Sefer, Kırıkkale Keskine bağlı Cin Ali köyünden bir civan. Hayatının ilkbaharında. Yakışıklı mı yakışıklı. Güçlü, kuvvetli Seferin yaşı yirmilerde. Evlilik çağı gelmiş. Komşu köy Seyfliden Haticeyle hayatını birleştirdi Sefer. Multu, huzurlu bir evlilik. Gözlerinin içi gülüyor Seferle Haticenin.
.
Lakin bu mutluluk tablosu çok sürmedi. Sefer hastalandı. Günden güne eriyip aktı insan güzelliği. Gülen yüzü soldu Sefer'in. Nice demirleri büküp kıran Sefer süpürge çöpünü kıramaz oldu. Tapı dermanı kesildi.Soluğunu tepesinden alıyor Sefer. Allah dert verip de derman aratmasın. Doktor hastane Sefer ince hastalığa tutulmuş. İnce hastalık, verem İğne ilaç kâr etmedi.
.
Ankaraya götürdü yakınları Seferi. Öyle ya, Ankaradaki doktorlar Azrailin elinden adam alıyormuş. Öyle diyorlar. Belki Seferin derdine bir derman bulurlar! Ne çare? Doktorlar tıbben yapılacak bir şeyin kalmadığını, hastayı köye götürmelerini söylediler. Sefer ve akrabaları bitkin bir halde Cin Aliye döndüler. Kısa bir süre sonra Sefer öldü. Senesini sorarsanız söyleyim, kırklı yıllar...
.
Seferin hayatının baharında ince hastalıktan ölümü üstüne ağıtlar yakıldı. Hem de Seferin ağzından. Bu ağıt bir bozlak. Altı kıtası kayıt altına alınmış. Her bir kıta 3+2=5 dizeden oluşuyor. Her kıtanın son iki dizesi bağlantı ikiliği.
.
Aradan şunca yıl geçmiş. Bu bozlak hâlâ dillerdedir. Hacı Taşan bir söyler ki Sefer'in Ağıdı'nı, insanı alır götürür. Gam ve gussa deryalarına gark eyler.
.
İşte Seferin Ağıdı:
.
Angarada yedim taze meyvayı
Boşa çiğnemişim yalan dünyayı
Keskinden de sildirmeyin künyeyi
Söyleyin anama anam ağlasın
Babamın oğlu var beni neylesin
Trene bindim de tren salladı
Zalim doktor ciğerime elledi
İyi olursun diye köye yolladı
Söyleyin anama da anam ağlasın
Babamın oğlu var beni neylesin
Ankarayla şu Keskinin arası
Arasına boz dumanlar durası
Çok doktorlar gezdim yoktur çaresi
Söyleyin anama da anam ağlasın
Babamın oğlu var beni neylesin
Mezarım başında kuşlar ötüşür
Benzin içtim ciğerlerim tutuşur
Ağlama Hatice Sefer yetişir
Söyleyin anama da anam ağlasın
Babamın oğlu var beni neylesin
Binmiş taksiye de sefer geliyor
Annesinin ciğerini deliyor
Gelin Haticeni eller alıyor
Söyleyin anama da anam ağlasın
Babamın oğlu var beni neylesin
Mezarımı derin eşin dar olsun
Edirafı lale sümbül bağ olsun
Ben ölüyom ahbaplarım sağ olsun
Söylen gardaşıma çalsın sazımı
Kadir Mevlam böyle yazmış yazımı
28.11.2017
28.11.2017
OKUR YORUMLARI
Mustafa Topaloğlu
30.11.2017 12:33:00
Sayın Sayha,
İlginizden dolayı gönülden teşekkür ederim. Bilgilendirdiniz beni. Var olasınız. Ben yazılarımda halk kültüründe var olan çoğu unutulmaya yüz tutmuş anlatıları, halk töresini konu alıyorum. Muska da konuyla ilgili anlatılagelen mizahi öykücüklere yer verdim. Bunlar benim kafadan attığım şeyler değil.
