Şıh Ömer, bir inek aldı Boğazlıyan pazarından. Kurban kesecek. Yedi ortak. Besili mi besili...Şıh Ömerin yeri müsait. Kurbanlık, bayrama kadar Şıh Ömerin ahırda kalacak. Yemdi, samandı, küspeydi...Her bir eksik giderildi. Şıh Ömer kurbanlığı gözünden ırmıyor. Kuzuları yaylıma çıkarıyor erkenden. Pırçalık Tepesinin eteklerinde otlatıyor. Korulukta.
Korulukta pek ot yok. Köyün sığırı girmiş. Ot bırakmamış. Çöplük olmuş. Koruluğun etrafındaki teller yerle bir... Direkler devrilmiş. İçler acısı bir manzara...
Zaman zaman sabah yürüyüşlerinde karşılaşıyoruz zat-ı muhteremle. Selam alıp veriyoruz. Ayak üstü hal hatır...Sevgili Şıhın kuzuları gün günü semiriyor. İki ay önce aldı bunları. Aldığında kuzular ayakta zor duruyordu. Çok bakımsızdı. Zaten Şıh da uygun fiyata almıştı. Bir sabah Bekçi Ahmetin (Kaya) köpeğiyle, enişte Mehmetin (Temir)köpeği kuzuları taciz etmiş. Şıh yetişmese kuzuları parçalayacaklar. Şıh Ömer çok kızdı haklı olarak:
-Herkes itinin bokunu yisin. Bir daha bu itleri buralarda gorürsem vururum şerefsizim, dedi. Esti gürledi. Ha... Vurur mu vurur. Şıh, emekli emniyetçi. Hem tabancası, hem de av tüfeği var. Artık kimse köpeğini bırakmıyor. Şıhın kuzuları rahatladı.
Şimdi kuzuların tüyü ıldır ıldır yanıyor. Me...Me... Şıhın etrafında pervane gibi dönüyor kuzular...
Şıh Ömer bir sabah diyor ki:
Şu kurbanlığı da bırakayım. Biraz gezinsin. Hayvancağız ahırda bağlı duruyor. Yazık... Gunah. Biraz ayakları açılsın...
Çözüyor ipini yularını. Kendisi kuzularla meşgul. Unutuyor. Bir zaman sonra aklına düşüyor kurbanlık. Bakıyor kurbanlık yok. Sırra kadem basmış. Koşturuyor sağa sola. Ara ki bulasın. Yok...Yok...Hemen baş müridi Hurşutu arıyor. Hurşut biniyor pır pıra (mobilet). Düşüyor çayır yoluna. Puh (puch) marka bu mobilet Hurşutun eli ayağı. Çok kahrını çekti. Pancara peziğe, ekine saçına giderken Hurşutun binitidir. Pancar motoruna yakıt taşırken, pancar tarlasına azık götürmede mobileti akla gelir. Puh emektardır. Hiç yüksünmez. Hurşutun her işine koşturur.
Çayır yolunda İncöze (İnce Öz) doğru giderken bakar ki Hurşut, davar sürüsü suya inmiş. Yolda sürünün izi var. Bir de inek izi... İnek izleri taze. İncöze varmadan yolda inek izleri kayboluyor. Ha...Demek ki kurbanlık öz kenarına inmiş. Hani İnce Memetteki izci Topal Ali gibi iz sürüyor bizim Can Hurşut. Hemi de doğru tanı koyuyor. Göz erimi çıplak gözle tarıyor sağı solu...Hiçbir şey göremiyor. Bu arada Şıh da Belören yolunda. Arıyor telefonla Hurşutu. Hurşut vaziyeti anlatıyor. Hemen eve geliyor. Bir dürbünü var Hurşutun. Bu dürbünle evin balkonundan yağmurlama fıskiyelerinin düzenli çalışıp çalışmadığını gözler. Alıyor dürbünü de. Şıhın Rönosuna biniyorlar. İncöze geliyorlar. Birşey göremiyorlar. Hurşut diyor ki:
-Hüyukyurta çıkalım. Yuksek orası. Etrafı gozleyelim.
Arkadan Belörene doğru giden yoldan dolanıp Hüyükyurta çıktılar.
Hüyükyurt, bir tepe. Eskilerin haberleşmede kullandığı... Bu yüzden Başüyün (Baş yığın) derler. Belki de bir yığma tepe. Hüyük ve yığın sözcükleri bu tepenin yığma tepe olduğunun kanıtı bence. Durup dururken bu isimler konulmadı ya...
Hurşutun elinde dürbün. Bakıyor uzaklara. Kocatepeden Afyon ovasına bakan Atatürk gibi uzakları gözlüyor. Ve tâ uzaklarda İtatanda bir karaltı görüyor. Buldum Şıh diyor. Veriyor dürbünü Şıha. Lakin Şıh Ömer bir şey göremiyor. Uzağı pek seçemiyor gözleri Şıhın. Hemen Rönoya atlıyorlar. Tutuyorlar İtatanın yolunu. İtatan öte geçede Kuruhüyükün altında Darılı ile Kuruhüyük arasında kayalık bir yer. Varıyorlar. Gerçekten de Hüyükyurtta Hurşutun gördüğü Şıhın kurbanlığı. Hayvan da uysal mı uysal. Bunları görünce olduğu yerde kalıyor. Kaçayım...Göçeyim .demiyor. Tutup bağlıyorlar. Şıh yedeğine alıyor da getirip ahıra sürüyorlar.
