Baki’nin bir beyiti. Bu âlemde her şey gelip geçici. Kalıcı olan sestir, nefestir. Kalacak olan gür bir avazdır. Bir hoş sadadır. Baki “Ben giderim. Şiirlerim kalır. Sözlerim, avazım kalır.” diyor. Baki, “baki” sözcüğünü tevriyeli kullanıyor. Hem kendi adı, hem de kalıcılık, ölümsüzlük yerine.
Her ne vakit hoş bir sada sözünü duysam Baki’nin bu beyitini hatırlarım. Elimdeki kitabın adı: Bozkırda Hoş Bir Sada Kesiriçli Mehmet Hafız. Kitabın yazarı Dr. Zeki Öztürk. Liman Yayınevi Türk Edebiyatı serisinde yayınlamış bu kitabı. Yayın numarası 33. Yayın yılı Ocak 2020. Tam tamına 193 sayfalık bir kitap. Birinci hamur kağıda basılmış. Baskı kalitesi en üst düzeyde.
Bozkırda Hoş Bir Sada Kesiriçli Mehmet Hafız, yazar Dr. Zeki Öztürk’ün ön sözüyle başlıyor. Dr. Zeki Öztürk, 1963 Yozgat’ın Çayıralan ilçesine bağlı Kaletepe (Kesiriç) Köyü doğumlu bir diplomat. Gence Başkonsolosu. Bu kitabıyla edebiyata aşinalığını öğrenmiş oluyoruz Dr.Zeki Öztürk’ün.
Kesiriçli Mehmet Hafız’ın hayat hikayesini anlatmış Dr.Zeki Öztürk. Ön Sözde diyor ki:” Kesiriçli Mehmet Hafız, Yozgat’ın Çayırılan ilçesine bağlı Kaletepe Köyü, namı diğer Kesiriç Köyünde Çilalioğulları taifesinden Fakı Hoca’nın oğlu olarak dünyaya geldi…Mehmet Hafız 8-10 yaşında başladığı ezberini 80 yaşını geride bıraktığı bu zamana kadar muhafaza etmesinden, güzel Kur’an-ı Kerim okumasından ve bulunduğu ortama hoş sohbetleriyle neşe katmasından dolayı, insanlar onu görev yaptığı Sarıkaya ilçesinde, tarihten gelen geleneklere göre geldiği köyden dolayı Kesiriçli Mehmet Hafız olarak isimlendirmişlerdir.O, bozkırdan başlayan ve Almanya’ya kadar uzanan hayat serüveninde birçok mekanda okuduğu Kur’an-ı Kerim, hatimle kıldırdığı teravih namazları ve güzel sohbetleriyle hoş sadalar bırakmıştır. Ayrıldığı mekanlarda hatıraları hala canlıdır. Bu nedenle kitabın adını ‘Bozkırda Hoş Bir Sada Kesiriçli Mehmet Hafız’ olarak seçtik.”
Kitap biyografik bir roman hüviyetinde. Hafız’ın yaşamı, verdiği hayat mücadelesi ayrıntılarıyla aktarılmış. Tanıklıklara başvurulmuş. Hazırlık aşamasında Dr.Zeki Öztürk, Hafız’la 5 saat süren bir görüşme yapmış.
Hafız, 80 yaşlarında olmasına rağmen hafızası pırıl pırıldır. Bulunduğu ortama göre her olayı ve durumu , dinleyicilerin seviyesine uygun olarak anlatır. Öyle bir anlatır ki sanki yeniden yaşar. O, sohbetine doyum olmaz bir söz ustasıdır. Şakacıdır. Güler yüzü, tatlı dili ile ayrıldığı mekanlarda hoş sadalar bırakmıştır.
Kitapta Hafız Mehmet Efendi’nin doğup büyüdüğü çevre tarihiyle, coğrafyasıyla, gelenek ve görenekleriyle, kültürel yapısıyla enine boyuna işlenmiş. Türkülerden birinin iki dörtlüğünü yazayım:
.“Evlerinin önü çiftlik
Çiftlikte bükerler iplik
Üst mahlede bir çift keklik
Iğralıyor(*) Kesiriç’i
.Evlerinin önü kuyu
Kuyudan çekerler suyu
O yavrunun usul boyu
Iğralıyor Kesiriç’i”
. Orası Kaletepe, yani Kesiriç’tir. Hafız’ın hayat yolculuğu Kesiriç’ten başlamış, Almanya’ya kadar uzanmıştır. O yolculuk Sarıkaya’da devam etmektedir.
Ben Kesiriç Köyü’nü iyi bilirim. Üvey annemiz Firdez anamız Kesiriçli’dir. Babam da “Oğulcuklu Muhsin Hafız”dır. Bu kitabı Liman Yayınları arasında görünce merak ettim. Hem Firdez ananın köyü, hem de Mehmet Hafız’ın hayat hikayesinin odağı olduğu için.
Bu kitabı Kitapyurdu’ndan temin edip okudum. İyi ki de okumuşum. Hafız’ın hayat yolculuğunda öğrenciliği, Çandır ve Kayseri’de öğrencilik yılları, din görevlisi olarak hizmetleri uzun uzun anlatılmış. Sonra Avrupa macerası. Yedi yıl süren Almanya günleri…
Kesiriç 1963’te isim değiştirdi. Kaletepe oldu. Gerçi Hafız 1961 diyor ya… Kitapta bunun hikayesi de anlatılmış. Zamanın muhtarı Ali Özen. Çayıralan’dan gelen iki memurla muhtar kalenin olduğu yere çıkmışlar. Memurlardan biri sanki çocuğa isim koyar gibi kıbleye dönmüş. Arkasını Köseli tepesine alarak “Buranın adı Kaletepe!”demiş. Bakar mısınız? Köylüye danışılmamış bile…
Bir deyimin kullanımı bana göre hatalı. O deyim “Köprünün altından çok sular akmak.” Kitapta bu deyim iki yerde kullanılmış. Biri “Köprünün altından muhtelif nehirler akmıştı(s.25)”cümlesi. Bir diğeri “Köprünün altından muhtelif akarsular akmıştı(s.75)”cümlesi.
Ayrıca “Zira babası hafız olmadığı için doğru okuyup okumadığından bir haberdi (s.48)” cümlesinde “bir haberdi” yanlıştır. Doğrusu “bihaber” olmalıdır. Çünkü bihaber “habersiz” anlamına gelir. Dikkatten kaçmış olmalı.
Kitabı okumanızı tavsiye ederim. O kısa kısa anekdotlar hazine değerinde. Özellikle Kesiriç ve çevresinin tarihi, kültürel değerleri derlenip toplanmış. Emeği var olsun Dr. Zeki Öztürk’ün.
Hafız’dan bir anlatıyla noktamızı koyalım: Hafız, Kesiriç’teki öğrencilik yıllarında ezberine hakimdir. Ama usul, kıraat pek yok. Kelime atlamaları oldukça fazla. Mevlit okurken de yörede çok bilinen ve sevilen “Ağ gelin” makamını kullanıyor. Babası Fakı Hoca’dan öyle görmüş.
Yıllar sonra Hafız, meslek arkadaşlarıyla Saraykent’e bağlı Benli köyüne mevlit okumaya giderler. Hafız, Mevlidin “Merhaba” bahrini “Ağ gelin” havasında okur. Sorgunlu Hasan Hoca cemaatin karşısında gülmemek için zor tutar kendini. Ses çıkarmaz. Mevlitten sonra çıkışır Hafız’a: