Mehmet SANAL

SANAL BAKIŞ

TOZ-DUMAN

Günün telaşını geride bırakmışsınız, yarının kayıpları yüreğinizde huzuru yakaladığınız tek yer eviniz, oraya ulaşmak için yürümek zorundasınız.
Güne gölgelik çökmüş, hava kuvvetli. Binaların duldasından çıktıkca sert bir rüzgar okşuyor bedeninizi. Bulutlar ne de hızlı hareket ediyor bugün . Fırtına mı kopacak ne? Ey huzur nerdesin?
Eve ulaşmanın hayali, uykuya teslim olmaya hazır göz kapakları beyninizde karmaşık düşünceler.
Caddenin veya sokağın bir yerinde aniden bastıran fırtına ve göz gözü görmez toz-duman içinde kalıyorsunuz.
Başınızdaki iktidar olanca inadına rağmen süresini tamamlayamamış.
“İnat’ta bir murattır” derler ya , hadi buyurun seçime.
Güneş mi doğuyor ne? Sandık nerde?
Karanlıktan medet umanlar ışık yakar mı? Sandığı el yordamı ile bulacaksınız. Çaresi yok.
- Cumhurbaşkanı adayını açıkla.
- Aceleniz ne. Daha zamanı var. Siz biraz çelik- çomak oynayın.
- Uzlaşma ara
-Neden arayacakmışım. Benim çoğunluğum var. Şimdiye kadar nasıl seçildiyse bundan sonra da öyle seçilir.
- Oylamaya geçebilmek için 367’yi bulman lazım.
- Yok canım! Şimdiye kadar 367 mi vardı? Bize 184 yeter.
- Anayasa mahkemesine giderim.
- Uğurlar olsun.
- Duydun mu?
- Anayasa mahkemesi 367 şart demiş.
- Bu demokrasiye sıkılmış bir kurşundur.
- Yapma birader. Demokrasilerde anayasa mahkemesi rejimin teminatıdır ve yöneticileri yüce divandan korur.
- Ben de anayasayı değiştirir, Cumhurbaşkanını halka seçtiririm arkadaş.
- Anayasa değişikliklerinde 367’yi bulmak zorundasın bir de Cumhurbaşkanının onayı var. 367’yi buldun diyelim, Cumhurbaşkanı yeniden görüşülmek üzere meclise iade ederse!
- Öğretmen okula, doktor hastaneye, milletvekili meclise girmek zorunda. Girmeyen vekillere, ana muhalefette kuyruk ilan ederim.
Cumhurbaşkanı onaylamadan iade ederse, virgülüne dahi dokunmadan yeniden meclisten geçirir köşke gönderirim. Halkın önüne iki sandık koyarım.
- Yapmayın beyefendi. Hatırlayın 2005 yılında ana muhalefette partisi ülkedeki terör belası için genel görüşme istemişti de,mecliste milletvekili olan bütün partiler ve bağımsız vekiller girdiği halde iktidar partisinden hiçbir milletvekili kalmamıştı.
- Bunlar kimin kuyruğu demezler mi adama?
- Efendim o konu meclisin işi değil ki, iktidarın yani bizimi işimiz. Bizde bu konuyu dostlarımızla sürekli görüşüyoruz zaten.
- Dostlarınız kim?
- ABD, her türlü fedakarlık tarafımızdan yapılmasına rağmen, ortağı olmaktan onur duyacağımız AB, yalnız AB ile bu aralar biraz limoniyiz. Sonra kardeşimiz Barzani, sayın Talabani, sayın… pardon o sayın değildi dil alışkanlığı ara sıra ana muhalefette ‘cibiliyetsiz’ demede muhataplarımla ‘sayınsız’ konuşmam!
- Bak! Kuyruk yakıştırması işe yaradı. Anayasa değişiklik paketini meclisten geçiriverdik. Referandumu bile göze alıyoruz. Dindar Cumhurbaşkanını mutlaka halkımıza seçtirmeliyiz.
- Efendim! E bildiri diye bir şeyden bahsediyorlar .
- Biz dikleşmeyeceğiz ama dik duracağız.
- Ülkede canlı bomba kaynıyor. Ulusta bomba patlamış. Altı ölü, 100 yaralı.
- Ölenlere rahmet, yaralılara şifa diliyoruz. Acımız büyük. Birlik ve beraberlik içinde olmak zorundayız. Bizim başkan işini bilir, çarşıyı iki günde eskisinden güzel duruma getiririz.
- Efendim ? Cumhuriyet mitingi diye binlerce insanı meydanlara topluyorlar, insanlar Tandoğan’dan , Anıtkabir’e Çağlayan’dan, İzmir’e Manisa’dan Samsun’a akıyor.
- Onlar bindirilmiş kıtalar, aldırma.
- Efendim ülkenin Güneydoğusunda her gün üç-beş şehit cenazesi geliyor halk öfke içinde. Acı, gözyaşı, tekbir, dua, protesto birbirine karışıyor.
- Askerlik yan gelip yatma yeri değildir. Şehitlik yüce bir mertebedir. Mümkün mertebe arkadaşlarımız şehit cenazelerine katılsın, taziyede bulunsunlar.
- Efendim şehit cenazelerine katılan arkadaşlarımız yuhalanıyorlar.
- Onlar seçim barajında boğulmaktan korkan istismarcılardır. Tedbir alacağız, cami avlularına siyaset sokmayacağız.
