Kibir, Dünya ve insanlık barışının önündeki çin seddi gibidir. “ÖTEK‹” yaratmak için her gün binlerce bahane üretir. Her bir bahane sayısız düşmanlıkların sebebi haline gelir.
Büyük Devlet kibiri ile kendini herkesten üstün sayan insan kibrini incelersek, düşmanlıkların sebebini az - çok anlama imkanı buluruz.
Avrupa Konseyi Parlementer Meclisi tarafından hazırlanan ortak rapor ve karar tasarısında, Türkiye’ye ‘Lozan’ı aşma çağrısı yapılıyor neden?
Çünkü Lozan; Hür ve bağımsız, genç Türkiye’nin sınırları belirlenmiş devlet olarak tescilidir.
Lozan’a gelmeden yaşanan tarihi olaylar incelendiğinde düşmanlığın sebebini anlamak mümkün olacaktır.
Mondros mütarekesi’nden sonra Paris’te toplanan “Barış Konferansı”nda Fransız Başbakanı Clemenceau, Damat Ferit Paşa’ya şöyle söylüyor.
“Türk kavmi, idari işlerde şimdiye kadar maharet gösterememiş ve başarı sağlayamamıştır... Türk kavminin idare kabiliyeti yoktur.”
18 Ağustos 1919’da Avam Kamarası’nda yaptığı konuşmada ‹ngiliz Başbakanı Lloyd George şunları söylüyor.
“Sulh şartları ilan edilince zaten Türk’lerin deliliklerinden cinayetlerinden (dolayı) ne kadar ağır cezaya çarptırılacakları görülecektir...”
Avrupalı liderlein kafasındaki, basiretsiz ve kabiliyetsiz Türk; Anadolu’da Milli bir devlet vücuda getirerek, maharet ve kabiliyetini göstermiştir.
Türk Milleti’ni deli ve cani olarak nitelendiren Avrupa; sulh şartları dediği; ‘Sevr’ paçavrasının suratında parçalandığını görünce çileden çıkmıştır.
Atatürk’ün devlet kurma becerisi ve Milletini çağdaşlığa yönlendirme başarısı Avrupalıyı çılgına çevirmiş, kinini ve düşmanlığını körüklemiştir.
Kendini Dünya medeniyetlerinin temsilcisi sayan Avrupa kibrin kamçısı ile Atatürk düşmanlığını bu günlere taşımıştır.
Savaşta (cephede), barışta (masada) yenemediği Atatürk onunla emperyalizm’e baş kaldıran Türk milletini unutmayan ve nesillerine unutturmayan Avrupa, ‘insan onurunun en uygun rejim olan Demokrasi’yi kullanarak’ her fırsatta Atatürk düşmanlığını ortaya koymaktır.
‹şin acı veren tarafı; Laik sistemi din karşıtlığı sanan bağnaz takımının da Atatürk hakkında Avrupalı gibi düşünmesi.
Avrupalı, Devlet dairelerimizdeki Atatürk resimlerine, meydanlarımızdaki heykellerine ve ülke bağımsızlığımızın teminatı ordumuza karşı.
Bizdeki bağnazlarda karşı.
Fatih Altaylı’nın “Teketek” programına çıkarılan bir genç hanımı dinlerken, tüylerim diken - diken oldu.
Fatih Altaylı soruyor.
-Atatürk’ü seviyormusunuz?
-Hayır sevmiyorum.
-Neden sevmiyorsunuz? Atatürk ülkeyi kurtardı, Cumhuriyeti kurdu.
Cevap oldukça insafsız ve olabildiğince cahilce.
Atatürk, ülkeyi kurtarmasaydı ve Cumhuriyeti kurmasa dinimi, inancımı daha rahat yaşayabilirdim.
Belli ki; bu genç hanıma, ‹stanbul’un, ‹zmir’in, tüm Ege’nin, Antalya’nın, Adana’nın, Güneydoğu’nun ve Doğu’nun işgalini ve bu işgal süresince ülke kadınlarının ve kızlarının uğradığı zulmü kimse anlatmamış.
Kahramanmaraş’ta Sütçü ‹mam’ın Gaziantep’te Karayılan ve Şahin Bey’in, Erzurum’da Nene Hatun’un Ankara Ulus meydanında heykeli bulunan Kara Fatma’nın kimlere karşı ne için savaştıkları anlatılmamış bu hanıma.
Kendiside araştırıp okuma zahmetinde bulunmamış.
Anlaşılan o ki; türbandan gayrı merakı ve tutkusu olmamış.
Fatih Altaylı soruyor!
-Humeyni’yi seviyormusun?
-Evet seviyorum.
