Kerpiçten dam evlerin çok olduğu, kiremitli çatıların sadece camilerde bulunduğu zamanlarda , köy korucusu hüviyetinde olan ‘Hasas’ halka duyurulması gerekenleri bulunduğu yörenin en yüksek damına çıkarak çıplak sesle ilan ederdi.
“Duyduk duymadık demen haaaaa” ! diye başlar, çevresinde dönerek söylenmesi gerekenleri üç-beş defa tekrar ederek söyler inerdi dam başından.
Söylenenleri duyan, duymayanlara anlatır. Ya da dam başından Hasas’ı gören ilan yapıldığını anlar, duymamışsa sorar öğrenirdi.
İletişim teknolojisindeki gelişmeler mikrofon ve hoparlörü ortaya çıkarınca, insan sesinin doğal güzelliği yerini madeni beyin törpüsüne bıraktı.
Merhum Necip Fazıl’ın deyimiyle “insan’ın ağzına takılan yem torbası gibi” mikrofon sayesinde ses’i kilometrelerce ötelere ulaştırmak mümkün oldu.
Resmiyetin mühürü sayılan hoparlör’ler küçük vilayetlerden başlayarak ilçe, kasaba ve giderek köylerin sokaklarındaki direkleri süslemeye başladı.
Vilayet ve ilçelerde, kenar mahallelere kadar uzatılan bu teknoloji , bet sesli ve önündeki yazılı metni okumaktan aciz insanların elinde işkence aletine dönüştü.
Özel radyo, televizyon, günlük veya haftalık yayınlanan gazetelerin olduğu yörelerde hala bu ilkel ilan vasıtalarının kullanılıyor olmasını anlamak mümkün değil.
Güzel sesli ve diksiyonu düzgün insanlar, kamuoyu açısından zaruri olan ilanları yapsalar hadi neyse .!
Belediyelere gelir getirsin diye, sabahtan akşama , pantolondan gömleğe ,ayakkabıdan şapkaya kadar saymadıkları eşya, adını adresini vermedikleri mağaza kalmıyor.
Belki utandıklarından, don-atlet , külot-sütyen saymıyorlar. Kamu yararı bu ilanların neresinde?
Keşke, Belediyeler gelir elde ediyor olsalar ! ondan da pek emin değilim.Kimi partili, kimi dost- ahbap esnafın bedava reklamıdır yapılan.
Eskiden Güz aylarında yapılırdı, şimdilerde bahar aylarında yapılıp songüz’e kadar devam eden düğün-dernek ilanları var bir de.
Mahalle aralarına kurulan orkestralar, her hafta Perşembeden başlayıp Pazara kadar en yüksek ses tonunda canından bezdiriyor insanları.
“Müzik ruhun gıdasıdır” deyip katlanmak mümkün belki ama gıda zehirli. Müziğe bakın; “Arabada beş evde onbeş” gel de gıda al. Biz ki Avrupa topluluğuna gireceğiz diye ekmeği bile hijyen usullerine uygunluk için poşete koyuyoruz.
Mahalle aralarında çalan şu müziği koyacağımız poşet icat edildi mi bilmiyorum.
Kutlamak için gittiğimiz düğün evinde, orkestranın sesinden, düğün sahibine dileğinizi duyuramıyorsunuz,çalan parçaların ahlaksızlığından kadının-kızın yüzüne bakamıyorsunuz.
Davetli-davetsiz, konu-komşu, vatandaş-hemşeri rahatsız, kuru gürültü ile gülüp-eğlenmeye çalışıyoruz.
Mazeretimiz hazır. Efendim, her gün mü evleniyoruz. Koskoca ömürde bir defa ! Eh, böyle bir rezillik de bir defa çekilir zaten. Haftada on beş, ayda elli beş, bu işkenceyi çekmek zorunda kalanlara da Allah sabırlar versin.
Yaz ayları izin zamanıdır. Malum, Avrupa da çalışanı çok olan bir yöreyiz. Vatan hasreti çeken insanımız, hem tatilini memleketinde geçirir, hem de ülkeye döviz getirir.
Çarşılar kalabalıklaşır, esnaf canlanır, ticaret hareketlenir, gelen vatandaşımız keyiflenir. Keyiflenen insan da keyfini çevresindekilerle paylaşır. Çeşitli model Avrupa arabalarının bütün camları sonuna kadar açılır, teyplerin ses ayarları son noktasına getirilir, arabaların güçlü hoparlörlerinden “Dım-Tıs, Dım-Tıs” müzikle memlekete geliş dosta düşmana ilan edilir.
Gecenin yarısına kadar, araçların geçtiği yol güzergahındaki hastalar şifa bulur, yorgun insanlar ve çocuklar modern müziğin insan ruhuna gıda veren sihriyle derin uykulara dalarlar!
Bektaşi karpuzcuya gitmiş. “Bana bir güzel karpuz ver evladım” demiş. Karpuzcu birkaç karpuzu ellemiş-yoklamış. “Buyur baba erenler fiyatı beş lira.” Bektaşi karpuzu eve götürüp kesmiş ki, kokusundan yanında durmak mümkün değil. Karpuzu, karpuzcuya iade edip üstüne yirmibeş lira da para vermiş. Şaşıran karpuzcu sormuş “Baba erenler, bu para neyin nesi?” Bektaşi cevabı yapıştırmış “Evladım, içini açmadan bu kadar kokutabildiğine göre büyük maharet sahibi olmalısın. Bu o maharetin parası”
Bu kadar gürültü kirliliğine rağmen şikayetsiz- tepkisiz bu toplumu idare edenlere ne kadar ödül verilse azdır.