Bâzâ! Bâzâ! Her ân çi hestî bâzâ
Ger kâfîr u gebr u bût-perestî bâzâ
İn dergeh-i mâ, dergeh-i novmîdî nîst
Sad bâr eger tövbe-şikestî bâzâ
Farsça bir dörtlük. Bir rubai. Mevlanaya mal edilir. Bu tabir biraz kaba oldu. Ama olsun. Mevlananın yazmadığı bir şiiri onunmuş gibi göstermek kabalık değil mi?
Rubainin Türkçesini görelim: Yine gel, yine gel! Ne olursan ol yine gel! İster kâfir, ister Mecusî, ister putperest ol . İster yüz kere tevbe etmiş ol, ister yüz kere bozmuş ol tevbeni...
Bizim kapımız umutsuzluk kapısı değil, nasılsan öyle gel!
Bu dizeler Mevlananın hiçbir eserinde yer almıyor. Ne Mesnevî'de, ne Divan-ı Kebir'de, ne Mektubât'ta, ne de Rubailer'de ...Peki kimin? diyeceksiniz? Cevap veriyorum: Ebû Said Ebul-Hayrındır.
Bu rubai İran coğrafyasında yetişmiş Ebû Saîd Ebu'l-Hayr'ın (Ö. 1049) Divân-ı Eş'ar'ındaki şiirleri arasında yer alır. Ebul-Hayr, Mevlana'dan yaklaşık iki yüz yıl önce yaşamış olan İranlı sufîdir.
Peki neden Mevlanaya mal edilmiş? Hani derler ya: Şıh (şeyh) uçmaz, müridi uçurur. Mevlananın gıyabında sevenleri bir işgüzarlık yapmış, Mevlanaya yakıştırmıştırlar. Yakışmış ama. Çünkü Mevlananın felsefesini, tüm insanlığı kucaklayan engin hoşgörüsünü yansıtan bir iletisi var rubainin.
Hısımım Mahsunun babası Talat Yarol öldü. Karakoçta taziye evindeyiz. Rahmetlinin seveni çok. Odalar dolup boşalıyor. Çevre köylerden, Boğazlıyandan insanlar geliyor. Baş sağlığı dileğinde bulunuyorlar. Bir grupla beraber gelen bir imam Kuran okudu. Rahmet diledikten sonra başladı vaaza. İşte dünyanın faniliğinden, herşeyin geçici olduğundan bahisle yapılan iyiliklerin kalacağını, hayırla yad edilmenin insan için önemin vurguladı. Dinimizin sevgiyi, iyiliği buyurduğunu söyledi: Bizim Gel gel ne olursan ol, gel! diyen Mevlanamız var. Bizim Eflatunumuz var. dedi. İmam sözünü bitirdi. Hacı Talatın kardeşi Hurşut Bey itiraz etti imama:
-Yav hocam! Hollandaya bir hoca geldi. Bu sözün Mevlanaya ait olmadığını söyledi.
Hurşut Bey gurbetçidir. Hollanda'da çalışıp emekli oldu. Bir ayağı Hollanda'dadır. Yazları gelir Karakoç'a. Kışın döner Hollanda'ya.
Ben de destekledim Hurşut Beyi. Dedim ki:
-Bu söz Mevlanaya ait değil. Ama Mevlananın felsefesini tam olarak yansıtan bir iletisi var. Ona yakıştırılmış. Bir de Eflatundan bahsetti hocamız. Eflatun, Yunanlı düşünür Platondur. Platonun İslam dünyasındaki adı Eflatun olmuş.
İmam efendi hiçbir şey demedi. Ben de sözü fazla uzatmadım.
Aziz dostlar! İnsan olmak önemli. İnsanı dili,dini, ırkı, soyu sopu,cinsi cibilliyeti ne olursa olsun ayırmadan insan olduğu için sevip saymaktır önemli olan. Mevlana, Platon gibi düşünürler böyle düşündükleri için ölümsüzdürler. Tüm insanlığın saygısına ve sevgisine mazhar olmuşlardır.
19.12.2015
19.12.2015
OKUR YORUMLARI
Mustafa Topaloğlu
01.01.2016 23:38:00
Abdulkadir Bey,çok teşekkürler."Gel Gel!"i Türk Tasavvuf Tarihi'ne not düşülecek bir yazı, bir vesika olarak nitelendirmişsiniz. Beni onurlandırdınız.Ben genellemeleri doğru bulmam. Tarih Öğretmeni Süleyman Duygu'nun "Ortadoğu'nun insanı makbul bir insan değildir."sözü de böyle bir genelleme."Arapça değil mi,uydur uydur söyle." sözünde Arapça'nın yerine Türkçe,Farsça,Kürtçe...sözcüklerini koyanlar da var. Doğru değil.Genellemeler bizi yanıltabilir.
