Dünya bir oyun sahnesi.
İktidarlar bu sahnenin oyuncuları, halklar figüran.
Oyunun yazar ve senaristleri :
Liberalizm, Kapitalizm ve Komünizm’in ağa babaları.
“İZM” ideologlarının keyfine göre şekillenen dünya; bir zamanlar iki kutupluydu.
NATO’yu doğuran Liberalist ve kapitalist kutup,
VARŞOVA Paktını doğuran komünist kutup.
Bir de üçüncü dünya denilen BA⁄IMSIZ ve BA⁄LANTISIZ’lar grubu vardı !
Bakmayın siz, adının bağımsız ve bağlantısız olduğuna.
Bu grupta yer alan ülkelerin tamamı; bir şekilde ya NATO veya VARŞOVA PAKT’ı politikalarının itaatkar uygulayıcılarıydı.
NATO’nun lider ülkesi ABD,
VARŞOVA PAKT’ının lider ülkesi RUSYA.
Her iki kutbun yörüngesinde yer alan ülkeler kutup yörüngesinden sapma göstermedikçe; içişlerinde halkların birbirini boğazlaması lider ülkelerin umurunda olmazdı.
Sağ-Sol kavgası,
Mezhep çatışmaları,
Siyasi çıkar kavgaları,
Etnik iddialar,
Uzaktan izlenmesi gereken sıradan olaylardı.
Asıl mesele, lider ülkelerin küresel çıkarları olunca; asıl muhataplarda ülkeleri yöneten hükümetlerdi.
Ülkelerin iç işlerinde; demokrasi, insan hakları, özgürlükler ve sosyal hakların ayaklar altına alınması büyük patronları pek ilgilendirmezdi.
Bulunduğu kamp’ın yörüngesinden sapma temayülü gösteren iktidarlar: ambargo ve ticari kotalar yoluyla yörüngeye oturtulmak istenir bununla netice alınamaz ise darbeler yoluyla hükümetler değiştirilerek, ülkeler esas yörüngesine yeniden sokulurdu.
VARŞOVA PAKT’ına bağlı; Polonya, Macaristan, eski Çekoslavakya (Çek Cumhuriyeti ve Slovakya) nın başına gelenler yakın siyasi tarihin kaydettiği olaylardı.
Rus tanklarının bir gecede bu ülkelerde hükümetler devirip yerine yeni hükümetler kurduğu ve binlerce sivil insanın canını yaktığı acı olaylardır.
NATO cenahında durum bundan farklı değildir.
Türkiye, Yunanistan, İspanya, Şili gibi batı ekseninde yer alan ülkelerde, askeri ihtilaller marifetiyle iktidarın nasıl değiştirildiği artık biliniyor.
Ülkemizde; 12 Eylül 1980 darbesi, 1960 ihtilali, 12 Mart 1971 muhtırası, 28 Şubat Postmodern darbesinin arkasında kimlerin olduğu ortaya çıkmıştır.
İki kutuplu dünyada : NATO ve VARŞOVA, biri diğerine göre ÖTEKİ durumundaydı.
“ÖTEKİ” ne bağlı bir ülkede meydana gelen darbe veya ihtilal: sözde , kuru, ideolojik bir kınamadan öteye geçmezdi.
İki kutupda nüfus alanlarını ve sınırlarını bilir,kendi alan ve nüfuzuna fiili bir saldırı olmadıkça harekete geçmez, soğuk savaş döneminin bütün araçlarını imkan nisbetinde kullanırdı.
Dünyaya iki kutbun penceresinden ayrı-ayrı baktığınız zaman, ülkelerde yaşanan darbe ve ihtilallarin soğuk savaş dönemi ürünü olduğunu anlamak kolaylaşır.
Sovyet Rusya’nın dağılmasından , VARŞOVA PAKT’ının işlevsiz kalmasından sonra dünya ülkelerinde darbe ve ihtilallere rastlanmamamsı da bu tespitimizi doğruluyor.