28.02.2016
Korulukta pek ot yok. Köyün sığırı girmiş. Ot bırakmamış. Çöplük olmuş. Koruluğun etrafındaki teller yerle bir... Direkler devrilmiş. İçler acısı bir manzara...
Zaman zaman sabah yürüyüşlerinde karşılaşıyoruz zat-ı muhteremle. Selam alıp veriyoruz. Ayak üstü hal hatır...Sevgili Şıhın kuzuları gün günü semiriyor. İki ay önce aldı bunları. Aldığında kuzular ayakta zor duruyordu. Çok bakımsızdı. Zaten Şıh da uygun fiyata almıştı. Bir sabah Bekçi Ahmetin (Kaya) köpeğiyle, enişte Mehmetin (Temir)köpeği kuzuları taciz etmiş. Şıh yetişmese kuzuları parçalayacaklar. Şıh Ömer çok kızdı haklı olarak:
-Herkes itinin bokunu yisin. Bir daha bu itleri buralarda gorürsem vururum şerefsizim, dedi. Esti gürledi. Ha... Vurur mu vurur. Şıh, emekli emniyetçi. Hem tabancası, hem de av tüfeği var. Artık kimse köpeğini bırakmıyor. Şıhın kuzuları rahatladı.
Şimdi kuzuların tüyü ıldır ıldır yanıyor. Me...Me... Şıhın etrafında pervane gibi dönüyor kuzular...
Şıh Ömer bir sabah diyor ki:
Şu kurbanlığı da bırakayım. Biraz gezinsin. Hayvancağız ahırda bağlı duruyor. Yazık... Gunah. Biraz ayakları açılsın...
Çözüyor ipini yularını. Kendisi kuzularla meşgul. Unutuyor. Bir zaman sonra aklına düşüyor kurbanlık. Bakıyor kurbanlık yok. Sırra kadem basmış. Koşturuyor sağa sola. Ara ki bulasın. Yok...Yok...Hemen baş müridi Hurşutu arıyor. Hurşut biniyor pır pıra (mobilet). Düşüyor çayır yoluna. Puh (puch) marka bu mobilet Hurşutun eli ayağı. Çok kahrını çekti. Pancara peziğe, ekine saçına giderken Hurşutun binitidir. Pancar motoruna yakıt taşırken, pancar tarlasına azık götürmede mobileti akla gelir. Puh emektardır. Hiç yüksünmez. Hurşutun her işine koşturur.
Çayır yolunda İncöze (İnce Öz) doğru giderken bakar ki Hurşut, davar sürüsü suya inmiş. Yolda sürünün izi var. Bir de inek izi... İnek izleri taze. İncöze varmadan yolda inek izleri kayboluyor. Ha...Demek ki kurbanlık öz kenarına inmiş. Hani İnce Memetteki izci Topal Ali gibi iz sürüyor bizim Can Hurşut. Hemi de doğru tanı koyuyor. Göz erimi çıplak gözle tarıyor sağı solu...Hiçbir şey göremiyor. Bu arada Şıh da Belören yolunda. Arıyor telefonla Hurşutu. Hurşut vaziyeti anlatıyor. Hemen eve geliyor. Bir dürbünü var Hurşutun. Bu dürbünle evin balkonundan yağmurlama fıskiyelerinin düzenli çalışıp çalışmadığını gözler. Alıyor dürbünü de. Şıhın Rönosuna biniyorlar. İncöze geliyorlar. Birşey göremiyorlar. Hurşut diyor ki:
-Hüyukyurta çıkalım. Yuksek orası. Etrafı gozleyelim.
Arkadan Belörene doğru giden yoldan dolanıp Hüyükyurta çıktılar.
Hüyükyurt, bir tepe. Eskilerin haberleşmede kullandığı... Bu yüzden Başüyün (Baş yığın) derler. Belki de bir yığma tepe. Hüyük ve yığın sözcükleri bu tepenin yığma tepe olduğunun kanıtı bence. Durup dururken bu isimler konulmadı ya...
Hurşutun elinde dürbün. Bakıyor uzaklara. Kocatepeden Afyon ovasına bakan Atatürk gibi uzakları gözlüyor. Ve tâ uzaklarda İtatanda bir karaltı görüyor. Buldum Şıh diyor. Veriyor dürbünü Şıha. Lakin Şıh Ömer bir şey göremiyor. Uzağı pek seçemiyor gözleri Şıhın. Hemen Rönoya atlıyorlar. Tutuyorlar İtatanın yolunu. İtatan öte geçede Kuruhüyükün altında Darılı ile Kuruhüyük arasında kayalık bir yer. Varıyorlar. Gerçekten de Hüyükyurtta Hurşutun gördüğü Şıhın kurbanlığı. Hayvan da uysal mı uysal. Bunları görünce olduğu yerde kalıyor. Kaçayım...Göçeyim .demiyor. Tutup bağlıyorlar. Şıh yedeğine alıyor da getirip ahıra sürüyorlar.
28.02.2016
02.03.2016
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