“Köylü milletin efendisidir.” M.Kemal Atatürk
insanlık aleminin ilk toplumsal merhalesi toprağa bağımlılıktır.inancımıza göre;topraktan yaratılan insanın toprağa bağımlılığı tartılışılamaz.Bu ayrı bir konu.
Toprağa bağımlı ilk insan toplulukları, köyleri oluşturmuşlardır.Çünkü toprağa bağlı olmak yerleşik düzeni gerektirmektedir.
İnsanlığın ikinci merhalesi;sanayileşme , üçüncü ve son merhalesi bilgi toplumuna ulaşmaktır.
Yeterli sanayii oluşturamamış toplumların ,çağın gerektirdiği teknoloji ve iletişim araçlarını zorunlu olarak kullanıyor olsa da bilgi toplumuna ulaşması mümkün görünmüyor.
Bu gün ,ülke nüfusunun Yüzde 60’ının şehirlerde yaşadığı söylense de , şehirlerimizde köylülük zihniyetinin devam ettiği gerçeğinden kaçamayız.
Yaşanılan yere göre nüfus açısından Yozgat ili genelinde durum tamamıyla ülke genelinin tersinedir.
Yozgat genelinde nüfusun çoğunluğu şehirlerde(il-ilçe) değil ,kırsal kesimde yani köylerde yaşamaktadır.İl ve ilçe merkezlerinde yaşayan nüfusun da yarıya yakınının, şu veya bu şekilde köyle mutlak ilişkisi olduğunu düşünürseniz,Yozgat’ın köylülük profili çok ağır basar.
Yozgat il merkezi ve ilçelerinde yaşayan köylü nüfus bir yana, ülkenin büyük metropollerinde bazı semtlerindeki apartman dairelerinin balkonlarına bakın, eğer balkonunda tüplü sac, ekmek tahtası, yer sofrası görürseniz bilin ki o aile Yozgatlıdır.
Bu manzara, metropollerde yaşayan Yozgatlının şehirdeki yaşamını köyünden getirdiği un, bulgur, fasülye, mercimek, nohut, patates, v.s ile desteklediğinin işaretidir.
Bireysel başarılar istisna tutulursa, bırakın bilgi toplumuna ulaşmayı, sanayileşmesini tamamlayamamış ve gün geçtikçe geriye giden Yozgat insanının, istemese de topraktan gayri ümidi yoktur.
Yozgatlının, istemese de sevmek zorunda kaldığı “sadık yarini”, toprağını ve toprağa döktüğü alın terini, Avrupalılaşma sevdası uğruna IMF’e ve Dünya Bankası ‘na peşkeş çekilen kiralık orospu haline getirirseniz neler oluyor bakın!
Dünyanın hiçbir ülkesinde ”çok üretiyorsunuz” diye üreticiler cezalandırılmaz. Aksine üretim teşvik edilir.Bu garabet sadece bize has.
Ekim alanlarını daraltmak suretiyle pancar üreticisine vurulan darbe yetmedi, bu sene hububat üretimine de tonaj uygulaması getirildi.
Ticari ve mesleki becerisi olmayan, sadece ürettiği ile övünen köylümüz aptal durumuna düşürülmekle kalmadı yoksullaştırıldı.
Ekim alanları dikkate alınarak, çiftçiye TMO hububat alımlarında tonaj uygulaması getirilince, işbilir ve işbirlikçi uyanıklar yüksek tonaj belgeleri aldılar. Hububat verimi bu sene yüksek olunca çiftçi tonaj fazlası üretimini TMOya satamadı, elinde kalan buğdayı yarı fiyatına tüccara vermek zorunda kaldı.Üreticiden yarı fiyata aldığı buğdayı, tüccar elindeki tonaj belgeleri ile TMOya sattı. Olan çiftçinin emeğine, alın terine oldu.Madem TMO bu kadar hububat alacaktı, tonaj uygulamaya, çiftçinin emeğini birilerine gasp ettirmeye neden ihtiyaç duyuldu?
Samimiyet ve dürüstlük bunun neresinde?
İş bu kadarla bitse neyse !
Bizzat Sayın Başbakan tarafından açıklanan ve çiftçinin TMO’ya teslim ettiği buğdayına verileceğini söylenen kg/başına pirim bugüne kadar ödenmediği gibi ne zaman ödeneceği de belli değil .
Pancar üretiminde de verim yüksek oldu. Pancar alımlarına da uygulanan kota rejimi, kota ticaretini de beraberinde getirdi. Aynen hububat alımlarında uygulanan tonaj hadisesi gibi kota uygalamasından da pancar üreticisi değil, aracılar yüksek karlar elde etmeye başladılar.
Kotayı, bir türlü eline geçiren aracı üreticiden tonunu 35-40 YTL’ye alarak fabrikaya 120 YTL’den satıp bir gün emeksiz-zahmetsiz kota ticareti ile büyük paralar kazandılar.
