İnsanlık tarihi ile yaşıt, kadim bir inanç, iman ve sevgi ritüeli kurban.
Yüreğinizi yerinden söküp elinizle sevgiliye ikram etseniz hora geçmeyecek, makbul sayılmayacaktır. Çünkü sizden istenen yüreğiniz değil canınızdır.
Yüreğinizde canınızı verecek aşkı, sevgiyi, inanç ve imanı barındıramıyorsanız, canınızı veremezsiniz. Onun için kurban yürekle değil bedeli can ile ödenecek bir yürek yangınıdır.
"Sözünü yerine getir yâ İbrahim." diye nida ediyordu, Rabbi İbrahim'e.
Üç semâvi dinin ortak atası olarak anılan İbrahim'i, Kur'an mealen şöyle tarif ediyor. " O ne Yahudi ne de Hıristiyan dı. O hanif bir müslüman dı."
Hz.Adem(a.s.) den Hz.Muhammed (s.a.v.) e uzanan tevhid dininin sâdık bendesi İbrahim.(a.s) Yüce yaradanı, kaç gecedir rüyalarında sesleniyordu ona!
"Kurban et oğlunu,zamanı geldi,kurban et söz verdin!" Yaşlı çınarın genç fidanı İsmail. Daha ana rahmine düşmeden hidâyetle müjdelenmiş. Can verenden canını esirger mi? Şeytanın bütün ayartmalarına rağmen, "Rabbine verdiğin sözü yerine getir baba. Ben kurban olmaya hazırım,sakın tereddüt etme. Beni sabredenlerden bulacaksın." diyordu İsmail.
Ne canından can veren İbrahim, ne de kurban olmaya hazır İsmail tereddüt ettiler.
Sözün, samimiyetin, sadakatın mükafatı bağışlanan can ve bir kınalı koç oldu.
" Fesellili Rabbike venhar." " Rabbin için namaz kıl KURBAN KES."
Kurban etmekte ve kurban olmakta tereddüt etmeyen kuluna, kurban kesme görevini yükleyen yüce yaradan, bu görevi de maddi olarak gücü yerinde olana verdi.
"Cânımı cânan eğer isterse minnet cânıma./ Can nedir ki onu kurban etmeyim cânanıma."diye feryad eden, tasavvuf edebiyatının ünlü şairi Fuzûli'nin, " Boyuna-bosuna, kaşına-gözüne kurban olduğum yiğidim." diye şehit evladının ardından ağıt yakan ana'nın, " Param olmasa da yaradan'a şükür için kurban kesmek istiyorum." diyen yoksul insanın, yürek yangını ortak aslında.KURBAN ETMEK.KURBAN OLMAK.KURBAN KESMEK. Aynı kaynaktan fışkıran imânın manevi tezâhürü.
Bir de; "KURBAN EDİLMEK" var ki; bu kurban edenlerin de, edilenlerin de, olanların da nesiller boyu sürecek pişmanlıklarının ortak hüznüdür.
Dünyevi çıkarlar,kazançlar,başarılar,makamlar velhasıl ele geçirilmek istenen şeyler uğruna; birilerini kurban etmek ve birilerine kurban olmak yeterlidir. Bu bölümde kurban kesmek yok. Çünkü burada imâni kaygıdan ziyade çıkarlar ve çıkarlara alet edilen aldatılmışlar var!
Bu düşüncemizi, Türk asıllı psikanalist Vamık D.Volkan'ın "körü körüne inanç" isimli eserindeki şu tesbiti doğruluyor: " Kült (ibadet,tapınma,din,siyaset,cemaat) yandaşları yalnız liderin edilgin birer KURBANI değildirler. Kolay çözümler, heyecan verici kıyamet senaryoları ve kolektif, isyankar amaçların sahte zaferlerini arar ve bu yola girerler.
