Türkçe sözlük : “Ölümden sonra yapılmak üzere ısmarlanan şey.” diye tarif ediyor vasiyeti.
Ölünün ardından yakınlarına sıkça sorulan sorudur!
“Vasiyeti var mı merhumun?”
illa da yazılı olması gerekmez, yalan söylemediğine inanılan kişilere bırakılan sözlü vasiyet de geçerlidir.
Vasiyet yazılı da olsa sözlü de olsa varislerin şartsız kabulüne kalmıştır.
Varisler dilerlerse vasiyete uyarlar, dilemezlerse kendi aralarında anlaşırlar veya vatandaşı oldukları devletin miras hukuku ile ilgili mahkeme kararlaına uyarlar.
Her hal ve şartda miras ‘hak’tır.
Payına düşenden memnun olmayan illa ki olacaktır.
‘Reddi miras’ da bir ‘hak’ olduğu halde, eğer ölenin borcu bıraktığı servetten fazla değilse ‘Reddi miras’ eden yok gibidir.
Velev ki; Varis, miras bırakıp gideni sevmemişde olsa!
Bu kahpe dünya; az-çok, iyi-kötü, miras bırakıp gidenlerin arkasında söverek, kendilerine kalan mirası yiyen kansızlarla doludur.
Kahpe dünya dil alışkanlığı olmuş!
Kahpelik dünya da mı?
Ahlaksız nankörlerin kahpeliğini yüzlerine haykırmadığı için, dünyaya da kahpelik eden insan da mı?
Miras sadece maddi varlıkların varislere bırakılması değildir.
Miras bırakanın, güzel sözleri, yaşadığı dönemde diğer insanlar üzerinde bıraktığı güzel-çirkin intibalar da birer mirastır.
Varisler, maddi miras dışında, bırakılan manevi mirastan da istifade eder veya zarar görürler.
Ne hikmettir bilinmez!
Bu ülkenin onurlu vatandaşı olan kimi varisleri, vatandaşı oldukları Cumhuriyet’in değil, ‘kula kulluğu’ tescilli Osmanlı’nın varisi olmaktan tarifsiz bir haz duyarlar.
Cumhuriyet’in mimarını değil, Osmanlı’nın manevi mimarı Şeyh Ede Bali’yi saygı rafının en yükseğine koyarlar.
Onun bıraktığı manevi mirası sahiplenir, siyasette kullanır, uygulamada görmezden-bilmezden gelirler.
Şeyh, Osman Bey’e nasihat ederken;
“Bak’a oğul, sen artık beysin. Bundan böyle hiddet-öfke bize, hoş görmek sanadır.” der.
Ne garip!
Zamanın iktidarında,beyler hiddetlenip-öfkeleniyor, hoş görmek vatandaşa düşüyor.
Keza! Hz. Mevlana’nın Şeb-i Aruz törenlerini siyaset meydanlarına çevirenler, onun vasiyetine itibar etmezler.
Şöyle vasiyet ediyor, Hz. Mevlana!
“Şu üç insana acıyın. Varlıklı iken yoksul düşene, itibarlı iken itibarını yitirmişe, cahiller içinde yaşamak zorunda kalan alime.”
Vazgeçtik acımadan. İktidara ters düşen varlıklı, yoksullaşma korkusunda. Geçmişin itibarlı insanlarını itibarsızlaşırma furyası ile cahiller içinde susmaktan gayri yol bulamamış alimlerin hüznü hakim bu ülkede.
Hayran oldukları Osmanlı’nın, manevi ikliminden siyasi rant eld etmek için kullandıkları, Şeyh Edebali ve Hz. Mevlana’nın miraslarına nankörlükten çekinmeyenler, Cumhuriyetin ve kurucusunun mirasını baştacı mı edecekler.
Etmediklerini göstermeyi marifet sayıyorlar.
Cumhuriyete ve kurucularına, her fırsatta, tabiri caiz ise ‘giydirmek’ onların her biri için bir ayrı paye ve rütbe!
Konumunu bir rütbe daha büyütmek için olsa gerek, Akl-ı evvelin biri; “Atatürk’ün gençliğe hitabesi” ayet mi? Hadis mi? Buyurmuş.
Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi; ülkenin gelecek nesillerine bırakılmış manevi mirastır. O miras fitne ile tartışmaya açamak, en hafifinden kadir-kıymet bilmezliktir.