Mevlana'nın Mesnevi'si Farsça. Keşke Türkçe olsaydı. Mevlana saraya yakın olmuş. Selçuklu sultanlarından itibar ve saygı görmüş.Halkın da engin sevgisini kazanmış bir düşünür. Moğollar da saygı göstermiş Mevlana'ya.
Şems'in ajanlığı, arabuluculuğu...Derinlemesine araştırılması gereken konular.
İyi yıllar dileğiyle, selam ve saygılar.
Mustafa Topaloğlu
01.01.2016 23:09:00
Suzan Hanım,ilginize teşekkür ederim.Yazının başlığı "Bâzâ bâzâ!"dan hareketle "Gel Gel!" oldu. Sebebi bu. Çünkü "bâzâ" gel mânâsına geliyor.Dalga geçmek ne haddimize? "YİNEDE GEL" de olabilir. Bu söz dizisindeki de bağlacının ayrı yazılması koşuluyla. "YİNE DE GEL!" biçiminde...
Çok haklısınız. Önemli olan sözün iletisi. Bu iletinin gönülden gelen çağrısı.Bu içtenlik, bu yüce gönüllülük, Ebu'l-Hayr'ı ve Mevlana'yı tüm insanlığı aynı gözle gören, ayrı gayrı gözetmeyen bir felsefenin öncüsü kıldı. Bu, iki düşünürün aynı dili konuşup aynı noktada buluşmasıdır.
Mevlana Mesnevi'yi keşke Türkçe yazsaydı,yazdırsaydı? Konya'da yaşayıp da tüm eserlerinde Farsça'yı kullanması bir başka yazımızın konusu olacak.
İyi yıllar,selam ve saygıyla.
Suzan
30.12.2015 20:06:00
Sayın Topaloğlu, bu yazının adı "Gel Gel" değl "YİNEDE GEL" olmalıydı. Gel gel adı dalga geçer gibi olmuş. Bunuda belirtmek isterim.
SUZAN
30.12.2015 17:57:00
Sauın Topaloğlu; şimdiye kadar okuduğum en derli toplu yazılarınızdan birini okumuş oldum. Kaleminiz var olsun.
Allah ilmini ne putpereste ne ateşpereste ne de ataiste kapatmamıştır. Yarattığı tüm varlıklarına ilim kapısını açık, doğruyu bulmaya çalışan her insanın yüreğine tebliğini göndermeyi esirgememiştir.Doğru ve hakikatı sadece müslümanlar bilir diye bir şey söz konusu olamaz. Ne müslüman hocalar var ki ekranlardan millete sövecek kadar kendi nefislerine yenilmişlerdir.
şuda var ki bir söz bir çağrı doğru yerden, hakdan halka gelmişse bu sözü kimin söylediği, kimin seslendirdiği çokda önemli değildir. Hepimiz bir birimizin bir parçası bir bütünü değilmiyiz?
Hz Mevlananın Mesnevisinee gelince ( Allah hepimizi şefaatine nail eylesin)yazandan, yazdırandan Allah razı olsun. Hz Mevlana gibi bir alimi dünyaya gönderene şükürler olsun. Dünya insanlarının gönlüne taht kurmuş ilim adamıdır. Onun kaleminden döküleni herkes anlayamaz. Kuran'ın tefsirini kaç kez okursa okusun gönlü açık olmayana kendini açmadığı gibi Mesnevide de aynı hakiki hikmet vardır.Gönül gözüyle yazılan eserler gönül gözüyle okunursa anlaşıla bilir.Mesnevi manâ aleminin tevsiridir diye düşünmekteyim.
Ne yazık ki Mevlanayı çekemeyenler zamanında pek çok iftiralarla yıpratmaya çalıştıkları gibi halâda yıpratılıyor. Peygamber soyuna dayanmamış olsaydı, Türk topraklarında yaşamasaydı belki bu kadar iftiraya maruz kalmayacaktı. Bu iftiralarda onların sınavıdır elbette ki. Tüm alimler aynı dili konuşur aynı noktada buluşur. Tek farkları kelimelerdir.
Hayırlı yıllar dilğiyle Sygılar.
ABDULKADİR ÇAPANOĞLU
21.12.2015 11:40:00
Sayın Topaloğlu,
Çapanoğulları hakkında ilk ciddi araştırmayı yapanlardan birisi de Yozgatlı tarih hocamız rahmetli Süleyman Duygu idi. 1960 lı yılların başında Amasya Lisesinde hem lise müdürümüz hem de tarih dersi hocamız idi. Değerli bir insandı. Bazı sözlerini hiç unutmadım. Mesela Ortadoğunun insanı makbul bir insan değildir derdi. Ne kadar haklı olduğunu yaşadıkça görüyoruz. Birde Arapça değil mi uydur uydur söyle sözü hep aklımdadır.