" Gitme oğlum!" diye çıkış kapısına gövdesini siper eden annesine yalvarıyordu Cengiz. "Güzel annem! sen gitme, ben gitmeyim, o gitmesin kim sahip çıkacak bu vatana?" Nice ısrardan sonra, bütün müslümanların annesi Fatıma'tüzzehra'nın küçüklerden küçük varisi Fatma annesi Cengiz'in, anlamıştı ki; bu çağrının da bu gidişin de önünde durmak mümkün değildir.Annesi-babasıyla helalleşip çıkmıştı evden Cengiz Bolat. Karışıp kalabalığa, koşmuştu milletin demokrasi mabedine. Alçaktan uçan uçaklar, patlayan bombalar,mahşer ki ne mahşer!
Nasıl bir görev aşkı, nasıl bir vatan kaygısı, nasıl bir millete hizmet düşüncesi, kendi milletinin parlamentosuna hangi geçerli gerekçe ile neden bomba yağdırır? Bunu anlayamamış, akıl erdirememiş olsa da Cengiz; etrafındaki sivil insanlarla birlikte tarihin bir gününe hükmettiğinin farkına varamadan ruhunu meclisin bahçesine terketti. Şehadeti ancak ertesi gün anlaşılabildi. Ruhun Şâd olsun güzel yeğenim.Sayenizde vatan kurtuldu.Dileğim odur ki, suçlular cezalarını en ağır şekilde çeksinler. Ancak bu hercü-merç içinde asıl suçlular toz-dumana karışıp kaybolmasınlar.
İktidara öfke, bir kısım insanların bu kadar mı gözlerini döndürmüş, akıllarını başlarından almıştı? Milletine ihaneti Zehirli bala dönüştüren anlayış, hangi inancın, hangi idealin ürünü, nereden kaynaklanmıştı?
Vamık D.Volkan,adı geçen eserinde; "Dinci gruplar,dinlerinin sürekli bir biçimde inançsızların, bilim adamlarının, başka dinci cemaatlerin saldırısı altında olduğunu düşünürler.Sınırları dışında kalan "diğerleri" nin kendilerini anlamadığına ve varlıklarını tehdit ettiğine inandıkları için PAYLAŞILMIŞ KURBAN EDİLME duygusu, kolektif kimliklerinin temel bileşeni olmaktadır." diyor.
15.Temmuz.2016 da ülke bir felaketin eşiğinden döndü. Kurban edenler, ülkesine kurban edilenler ve kurban olanlar; bu ülkeye, yanmış yüreklerle birlikte koskoca 'tarihi bir ders' bıraktılar. Suçu sabit olanlar en ağır cezalara çarptırılmalı ve cezalarını çekmeliler. Ancak, mahkemeler âdil işletilmeli, masum insanlar da bu vesile ile intikam duygularına hedef olmamalı.Adalet yıkılırsa her şey yıkılır.
Prof.Dr.Nazan Bekiroğlu bir eserinde şöyle diyor:"mahkeme sorgudan çok teşhire,adaletten çok intikama dönüşürse, mazlumlar adına zalim devirenlerin, devirdikleri zalimden daha zalim olmalarının önüne geçilemez."
15.Temmuz darbe kalkışmasını vesile ederek çıkarılan KHK(kanun hükmünde kararname) lerle yüzbin belki daha fazla insan işinden,ekmeğinden,sevdiklerinden oldu veya olacak. Darbeye fiilen karışanların dışında bu kadar insanın eline silah verip " haydi sevmediklerinizi öldürün" deseniz! Bunların kaçı cinayet işlemeye teşebbüs edebilir? Ömründe eline silah almamış insanları " darbecilik" le suçlayıp zulmetmek vicdana da adalete de sığmaz.
John Stuart Mill, " özgürlük üzerine" isimli kitabında şöyle diyor: " Eğer biri dışında tüm insanlık aynı düşüncede olsa, o bir kişi de tamamen karşıt bir düşüncede olsa, o bir kişinin gücü eline aldığı zaman tüm insanlığı susturmaya hakkı yoksa aynı şekilde tüm insanlığın da o bir kişiyi susturmaya hakkı yoktur."