Madem üretilen pancarın tamamı işlenecekti, kota koyarak üreticinin emeğini vurguncuya aktarmak hangi aklı evvelin eseriydi ve çiftçiye bu zulüm niye yapıldı ?
Ülkede, tonlarca şeker ve hububat stoku olduğunu söyleyenler, birilerine buğday ve şeker ithal izni vererek kendi çiftçisine hangi iyiliği yapmanın gayretindeler acaba ?
Kaldı ki ; pancar bedellerinin ne zaman ödeneceği de şimdilik meçhul...
Çiftçiyi destekleme adına yürürlüğe konulan ve dekar başına ödenmesi gereken Doğrudan Gelir Desteğinin 2004 yılına ait yarıya yakın kısmı hala ödenmedi.
2005 yılı bitmek üzere bu yıla ait “Doğrudan Gelir Desteği” ödemelerinden çıt çıkmıyor.
Çiftçi de, köylü de para alamayınca, ekonomisi tarıma ve toprağa dayalı Yozgat esnafının hali içler acısı.
Veresiye satışlarla müşterisine “kredi açan banka” konumunda olan esnaf sermayeden yemeye başladı.Çoğu işyeri siftahsız kepenk kapatıyor.
Yozgat köylüsü’nün, çiftçisinin, esnafının bu sıkıntılarına çare aranacağı yerde, Yozgatlıyı sağmal inek gibi görüp, aracıya-tefeciye soyduranlar utanmalı değil mi?
Yozgat köylüsü’nün bu sıkıntılarına karşı, nazire yapar gibi ilçelerde inek dağıtım törenleri düzenleyerek veya ailesinden kalan araziyi işleyen kadın çiftçilere plaket vererek şov yapanların, köylünün ve çiftçinin yukarıda sıraladığımız dertlerine çözüm aramaları gerekmez mi?
Bin türlü sıkıntı ve yokluk içinde hayat mücadelesi veren Yozgat köylü ve çiftçisinin, kendisini yönetenler dini, imanı ve milletini düşüneceği yerde, biraz da kendi dini, imanı, milliyeti ile birlikte kendi geçim geleceği ve refahını düşünmek zorunda değil mi?
Yozgat köylüsü’nün alın terini gasp ettirerek efendi olmaktan çıkarıp köle haline getirenlerin utanması gerekirken, Yozgat köylüsü’nün de siyaseten Metin Uca’nın dediği gibi “Her tuzluğum var diyene hıyarla yetişme” mecburiyeti olmasa gerek...
Tarih : 06.12.2005
insanlık aleminin ilk toplumsal merhalesi toprağa bağımlılıktır.inancımıza göre;topraktan yaratılan insanın toprağa bağımlılığı tartılışılamaz.Bu ayrı bir konu.
Toprağa bağımlı ilk insan toplulukları, köyleri oluşturmuşlardır.Çünkü toprağa bağlı olmak yerleşik düzeni gerektirmektedir.
İnsanlığın ikinci merhalesi;sanayileşme , üçüncü ve son merhalesi bilgi toplumuna ulaşmaktır.
Yeterli sanayii oluşturamamış toplumların ,çağın gerektirdiği teknoloji ve iletişim araçlarını zorunlu olarak kullanıyor olsa da bilgi toplumuna ulaşması mümkün görünmüyor.
Bu gün ,ülke nüfusunun Yüzde 60’ının şehirlerde yaşadığı söylense de , şehirlerimizde köylülük zihniyetinin devam ettiği gerçeğinden kaçamayız.
Yaşanılan yere göre nüfus açısından Yozgat ili genelinde durum tamamıyla ülke genelinin tersinedir.
Yozgat genelinde nüfusun çoğunluğu şehirlerde(il-ilçe) değil ,kırsal kesimde yani köylerde yaşamaktadır.İl ve ilçe merkezlerinde yaşayan nüfusun da yarıya yakınının, şu veya bu şekilde köyle mutlak ilişkisi olduğunu düşünürseniz,Yozgat’ın köylülük profili çok ağır basar.
Yozgat il merkezi ve ilçelerinde yaşayan köylü nüfus bir yana, ülkenin büyük metropollerinde bazı semtlerindeki apartman dairelerinin balkonlarına bakın, eğer balkonunda tüplü sac, ekmek tahtası, yer sofrası görürseniz bilin ki o aile Yozgatlıdır.
Bu manzara, metropollerde yaşayan Yozgatlının şehirdeki yaşamını köyünden getirdiği un, bulgur, fasülye, mercimek, nohut, patates, v.s ile desteklediğinin işaretidir.
Bireysel başarılar istisna tutulursa, bırakın bilgi toplumuna ulaşmayı, sanayileşmesini tamamlayamamış ve gün geçtikçe geriye giden Yozgat insanının, istemese de topraktan gayri ümidi yoktur.