Türkiye’de türbanından dolayı yaşama imkanı bulamadığını ihsas eden bu genç hanım, Atatürk’ün kendisine emanet ettiği ülkeyi terkediyor, bilin bakalım nereye gidiyor?
Sevdiğini söylediği Humeyni’nin ülkesine değil, Kanada’ya gidiyor (mutlaka mantıklı bir izahı vardır!) ve 7 yıl orada yaşıyor.
AKP iktidarını fırsat bilerek ülkesine dönüyor, türbanından dolayı zulme uğradığını iddia edenlerin derneği içinde, mücadeleye kaldığı yerden devam!
Ekonomik üstünlük, silah, strateji ve taktik yöntemlerle Atatürk’ü alt edemeyen Avrupa: Demokrasi, bireysel özgürlük gibi kavramlarla aldatılmış genç beyinleri, türban gibi alametlerle samimi müslümanları kullanarak Atatürk düşmanlığını körüklüyor.
Vatan ve devlet şuurundan yoksun takkeci ve takiyyeci takımının; demokrasi, bireysel özgürlük filan umrunda değil. Bunlara göre demokrasi sadece bir araç! Önemsedikleri tek şey hükümet.
Hükümet ele geçirilir ve elde tutulabilirse; Atatürk ve onun kurumlarına karşı mücadele, ‘Demokrasi adına insan öne çıkarılarak daha kolay yapılabilir.’ düşüncesi hakim hale getiriliyor.
Hakimiyeti kaybetmenin yolu: dini kendine göre yorumlayanlar ile Dünya’yı kendine göre yeniden şekillendirmek isteyenlerin arzularını; Demokrasi içinde bireysel hak ve özgürlükleri öne çıkararak illegalleştirmektir.
Vatan ve Milli Devlet : Onu koruyacak ordu,
Milli sınırlar içinde Adalet’i tesis edecek Yargı,
Siyasi muhalefeti de barındıran Parlamento,
Batılının ve içerdeki işbirlikçinin ayak bağıdır.
O halde bu kurumlara karşı olunmalıdır!
Bunun yolu, Atatürk’e karşı olmaktan geçer.
Düşmanlık için başka sebebe gerek varmı!?
Not: Yazıdaki iktibaslar, Sn. Taha AKYOL’un AMA HANGİ ATATÜRK isimli kitabından alınmıştır.
Büyük Devlet kibiri ile kendini herkesten üstün sayan insan kibrini incelersek, düşmanlıkların sebebini az - çok anlama imkanı buluruz.
Avrupa Konseyi Parlementer Meclisi tarafından hazırlanan ortak rapor ve karar tasarısında, Türkiye’ye ‘Lozan’ı aşma çağrısı yapılıyor neden?
Çünkü Lozan; Hür ve bağımsız, genç Türkiye’nin sınırları belirlenmiş devlet olarak tescilidir.
Lozan’a gelmeden yaşanan tarihi olaylar incelendiğinde düşmanlığın sebebini anlamak mümkün olacaktır.
Mondros mütarekesi’nden sonra Paris’te toplanan “Barış Konferansı”nda Fransız Başbakanı Clemenceau, Damat Ferit Paşa’ya şöyle söylüyor.
“Türk kavmi, idari işlerde şimdiye kadar maharet gösterememiş ve başarı sağlayamamıştır... Türk kavminin idare kabiliyeti yoktur.”
18 Ağustos 1919’da Avam Kamarası’nda yaptığı konuşmada ‹ngiliz Başbakanı Lloyd George şunları söylüyor.
“Sulh şartları ilan edilince zaten Türk’lerin deliliklerinden cinayetlerinden (dolayı) ne kadar ağır cezaya çarptırılacakları görülecektir...”
Avrupalı liderlein kafasındaki, basiretsiz ve kabiliyetsiz Türk; Anadolu’da Milli bir devlet vücuda getirerek, maharet ve kabiliyetini göstermiştir.
Türk Milleti’ni deli ve cani olarak nitelendiren Avrupa; sulh şartları dediği; ‘Sevr’ paçavrasının suratında parçalandığını görünce çileden çıkmıştır.
Atatürk’ün devlet kurma becerisi ve Milletini çağdaşlığa yönlendirme başarısı Avrupalıyı çılgına çevirmiş, kinini ve düşmanlığını körüklemiştir.
Kendini Dünya medeniyetlerinin temsilcisi sayan Avrupa kibrin kamçısı ile Atatürk düşmanlığını bu günlere taşımıştır.
Savaşta (cephede), barışta (masada) yenemediği Atatürk onunla emperyalizm’e baş kaldıran Türk milletini unutmayan ve nesillerine unutturmayan Avrupa, ‘insan onurunun en uygun rejim olan Demokrasi’yi kullanarak’ her fırsatta Atatürk düşmanlığını ortaya koymaktır.