Ortalığın toz-duman olduğu böyle dönemler de; kinden, haset den, düşmanlıkdan, toplumu birbirine düşman etmek için ötekileştirmek den; bütün bu kötü hasletlerini nefsine KURBAN ederek milletin bütün kesimlerini barışa çağıracak ve hatta barıştırıp kucaklaştıracak, ONARICI LİDERLER'e ihtiyaç duyulur. YENİ KAPI RUHU böyle bir ihtiyacın ve zaruretin sonunda ortaya çıktı.Birlik ruhu YENİ KAPI da ortaya çıktı ama o ruhu kırıp-dökmeden sürdürecek ONARICI LİDER ortaya çıktı mı? bunu zaman gösterecek.
Vamık D. Volkan, adı geçen eserinde, olması gereken ONARICI LİDER'i bir örnekle şöyle anlatıyor: " Atatürk, kendini başkalarının üstünde görüyordu ve yandaşlarınca da böyle algılanıyordu. Fakat başkalarına kıyasla üstün konumunu korumak için değersizleştirilecek ve yıkıma uğratılacak, fantezide yer alan düşmanlar ya da alt gruplar aramıyordu. Arkadaşlarının düzeyine inmek için değil onları kendi düzeyine çıkarmak için uğraşıyordu." yani, konjonktür gereği meydanlarda atılan sloganlardan kendisine görev çıkarmıyodu." madem halkımız böyle istiyor, başımız-gözümüz üstüne" diyerek, dünya kamuoyunun, evrensel hukukun kabul etmediği konuları kendisine görev ittihaz etmiyordu.Liderlik, günün heyecanı ile söylenen sözlerin yanlışlığını o heyecanlı kitleye kabul ettirebilip, kitleyi doğruya yönlendirebilmektir.ONARICI BÜYÜK LİDERLİK ancak böyle mümkündür.
Bu bayram kesecek kurbanınız olsa da olmasa da, bayramınız mübarek olsun.
Olanlar kurbanları ile birlikte, olmayanlarınız dualarınızla birlikte; kinlerinizi, öfkelerinizi, husumetlerinizi, düşmanlıklarınızı, küslüklerinizi ve dargınlıklarınızı bu bayram kurbanlık niyetine kurban edip gönlünüzü,yüreğinizi,kucağınızı bayram sevinci niyetine sevgiye ve muhabbete açın.Ben öyle yapıp bütün kötü düşünceleri kurban ediyorum. Mevla kabul eylesin.
12.09.2016
Yüreğinizi yerinden söküp elinizle sevgiliye ikram etseniz hora geçmeyecek, makbul sayılmayacaktır. Çünkü sizden istenen yüreğiniz değil canınızdır.
Yüreğinizde canınızı verecek aşkı, sevgiyi, inanç ve imanı barındıramıyorsanız, canınızı veremezsiniz. Onun için kurban yürekle değil bedeli can ile ödenecek bir yürek yangınıdır.
"Sözünü yerine getir yâ İbrahim." diye nida ediyordu, Rabbi İbrahim'e.
Üç semâvi dinin ortak atası olarak anılan İbrahim'i, Kur'an mealen şöyle tarif ediyor. " O ne Yahudi ne de Hıristiyan dı. O hanif bir müslüman dı."
Hz.Adem(a.s.) den Hz.Muhammed (s.a.v.) e uzanan tevhid dininin sâdık bendesi İbrahim.(a.s) Yüce yaradanı, kaç gecedir rüyalarında sesleniyordu ona!
"Kurban et oğlunu,zamanı geldi,kurban et söz verdin!" Yaşlı çınarın genç fidanı İsmail. Daha ana rahmine düşmeden hidâyetle müjdelenmiş. Can verenden canını esirger mi? Şeytanın bütün ayartmalarına rağmen, "Rabbine verdiğin sözü yerine getir baba. Ben kurban olmaya hazırım,sakın tereddüt etme. Beni sabredenlerden bulacaksın." diyordu İsmail.
Ne canından can veren İbrahim, ne de kurban olmaya hazır İsmail tereddüt ettiler.
Sözün, samimiyetin, sadakatın mükafatı bağışlanan can ve bir kınalı koç oldu.
" Fesellili Rabbike venhar." " Rabbin için namaz kıl KURBAN KES."
Kurban etmekte ve kurban olmakta tereddüt etmeyen kuluna, kurban kesme görevini yükleyen yüce yaradan, bu görevi de maddi olarak gücü yerinde olana verdi.
