Çanakkale savaşlarının yüzüncü yılındayız. Bu cehennemi muharebede beş yüz bin insan öldü. Dile kolay 500 bin can hayatının baharında ecel şerbetini içti. Ecel şerbetini içenlerin yarısı dost, yarısı düşman. Yani bu savaşlarda iki yüz elli bin şehit vermişiz. Bir o kadar da karşı taraftan can veren olmuş.
Şehitlerimizin çoğu çocukluk ve ilk gençlik çağında. Kayseri Lisesi o yıl mezun vermemiş. Çünkü son sınıf öğrencilerinin hepsi Çanakkaleye vatan savunmasına gitmişler. Tokatlı on beşliler hakeza öylesine. Hepsi de Çanakkalede şahadet şerbetini içmişler.
Biz zafer sloganları atıyoruz. İtilaf devletleri Çanakkaleden geçememişler. Başkent İstanbula girememişler. Bırakmamışız. Bırakıp gitmişler. Ama bu savaşların akabinde 1918de imzaladığımız Mondros Ateşkes Antlaşması (30 Ekim 1918) bu zaferi ne yazık ki hükümsüz kılmış. Sebebine gelince bu antlaşma hükümleri Osmanlı Devletinin ölüm fermanı olmuş. Yirmi dört maddeden oluşan antlaşmanın 1. Ve 7. maddeleri durumun vahametini gözler önüne koymaktadır. Bir hatırlayalım şu maddeleri:
1. Çanakkale ve İstanbul Boğazlarının açılması, Karadenize serbestçe geçişin temini ve Çanakkale ve Karadeniz istihkamlarının İtilaf devletleri tarafından işgali sağlanacaktır.
.....
7. İtilaf Devletleri, güvenliklerini tehdit edecek bir durumun ortaya çıkması halinde herhangi bir stratejik yeri işgal etme hakkına sahip olacaktır.
.....
Boğazlar açılmış. İtilaf devletleri ülkenin stratejik öneme haiz bir yerini işgal etme hakkına sahip olmuşlar.
Nerde kaldı zafer? Biz harp meydanında kazandığımızı masa başında kaybetmişiz. İtilaf devletleri iki yüz elli bin (250.000) gencimizin kanı, canı pahasına savunduğu Çanakkale Boğazından elini kolunu sallayarak geçip İstanbula girmişler.
Hani nerde kaldı zafer?
Bizim küçücük Oğulcuktan bile Çanakkalede üç şehit var. Birisi Peruzun dedesi Hasan, biri Hurşutun dedesi Hurşut, bir diğeri Meston Mustafa... Bir de gazimiz: Erolun dedesi Mustafa Cebeci...
Hepsine bin rahmet olsun. Huzur içinde uyusunlar.
Biz de Çanakkale şehitlerini andık Mersin Şairler ve Yazarlar Derneği MEŞYADta. Süleyman Demir sazıyla Debreli Hasanı, Hey On Beşliyi ve Çanakkale ağıdını çaldı. Birlikte söyleyip duygulandık. Günay Özdemir de çalıp söylediği zeybeklerle Çanakkalede hayatın baharında batan güneşlerimizi yâd etti. Biz de katıldık. Koşalaştık. Duygu dolu sahneler yaşandı MEŞYADta.
Vatanı için canını veren Mehmetçiklerimizi minnet duygularımızla bir kez daha hatırladık..
19.03.2015
OKUR YORUMLARI
Muhsin Köktürk
19.03.2015 17:09:00
Değerli Meslektaşım,
Çok geç de olsa sizinle Yozgat Gazetesi ortamında bir araya gelmekten son derece hoşnutum. Yazılarınızı büyük bir beğeniyle okuyorum.
Yazımla ilgili güzel düşünceleriniz için çok teşekkür ederim.
Öğrendiğim kadarıyla yazları Mersin'de, kışları Oğulcuk'ta geçiriyormuşsunuz. Dilerim bir gün buluşur, yüz yüze söyleşiriz.
Yaşlarımız, mesleğimiz, branşımız aynı. Çok güzel bir söyleşi ortamı olacağı düşüncesindeyim.
Düşünce ve duygularımı abartı olarak algılamayın lütfen.Yozgat Gazetesi için önemli bir değersiniz. Sizi bu ortamda anılarınızla, düşünce ve duygularınızla izlemek ayrı bir tat.
Ben 1967'de Yozgat Lisesini bitirdim. Siz liseyi Kayseri'de okumuşsunuz. Bu nedenle tanıma fırsatımız olmamış.
Muhsin Köktürk
19.03.2015 17:09:00Değerli Meslektaşım,
Çok geç de olsa sizinle Yozgat Gazetesi ortamında bir araya gelmekten son derece hoşnutum. Yazılarınızı büyük bir beğeniyle okuyorum.
Yazımla ilgili güzel düşünceleriniz için çok teşekkür ederim.
Öğrendiğim kadarıyla yazları Mersin'de, kışları Oğulcuk'ta geçiriyormuşsunuz. Dilerim bir gün buluşur, yüz yüze söyleşiriz.
Yaşlarımız, mesleğimiz, branşımız aynı. Çok güzel bir söyleşi ortamı olacağı düşüncesindeyim.
Düşünce ve duygularımı abartı olarak algılamayın lütfen.Yozgat Gazetesi için önemli bir değersiniz. Sizi bu ortamda anılarınızla, düşünce ve duygularınızla izlemek ayrı bir tat.
Ben 1967'de Yozgat Lisesini bitirdim. Siz liseyi Kayseri'de okumuşsunuz. Bu nedenle tanıma fırsatımız olmamış.
Her şey gönlünüzce olsun.
Sevgi ve saygılarımla.