Âdettendir, her geçen yılın ardından o yılın muhasebesi yapılır. Kâr ve zararı hesap edilir. Zarar var ise sebep olan olaylar ortadan kaldırılır, gelecek yıla yüksek kazanç planlaması ile girilir.
Yazıya öz eleştiri diye başlamamın sebebi, kâr-zarar hesabı yapmak değil, kişi, grup, kurum, toplum herkesin kendinden kaynaklanan hataları, yanlışları, düşmanlıkları önüne koyup yaptıklarından pişmanlık duyması, tövbe etmesi, zarar verdiği kişi, kurum ve gruplardan helallik dilemesi ve toplumsal barışı tesis için gayret göstermesidir.
Bunu yapabilmek için de insanın dağlar gibi yüce imana okyanuslar gibi derin ve geniş yüreğe ve en önemlisi Kuranın insana emrettiği şaşmaz akla ihtiyacı var. İnanan insan için Kuranın 28 sure 46 ayetinde doğrudan akla ve aklı kullanmaya ithaf var. Mesela Yunus Suresi 100. ayette Allah (c.c.) azabı akıllarını (güzelce) kullanmayanlara verir üzerlerine pislik yağdırır buyurulmaktadır.
İnandıklarını ve iman ettiklerini söyleyen siyasi ve içtimai (cemaatler) gruplar el ele vererek, seksen yıllık Cumhuriyeti ve onu kuran ve yönetenleri dinsiz ve imansızlıkla dolaylı dolaysız suçlayarak dini geleneksel ve yöresel yaşayan Kurandan bîhaber Müslümanları ajite ederek, kendileri gibi olmayanlara dini ve devleti kendileri gibi algılamayanlara zulmün bin türlüsünü reva gördüler.
Uydurma delillerle, insanları yıllarca cezaevinde tutup kiminin ölümüne, kiminin intiharına vesile oldular. Hastalıklarının tedavisi için hastanelere sevk isteyen insanlarla bu işte bir KATAKULLİ var diyerek dalga geçtiler. Ölüler bile mezarından kalkıp, bu anayasa değişikliğine evet oyunu kullanmalıdır diyerek değişikliğe ret oyu vermek isteyen insanların iradelerini alaya aldılar.
Müslüman yönetici, Müslüman idareci âvâzeleri ile yolsuzluklara zemin hazırlayıp, hırsızlık ve yolsuzlukların saklanmasına, gizlenmesine, hırsızların pervasızlığına meydan verdiler.
Ne zaman ki; iktidar ve güç insanı bozar, mutlak iktidar ve mutlak güç mutlaka bozar söylemi gerçek oldu, her Müslüman görünen ve dini diline dolayanın gerçekte Müslüman olmayabileceği, devlet yönetimi ile dinin birbirine karıştırılmaması gerçeği; Alnı secdeye gelenden zarar gelmez diyenlerin suratına Osmanlı tokadı gibi indi.
Ahlak, vicdan, hak ve adalet elin tersiyle bir kenara itildi, bir zamanlar alnı secdeye gelenler diye yüceltilenler haşhaşi, çete, sahte peygamber vs. gibi gerçekten Müslüman olan insanın ağzına ve diline yakışmayacak bir sürü söz ve söylemler günlerce tekrarlanır oldu.
Dün, liyakat, kabiliyet, kariyer aramadan, sırf bizdendir diye ellerinden tutup, devletin her kademesine yerleştirdikleri insanları, bugün her türlü cezaya müstahak gören haklarında somut delilde bulamadığı için kanun değiştirip idari, yetkiyle binlerce aileyi tarumar ederek, perişan edenlerin cezasız kalmayacağı, gerçekten iman edenler için bir teselli kaynağıdır.
Adamlar o kadar pervasız, ne yaparlarsa yapsınlar Müslüman halkın kendilerine oy vereceğinden o kadar eminler ki; Bir bakan, üstelik ilimden sorumlu bakan çıkıp şunu rahatça söyleyebiliyor: Yahu bu muhalefet de ufak tefek hırsızlıkları bu millete büyük yolsuzluk olarak yutturuyor.
Bu nasıl ilim ve irfandır ki, her şeyin yoktan var edildiğini ve her şeyin küçükten büyüdüğünü bilmez?
Nasıl olur da baklava çalan çocuk, insan aklının almayacağı cezaya mahkûm olurken, kutulara, kasalara, odalara sığmayan paraların müsebbipleri takipsizliğe uğrar, kaynağı ispat edilemeyen paralar kendilerine iade edilir?
Ve hakikaten Allaha iman eden Kuran mümini, menfaat çıkar ve kör inat uğruna bu insanları Müslüman sayarak nasıl destekler?
Şunu iyi bilmek lazım ki; Din, günah ve suç işleme özgürlüğünü insanın elinden almıyor. Eğer günah ve suç işlersen cezasına katlanman gerekir diyor.
Allah (c.c.) Kuranın da mealen günah ve suç işleyene bu dünyada da ahirette de cezasını veririm buyuruyor. Yaşanan olaylardan şu sonuca varılmaz mı? Aklını kullanmayarak, günahlarının ve suçlarının üzerini din ile örtenlerin ve aklını kullanmayarak kendi çıkarına yakın olanları destekleyenlerin üzerlerini Allah (c.c.) bu dünyada birbirlerinin pisliklerini yağdırmıyor mu?
Dindar olduklarını söyleyip öyle görünenler; gerçekten dindar ve pir ü pak olsalardı, bırakın diğerlerini en azından ülkedeki Müslüman Sünni cemaatlerin birbirini muhabbetle kucaklaması gerekmez miydi?
Realite öyle mi?
Aksine bu cemaatlerin birbirlerini pek de sevmediklerine yakından tanık olabilirsiniz.
En azından, birinden diğerine bahsederken yüzünün ekşidiğine şahit olursunuz.
Gerçek Kuran müminin Allahın (c.c.) ipine sarılması gerekirken tarikat, cemaat, siyaset diye fırkalara ayrılıp, birbirinin gözünü oyması nasıl bir din anlayışıdır?
İşin en hazin tarafı; siyaset, tarikat, cemaat birbirini yok etmek için Müslümanı kullanmakta, kendi günahına günahsız Müslümanı ortak etmektedir.
İşte özeleştiri bu noktada devreye girmeli, Müslüman bağlı olduğu Kuranın kendisinden ne istediğini, siyaset tarikat ve cemaatin kendisinden istediklerinin Kuran uyup uymadığını iyi anlamalı.. Kısaca Müslüman diama uyanık olmalı, çok safmışız, bizi aldattılar bahanesine sığınarak milleti aldatmamalı, millet de aldanmamalıdır.
Aldanan mazlum görünse de aldatan daima zalimdir.
Büyük vatan şairi Namık Kemal ne güzel ifade eder!
Muin-i zalimin dünyada erbâb-ı denaettir
Köpektir zevk alan sayyâd-ı bi-inşaat hizmetten
Mealen şöyle diyor şair; zalimin dünyadaki yardımcıları alçak ve rezil kimselerdir.
İnsafsız avcıya (insanlara pusu kuran zalime) hizmet etmekten zevk alan köpektir.
Geçmişin öz eleştirisi bu minval üzere yapılmalı, din adına dinsizliğe ve dini pervasızca kötüye kullanan imansıza fırsat verilmemelidir.
Yeni yılınız kutlu, imanınız kavî, aklınız ve şuurunuz kimseye kanmayacak kadar berrak olsun