"Cânımı cânan eğer isterse minnet cânıma./ Can nedir ki onu kurban etmeyim cânanıma."diye feryad eden, tasavvuf edebiyatının ünlü şairi Fuzûli'nin, " Boyuna-bosuna, kaşına-gözüne kurban olduğum yiğidim." diye şehit evladının ardından ağıt yakan ana'nın, " Param olmasa da yaradan'a şükür için kurban kesmek istiyorum." diyen yoksul insanın, yürek yangını ortak aslında.KURBAN ETMEK.KURBAN OLMAK.KURBAN KESMEK. Aynı kaynaktan fışkıran imânın manevi tezâhürü.
Bir de; "KURBAN EDİLMEK" var ki; bu kurban edenlerin de, edilenlerin de, olanların da nesiller boyu sürecek pişmanlıklarının ortak hüznüdür.
Dünyevi çıkarlar,kazançlar,başarılar,makamlar velhasıl ele geçirilmek istenen şeyler uğruna; birilerini kurban etmek ve birilerine kurban olmak yeterlidir. Bu bölümde kurban kesmek yok. Çünkü burada imâni kaygıdan ziyade çıkarlar ve çıkarlara alet edilen aldatılmışlar var!
Bu düşüncemizi, Türk asıllı psikanalist Vamık D.Volkan'ın "körü körüne inanç" isimli eserindeki şu tesbiti doğruluyor: " Kült (ibadet,tapınma,din,siyaset,cemaat) yandaşları yalnız liderin edilgin birer KURBANI değildirler. Kolay çözümler, heyecan verici kıyamet senaryoları ve kolektif, isyankar amaçların sahte zaferlerini arar ve bu yola girerler.
" Gitme oğlum!" diye çıkış kapısına gövdesini siper eden annesine yalvarıyordu Cengiz. "Güzel annem! sen gitme, ben gitmeyim, o gitmesin kim sahip çıkacak bu vatana?" Nice ısrardan sonra, bütün müslümanların annesi Fatıma'tüzzehra'nın küçüklerden küçük varisi Fatma annesi Cengiz'in, anlamıştı ki; bu çağrının da bu gidişin de önünde durmak mümkün değildir.Annesi-babasıyla helalleşip çıkmıştı evden Cengiz Bolat. Karışıp kalabalığa, koşmuştu milletin demokrasi mabedine. Alçaktan uçan uçaklar, patlayan bombalar,mahşer ki ne mahşer!
Nasıl bir görev aşkı, nasıl bir vatan kaygısı, nasıl bir millete hizmet düşüncesi, kendi milletinin parlamentosuna hangi geçerli gerekçe ile neden bomba yağdırır? Bunu anlayamamış, akıl erdirememiş olsa da Cengiz; etrafındaki sivil insanlarla birlikte tarihin bir gününe hükmettiğinin farkına varamadan ruhunu meclisin bahçesine terketti. Şehadeti ancak ertesi gün anlaşılabildi. Ruhun Şâd olsun güzel yeğenim.Sayenizde vatan kurtuldu.Dileğim odur ki, suçlular cezalarını en ağır şekilde çeksinler. Ancak bu hercü-merç içinde asıl suçlular toz-dumana karışıp kaybolmasınlar.
İktidara öfke, bir kısım insanların bu kadar mı gözlerini döndürmüş, akıllarını başlarından almıştı? Milletine ihaneti Zehirli bala dönüştüren anlayış, hangi inancın, hangi idealin ürünü, nereden kaynaklanmıştı?
Vamık D.Volkan,adı geçen eserinde; "Dinci gruplar,dinlerinin sürekli bir biçimde inançsızların, bilim adamlarının, başka dinci cemaatlerin saldırısı altında olduğunu düşünürler.Sınırları dışında kalan "diğerleri" nin kendilerini anlamadığına ve varlıklarını tehdit ettiğine inandıkları için PAYLAŞILMIŞ KURBAN EDİLME duygusu, kolektif kimliklerinin temel bileşeni olmaktadır." diyor.