İki kutuplu dünya tek kutuplu hale geldi.
Artık, çizgiyi aşan hükümetleri hizaya sokmak için darbe ve ihtilale gerek kalmadı. Tek patronun çıkarları doğrultusunda ülkeler doğrudan işgal edilebiliyor ve edildi. (Irak, Afganistan)
Demokrasiyle yeni tanışan doğu bloku ilkelerde turuncu devrimler, darbe ve ihtilallerin yerini aldı (Gürcistan - Ukrayna)
Demokrasi bilinci yüksek, uluslaşma yolunda hayli mesafe almış, gelişmekte olan ilk yirmi ülke arasında yer alan Türkiye gibi ülkelerde :
Güçlü silahlı kuvvetleri,
Aksayan tarafları olsa da işleyen yargısı ,
Muhalefeti de içinde barındıran ve hür seçimle teşekkül etmiş işleyen parlamentosu olan bir ülkede, işgal de turuncu devrimde mümkün değildi.
Son elli yılda yaşananlar gösterdi ki;
Bir ülkede ABD, AB ve toparlanma sürecindeki RUSYA istemedikçe ve uluslar arası konjonktür müsait değilse darbe veya ihtilaller çağı kapanmıştır.
Ancak, küresel dünya düzeni savunucularına göre Dünya’nın ve Dünya enerji yollarının kavağında olan Türkiye gibi ülkeler daima kontrol edilebilir ve dizginlenebilir olmalıdır.
O halde: Türkiye için daha derin planlara ihtiyaç var.
Büyük oyun devreye sokulmalıdır.
Ülkede durumdan vazife çıkaran askerler olabileceği gibi; devletin, demokrasinin , hukukun ancak kendi eliyle savunulabileceğine inanan: ilim adamı, basın mensubu, yargı mensubu, emniyet mensubu, siyaset erbabı arasında,Vatan ve Millet aşkı kendinden menkul meczuplar da olabilir.
Ortak aklı küçümseyerek NİHİLİZM (ben merkezli, aşırı ferdiyetçi)’in doruklarında dolaşanlar kullanılarak ülke kontrol edilebilir.
Ülke içinde;
Mezhepsel ve etnik problemler,
Basın özgürlüğü,
Anayasa,
Türban,
Katsayı tartışmaları,
İmam-Hatip okulları,
Sosyal ve toplumsal olaylar,
Ülke gündemini sürekli meşgul etmelidir.
Kıbrıs,
Kuzey ırak,
Ermeni ve soykırım meselesi,
Sürekli gündemde tutulmalıdır.
Bütün bunlar, Dünya’nın patronunu tatmine yeterli değildir.
Esas hedef:
Siyasetin ,
Silahlı kuvvetlerin
Yargının,
Gücünün kırılarak, edilgen (pasif) uyumlu hale getirilmesidir.
Nasıl oluyor bu ? demenize gerek yok.
Hür ve bağımsız bir ülke olabilmenin olmazsa olmaz şarıt: çığın teknolojisi ili donatılmış, disiplinli, eğitimli, demokrasiye saygılı güçlü silahlı kuvvetlerinin yıpratılması.
Güçler ayrılığı ilkesine göre (yasama-yürütmü-yargı) şekillenmiş demokratik parlementer rejimlerde, yargı bağımsızlığının etkisizleştirilmesi,
Başına buyruk güçlü iktidar’ın (yürütme) ve iktidar’ın kontrolündeki (yasamanın) zaman-zaman küresel düzen koyuculara baş kaldırmasının önüne geçilebilmesi için siyasi iktidarın ordu ve yargı tarafından kıskaca alınması,
GEREKMEKTEDİR !
