Viyana, ortaokul son sınıf, 1979/1980. Zor zamanlardı. Karmakarışık harflerden oluşan ve anlamadığım kelimelere bakarak ben bir cümle yazana kadar tahta iki sefer siliniyordu.
Sınıf öğretmeni Sabine Bauer bir konu verdi. Konu: “Ne olmak istiyorsunuz?”
Avusturya'da dokuz yıllık kesintisiz eğitim sisteminin son aşamasındayız, ortaokul son sınıf. Çocuklar yeteneğine göre çeşitli meslek eğitimi veya yüksek meslek liselerine geçiş yapması gerekiyor, bunun üzerine öğretmenler hazırlık dersleri veriyor. Öğretmenimiz:
"Sevgili öğrenciler,
Bundan sonraki atacağınız adımlar çok önemli, " dedi.
Anlattıklarının yarısını anlamıyorum, henüz yeterli Almanca bilmiyorum. Ama konuştuğu her sözün arkasında; " Pişman olursunuz!" cümlesi geçiyordu. O ara çantamı kurcalıyor, silgimi bulamıyorum. Yanımda oturan arkadaşıma; "Silgimi gördün mü?" diye sordum.
Öğretmen, dikkat dağıttığımı düşünerek kızmış olmalı ki:
"Sen, dedi, neden dinlemiyorsun?"
"Dinliyorum öğretmenim."
"Peki, büyüyünce ne olacaksın?"
"Pişman olacağım."
Konuyu dinlemedim ve anlamadığım için o anki bilinçaltına yerleşen bir cümleyle cevap vermiş oldum.
Öğretmen:
"Bundan hiç şüphem yok. " dedi.
Bütün sınıf güldü. Karizma çizildi, rezil oldum.
O hafta arkadaşlar için bir eğlence çıkmıştı. Benimle alay ettiler. Birbirlerine: "Hey! Büyünce ne olacaksın? Pişman olacağım. " diyorlardı.
Bütün okulda, hatta okul yolunda bu cümleler yankılanıyordu.
Yeni bir haftaya başlamıştık. İlk ders sınıfla selamlaştıktan sonra tahtaya öğretmen yine konu başlığı olarak " Büyüyünce ne olacaksınız?" yazdı.
Arkadaşlar, hepsi birden: " Pişman olacağız öğretmenim" diye gülüştüler. Hele yabancı karşıtı, sarışın, kısa saçlı, zengin Silvia denen şımarık kızın sesi pek gür çıkıyordu.
Öğretmen cümlenin altına "Pişman" yazdı.
Sonra beni çağırdı. Utangaç bir tavırla yanına vardım. Öğretmen arkadaşlara dedi ki:
"Gülüyorsunuz ama bu arkadaşınızın verdiği cevapta felsefi bir derinlik olduğu kanaatine vardım."
Bana döndü ve şöyle söyledi:
"Sen felsefe oku, pişman olmazsın. Şimdi geç yerine."
O gün öğretmen, pişman olma veya pişman olmamanın verilen kararlara bağlı olduğuna dair bir hayat dersi verdi.
O gün öğretmeni çok iyi dinledim. Hem çizilen karizmayı onardı. Arkadaşlar bir daha benimle alay etmediler, hem de söyledikleri beni derinden etkiledi. Bu sözler kulağıma küpe oldu.
Ancak maalesef her zaman çocukların karar yetkisi olmuyor, aileler yönlendiriyor.
Rahmetli babama bir gün dedim ki:
"Baba, öğretmenim bana Almanca kursuna gitmemi söyledi."
Babam, burada kalıcı olmadıklarını, beni de buralarda bırakmama düşüncesinde olduğunu söyledi: "Ne yapacaksın? Okuyup da adam mı olacaksın? Şurada iki elden çalışarak para kazanıp buradan defolup gideceğiz." Dedi.
Aslında babama hak veriyordum. Türkiye'de ev yalnızdı ve ikimiz de buradaydık. Okul biter bitmez iki elden çalışıp birikim yaparak bir an evvel buradan ülkemize dönebilirdik. O zamanlar herkesin düşüncesinde bu vardı ama kazın ayağı öyle değildi. Babam gitti ben kaldım...
Babamın bu düşüncesi hayallerimi altüst etti. Benim için o gün okul dâhil herşey bitmişti kafamda. Ertesi gün eve geldiğimde öğretmen'in söylediği; "Felsefe oku, pişman olmazsın." dediği aklıma geldi. Pişman olmayım diye A4 kağıdına kocaman "Felsefe" yazdım, altına da "Öğretmenim okudum, hatta yazdım bile! Pişman değilim” diye bir not düştüm.
Aradan aşağı yukarı beş yıl geçmişti. Metro durağında elimdeki gazeteye dalmış bekliyordum. Yanıma biri yanaştı, tebessüm ederek eğildi ve dedi ki:
"Büyüyünce ne olacaksın?"
Aaaa! Silvia. Okul arkadaşım Silvia...
Hasbihâlden sonra başından geçenleri anlattı. Kötü bir evlilik yapmış. Gözleri doldu:
"Keşke hep çocuk kalsaydık, hiç büyümeseydik. Aslında sen haklıymışsın. İnsan büyünce pişman oluyormuş."
Vay be! Benimle alay ettiği için şımarık Silvia'yı pişman etmişim ya da aldığı kararlar onu çok pişman etmişti...
Zaman geçti, rahmetli babam kesin dönüş yaptı. Ben ise burada kaldım. Babam bir sohbet esnasında beni dinledikten sonra şöyle bir cümle kurdu:
" Keşke okusaymış adam olurmuş."
Avusturya'da ortaokul ve meslek lisesine gittim. Okudum diyemiyorum çünkü dil, tarih, kültür vb. dersler Almanca’ydı. Bu sebeble hâlâ Turkiye'de doğduğum köyde okuduğum ilkokul mezunuyum. Şimdilerde kitap okuma alışkanlığım var ve hasbelkader kendimi yetiştirmeyi bildim. Turkiye'ye geldiğimde herkes kuyumcuya giderken ben kitapçıya koştum.
Hayatta konjonktüre göre ufak tefek keşkelerim olmuştur ama inanın hiç pişman olmadım. Büyüdüm, yalnızdım, fakat sabırlıydım. Zorluklarla mücadele ettim, yendim. Kırgınlıklarım, dargınlıklarım olmuştur ama kime ne olduysa mütekabiliyet esasına göre olmuştur. Pişman değilim. İnanıyorum ki dile gelse Viyana da pişmanlığını söyleyecektir.