Bir kez daha ifade edeyim. Adını aldığım dedem Hacı Mustafa Efendi muska yazardı. Ama doktoru da tavsiye ederdi. Anam ocaklıydı. Tıvga keserdi. Yine bizim Oğulcukta Takaydın Anşe (Ayşe) sizin de bahettiğiniz gibi diliyle göz temizlerdi. Hatta göz çiterdi. Bir Ahraz emmimiz vardı. Gazetemizde onu anlattım (AHRAZ EMMİ,21.3.2014).
Ahraz emmi elinde siğil olanların gözdesiydi. Mürekkep kalemiyle bu siğillerin üstünü tükürüp boyalardı. Dudakları kıpır kıpır bir şeyler okurdu. Bihikmetillah o siğiller geçerdi.
Halk arasında buna otacılık derler. Ben bunları kayıt altına almak istiyorum. Başka bir niyetim yok.
Çok haklısınız:Tabiatı okumayan, insanı anlamayan, Yaradanı aramayan kitap olamaz ki Kitab-ı Rab olsun. Ben de diyorum ki: Kendi varlığından bihaber, kendini bilmez kişi adam mıdır? Yoksa cüdam mı? Böyleleri insan olma şerefine ulaşabilmiş midir ki Kitab-Rab olabilsin? Böyle kendini bilmezleri Allah ıslah eyleye
İnsanı bakınız Muhiddin Arabi nasıl tarif ediyor:
İnsan insan derler idi
İnsan nedir şimdi bildim
Can can deyu söylerlerdi
Ben can nedir şimdi bildim
Kend'özünde buldu bulan
Bulmadı taşrada kalan
Müminin kalbinde olan
İman nedir şimdi bildim
Sizi saygıyla selamlıyorum.
Mustafa Topaloğlu
30.11.2017 12:33:00Sayın Sayha,
İlginizden dolayı gönülden teşekkür ederim. Bilgilendirdiniz beni. Var olasınız. Ben yazılarımda halk kültüründe var olan çoğu unutulmaya yüz tutmuş anlatıları, halk töresini konu alıyorum. Muska da konuyla ilgili anlatılagelen mizahi öykücüklere yer verdim. Bunlar benim kafadan attığım şeyler değil.
Bir kez daha ifade edeyim. Adını aldığım dedem Hacı Mustafa Efendi muska yazardı. Ama doktoru da tavsiye ederdi. Anam ocaklıydı. Tıvga keserdi. Yine bizim Oğulcukta Takaydın Anşe (Ayşe) sizin de bahettiğiniz gibi diliyle göz temizlerdi. Hatta göz çiterdi. Bir Ahraz emmimiz vardı. Gazetemizde onu anlattım (AHRAZ EMMİ,21.3.2014).
Ahraz emmi elinde siğil olanların gözdesiydi. Mürekkep kalemiyle bu siğillerin üstünü tükürüp boyalardı. Dudakları kıpır kıpır bir şeyler okurdu. Bihikmetillah o siğiller geçerdi.
Halk arasında buna otacılık derler. Ben bunları kayıt altına almak istiyorum. Başka bir niyetim yok.
Çok haklısınız:Tabiatı okumayan, insanı anlamayan, Yaradanı aramayan kitap olamaz ki Kitab-ı Rab olsun. Ben de diyorum ki: Kendi varlığından bihaber, kendini bilmez kişi adam mıdır? Yoksa cüdam mı? Böyleleri insan olma şerefine ulaşabilmiş midir ki Kitab-Rab olabilsin? Böyle kendini bilmezleri Allah ıslah eyleye
İnsanı bakınız Muhiddin Arabi nasıl tarif ediyor:
İnsan insan derler idi
İnsan nedir şimdi bildim
Can can deyu söylerlerdi
Ben can nedir şimdi bildim
Kend'özünde buldu bulan
Bulmadı taşrada kalan
Müminin kalbinde olan
İman nedir şimdi bildim
Sizi saygıyla selamlıyorum.