi.
Cengiz GENÇOL/ Defterdarlıktan Emekli
YOZGAT
(Nisan 2018)
03.05.2018
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