Dünya düzeni gereği , artık darbe olmayacağına göre:
Gizli tanıklar, isimsiz ihbarlar yürütmenin eline tutuşturularak:
Emekli-muvazzaf demeden askeri personel göz altına alınıp tutuklanacak,
Kaynağı belli olmayan internet yayınlarıyla insanlar taciz edilecek,
Müfettiş kontrolleri, telefon ve ortam dinlemeleriyle yargı mensupları baskı altında tutulacak,
Mevcut anayasa ve kanunlara göre verilen yargı kararları sürekli tartışmayaaçılacak,
Böylece yargı üzerinde güven bunalımı yaratılacak,
Darbe geldi-geliyor korkusu diri tutularak siyasetin insicamı bozulacak,
Asıllı – asılsız suikast ihbarları, birilerini mağduriyet psikozu ile yüceltirken birilerini peşinen suçlu, katil, cani ilan edecek,
“ERK”’ler, birbirini destekleyip – tamamlayacak biri diğerinin boğazına sarılacak.
Suçlu-suçsuz demeden, asker-sivil ayrımı yapmadan yüzlerce insan sorgulanıp kodeslere tıkılırken haklarına 600’ün üzerinde soruşturma dosyası bulunan milletvekilleri dokunulmazlık zırhının arkasına saklanacak.
Parlamento, milletin aynasıdır.
Parlamentosu pir-ü pak , toplumu kirli millet olmayacağı gibi, toplumu temiz parlamentosu kirli millet de olmaz.
Toplumda ve parlamentoda suç’a meyilli veya suç işlemiş kimselerin olmadığına da hükmedilemez.
“Ülkede kaos yaratarak darbe zemini hazırlanıyor” söylemini altında, ülkeyi bütün kurumlarıyla KAOS’a sürükleyen bir büyük oyun tezgahlanıyor.
Bu büyük oyunun yarattığı kaosu düzeltme imkan ve ihtimali yok mu ?
Elbette var.
Bütün problemler siyasette düğümlendiğine göre, bu oyunu siyaset bozacaktır.
Sadece dini gelenekleri öne çıkararak devlet yönetilemiyor.
Devlet geleneğine , demokrasi inancına , strateji zekasına ve bürokrasi tecrübesine sahip;
Adaletsizliği zulüm sayan bir siyasi kadro büyük oyunu bozabilir.
Bu gün böyle bir kadro var mı?
Oyunu bozmak için sorgulanması gereken bu galiba.
İktidarlar bu sahnenin oyuncuları, halklar figüran.
Oyunun yazar ve senaristleri :
Liberalizm, Kapitalizm ve Komünizm’in ağa babaları.
“İZM” ideologlarının keyfine göre şekillenen dünya; bir zamanlar iki kutupluydu.
NATO’yu doğuran Liberalist ve kapitalist kutup,
VARŞOVA Paktını doğuran komünist kutup.
Bir de üçüncü dünya denilen BA⁄IMSIZ ve BA⁄LANTISIZ’lar grubu vardı !
Bakmayın siz, adının bağımsız ve bağlantısız olduğuna.
Bu grupta yer alan ülkelerin tamamı; bir şekilde ya NATO veya VARŞOVA PAKT’ı politikalarının itaatkar uygulayıcılarıydı.
NATO’nun lider ülkesi ABD,
VARŞOVA PAKT’ının lider ülkesi RUSYA.
Her iki kutbun yörüngesinde yer alan ülkeler kutup yörüngesinden sapma göstermedikçe; içişlerinde halkların birbirini boğazlaması lider ülkelerin umurunda olmazdı.
Sağ-Sol kavgası,
Mezhep çatışmaları,
Siyasi çıkar kavgaları,
Etnik iddialar,
Uzaktan izlenmesi gereken sıradan olaylardı.
Asıl mesele, lider ülkelerin küresel çıkarları olunca; asıl muhataplarda ülkeleri yöneten hükümetlerdi.
Ülkelerin iç işlerinde; demokrasi, insan hakları, özgürlükler ve sosyal hakların ayaklar altına alınması büyük patronları pek ilgilendirmezdi.