Mevlanaya atfedilen Yine gel, yine gel! Ne olursan ol yine gel! İster kâfir, ister Mecusî, ister putperest ol . İster yüz kere tevbe etmiş ol, ister yüz kere bozmuş ol tevbeni... Bizim kapımız umutsuzluk kapısı değil, nasılsan öyle gel! dizesi ile ilgili yazınızı okuyunca Süleyman Duygunun Arapça değil mi sözü aklıma geldi.
Aslında bu yazınız Türk tasavvuf tarihi açısından tarihe not düşülecek bir yazı bir vesika oldu. Demek oluyor ki yıllardır kandırılmışız ve hatta tasavvuf inancımız adeta iğfal edilmiş. Yazıklar olsun.
Ben Kuran-ı Kerimi sayfa sayfa not alarak incelemeye lise 2. Sınıfta iken yaz tatilinde Çanakkale Kütüphanesinde başladım. Sonra çalışma hayatına başlayıp ta para kazanmaya başlayınca merak edip mesneviyi de aldım. İyi de para vermiştim. Okudukça verdiğim paraya üzüldüm ve sonunda kütüphanemde boşuna yer kaplamasın diye mesneviyi kâğıt toplayıcıya verdim. Ama yine de Mevlana hakkında bulduğum araştırma yazılarını takip etmeye çalıştım.
Mevlananın çok sevdiği, Şama gittiğinde de onun aşkı ile yanıp tutuştuğu(???) Şemsin Moğol ajanı olduğu, Mevlana ile Moğollar arsında arabuluculuk yaptığı. Moğolların Anadoluyu istila ettiklerinde 5000 Türk bilim adamı ile binlerce Türkmeni katlettikleri halde Mevlanaya dokunmadıklarına kadar birçok bilgi beni ziyadesiyle etkiledi. Dolayısıyla bu yazınız çok önemli. Şahsım adına teşekkürlerimi arz ediyorum. Selam ve saygılar.
Mustafa Topaloğlu
01.01.2016 23:38:00Abdulkadir Bey,çok teşekkürler."Gel Gel!"i Türk Tasavvuf Tarihi'ne not düşülecek bir yazı, bir vesika olarak nitelendirmişsiniz. Beni onurlandırdınız.Ben genellemeleri doğru bulmam. Tarih Öğretmeni Süleyman Duygu'nun "Ortadoğu'nun insanı makbul bir insan değildir."sözü de böyle bir genelleme."Arapça değil mi,uydur uydur söyle." sözünde Arapça'nın yerine Türkçe,Farsça,Kürtçe...sözcüklerini koyanlar da var. Doğru değil.Genellemeler bizi yanıltabilir.
Mevlana'nın Mesnevi'si Farsça. Keşke Türkçe olsaydı. Mevlana saraya yakın olmuş. Selçuklu sultanlarından itibar ve saygı görmüş.Halkın da engin sevgisini kazanmış bir düşünür. Moğollar da saygı göstermiş Mevlana'ya.
Şems'in ajanlığı, arabuluculuğu...Derinlemesine araştırılması gereken konular.
İyi yıllar dileğiyle, selam ve saygılar.
Mustafa Topaloğlu
01.01.2016 23:09:00Suzan Hanım,ilginize teşekkür ederim.Yazının başlığı "Bâzâ bâzâ!"dan hareketle "Gel Gel!" oldu. Sebebi bu. Çünkü "bâzâ" gel mânâsına geliyor.Dalga geçmek ne haddimize? "YİNEDE GEL" de olabilir. Bu söz dizisindeki de bağlacının ayrı yazılması koşuluyla. "YİNE DE GEL!" biçiminde...
Çok haklısınız. Önemli olan sözün iletisi. Bu iletinin gönülden gelen çağrısı.Bu içtenlik, bu yüce gönüllülük, Ebu'l-Hayr'ı ve Mevlana'yı tüm insanlığı aynı gözle gören, ayrı gayrı gözetmeyen bir felsefenin öncüsü kıldı. Bu, iki düşünürün aynı dili konuşup aynı noktada buluşmasıdır.
Mevlana Mesnevi'yi keşke Türkçe yazsaydı,yazdırsaydı? Konya'da yaşayıp da tüm eserlerinde Farsça'yı kullanması bir başka yazımızın konusu olacak.
İyi yıllar,selam ve saygıyla.
Suzan
30.12.2015 20:06:00Sayın Topaloğlu, bu yazının adı "Gel Gel" değl "YİNEDE GEL" olmalıydı. Gel gel adı dalga geçer gibi olmuş. Bunuda belirtmek isterim.