- Efendim iktidarımız öncesinde camii avlularında “türbana uzanan eller kırılsın” mitinglerinde protestoculara gül-karanfil dağıtırdık!
- Türban Allah’ın emri kardeşim !
- Efendim şehit cenazelerinde protestocular, “……… oğlunu da gönder askere” diye bağırıyorlarmış.
- Bizim oğlanın kapı gibi “Askerlikten muaftır” raporu var.
- Efendim Genel Kurmay başkanı, “Kuzey Irak’a girersek iyi olur, başarılı da oluruz.” Demiş.
- O bana bağlı, benim memurum. İçeride 3.000 dışarıda 500 terörist var. İçerdekileri bitirdik mi dışarıya gidelim! O işe meclis karar verir. O da tatilde. Sonra yetki istediler de vermedik mi !
Ceketi başınıza çekip bir duvarın dibine sinmiş fırtınanın dinmesini bekliyorsunuz. Dineceği yok ki mübareğin.
Bir el kolunuzdan tutup bir kapıdan çeker sizi.
Ayrı bir dünyanın misafirisiniz. Merakla sorarsınız.
- Burası nere ?
- Akıllı bina.
- Neyle nasıl yaptınız?
- Vallahi Selçuklu ecdadımızın hatırasına hürmetten çok uygun bedelle yaptık. Hazine parasıyla.
- Peki siz kimsiniz?
- “Biz, Allah diyenlerden usandık, sosyal demokratlara kucak açanlarız.”
Eyvah ! bunlar bu fırtınayı başlatanlar.
Atarsınız kendinizi, yeniden toz-duman içine.
Bir başka el çeker sizi kolunuzdan bir başka dünyaya yine sorarsınız.
- Burası nere?
- Akıllı bina.
- Neyle nasıl yaptınız ?
- Görmüyor musun kardeşim, uzay gemisi gibi, sağa açılma için çağa uygun yaptık. Hazine parasıyla.
- Peki sizde kimsiniz?
- Biz, “Mevzu vatansa gerisi teferruat” diyenleriz.
Eyvaaah! Bunlar da fırtınayı başlatanların değirmenine su taşıyanlar.
Atarsınız kendinizi tozun-dumanın içine.
Yine bir el çeker sizi bir kapıdan içeri.
Anladınız artık, dışarıda ayrı içeride ayrı fırtına.
- Burası da mı akıllı bina kardeşim?
- Evet.
- Neyle nasıl yaptınız?
Hilal’i gökyüzüne perçinlemek hiçbir fedakarlıktan kaçınmadık. Tabii hazine parasıyla.
- Peki siz kimsiniz ?
- Bizi nasıl tanımazsınız?
- Biz, ‘öteki’ yaratmadan duramayan ve yarattığımız ‘öteki’ne sürekli düşman olanlardanız.
- Bizi işaretimizden tanıman gerekirdi.
- Şehit cenazelerinde bizden başka işaret kullanan olmaz.
- İşaretimizden bizi sevenimizde sevmeyenimizde tanır.
Eyvah !
“Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak” diye buna diyorlar herhal.
Atarsınız kendinizi dışarı bir el daha tutmasın dile kolunuzdan, ceketini çekip başınıza, sağa-sola çarpa çarpa yürürsünüz duraklamadan.
Yine sonra fark edersiniz ki, yürürken çarptıklarınız hep sizin gibi insandır. Her biri tutulup kolundan bir ayrı fırtınanın içine çekilmek istenmiştir.
Mahşeri kalabalıkta hepsi yalnız, hepsi çaresiz.
Fırtınayı bölen şimşek gibi bir ses yükselir, düşer yıldırım gibi kalabalığın ortasına.
- “Gelin eey millet.”
Sesin geldiği tarafa yönelir, mahşeri kalabalık.
Yaklaştıkça hayal-meyal görür sesin sahibini.
Kollarını iki yana açmış, kucaklayacakmış gibi milletini. Güler yüzüyüle,“ GELİN” diyor “GELİN” sesin sahibi.
Toplanır mahşeri kalabalık. Korkak, ürkek , çekingen.
Sorar merakla.
- Sende kimsin ?
- Ben, yoksulla-yoksul, varlıklıyla gönül zengini, gariple garibim. Ömrüm insana hizmetle geçti. Evlat acısı gördüm yıkılmadım. Eşkıyayla boğuştum yenilmedim. Başkaları, akıllı binalar özel cennetler yaratırken ben evimde huzur buldum.
- Peki bu önündeki sandık nedir?
- Neden sandığın önü karanlık, arkası alaca karanlık?
- Bu önümdeki seçim sandığıdır. Önündeki karanlık, geçen iktidarın tozu-dumanıdır. Ardımdaki alaca karanlık seçimin sonucu.
- Ben sizin iradenizim. Sizinle varoldum. Sizinle yüceleceğim.
- Birer birer geçin bu sandıktan, tutuşup elele koşacağız aydınlığa alaca karanlıktan.
Lut kavmi gibi belaya uğradığını sanmıştı millet.
Meğer, doğa olayı sandığımız, siyasetin fırtınası, seçimin tozu-dumanı imiş.
Ne diyelim?
Allah bu milleti basiretini bağlamasın, güneş tutulması gibi akıl tutulmasına uğratmasın.


Tarih : 28.06.2007
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