Bulunduğu kamp’ın yörüngesinden sapma temayülü gösteren iktidarlar: ambargo ve ticari kotalar yoluyla yörüngeye oturtulmak istenir bununla netice alınamaz ise darbeler yoluyla hükümetler değiştirilerek, ülkeler esas yörüngesine yeniden sokulurdu.
VARŞOVA PAKT’ına bağlı; Polonya, Macaristan, eski Çekoslavakya (Çek Cumhuriyeti ve Slovakya) nın başına gelenler yakın siyasi tarihin kaydettiği olaylardı.
Rus tanklarının bir gecede bu ülkelerde hükümetler devirip yerine yeni hükümetler kurduğu ve binlerce sivil insanın canını yaktığı acı olaylardır.
NATO cenahında durum bundan farklı değildir.
Türkiye, Yunanistan, İspanya, Şili gibi batı ekseninde yer alan ülkelerde, askeri ihtilaller marifetiyle iktidarın nasıl değiştirildiği artık biliniyor.
Ülkemizde; 12 Eylül 1980 darbesi, 1960 ihtilali, 12 Mart 1971 muhtırası, 28 Şubat Postmodern darbesinin arkasında kimlerin olduğu ortaya çıkmıştır.
İki kutuplu dünyada : NATO ve VARŞOVA, biri diğerine göre ÖTEKİ durumundaydı.
“ÖTEKİ” ne bağlı bir ülkede meydana gelen darbe veya ihtilal: sözde , kuru, ideolojik bir kınamadan öteye geçmezdi.
İki kutupda nüfus alanlarını ve sınırlarını bilir,kendi alan ve nüfuzuna fiili bir saldırı olmadıkça harekete geçmez, soğuk savaş döneminin bütün araçlarını imkan nisbetinde kullanırdı.
Dünyaya iki kutbun penceresinden ayrı-ayrı baktığınız zaman, ülkelerde yaşanan darbe ve ihtilallarin soğuk savaş dönemi ürünü olduğunu anlamak kolaylaşır.
Sovyet Rusya’nın dağılmasından , VARŞOVA PAKT’ının işlevsiz kalmasından sonra dünya ülkelerinde darbe ve ihtilallere rastlanmamamsı da bu tespitimizi doğruluyor.
İki kutuplu dünya tek kutuplu hale geldi.
Artık, çizgiyi aşan hükümetleri hizaya sokmak için darbe ve ihtilale gerek kalmadı. Tek patronun çıkarları doğrultusunda ülkeler doğrudan işgal edilebiliyor ve edildi. (Irak, Afganistan)
Demokrasiyle yeni tanışan doğu bloku ilkelerde turuncu devrimler, darbe ve ihtilallerin yerini aldı (Gürcistan - Ukrayna)
Demokrasi bilinci yüksek, uluslaşma yolunda hayli mesafe almış, gelişmekte olan ilk yirmi ülke arasında yer alan Türkiye gibi ülkelerde :
Güçlü silahlı kuvvetleri,
Aksayan tarafları olsa da işleyen yargısı ,
Muhalefeti de içinde barındıran ve hür seçimle teşekkül etmiş işleyen parlamentosu olan bir ülkede, işgal de turuncu devrimde mümkün değildi.
Son elli yılda yaşananlar gösterdi ki;
Bir ülkede ABD, AB ve toparlanma sürecindeki RUSYA istemedikçe ve uluslar arası konjonktür müsait değilse darbe veya ihtilaller çağı kapanmıştır.
Ancak, küresel dünya düzeni savunucularına göre Dünya’nın ve Dünya enerji yollarının kavağında olan Türkiye gibi ülkeler daima kontrol edilebilir ve dizginlenebilir olmalıdır.
O halde: Türkiye için daha derin planlara ihtiyaç var.
Büyük oyun devreye sokulmalıdır.