Yozgatlının, istemese de sevmek zorunda kaldığı “sadık yarini”, toprağını ve toprağa döktüğü alın terini, Avrupalılaşma sevdası uğruna IMF’e ve Dünya Bankası ‘na peşkeş çekilen kiralık orospu haline getirirseniz neler oluyor bakın!
Dünyanın hiçbir ülkesinde ”çok üretiyorsunuz” diye üreticiler cezalandırılmaz. Aksine üretim teşvik edilir.Bu garabet sadece bize has.
Ekim alanlarını daraltmak suretiyle pancar üreticisine vurulan darbe yetmedi, bu sene hububat üretimine de tonaj uygulaması getirildi.
Ticari ve mesleki becerisi olmayan, sadece ürettiği ile övünen köylümüz aptal durumuna düşürülmekle kalmadı yoksullaştırıldı.
Ekim alanları dikkate alınarak, çiftçiye TMO hububat alımlarında tonaj uygulaması getirilince, işbilir ve işbirlikçi uyanıklar yüksek tonaj belgeleri aldılar. Hububat verimi bu sene yüksek olunca çiftçi tonaj fazlası üretimini TMOya satamadı, elinde kalan buğdayı yarı fiyatına tüccara vermek zorunda kaldı.Üreticiden yarı fiyata aldığı buğdayı, tüccar elindeki tonaj belgeleri ile TMOya sattı. Olan çiftçinin emeğine, alın terine oldu.Madem TMO bu kadar hububat alacaktı, tonaj uygulamaya, çiftçinin emeğini birilerine gasp ettirmeye neden ihtiyaç duyuldu?
Samimiyet ve dürüstlük bunun neresinde?
İş bu kadarla bitse neyse !
Bizzat Sayın Başbakan tarafından açıklanan ve çiftçinin TMO’ya teslim ettiği buğdayına verileceğini söylenen kg/başına pirim bugüne kadar ödenmediği gibi ne zaman ödeneceği de belli değil .
Pancar üretiminde de verim yüksek oldu. Pancar alımlarına da uygulanan kota rejimi, kota ticaretini de beraberinde getirdi. Aynen hububat alımlarında uygulanan tonaj hadisesi gibi kota uygalamasından da pancar üreticisi değil, aracılar yüksek karlar elde etmeye başladılar.
Kotayı, bir türlü eline geçiren aracı üreticiden tonunu 35-40 YTL’ye alarak fabrikaya 120 YTL’den satıp bir gün emeksiz-zahmetsiz kota ticareti ile büyük paralar kazandılar.
Madem üretilen pancarın tamamı işlenecekti, kota koyarak üreticinin emeğini vurguncuya aktarmak hangi aklı evvelin eseriydi ve çiftçiye bu zulüm niye yapıldı ?
Ülkede, tonlarca şeker ve hububat stoku olduğunu söyleyenler, birilerine buğday ve şeker ithal izni vererek kendi çiftçisine hangi iyiliği yapmanın gayretindeler acaba ?
Kaldı ki ; pancar bedellerinin ne zaman ödeneceği de şimdilik meçhul...
Çiftçiyi destekleme adına yürürlüğe konulan ve dekar başına ödenmesi gereken Doğrudan Gelir Desteğinin 2004 yılına ait yarıya yakın kısmı hala ödenmedi.
2005 yılı bitmek üzere bu yıla ait “Doğrudan Gelir Desteği” ödemelerinden çıt çıkmıyor.
Çiftçi de, köylü de para alamayınca, ekonomisi tarıma ve toprağa dayalı Yozgat esnafının hali içler acısı.
Veresiye satışlarla müşterisine “kredi açan banka” konumunda olan esnaf sermayeden yemeye başladı.Çoğu işyeri siftahsız kepenk kapatıyor.
Yozgat köylüsü’nün, çiftçisinin, esnafının bu sıkıntılarına çare aranacağı yerde, Yozgatlıyı sağmal inek gibi görüp, aracıya-tefeciye soyduranlar utanmalı değil mi?
Yozgat köylüsü’nün bu sıkıntılarına karşı, nazire yapar gibi ilçelerde inek dağıtım törenleri düzenleyerek veya ailesinden kalan araziyi işleyen kadın çiftçilere plaket vererek şov yapanların, köylünün ve çiftçinin yukarıda sıraladığımız dertlerine çözüm aramaları gerekmez mi?
Bin türlü sıkıntı ve yokluk içinde hayat mücadelesi veren Yozgat köylü ve çiftçisinin, kendisini yönetenler dini, imanı ve milletini düşüneceği yerde, biraz da kendi dini, imanı, milliyeti ile birlikte kendi geçim geleceği ve refahını düşünmek zorunda değil mi?
Yozgat köylüsü’nün alın terini gasp ettirerek efendi olmaktan çıkarıp köle haline getirenlerin utanması gerekirken, Yozgat köylüsü’nün de siyaseten Metin Uca’nın dediği gibi “Her tuzluğum var diyene hıyarla yetişme” mecburiyeti olmasa gerek...
Tarih : 06.12.2005
06.12.2005
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