Necip milletin her evladının her gün okuması ve iliklerine kadar sindirmesi gereken o muhteşem mirası yeni baştan bir daha okuyalım.
Ey Türk Gençliği!
Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!
Bugüne kadar, Allah’ın, bir tek kulu çıkıp, bu hitabe, ayettir veya hadistir demediğine göre!
Bu FİTNE liğin sebebi ne dir?
Bu FİTNE leri fesada sevkeden huzursuzluğun kaynağı nedir?
“Türk istiklalinin ve Cumhuriyetinin ilelebet muhafaza ve müdafaası” mı rahatsız ediyor bu insanları?
Yoksa! Hitabede geçen TÜRK kelimesi mi?
Hitabede geçen TÜRK yerine hangi milletin ismini yazarsanız yazın, o millet gençliğine bir vasiyet olur.
Dünyada ki mazlum milletlerin, Atatürk’ü ve onun mücadelesini örnek almaları boşuna değildir.
Kimi siyasi fanatikleri; akıbeti meçhul bahar çiçeklerini (Arap Baharı) gösterip, onlarda bizim iktidar partisini örnek alıyor diyebilir.
Genellikle Atatürk’ten rahatsız olan kesimin, Arap Baharını desteklemesini nasıl izah edeceğiz?
Arap baharının rahmeti, o ülkelerin Arap gençleri değil mi?
Gençliğe Hitabedeki TÜRK yerine ARAP arap yazın verin Arap gençliğine eline, Arap gençliği, ülkelerindeki müstebitlerin korkulu rüyası haline gelir.
Popülaritesine çok güvenen ve her fırsatta milli iradenin temsilcisi olduklarını iddia edenler; isterlerse, Atatürk’ün Gençliğe Hitabesini referanduma götürsünler! Görelim bakalım, TÜRK den gocunanlara TÜRK milletinin cevabı ne olur!
“İktidara sahip olanlar gaflet ve delalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler.” İbaresi mi rahatsız ediyor.
Hiç bir iktidar mensubu; bütün noksanlıklardan arındırılmış (haşa) peygamber ve melek olmadığına göre eksiği, hatası, yanlışı olması gayet doğaldır. Yeter ki; gaflet, delalet ve hıyanet içinde olmasın. Bilerek ve isteyerek, gafil, şaşkın, hain olmayanın, hitabe vasiyetini yüklenen gençlikten korkmasın, ürkmesine gerek var mı?
Ya da: “Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.” İbaresi mi rahatsız ediyor?
Dünyada yaşanan, işgal ve istilaları, halkların başına çöreklenen diktatörleri gördüğümüz halde aldırmaz-umursamaz da milletin istiklal ve cumhuriyetini kurtarma mecburiyetine düştüğünü görürse bir gün, milletin muhtaç olduğu kudret, kendi kanı değilde; Arap, Fars, Rus, İngiliz, Fransız, İtalyan, Alaman, İspanyol, Portekiz v.s. kanı mı olmalı?
Muhtaç olduğu kudreti, kendi damarlarındaki kanda aramayanlar veya aramayı akıl edemeyenler; başlarına musallat olmuş veya edilmiş diktatörlerden veya emperyal hegomonistlerden kurtulabilmek için başka milletlerin damarlarındaki insafsız güce muhtaç olmuşlardır.
Afganistan, Sudan, Mısır, Libya, Irak, Suruye hatta uğruna israile meydan okuduğumuz Filistin (Gazze,Hamas) bizi gözlemci olarak dahi kabul etmemiş ve başka güçlere ihtiyaç hissetmişlerdir.
Kimileri, hala o başka güçlerin kudreti ile yaşamaya gayret etmektedir.
Büyük önder, bu gerçeği yıllar öncesinden görmüş ve gençliğine, cumhuriyet ve demokrasi inancını güçlü ve süreklitutabilmek için böyle hitabetmiştir.
Fitneye ve fesada gerek yok! Bu ülkede yaşayan herkes biliyor ki; Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi ne ayettir, ne de hadis! Bu sebeble dini açıdan, ne farz, ne sünnet, ne de vacip!
Ulus devletin kurucu lideri büyük Atatürk’ün milletinin gelecek nesillerine bıraktığı büyük ve vazgeçilmez MİRAS, uyulması gereğinin yapılması gereken büyük VASİYET tir.