Ülkede durumdan vazife çıkaran askerler olabileceği gibi; devletin, demokrasinin , hukukun ancak kendi eliyle savunulabileceğine inanan: ilim adamı, basın mensubu, yargı mensubu, emniyet mensubu, siyaset erbabı arasında,Vatan ve Millet aşkı kendinden menkul meczuplar da olabilir.
Ortak aklı küçümseyerek NİHİLİZM (ben merkezli, aşırı ferdiyetçi)’in doruklarında dolaşanlar kullanılarak ülke kontrol edilebilir.
Ülke içinde;
Mezhepsel ve etnik problemler,
Basın özgürlüğü,
Anayasa,
Türban,
Katsayı tartışmaları,
İmam-Hatip okulları,
Sosyal ve toplumsal olaylar,
Ülke gündemini sürekli meşgul etmelidir.
Kıbrıs,
Kuzey ırak,
Ermeni ve soykırım meselesi,
Sürekli gündemde tutulmalıdır.
Bütün bunlar, Dünya’nın patronunu tatmine yeterli değildir.
Esas hedef:
Siyasetin ,
Silahlı kuvvetlerin
Yargının,
Gücünün kırılarak, edilgen (pasif) uyumlu hale getirilmesidir.
Nasıl oluyor bu ? demenize gerek yok.
Hür ve bağımsız bir ülke olabilmenin olmazsa olmaz şarıt: çığın teknolojisi ili donatılmış, disiplinli, eğitimli, demokrasiye saygılı güçlü silahlı kuvvetlerinin yıpratılması.
Güçler ayrılığı ilkesine göre (yasama-yürütmü-yargı) şekillenmiş demokratik parlementer rejimlerde, yargı bağımsızlığının etkisizleştirilmesi,
Başına buyruk güçlü iktidar’ın (yürütme) ve iktidar’ın kontrolündeki (yasamanın) zaman-zaman küresel düzen koyuculara baş kaldırmasının önüne geçilebilmesi için siyasi iktidarın ordu ve yargı tarafından kıskaca alınması,
GEREKMEKTEDİR !
Dünya düzeni gereği , artık darbe olmayacağına göre:
Gizli tanıklar, isimsiz ihbarlar yürütmenin eline tutuşturularak:
Emekli-muvazzaf demeden askeri personel göz altına alınıp tutuklanacak,
Kaynağı belli olmayan internet yayınlarıyla insanlar taciz edilecek,
Müfettiş kontrolleri, telefon ve ortam dinlemeleriyle yargı mensupları baskı altında tutulacak,
Mevcut anayasa ve kanunlara göre verilen yargı kararları sürekli tartışmayaaçılacak,
Böylece yargı üzerinde güven bunalımı yaratılacak,
Darbe geldi-geliyor korkusu diri tutularak siyasetin insicamı bozulacak,
Asıllı – asılsız suikast ihbarları, birilerini mağduriyet psikozu ile yüceltirken birilerini peşinen suçlu, katil, cani ilan edecek,
“ERK”’ler, birbirini destekleyip – tamamlayacak biri diğerinin boğazına sarılacak.
Suçlu-suçsuz demeden, asker-sivil ayrımı yapmadan yüzlerce insan sorgulanıp kodeslere tıkılırken haklarına 600’ün üzerinde soruşturma dosyası bulunan milletvekilleri dokunulmazlık zırhının arkasına saklanacak.
Parlamento, milletin aynasıdır.
Parlamentosu pir-ü pak , toplumu kirli millet olmayacağı gibi, toplumu temiz parlamentosu kirli millet de olmaz.
Toplumda ve parlamentoda suç’a meyilli veya suç işlemiş kimselerin olmadığına da hükmedilemez.
“Ülkede kaos yaratarak darbe zemini hazırlanıyor” söylemini altında, ülkeyi bütün kurumlarıyla KAOS’a sürükleyen bir büyük oyun tezgahlanıyor.
Bu büyük oyunun yarattığı kaosu düzeltme imkan ve ihtimali yok mu ?