‹şin acı veren tarafı; Laik sistemi din karşıtlığı sanan bağnaz takımının da Atatürk hakkında Avrupalı gibi düşünmesi.
Avrupalı, Devlet dairelerimizdeki Atatürk resimlerine, meydanlarımızdaki heykellerine ve ülke bağımsızlığımızın teminatı ordumuza karşı.
Bizdeki bağnazlarda karşı.
Fatih Altaylı’nın “Teketek” programına çıkarılan bir genç hanımı dinlerken, tüylerim diken - diken oldu.
Fatih Altaylı soruyor.
-Atatürk’ü seviyormusunuz?
-Hayır sevmiyorum.
-Neden sevmiyorsunuz? Atatürk ülkeyi kurtardı, Cumhuriyeti kurdu.
Cevap oldukça insafsız ve olabildiğince cahilce.
Atatürk, ülkeyi kurtarmasaydı ve Cumhuriyeti kurmasa dinimi, inancımı daha rahat yaşayabilirdim.
Belli ki; bu genç hanıma, ‹stanbul’un, ‹zmir’in, tüm Ege’nin, Antalya’nın, Adana’nın, Güneydoğu’nun ve Doğu’nun işgalini ve bu işgal süresince ülke kadınlarının ve kızlarının uğradığı zulmü kimse anlatmamış.
Kahramanmaraş’ta Sütçü ‹mam’ın Gaziantep’te Karayılan ve Şahin Bey’in, Erzurum’da Nene Hatun’un Ankara Ulus meydanında heykeli bulunan Kara Fatma’nın kimlere karşı ne için savaştıkları anlatılmamış bu hanıma.
Kendiside araştırıp okuma zahmetinde bulunmamış.
Anlaşılan o ki; türbandan gayrı merakı ve tutkusu olmamış.
Fatih Altaylı soruyor!
-Humeyni’yi seviyormusun?
-Evet seviyorum.
Türkiye’de türbanından dolayı yaşama imkanı bulamadığını ihsas eden bu genç hanım, Atatürk’ün kendisine emanet ettiği ülkeyi terkediyor, bilin bakalım nereye gidiyor?
Sevdiğini söylediği Humeyni’nin ülkesine değil, Kanada’ya gidiyor (mutlaka mantıklı bir izahı vardır!) ve 7 yıl orada yaşıyor.
AKP iktidarını fırsat bilerek ülkesine dönüyor, türbanından dolayı zulme uğradığını iddia edenlerin derneği içinde, mücadeleye kaldığı yerden devam!
Ekonomik üstünlük, silah, strateji ve taktik yöntemlerle Atatürk’ü alt edemeyen Avrupa: Demokrasi, bireysel özgürlük gibi kavramlarla aldatılmış genç beyinleri, türban gibi alametlerle samimi müslümanları kullanarak Atatürk düşmanlığını körüklüyor.
Vatan ve devlet şuurundan yoksun takkeci ve takiyyeci takımının; demokrasi, bireysel özgürlük filan umrunda değil. Bunlara göre demokrasi sadece bir araç! Önemsedikleri tek şey hükümet.
Hükümet ele geçirilir ve elde tutulabilirse; Atatürk ve onun kurumlarına karşı mücadele, ‘Demokrasi adına insan öne çıkarılarak daha kolay yapılabilir.’ düşüncesi hakim hale getiriliyor.
Hakimiyeti kaybetmenin yolu: dini kendine göre yorumlayanlar ile Dünya’yı kendine göre yeniden şekillendirmek isteyenlerin arzularını; Demokrasi içinde bireysel hak ve özgürlükleri öne çıkararak illegalleştirmektir.
Vatan ve Milli Devlet : Onu koruyacak ordu,
Milli sınırlar içinde Adalet’i tesis edecek Yargı,
Siyasi muhalefeti de barındıran Parlamento,
Batılının ve içerdeki işbirlikçinin ayak bağıdır.
O halde bu kurumlara karşı olunmalıdır!
Bunun yolu, Atatürk’e karşı olmaktan geçer.
Düşmanlık için başka sebebe gerek varmı!?
Not: Yazıdaki iktibaslar, Sn. Taha AKYOL’un AMA HANGİ ATATÜRK isimli kitabından alınmıştır.
28.04.2010
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ
hulusi
08.05.2010 08:45:00değerli üstad,yazılarınızla türkiye gerçeğine ışık tutuyorsunuz,kaleminizden istifade edenlerdenim.teşekkürler.
sultan
01.05.2010 09:08:00mehmet bey,ülkemizin içinde bulunduğu buhranı çok güzel özetlemişsiniz.düşüncelerinize yürekten katılıyorum.hürmetlerimle.