Bu vasiyetin terk edilmesi, bu mirasın reddi, bu milleti müstebit diktatörlerin ve emperyalist güçlerin kölesi haline getirirse, bu millete en büyük ihaneti bu vasiyeti unutturanlar yapmış olmaz mı?
Atatür’ün Gençliğe Hitabesi ayet mi? Hadis mi? Diye bu milleti tahrik ederek, sanki bir dinsiz-imansızın vasiyeti imiş gibi gösterenler gaflet ve delalet içinde olmuş olmazlar mı?
Tamda Türkçe sözlükte tarif edildiği gibi;
Gençliğe Hitabe, “Büyük Atatürk’ün ölümünden sonra Türk gençliğine yapılmak üzere ısmarladığı şey” dir.
Bu fitneyi bilerek ve isteyerek bu milletin kafasına sokanlar, bu milletin gençliğinin ‘HİTABE’ den alacağı feyzden ürkmesi gayet doğaldır.
Ey Yüce Rabbim, bu muazzez Vatan’a, dinini-imanını, Kitab-ı Keriminde emrettiğin fitne ve fesattan arınmış, dosdoğru yolunda giden, Seni, Peygamberini, Kitabını tahrip ve istismar etmeyen siyasetçiler nasib eyle. Amin.
Ömer Hayyam’ın bir dörtlüğü ile bitirelim.
“Niceleri geldi neler istediler.
Sonunda dünyayı bırakıp gittiler.
Sen hiç gitmeyecek gibisin değil mi?
O gidenlerde hep senin gibiydiler.”
04.04.2012
Ölünün ardından yakınlarına sıkça sorulan sorudur!
“Vasiyeti var mı merhumun?”
illa da yazılı olması gerekmez, yalan söylemediğine inanılan kişilere bırakılan sözlü vasiyet de geçerlidir.
Vasiyet yazılı da olsa sözlü de olsa varislerin şartsız kabulüne kalmıştır.
Varisler dilerlerse vasiyete uyarlar, dilemezlerse kendi aralarında anlaşırlar veya vatandaşı oldukları devletin miras hukuku ile ilgili mahkeme kararlaına uyarlar.
Her hal ve şartda miras ‘hak’tır.
Payına düşenden memnun olmayan illa ki olacaktır.
‘Reddi miras’ da bir ‘hak’ olduğu halde, eğer ölenin borcu bıraktığı servetten fazla değilse ‘Reddi miras’ eden yok gibidir.
Velev ki; Varis, miras bırakıp gideni sevmemişde olsa!
Bu kahpe dünya; az-çok, iyi-kötü, miras bırakıp gidenlerin arkasında söverek, kendilerine kalan mirası yiyen kansızlarla doludur.
Kahpe dünya dil alışkanlığı olmuş!
Kahpelik dünya da mı?
Ahlaksız nankörlerin kahpeliğini yüzlerine haykırmadığı için, dünyaya da kahpelik eden insan da mı?
Miras sadece maddi varlıkların varislere bırakılması değildir.
Miras bırakanın, güzel sözleri, yaşadığı dönemde diğer insanlar üzerinde bıraktığı güzel-çirkin intibalar da birer mirastır.
Varisler, maddi miras dışında, bırakılan manevi mirastan da istifade eder veya zarar görürler.
Ne hikmettir bilinmez!
Bu ülkenin onurlu vatandaşı olan kimi varisleri, vatandaşı oldukları Cumhuriyet’in değil, ‘kula kulluğu’ tescilli Osmanlı’nın varisi olmaktan tarifsiz bir haz duyarlar.
Cumhuriyet’in mimarını değil, Osmanlı’nın manevi mimarı Şeyh Ede Bali’yi saygı rafının en yükseğine koyarlar.
Onun bıraktığı manevi mirası sahiplenir, siyasette kullanır, uygulamada görmezden-bilmezden gelirler.
Şeyh, Osman Bey’e nasihat ederken;
“Bak’a oğul, sen artık beysin. Bundan böyle hiddet-öfke bize, hoş görmek sanadır.” der.
Ne garip!
Zamanın iktidarında,beyler hiddetlenip-öfkeleniyor, hoş görmek vatandaşa düşüyor.
Keza! Hz. Mevlana’nın Şeb-i Aruz törenlerini siyaset meydanlarına çevirenler, onun vasiyetine itibar etmezler.
Şöyle vasiyet ediyor, Hz. Mevlana!