Elbette var.
Bütün problemler siyasette düğümlendiğine göre, bu oyunu siyaset bozacaktır.
Sadece dini gelenekleri öne çıkararak devlet yönetilemiyor.
Devlet geleneğine , demokrasi inancına , strateji zekasına ve bürokrasi tecrübesine sahip;
Adaletsizliği zulüm sayan bir siyasi kadro büyük oyunu bozabilir.
Bu gün böyle bir kadro var mı?
Oyunu bozmak için sorgulanması gereken bu galiba.
14.08.2010
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ
murat ertugrul
08.09.2010 15:09:00yazinizin bir kismini begeniyorum ancak kendilerine kanunla verilen gorevlerini amaclari ve gorevleri disinda kullananlara ne demeli,masabasinda millete tuzak kurma hevesi olanlara planlar yapanlara ne demeli,dahasi milet adina karar verenlerin hangi kritikleri (konustuklari)kasetlerle orataya cikmisken hatta bolucu basi apodan medet unamlar bulunduklari gorev yerlerinimillet adina terk etmeliler,yok sis vardi helikopter inemedi,goruntulere nedemeli,sayin yazar ustad gercekleri kimse kapatamaz,adaletde,siyasetde,orduda,vatandasda kanunlar onunde esit olmali suclu cezasini cekmeli,bu nedenle 12 eylul refarandumunu ulkmemin gelecegi adina onemsiyorum,bu sansin kullanilacagini umut ederim saygilar sunarim.
KAĞAN
08.09.2010 07:43:00YorumunuzSayın M.SANAL: Anlamlı ve değerli, gündemle tam olarak kesişen makalenizin son satırları 'Altın Vuruş' değerindedir. Diyorsunuz ki;...demokrasi inancına, strateji zekasına...tecrübesine sahip, adaletsizliği zulüm sayan bir siyasi kadro...var mı? Bu soruya vaziyete tüm açılardan bakamayan bir insanın cevap vermesi imkansızdır, zaten oyunun 'Büyük Oyun' olmasının sebebi hikmeti bu...HAYIR BÖYLE BİR KADRO YOK. Fakat o kadroyu kurarak 'Büyük Oyunu' tersine cevirebilecek insanlar mevcuttur; olmayan 'Teşkilat'dır. Müsaade ederseniz, görüşlerinizle uyumlu, onlara ayrıtıda derinlik verme adına kendi görüşlerimi de arz etmek isterim:BOP kapsamında: Ellerinde en gelişmiş silahlar,çuvallar,ipler,ceplerinde prezervatiflerle '...kahraman ABD'li bay ve bayan askerlerin...' ve en müslüman! ortaklarının Irak'a 'Malum Demokrasi' ! yi götürdükleri günleri hatırlayınız: Bizdeki muadilleri gibi Saddam muhalifleri işgali demokrasi geliyor diye nasıl da alkışlıyorlardı. Şimdi ne bir vatanları nede insanların yüzüne bakabilecek cesaretleri var...
Saddam: '...Irak'ı ABD'ye teslim et, Irak'dan çık...' diyenlere '...bakalım Irak'dan sonra Türkiye ne yapacak ...' diyordu. Zannediyordu ki Türkiye ne pahasına olursa olsun çıkarlarını müdafaa edecek. Evet, akıl ve sağduyunun gereği bu idi. Fakat..., '...bizde her şeyin çaresini bulan...' sonrada '...olan oldu,yeni duruma bakalım...' diyen, diyebilen üst kimliği türk'de alt kimliği NATO'cu (müzik notası değil) kurmaylar ; özellikle havada iken tarihi fırsatları(...biz yapmassak onlar yapar cinsinden) çok uzaktan görebilen '...az kaldı istifa edecektim ...' türünden, varlığı ABD ve yönetimi için tanrı lütfû ! olan dindar ve duâen politikacılar! vardı. Sayelerinde Türkiye 'Malum Demokrasi' ! den kurtuldu...yoksa!...DERKEN: Şimdi sıra Türkiyede idi ve hatta geç kalınmıştı. Gerçi '...durumu iyi idare...' den ABD yönetimi takdirli kedibilevermez Barzani kaç kez demokrasi...demokrasi...diye uyarmıştı. Fakat kendileri aşiret reisi olduğundan...devlet idaresi bambaşka bir şey...bi çakılırsa hepimiz mahvoluruz...
