Boğazlıyan Ortaokulunda öğrenciyiz.O zamanlar köyle ulaşım bu günkü gibi değil.Köye gidiş-gelişlerimiz tabanvayla.Eğer yükümüz olursa köyden gelen arabalardan birine yüklüyoruz.Araba dediğim otomobil,kamyon değil at arabası...Ya da atıyoruz eşeğin sırtına mitilimizi,yanı sıra biz yayan yapıldak düşüyoruz yola.Boğazlıyan-Oğulcuk l7 km.Ha babam,de babam üç saati aşıyor yolculuğumuz.
Şikayetçi değiliz yine de.Katlanıyoruz.Katlanmak zorunda olduğumuzu biliyoruz.
Yol neyse de Karakoçun deli camızı yok mu? O bizi korkutuyor.Hani bir türküde geçer ya:
Gara camışları (camız) saldım bayıra
Dövüşe dövüşe indi çayıra
Deyin güveğiye gele ayıra
Siz gidin gardaşlar ben de giderem
Dudu gumru gibi durmaz öterem
Türküdeki gara camızların soyundan Karakoçun deli camızı. Karakoçun altından savışırken ellerimizde yüreklerimiz.Deli camız ha şurdan çıktı,ha şurdan çıkacak...Aman camıza dalanmayalım.Uzaktan dolanalım...Tedirgin...Telaşlı...Endişeli gözlerle etrafı tararız.Uzaklarda bir karaltı görsek deli camız korkusu sarar benliğimizi.
Yarıyıl tatili başladı. Köye geliyoruz. Kimimiz pürneşe. Kimimiz üzgün...Tedirgin...Keyfi yerinde olanların karnesi iyi.Firesiz...Karnesinde kırığı olanlar endişeli.Sigaya çekilecekler.Hesap vermek zor.
Hani bir öğrenci karneyi alır.Derslerin çoğu zayıf.Ailesinin bulunduğu yerde değil bir başka kentte okuyor.O zamanlar telgraf en hızlı iletişim aracı.Anasına telgraf çeker.
Der ki:Babamı hazırla.
Anasından cevabi telgraf gelir:Baban hazır.Sen kendini hazırla.
Okul arkadaşlarımızdan Niyazi (Karaca),İbrahim (Fidan),Mustafa (Kahraman) düşerler Oğulcuk yoluna.Tam Karakoçun orda deli camız çevirir bunları.Mustafanın eşekte yüklü yorganı var.Deli camızı görünce bunlar perem perem olurlar.Camız eşeğin üstündeki yorgandan alır hırsını.Yorganı burnuyla param parça eder.Hallaç pamuğu gibi atar...Bir süre sonra da çekip gider.
Bizimkiler kaçıştıkları yerlerden çıkıp gelirler.Bir taraftan camızın saldırısı,öte yandan karnedeki kırıklar, morallerini sıfıraltı etmiştir.Her kötü olayın bir de iyi tarafı vardır.Bizimkiler camız olayını kullanmaya karar verirler.
Köye gelirler.Memet emmi (Çonanın Memet) sorar Niyaziye:
Oğlum garinnen nirde? Hele getir. Şu garneyi (karne) bi görek...
Niyazi üzgün bir tavırla:
Garinneyi deli camız yidi(yedi) baba...
Aynı diyalog İbrahimle babası Mustafa Fidan(Gara Mısdafa) arasında geçer.
Çonanın Memet ve Gara Mısdafa deli camızın karneleri yediğine inanmazlar.Ama bozuntuya vermezler.İnanmış görünürler.
Memet emmi zaman zaman:
Garooçun (Karakoç) deli camızı yiyecek bir şey bulamamış.Bizim çocukların garinnesini (karne) yimiş...der,gülerdi.
03.10.2013
03.10.2013
OKUR YORUMLARI
Adınız ve Soyadınız
07.10.2013 19:12:00
Aliciğim! Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer.Hele bir yaştan sonra...İlgine bilmukabele teşekkür ederim.Saygı ve selam ile...
ALİ FİDAN
06.10.2013 20:46:00
Sene 1989,İstanbulda Askeri Lisede okurken Üsküdarda ikamet eden rahmetli Nevzat AÇIKGÖZ amcaya hafta sonu izinlerinde ara sıra uğrardım.Hasbihal eder, çayını içer, sofrasından yemeğini yerdim. Benimle paylaştığı ilk anısı bu olmuştu.Kendisini rahmetle anıyorum.Bizleri geçmişe götürdüğünüz için de sizlere teşekkür ediyorum.
Adınız ve Soyadınız
07.10.2013 19:12:00Aliciğim! Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer.Hele bir yaştan sonra...İlgine bilmukabele teşekkür ederim.Saygı ve selam ile...
ALİ FİDAN
06.10.2013 20:46:00Sene 1989,İstanbulda Askeri Lisede okurken Üsküdarda ikamet eden rahmetli Nevzat AÇIKGÖZ amcaya hafta sonu izinlerinde ara sıra uğrardım.Hasbihal eder, çayını içer, sofrasından yemeğini yerdim. Benimle paylaştığı ilk anısı bu olmuştu.Kendisini rahmetle anıyorum.Bizleri geçmişe götürdüğünüz için de sizlere teşekkür ediyorum.