15.Temmuz.2016 da ülke bir felaketin eşiğinden döndü. Kurban edenler, ülkesine kurban edilenler ve kurban olanlar; bu ülkeye, yanmış yüreklerle birlikte koskoca 'tarihi bir ders' bıraktılar. Suçu sabit olanlar en ağır cezalara çarptırılmalı ve cezalarını çekmeliler. Ancak, mahkemeler âdil işletilmeli, masum insanlar da bu vesile ile intikam duygularına hedef olmamalı.Adalet yıkılırsa her şey yıkılır.
Prof.Dr.Nazan Bekiroğlu bir eserinde şöyle diyor:"mahkeme sorgudan çok teşhire,adaletten çok intikama dönüşürse, mazlumlar adına zalim devirenlerin, devirdikleri zalimden daha zalim olmalarının önüne geçilemez."
15.Temmuz darbe kalkışmasını vesile ederek çıkarılan KHK(kanun hükmünde kararname) lerle yüzbin belki daha fazla insan işinden,ekmeğinden,sevdiklerinden oldu veya olacak. Darbeye fiilen karışanların dışında bu kadar insanın eline silah verip " haydi sevmediklerinizi öldürün" deseniz! Bunların kaçı cinayet işlemeye teşebbüs edebilir? Ömründe eline silah almamış insanları " darbecilik" le suçlayıp zulmetmek vicdana da adalete de sığmaz.
John Stuart Mill, " özgürlük üzerine" isimli kitabında şöyle diyor: " Eğer biri dışında tüm insanlık aynı düşüncede olsa, o bir kişi de tamamen karşıt bir düşüncede olsa, o bir kişinin gücü eline aldığı zaman tüm insanlığı susturmaya hakkı yoksa aynı şekilde tüm insanlığın da o bir kişiyi susturmaya hakkı yoktur."
Ortalığın toz-duman olduğu böyle dönemler de; kinden, haset den, düşmanlıkdan, toplumu birbirine düşman etmek için ötekileştirmek den; bütün bu kötü hasletlerini nefsine KURBAN ederek milletin bütün kesimlerini barışa çağıracak ve hatta barıştırıp kucaklaştıracak, ONARICI LİDERLER'e ihtiyaç duyulur. YENİ KAPI RUHU böyle bir ihtiyacın ve zaruretin sonunda ortaya çıktı.Birlik ruhu YENİ KAPI da ortaya çıktı ama o ruhu kırıp-dökmeden sürdürecek ONARICI LİDER ortaya çıktı mı? bunu zaman gösterecek.
Vamık D. Volkan, adı geçen eserinde, olması gereken ONARICI LİDER'i bir örnekle şöyle anlatıyor: " Atatürk, kendini başkalarının üstünde görüyordu ve yandaşlarınca da böyle algılanıyordu. Fakat başkalarına kıyasla üstün konumunu korumak için değersizleştirilecek ve yıkıma uğratılacak, fantezide yer alan düşmanlar ya da alt gruplar aramıyordu. Arkadaşlarının düzeyine inmek için değil onları kendi düzeyine çıkarmak için uğraşıyordu." yani, konjonktür gereği meydanlarda atılan sloganlardan kendisine görev çıkarmıyodu." madem halkımız böyle istiyor, başımız-gözümüz üstüne" diyerek, dünya kamuoyunun, evrensel hukukun kabul etmediği konuları kendisine görev ittihaz etmiyordu.Liderlik, günün heyecanı ile söylenen sözlerin yanlışlığını o heyecanlı kitleye kabul ettirebilip, kitleyi doğruya yönlendirebilmektir.ONARICI BÜYÜK LİDERLİK ancak böyle mümkündür.
Bu bayram kesecek kurbanınız olsa da olmasa da, bayramınız mübarek olsun.
Olanlar kurbanları ile birlikte, olmayanlarınız dualarınızla birlikte; kinlerinizi, öfkelerinizi, husumetlerinizi, düşmanlıklarınızı, küslüklerinizi ve dargınlıklarınızı bu bayram kurbanlık niyetine kurban edip gönlünüzü,yüreğinizi,kucağınızı bayram sevinci niyetine sevgiye ve muhabbete açın.Ben öyle yapıp bütün kötü düşünceleri kurban ediyorum. Mevla kabul eylesin.
12.09.2016
17.09.2016
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