SUZAN
30.12.2015 17:57:00Sauın Topaloğlu; şimdiye kadar okuduğum en derli toplu yazılarınızdan birini okumuş oldum. Kaleminiz var olsun.
Allah ilmini ne putpereste ne ateşpereste ne de ataiste kapatmamıştır. Yarattığı tüm varlıklarına ilim kapısını açık, doğruyu bulmaya çalışan her insanın yüreğine tebliğini göndermeyi esirgememiştir.Doğru ve hakikatı sadece müslümanlar bilir diye bir şey söz konusu olamaz. Ne müslüman hocalar var ki ekranlardan millete sövecek kadar kendi nefislerine yenilmişlerdir.
şuda var ki bir söz bir çağrı doğru yerden, hakdan halka gelmişse bu sözü kimin söylediği, kimin seslendirdiği çokda önemli değildir. Hepimiz bir birimizin bir parçası bir bütünü değilmiyiz?
Hz Mevlananın Mesnevisinee gelince ( Allah hepimizi şefaatine nail eylesin)yazandan, yazdırandan Allah razı olsun. Hz Mevlana gibi bir alimi dünyaya gönderene şükürler olsun. Dünya insanlarının gönlüne taht kurmuş ilim adamıdır. Onun kaleminden döküleni herkes anlayamaz. Kuran'ın tefsirini kaç kez okursa okusun gönlü açık olmayana kendini açmadığı gibi Mesnevide de aynı hakiki hikmet vardır.Gönül gözüyle yazılan eserler gönül gözüyle okunursa anlaşıla bilir.Mesnevi manâ aleminin tevsiridir diye düşünmekteyim.
Ne yazık ki Mevlanayı çekemeyenler zamanında pek çok iftiralarla yıpratmaya çalıştıkları gibi halâda yıpratılıyor. Peygamber soyuna dayanmamış olsaydı, Türk topraklarında yaşamasaydı belki bu kadar iftiraya maruz kalmayacaktı. Bu iftiralarda onların sınavıdır elbette ki. Tüm alimler aynı dili konuşur aynı noktada buluşur. Tek farkları kelimelerdir.
Hayırlı yıllar dilğiyle Sygılar.
ABDULKADİR ÇAPANOĞLU
21.12.2015 11:40:00Sayın Topaloğlu,
Çapanoğulları hakkında ilk ciddi araştırmayı yapanlardan birisi de Yozgatlı tarih hocamız rahmetli Süleyman Duygu idi. 1960 lı yılların başında Amasya Lisesinde hem lise müdürümüz hem de tarih dersi hocamız idi. Değerli bir insandı. Bazı sözlerini hiç unutmadım. Mesela Ortadoğunun insanı makbul bir insan değildir derdi. Ne kadar haklı olduğunu yaşadıkça görüyoruz. Birde Arapça değil mi uydur uydur söyle sözü hep aklımdadır.
Mevlanaya atfedilen Yine gel, yine gel! Ne olursan ol yine gel! İster kâfir, ister Mecusî, ister putperest ol . İster yüz kere tevbe etmiş ol, ister yüz kere bozmuş ol tevbeni... Bizim kapımız umutsuzluk kapısı değil, nasılsan öyle gel! dizesi ile ilgili yazınızı okuyunca Süleyman Duygunun Arapça değil mi sözü aklıma geldi.
Aslında bu yazınız Türk tasavvuf tarihi açısından tarihe not düşülecek bir yazı bir vesika oldu. Demek oluyor ki yıllardır kandırılmışız ve hatta tasavvuf inancımız adeta iğfal edilmiş. Yazıklar olsun.
Ben Kuran-ı Kerimi sayfa sayfa not alarak incelemeye lise 2. Sınıfta iken yaz tatilinde Çanakkale Kütüphanesinde başladım. Sonra çalışma hayatına başlayıp ta para kazanmaya başlayınca merak edip mesneviyi de aldım. İyi de para vermiştim. Okudukça verdiğim paraya üzüldüm ve sonunda kütüphanemde boşuna yer kaplamasın diye mesneviyi kâğıt toplayıcıya verdim. Ama yine de Mevlana hakkında bulduğum araştırma yazılarını takip etmeye çalıştım.
Mevlananın çok sevdiği, Şama gittiğinde de onun aşkı ile yanıp tutuştuğu(???) Şemsin Moğol ajanı olduğu, Mevlana ile Moğollar arsında arabuluculuk yaptığı. Moğolların Anadoluyu istila ettiklerinde 5000 Türk bilim adamı ile binlerce Türkmeni katlettikleri halde Mevlanaya dokunmadıklarına kadar birçok bilgi beni ziyadesiyle etkiledi. Dolayısıyla bu yazınız çok önemli. Şahsım adına teşekkürlerimi arz ediyorum. Selam ve saygılar.