“Şu üç insana acıyın. Varlıklı iken yoksul düşene, itibarlı iken itibarını yitirmişe, cahiller içinde yaşamak zorunda kalan alime.”
Vazgeçtik acımadan. İktidara ters düşen varlıklı, yoksullaşma korkusunda. Geçmişin itibarlı insanlarını itibarsızlaşırma furyası ile cahiller içinde susmaktan gayri yol bulamamış alimlerin hüznü hakim bu ülkede.
Hayran oldukları Osmanlı’nın, manevi ikliminden siyasi rant eld etmek için kullandıkları, Şeyh Edebali ve Hz. Mevlana’nın miraslarına nankörlükten çekinmeyenler, Cumhuriyetin ve kurucusunun mirasını baştacı mı edecekler.
Etmediklerini göstermeyi marifet sayıyorlar.
Cumhuriyete ve kurucularına, her fırsatta, tabiri caiz ise ‘giydirmek’ onların her biri için bir ayrı paye ve rütbe!
Konumunu bir rütbe daha büyütmek için olsa gerek, Akl-ı evvelin biri; “Atatürk’ün gençliğe hitabesi” ayet mi? Hadis mi? Buyurmuş.
Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi; ülkenin gelecek nesillerine bırakılmış manevi mirastır. O miras fitne ile tartışmaya açamak, en hafifinden kadir-kıymet bilmezliktir.
Necip milletin her evladının her gün okuması ve iliklerine kadar sindirmesi gereken o muhteşem mirası yeni baştan bir daha okuyalım.
Ey Türk Gençliği!
Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!
Bugüne kadar, Allah’ın, bir tek kulu çıkıp, bu hitabe, ayettir veya hadistir demediğine göre!
Bu FİTNE liğin sebebi ne dir?
Bu FİTNE leri fesada sevkeden huzursuzluğun kaynağı nedir?
“Türk istiklalinin ve Cumhuriyetinin ilelebet muhafaza ve müdafaası” mı rahatsız ediyor bu insanları?
Yoksa! Hitabede geçen TÜRK kelimesi mi?
Hitabede geçen TÜRK yerine hangi milletin ismini yazarsanız yazın, o millet gençliğine bir vasiyet olur.
Dünyada ki mazlum milletlerin, Atatürk’ü ve onun mücadelesini örnek almaları boşuna değildir.
Kimi siyasi fanatikleri; akıbeti meçhul bahar çiçeklerini (Arap Baharı) gösterip, onlarda bizim iktidar partisini örnek alıyor diyebilir.
Genellikle Atatürk’ten rahatsız olan kesimin, Arap Baharını desteklemesini nasıl izah edeceğiz?
Arap baharının rahmeti, o ülkelerin Arap gençleri değil mi?
Gençliğe Hitabedeki TÜRK yerine ARAP arap yazın verin Arap gençliğine eline, Arap gençliği, ülkelerindeki müstebitlerin korkulu rüyası haline gelir.
Popülaritesine çok güvenen ve her fırsatta milli iradenin temsilcisi olduklarını iddia edenler; isterlerse, Atatürk’ün Gençliğe Hitabesini referanduma götürsünler! Görelim bakalım, TÜRK den gocunanlara TÜRK milletinin cevabı ne olur!
“İktidara sahip olanlar gaflet ve delalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler.” İbaresi mi rahatsız ediyor.
Hiç bir iktidar mensubu; bütün noksanlıklardan arındırılmış (haşa) peygamber ve melek olmadığına göre eksiği, hatası, yanlışı olması gayet doğaldır. Yeter ki; gaflet, delalet ve hıyanet içinde olmasın. Bilerek ve isteyerek, gafil, şaşkın, hain olmayanın, hitabe vasiyetini yüklenen gençlikten korkmasın, ürkmesine gerek var mı?
Ya da: “Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.” İbaresi mi rahatsız ediyor?
Dünyada yaşanan, işgal ve istilaları, halkların başına çöreklenen diktatörleri gördüğümüz halde aldırmaz-umursamaz da milletin istiklal ve cumhuriyetini kurtarma mecburiyetine düştüğünü görürse bir gün, milletin muhtaç olduğu kudret, kendi kanı değilde; Arap, Fars, Rus, İngiliz, Fransız, İtalyan, Alaman, İspanyol, Portekiz v.s. kanı mı olmalı?