Durumu bu şekilde karikatürize etmemin sebebi başkalarını söz ve davranışlarından dolayı rencide etmek değil, uzun lafın kısası vaziyetin ne kadar kaotik ve trajik olduğunu anlatmak içindir. Herkese, Hacıvatla-Karagöz misali içi boş demokrasinin yine demokrasi adına İÇİBOMBOŞ paketi TARTIŞTIRILIYOR. ABD' sinden Ermenisine el alem Türkiye'ye demokrasi geliyor diye mi bayram yapıyor?..Paketin İÇİBOMBOŞ ama MONARŞİZM - DİKTA adına arkası DOPDOLU...Bilen, anlatan var mı?..Sömügede DİKTA NE İÇİN kurulur?..
12 Eylül, gösterilmeyen yüzü 24 Ocak kararları denilen ÇUVALIN ordu kullanılarak milletin başına geçirilmesi hadisesi idi...Bugün Türkiye bir SÖMÜRGE' dir. Şimdi sıra bu sömürgenin siyasi yapısının ve sınırlarının yeniden tanımlanmasına gelmiş bulunuyor.İran'da içinde, MultiSevr planı olan BOP projesinin Türkiye ayağındaki bu düzenlemelerin, GEÇMİŞTEKİ tecrübeler ışığında (Türkiye'yi eyaletlere bölme teşebbüsü...) ordu tarafından yapılabilmesi, eşyanın tabiatına aykırı olduğundan: ordusu da, hukuku da bertaraf edilerek önündeki engeller kaldırılmış, kendini bu anlamda güvende hisseden, sadakatı test edilmiş, DİKTA 'sını kurmuş 'Siyasi Casusluk Prosesleri' nin figüranları tarafından yapılacağı ve onlara yaptırılacağı AÇIK'tır.(...)
Tarih; 31 Mart 2003, The Wall Street Journall, R.Tayyip ERDOĞAN: ' Irak'da savaşan kahraman bay ve bayan askerlere, en az zaiyatla ülkelerine mümkün olan en kısa zamanda dönmeleri arzusu ile duâ ediyoruz.'...
12 Eylül Askeri Darbesine EVET diyenlerden; resmen alay edilerek o darbenin yıl dönümünde ;O'nun tamamlayıcısı ve devamı niteliğindeki BOP tertibi(Deşifre, 16.05.2005,..Manifesto-onaylı klasör), ' ne için ' ini yukarıda izah ettiğim, Türkiye'yi Irak'laştırma projesinin 'İlk Adım' ı olarak 12 EYLÜL SİVİL DİKTASI' na da EVET demeleri istenmektedir. Irak getirilen ' Malum Demokrasi! ' sayesinde param parça oldu. ABD ve en müslüman! ortakları bilinçli olarak ne kadar bomba o kadar kâr hesabıyla tüm alt ve üst yapıları yok ettiler. Milyonlarca ölü, sakat, tecavüze uğramış kadın, kız ve çocuklar...Oruç tutup, namaz kılıp, kabeye gidip şeytan taşlarken, sınır tanımayan yalanlarla şeytanla yarışanlara, oylarıyla O malum DUÂ ! enlere bile bile amin ve EVET diyerek, cehenneme giden yolun taşlarını döşeyenlere soruyorum; O Tanrı'nın adı ne, O kitap hangi kitap?..
'...Tanrı kendini bozmamış hiçbir milletin vatanını elinden almaz...'