Muhtaç olduğu kudreti, kendi damarlarındaki kanda aramayanlar veya aramayı akıl edemeyenler; başlarına musallat olmuş veya edilmiş diktatörlerden veya emperyal hegomonistlerden kurtulabilmek için başka milletlerin damarlarındaki insafsız güce muhtaç olmuşlardır.
Afganistan, Sudan, Mısır, Libya, Irak, Suruye hatta uğruna israile meydan okuduğumuz Filistin (Gazze,Hamas) bizi gözlemci olarak dahi kabul etmemiş ve başka güçlere ihtiyaç hissetmişlerdir.
Kimileri, hala o başka güçlerin kudreti ile yaşamaya gayret etmektedir.
Büyük önder, bu gerçeği yıllar öncesinden görmüş ve gençliğine, cumhuriyet ve demokrasi inancını güçlü ve süreklitutabilmek için böyle hitabetmiştir.
Fitneye ve fesada gerek yok! Bu ülkede yaşayan herkes biliyor ki; Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi ne ayettir, ne de hadis! Bu sebeble dini açıdan, ne farz, ne sünnet, ne de vacip!
Ulus devletin kurucu lideri büyük Atatürk’ün milletinin gelecek nesillerine bıraktığı büyük ve vazgeçilmez MİRAS, uyulması gereğinin yapılması gereken büyük VASİYET tir.
Bu vasiyetin terk edilmesi, bu mirasın reddi, bu milleti müstebit diktatörlerin ve emperyalist güçlerin kölesi haline getirirse, bu millete en büyük ihaneti bu vasiyeti unutturanlar yapmış olmaz mı?
Atatür’ün Gençliğe Hitabesi ayet mi? Hadis mi? Diye bu milleti tahrik ederek, sanki bir dinsiz-imansızın vasiyeti imiş gibi gösterenler gaflet ve delalet içinde olmuş olmazlar mı?
Tamda Türkçe sözlükte tarif edildiği gibi;
Gençliğe Hitabe, “Büyük Atatürk’ün ölümünden sonra Türk gençliğine yapılmak üzere ısmarladığı şey” dir.
Bu fitneyi bilerek ve isteyerek bu milletin kafasına sokanlar, bu milletin gençliğinin ‘HİTABE’ den alacağı feyzden ürkmesi gayet doğaldır.
Ey Yüce Rabbim, bu muazzez Vatan’a, dinini-imanını, Kitab-ı Keriminde emrettiğin fitne ve fesattan arınmış, dosdoğru yolunda giden, Seni, Peygamberini, Kitabını tahrip ve istismar etmeyen siyasetçiler nasib eyle. Amin.
Ömer Hayyam’ın bir dörtlüğü ile bitirelim.
“Niceleri geldi neler istediler.
Sonunda dünyayı bırakıp gittiler.
Sen hiç gitmeyecek gibisin değil mi?
O gidenlerde hep senin gibiydiler.”
04.04.2012
04.04.2012
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ
lütfi
16.04.2012 08:20:00Yazılarınızı oldukca dolu ve sürükleyici buluyorum ve bu sebeple sürekli okuyorum.Kaleminize uzun ömürler diliyorum.Saygılarımla..
Nezih KÖKSAL
10.04.2012 21:18:00Nereden başlasam diye karar veremedim ama önce bu şekildeki yazınızı tebrik etmemek çok bencillik olur. Sizin düşünceleriniz ve yazmış olduğunuz yazılar daima bana ortaokul da yan yana oturduğumuz rahmetli Necip ALTINOK'u hatırlatmaktadır. Bazı düşünceler ve çapraşık görüşler bu değerli kardeşimize kıymışlar ve şehit etmişlerdir.
Kardeşim lütfen bağışlayın sizi tekrar tebrik eder başarılarınızın devamını dilerken saygı ve selamlarımı sunarım. Nezih KÖKSAL
Ayla
09.04.2012 09:32:00Yazılarınızdan anlıyorum ki,oldukca kültürlü ve birikimlisiniz.üslubunuz da oldukca hoş..Bu köşeden daha sık yazabilirseniz çok sevineceğim.başarı dileklerimle..
ABDÜLKADİR ÇAPANOĞLU
04.04.2012 23:37:00Değerli Mehmet Beyciğim.Gözlerim yaşararak okuduğum bu makalenizi bende torunlarıma miras bırakmak için kopyaladım dosyama koydum.Yüreğinize sağlık der, İstanbuldan sevgi ve selamlarımı sunarım..